Alpaslan Eratlı – Liberoların Kralı

Onu ilk kez İstanbulspor takımındaki birinci maçında seyretmiştim. İncecik, dal gibi vücuduyla bu işin altından kalkamayacak bir hali vardı. Fakat yaptığı hareketlerle beni iyice sardı. O maçtan sonra yaptığım kritikte, “Bu çocuğa dikkat edin. Sahalarımıza büyük bir futbolcu geliyor,” diye yazmıştım. Bu sezon başında da gene bir kritiğimde Alpaslan’ı rahat stili, kendine olan büyük güveni ve olağanüstü top tekniği yüzünden ünlü yıldız Beckenbauer’e benzetmiştim.

Futbol tarihimizin simge isimlerinden biri olan Gündüz Kılıç 1975 Haziran’ında Hürriyet gazetesindeki köşesinde Alpaslan Eratlı için bu satırları yazmış. Stili Beckenbauer’a benzetilen usta oyuncu, Türkiye’de değil de Almanya gibi bir ülkede yaşasaydı herhalde bugün hâlâ bütün dünyanın tanıdığı bir futbolcu olurdu. Yetmişli yılların bu büyük yıldızıyla İstanbulspor, Fenerbahçe ve Milli Takım yıllarının yanı sıra öncesini de konuştuk. Bu arada belirtmek gerekir ki soyadı gerçekte Eradlı olmasına rağmen spor basını tarafından Eratlı olarak kullanılmış. Kamuoyunda bu şekilde tanındığı için biz de Eratlı olarak kullanmakta mahzur görmedik. Şimdi Cerrahpaşa ve Davutpaşa’da geçen ilk yıllarından itibaren hayat hikayesini dinlemeye başlıyoruz:

“9 Kasım 1948 İstanbul, Cerrahpaşa doğumluyum. Her çocuk gibi ben de mahalle arasında top oynamaya başladım. İlk top sahamız evin yakınında Kumluk dediğimiz arsaydı. Kumluk toprak ama taşlar çıkmış. Top sürerken dikkat edeceksin. Evin bahçesinde bir kısmı taş, bir kısmı toprak olan yerde kardeşimle karşılıklı oynardık. Yangın yeri vardı, yokuş aşağıydı. Oralarda top oynadık; kimse oynamaz, inan bana kimse oynamaz öyle yerlerde. Belki de o sayede iyi futbolcu oldum çünkü çok dar bir yerde çalım atmak kolay değil. Benim söylediğim 2 metre genişlik, 6-7metre uzunluk. Sonra Davutpaşa Ortaokulunun bahçesinde oynardık. Okulun bahçesi çok büyük değildi. Altışar kişilik maçlar yapardık. Biz oraya ne zaman gidiyorduk biliyor musun? Sabah, çünkü saat 10-11 oldu mu abilerimiz geliyordu, hadi bitti mi oyununuz diyorlardı. Hani eskiden vardır ya, altıda haftaym on ikide biter. Bir iki gol kaldıysa beklerlerdi ama yok, daha ilk yarı oynanıyorsa hemen kenara geçerdin.”

Peki o yıllarda sıkça rastlandığı gibi annesi, babası top oynamasına kızıyor muydu? “O zamanki eğilimin aksine ailemden top oynamama karşı bir tepki gelmedi. Babam Denizyollarında çalışıyordu. Onu üniforma içinde gören herkes subay zannedermiş. ‘Bütün askerler bana selam veriyor, ben de onları bozmamak için selam veriyorum,’ derdi. İki kardeştik biz. Üç yaş ufak kardeşim Turgay da benim gibi futbolcu oldu.”

Mahallenin abileri, küçüklerin maçının bitmesini beklerken futbola yetenekli olan çocukları keşfediyordu. İşte henüz 16 yaşındaki Alpaslan da bu şekilde fark edilmiş ve amatör kümede mücadele eden semtin takımı Cerrahpaşa’ya girmişti. “Bana lisans çıkardıkları zaman takımdakilerin hepsi askerliğini yapmıştı, yani en az 23-25 yaşlarındaydı. Bir tek tıfıl bendim. Cerrahpaşa’da bir sezon geçirdim ve amatör kümede oynadım. Hatta yazlık maçlarda bile oynadım. Ligler bittiği zaman mesela Beykoz’dan, Florya’dan, Fatih’ten çeşitli takımlar gelir, turnuva düzenlenirdi. Bahçelievler’de böyle bir turnuva olmuştu. Hatta o yaşta tuhaf bir şey ama benim o turnuvada gol kralı olmam dolayısıyla bir kupam bile vardır.”

Cerrahpaşa takımı. Alpaslan üstte, soldan ikinci.

Alpaslan ertesi yıl, yine amatör kümede mücadele eden Cankurtaran kulübüne geçti. Ancak orta sahada oynamak istemesine karşın hocası ona sol açıkta görev vermekte ısrar edince takımı bıraktı ve o sezonu boş geçirdi. “Bir maç oynadım, bir daha oynamadım. Beni sol açık oynatmak istediler. Ben forvete yakın orta saha oynuyordum. Hoca takım kaptanını o pozisyonda oynatınca, ‘Bir daha böyle yaparsanız gelmem,’ dedim. O, kaptanı orada oynatmakta ısrar edince bir daha gitmedim.” Sol açıkta oynaması istendiğine göre, acaba sol ayağını mı iyi kullanıyordu? “Sol-sağ, ikisini de iyi kullanıyordum. Benim en çok sevdiğim top saydırmaydı. Denge unsuru o top saydırma. Ben biraz fazla saydırıyordum. Bini buluyordum, yorulup bırakıyordum. Turnuvalar oluyordu mahallede çocuklar arasında. Kim en fazla saydıracak. Bana bir şey alınırdı. Herkes bir para verirdi. 50 kuruş, 1 lira. En fazla saydırana güzel bir çikolata alınırdı.”

Cerrahpaşa takımı Bakırköy Sümerspor sahasında. Alpaslan üstte, sağ baştaki futbolcu.

O sezonu oynamadan boş geçirdikten sonra 1967-68 sezonunda yeni kulübü, Türkiye Üçüncü Ligi’nde mücadele eden Davutpaşa oldu. İlk maçlarda hocası tarafından şans verilmeyen genç futbolcu, ilk devrenin sonlarına doğru sol bek olarak takıma girdi. Ligin ikinci yarısındaysa bu kez santrfor olarak görev yapmaya başladı. Onun bu mevkide de başarılı olduğunu Davutpaşa’nın yenildiği bir maçta, haftanın yıldızı seçilmesinden anlıyoruz. Alpaslan Eratlı Davutpaşa takımında bir sezon forma giydikten sonra 1968-69 sezonundan itibaren İstanbulspor’da oynamaya başlamıştı. Bu transferin enteresan hikâyesini şöyle anlatıyor: “Eski İstanbulspor santrforu İbrahim Toker Cerrahpaşalıydı. Beni o götürdü İstanbulspor’a. Aslında bunun hikâyesi de çok enteresan. Neredeyse Tekirdağspor’a gidiyordum. Onlara karşı oynadığım iki lig maçında da gol atmıştım. Bana transfer teklif ettiler. 30.000 lira vermeyi teklif ettiler ki, o zaman daha amatördüm. Çok iyi paraydı o zaman. Ben o sene Galatasaray Kimya Fakültesi gece bölümüne girmiştim. Okulun yıllığı 3.000 liraydı ve beş yıllık bir okuldu. Yani toplam okul parası 15.000 lira yapıyordu. Benim bu parayı bulmam lazım, ailemden bu parayı verecek kimse yok, memur çocuğuyduk. Ben o teklifi kabul ettim tabii.”

Alpaslan Eratlı’nın (solda), Davutpaşa formasıyla bulabildiğimiz tek fotoğrafı, A Milli Takımın Davutpaşa ile yaptığı hazırlık maçına ait. (Hürriyet)

“Akşam mahallede, kahvenin önünde sandalyede otururken İbrahim abi geldi. ‘Ne yaptın?’ diye sordu. ‘Abi yarın hayırlısıyla Tekirdağ’dayım,’ dedim. ‘Sen orayı bırak, gel ben seni yarın İstanbulspor’a götüreyim,’ dedi. Ben anlaştığımızı söyleyince, ‘İbrahim abi beni caydırdı dersin,’ karşılığını verdi. İki gün sonra Vefa Stadı’nda kulübün futbolcu denemeleri varmış. Çıktım çift kaleye. Bir de denemeye geç kaldım. Bekledik. Sonra hadi geç bakalım dediler. Biraz sonra baktım birisi kenardan, ‘Gel gel,’ diye bağırıyor. Çıktım sahadan, hatta kızdım da. İki defa top geldi ayağıma, beni aldılar dışarıya. Velhasıl daha on dakika bile olmadan iş bitti, seçildim. Ertesi gün bana toplam okul masrafım olan 15.000 lirayı teklif ettiler. Hiç olmazsa 20.000 lira verin dedim ama İbrahim abi, ‘Sen merak etme, aylık verirler, telafi edilir,’ dedi. Bahçelievler’de Talha Dinçel laboratuarı vardı. Beni 650 lira maaşla oranın kadrosuna aldılar. Böylece yine benim talep ettiğim miktara gelmiş oldu.”

Davutpaşalı arkadaşlarıyla.

“Tekirdağ’a gitseydiniz bugün herkesin tanıdığı Alpaslan Eratlı olur muydunuz?” diye sorduğumuzda, “Bilemeyiz tabii,” diye cevap veriyor. “Tekirdağspor da o zaman Davutpaşa gibi Üçüncü Ligde oynuyordu. Orada keşfedilmem çok zor olurdu. İbrahim abi, ‘Gözden ırak olan gönülden de ırak olur,’ demişti. Belki İkinci Ligde oynardım.” Peki, okula devam etmiş miydi? “Okulu üçüncü sınıfa kadar sürdürdüm. Yöneticimiz Nirun Şahingiray vardı, birbirimizi çok severdik. ‘Okula devam et, ilkokul dahil bugüne kadar yaptığın bütün masrafları vereceğim,’ dedi ama okulu bitiremedim.”

İstanbulspor’a yeni katıldığı günlerde, takımın tecrübeli futbolcularından Bilge Tarhan (ortada) ve bir diğer genç futbolcu Recep Önal (solda) ile.

Böylece Üçüncü Ligde sadece bir sezon geçirenAlpaslan Eratlı, 1968-69 sezonundan itibaren İstanbulspor forması giymeye başladı. Fakat ilk sezonunda fazla oynama şansı bulamadı. İlk kez ligin yedinci haftasındaki Eskişehir deplasmanında, maçın ikinci yarısında oyuna girdi. İkinci kez oynama şansını, dört ay sonraki PTT maçında, yine son 25 dakikada bulabildi. İstanbulsporlu yöneticilerin onu oynatmamasının kendileri açısından haklı bir sebebi vardı. “İstanbulspor’daki ilk sezonumda iki maç oynadım sonra beni oynatmadılar çünkü amatördüm ve kaçmamdan korkuyorlardı. Sezonun bitmesine yaklaşık bir ay vardı. Profesyonel olursan oynatırız diyorlardı. Ben de profesyonel oldum. Son dört-beş maçta oynadım o zaman. Hiç unutmam iki maç oynadım, uçağa bindirip Bursa’ya götürdüler beni. Hiç unutmam onu, pırpırlı bir uçaktı. Kalkmasıyla Gemlik üzerinden biraz sonra Bursa’ya varması bir olmuştu. Bursalı yöneticilerden biri İstanbul’a gelip beni götürmüştü. Cavit Çağlar ve Ali İhsan Sönmez yöneticiydi o zaman. Bana 100.000 lira teklif ettiler. Ama ben Nirun Abi’yi sevdiğim için kabul etmedim.”

İstanbulspor’un 1968-69 kadrosu. Ayaktakiler: Yıldırım İper, Mete Bozkurt, Celal Sivrioğlu, Bilge Tarhan, Ahmet Gündoğdu, Cemil Turan. Oturanlar: Türker Gülsoy, Bülent Buda, Ahmet Altıntaş, Koço Kasapoğlu, Alpaslan Eratlı.
(Tercüman)

İki ayağını da iyi kullanabilen ender futbolculardandı Alpaslan Eratlı. Fakat onu bugün unutulmaz bir futbolcu yapan asıl özelliği sol ayağını çok iyi kullanabilmesiydi. Onun gönlünde yatan mevki forvete yakın orta sahaydı. Gelgelelim İstanbulspor’a katıldığı zaman o bölgede, Türkiye’nin en iyi oyuncuları arasına rahatça girebilecek isimler vardı. Sol bek mevkiinde de yine milli bir futbolcu oynuyordu. Bu durumda ona 2 numaralı forma kalmıştı. O yıllarda ülkemizde savunma oyuncularının hücuma katılmasına fazla rastlanmazken, o bunun aksini yapıyor ve sık sık ileri çıkıyordu. “Yalçın abi sol bek oynadığı için ben İstanbulspor’da sağ bek olarak başladım. Milli takımda da sağ bek oynuyordum. Savunmanın her yerinde oynadım. Fenerbahçe’ye geldiğimde sol bek oynadım, sağ bek olmadığı zaman yine orada oynuyordum. Son dört sene de libero olarak oynadım. Oynamadığım yer yok ki. İstanbulspor’un İkinci Lige düştüğü 1972-73 sezonunda da santrfor olarak oynadım takımda. Cemil o sezon Kasım ayındaki ara transferde Fenerbahçe’ye gitmişti. Ben o zaman santrfora geçtim. Birkaç maç oynadım, gol de attım. Hatta Trabzonspor’u Dolmabahçe’de 2-0 yendiğimiz maçta iki golü de ben atmıştım. İskenderun’da da iki gol attım. O sezon yedi-sekiz tane gol attım.”

1972-73 sezonunda, İstanbulspor’un Trabzonspor’u 2-0 yendiği Türkiye İkinci Ligi maçında, santrfor Alpaslan kaleci Şenol Güneş’i dikkatle izliyor.
Alpaslan Eratlı’nın frikikten attığı ikinci İstanbulspor golü, Şenol Güneş’in koruduğu Trabzonspor kalesine doğru gidiyor. (Milliyet/Yılmaz Canel)

Alpaslan Eratlı bir bekin, hücum gücüne sağlayabileceği katkının en unutulmaz örneğini, 1970-71 sezonunda Galatasaray’a attığı golle sergiledi. Sezonun ikinci yarısına çok formda giren İstanbulspor önce Fenerbahçe’yi, ardından Beşiktaş’ı 1-0 yenmişti. Bundan iki hafta sonra Galatasaray karşısına çıkan İstanbulspor rakibini 3-0 mağlup ederken, son gol iki bekin işbirliği sonucu atıldı. Bunu hatırlattığımızda şöyle konuşuyor: “O golü hatırlıyorum. Yalçın abi ortaladı, ben de yükselip kafayla golü attım. Yani sol bek ortaladı, sağ bek golü attı. Azdır bunun örneği.”

İstanbulspor’da sağ bek olarak oynamaya başlayan Alpaslan Eratlı, zaman içinde sol bek, orta saha ve santrfor olarak görev yaptı. Aslında olağanüstü futbol yeteneği ve iki ayağını aynı etkinlikte kullanması sayesinde, her mevkinin adamı diyebileceğimiz türden bir futbolcuydu. “Ben futbol oynamayı seviyordum, nerede olursa olsun, fark etmez. Bu yeterli herhalde, sevmek önemli. Ben çocukluğumdan beri futbolu keyif alarak oynuyordum. Aman şöyle transfer yapayım, çok para kazanayım gibi bir derdim yoktu.”

İstanbulspor 1971-72. Ayaktakiler: Tayfun Kalkavan, Mehmet Sülün, Yalçın Saner, Müjdat Karanfilci, Koço Kasapoğlu, Alpaslan Eratlı. Oturanlar: Dimitri Pantezi, Türker Gülsoy, Ahmet Altıntaş, Cemil Turan, Mete Bozkurt.

Milli Takım kariyeri İstanbulspor’da oynadığı dönemde, 1970 Haziran’ında Sofya’da yapılan Balkan Ümitler Kupası’yla başladı. Bu turnuvada Arnavutluk’la yapılan maçta, ay-yıldızlı formayla ilk golünü attı. A milli formayı da ilk kez 17 Ekim 1970’te Köln’de Batı Almanya ile 1-1 berabere kaldığımız maçta giydi. O yıllarda bilhassa yurt dışındaki maçlarda “Çanakkale geçilmez” savunmasıyla oynadığımızı hatırlayarak Köln’deki maçta da aynı taktikle oynayıp oynamadığımızı soruyoruz: “Köln’deki maçta çok iyi oynamıştık. Hiç ezilmedik. O zaman Alman milli takımında kimler yoktu ki: Mayer, Vogts, Beckenbauer, Overath, Müller, Grabowski. İlk maçım olduğu için onu çok iyi hatırlıyorum. Ezilmediğimiz gibi galibiyeti de kaçırdık. Almanlar penaltıdan atmıştı golü. Türkiye’nin deplasmanda en başarılı maçlarından birisi. İmkanların yoktu ki. Oraya gittiğin zaman şaşırıyordun. Soyunma odasına asansörle iniyordun. Bizim soyunma odasına gaz sobalarının arasından geçiyordun.” Bu maçı radyodan anlatan Halit Kıvanç, daha sonra kaleme aldığı anılarında Alpaslan’la ilgili olarak şu satırları yazmıştı: “Alpaslan, o gencecik, körpecik Alpaslan, sanki kırk yıllık milli idi. Oysa ilk kez giyiyordu A milli takım formasını. Öylesine soğukkanlı, öylesine güvenli, raket gibi sol ayağını bir uzatıyordu… Müller’i, Grabowski’si, topu bırakıp dönüyordu geri.” (Halit Kıvanç, Futbol Bir Aşk, s. 196.)

Köln’de 1-1 berabere biten Batı Almanya maçının sonunda gurbetçilerin omuzlarında. (Günaydın)
13 Aralık 1970’te, İstanbul’da Arnavutluk’u 2-1 yendiğimiz maçın kadrosu: Ali Artuner, Ercan Aktuna, Muzaffer Sipahi, Metin Kurt, Cemil Turan, Sanlı Sarıalioğlu, Ziya Şengül, Ender Konca, Alpaslan Eratlı, Kamuran Yavuz, Ergün Acuner.

Milli Takımda başarılı futbolunu sürdürmesine karşın İstanbulspor 1971-72 sezonu sonunda İkinci Lige düşünce Alpaslan Eratlı bir süre milli kadroya çağrılmamıştı: “İstanbulspor Birinci Ligdeyken Milli Takıma seçilmiştim, takım İkinci Lige düştü diye Napoli’de İtalya ile 0-0 berabere kaldığımız kadroya alınmadım mesela. Ondan önce Milli Takımda kaç tane maç oynamışım. Bu yanlış bir iş bence.” 30 Nisan 1975’te, deplasmanda İsviçre ile oynadığımız maçta attığı unutulmaz golü hatırlatıyoruz: “Milli maçlarda fazla gol atamadım. Sadece İsviçre’ye ve Ümit Takımında Arnavutluk’a golüm var. Sadece sol ayak değil, sağ ayağımı da kullanıyordum. Mesela İsviçre’de 1-1 berabere kaldığımız maçta sağ bek oynuyordum ve golü sağ ayağımla atmıştım. Sol bekte yanlış hatırlamıyorsam Zekeriya oynamıştı.”

Milli Takımda iki İstanbulsporlu.
İsviçre ile 20 Nisan 1975’te, Zürih’te 1-1 berabere kaldığımız maçta, Alpaslan Eratlı golümüzü atıyor.

İkinci Lige düşen İstanbulspor’da bir sezon daha oynadıktan sonra 1973-74 sezonundan itibaren Fenerbahçe forması giyen Alpaslan’ın transferi pek kolay olmamıştı: “Fenerbahçe’ye geleceğim sene sözleşmem bitmişti aslında ama o zaman kulüplerin sözleşmeyi iki yıl uzatma hakkı vardı. İstanbulspor başkanı Ali Sohtorik, ‘600.000 lirayı getirirsen gidersin,’ dedi. O beni Galatasaray’a vermek istiyordu. Emin abi buldu beni, ‘Al şu 25.000 lirayı, git tatil yap. Merak etme ben seni alacağım,’ dedi. Ben de, ‘Bu işin bir prosedürü var, o zaman satışımı isteyeyim,’ dedim. Ben satış isteyince, İstanbulspor beni 1 milyon liraya satışa koydu. O zaman Emin Cankurtaran, Mehmet Üstünkaya, Selahattin Beyazıt, hepsi sanayiciydi ve birbirleriyle dosttu. Satışa Fenerbahçe’den başka kimse girmedi. Tek kulüp girince satış bedelinin yüzde 60’ını yatırdığı zaman oyuncuyu alıyordu. O yatırılan paranın da yüzde 60’ını kulüp, yüzde 40’ını oyuncu alıyordu. Böylece Fenerbahçeli oldum.”

Alpaslan Eratlı, Fenerbahçe başkanı Emin Cankurtaran’ın yanında imzayı atıyor. Sağ başta aynı gün Altay’dan transfer edilen Mustafa Kaplakaslan.
Fenerbahçe’deki ilk sezonunda (1973-74), soldan sağa: Ziya Şengül, Ilie Datcu, Mustafa Kaplakaslan, Alpaslan Eratlı, Ersoy Sandalcı, Ender Konca, Selahattin Karasu, Osman Arpacıoğlu, Timuçin Çuğ, Yılmaz Şen.

Çoğunlukla sol bek olarak görev yapan Alpaslan, ihtiyaç olduğunda sağ bek ve stoper olarak da oynadığı ilk sezon sonunda şampiyonluk sevinci yaşamıştı. “1973-74’te geldim Fenerbahçe’ye. Liberoda Ziya oynuyordu. O sene şampiyon olduk. 1974-75’te yine şampiyon olduk. O sene Ziya bıraktı, ben ondan sonra liberoya geçtim.” Fenerbahçe’ye ilk geldiğinde 250.000 lira almış Alpaslan Eratlı. Bu paranın o yıllarda iyi bir meblağ olup olmadığını soruyoruz: “İyi paraydı tabii. O zamanki gazetelere bak, o parayı alan kaç kişi var, o zaman durum anlaşılır. Emin abi imzayı attığımız gün verdi paranın tamamını. Yazıhanesi Karaköy’de Bankalar Caddesindeydi. O zaman kimsede araba yok. En büyük banknotlar 500 liralıktı. Para olduğu anlaşılmasın diye sanki alışverişten geliyormuşum gibi kese kâğıdına doldurmuştum paraları. O zaman maaşlar 1.000 liraydı galiba. Yalnız hazırlık maçlarından iyi para kazanmıştık, 13 tane maç yapmıştık bir ayda. Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını kazandığımızda 2.000, diğer maçlardan 1.000 lira pirim alıyorduk. Hiç unutmam, Ağustos ayındaki o ilk maçlardan, spor yazarları turnuvasından 13.500 lira pirim almıştık.”

Fenerbahçeli futbolcular 3 Mart 1974’te oynanan lig maçında, Galatasaray’ı 2-1 yenmenin sevincini seyirciyle paylaşıyorlar.

Alpaslan Eratlı Fenerbahçe’ye gelir gelmez üst üste iki sezon şampiyonluk yaşamıştı. Özellikle 1974-75 sezonunda iyice olgunlaşan futboluyla takıma büyük katkı yapmış, şampiyonlukta büyük rol oynamıştı. Halit Kıvanç da anılarında bu duruma dikkat çekiyor: “Aynı mevsim Fenerbahçe lig şampiyonluğunu kazanırken de golcüsü geri adamlarından biriydi. Cemil’lerin, Osman’ların golü nasıl atacağını bekleyen on binler, Fenerbahçe-Giresunspor karşısında, galibiyeti Alpaslan’ın golüyle aldığını görmüşlerdi. Alpaslan, ünlü tenis raketi sol ayağıyla topu şöyle bir kepçelemiş ve ağlarla birlikte tribünleri de havalandırmıştı. Sarı-Lacivert renklere gönül verenler mutluydu. Fenerbahçe şampiyonluk turunu atmaya hak kazanmıştı.” (Futbol Bir Aşk, s. 251.)

1973-74 sezonu şampiyonluk turu. Soldan sağa: Ziya Şengül, Alpaslan Eratlı, Kamil Güvenal, Ercan Aktuna.

Birçok basın organı 1974-75 sezonunda onu yılın futbolcusu seçmişti. Nitekim Gündüz Kılıç da 9 Haziran 1975 tarihli Hürriyet gazetesindeki yazısının başlığını “Ligin baş kahramanı Alpaslan” şeklinde koymuştu. Onun için şunları yazıyordu Baba Gündüz: “Geçtiğimiz ligin ilk yarısından sonra da yeteneklerini ve form grafiğini inceleyen bir yazımla onu Fenerbahçe’nin süper yıldızı olarak ilan etmiştim. Alpaslan’a beni mahcup etmediği için teşekkür ederim. Yalnız Fenerbahçe’nin değil, ligin de süper yıldızı oldu o.” Ardından onu büyüten özellikleri şöyle sıralıyordu: “Hiçbir oyuncuda olmayan hasletler onda var. Kafası ile vücudu arasındaki koordinasyon mükemmel. İntikal sureti olumlu. Kendine güveni tam. Kişisel top tekniği yüksek seviyede. Oyunu iyi anlıyor, sahayı enine boyuna görebiliyor. Pozisyon nosyonu noksansız. Taymingi çok iyi. Yaratıcılığı da var. Tam zamanında, tam yerinde olmasını da biliyor. Soğukkanlı ve sahadaki her şarta adapte olabiliyor.”

1974-75 şampiyonu Fenerbahçe. Ayaktakiler: Yılmaz Şen, Yavuz Şimşek, Alpaslan Eratlı, Mustafa Kaplakaslan, Zafer Göncüler, Ziya Şengül. Oturanlar: Cemil Turan, Serkan Acar, Aydın Çelik, Ender Konca, Osman Arpacıoğlu.

Alpaslan’ın libero olarak ne kadar önemli bir görev yaptığı, Fenerbahçe’nin aldığı tarihî bir yenilgiyle ortaya çıkacaktı. 17 Eylül 1975’te Benfica’yla oynanan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası maçında, teknik direktör Didi, Alpaslan’ı çok başarılı olduğu libero mevkiine koymak yerine sol bek olarak oynatmıştı. Sonuçta Fenerbahçe 7-0 mağlup olurken, bu maçın ardından Didi’nin görevine son verilmişti. Fenerbahçe’ye geldiğinde üst üste iki şampiyonluk kazandıran Didi’nin iyi bir teknik adam olup olmadığını sorduğumuzda dolaylı yoldan cevap veriyor: “Futbol oynadığımız yıllarda bize bir şey vermediler. Şimdiki gibi iyi gözlem yapılmazdı o zaman. Şimdi teknik adamlar oyuncuları adım atışından her aşamasına kadar biliyor, tanıyor. Ben bıraktıktan sonraki hocalardan Zeman takımı iyi çalıştırıyordu ama onu da gönderdiler. Gördüğüm en iyi antrenördü. Adam doğrusunu yaptırıyor ama karşısındakinin algılaması farklı. O durumda yapılacak hiçbir şey yok. 7-0’lık Benfica maçında o kadar fark Didi’nin yüzünden olmuştu. Göbekte oynatmadı beni, sol bekte oynattı. Ortadan gelen adam dört tane gol atmıştı.”

Frikikten çok sayıda golü vardı. Bunlardan en unutulmazı bir Başbakanlık Kupası maçında Trabzonspor’a yaklaşık 40 metreden attığı goldü. Gelgelelim maç penaltılara kalmış, o zaman penaltı atışını kaçırmıştı: “Çalıştığımız idman sahasının arkasında çalışmamız için ufak çim bir saha yapılmıştı elliye elli. Orada ayak tenisi filan da oynardık. İdmanlardan sonra orada baraj tahtasının üzerinden frikik çalışması yapardım. Futbol hayatımda iki penaltı kaçırdım. Birisi o maçtaydı, diğerini de Cumhurbaşkanlığı Kupasında Yasin’e atamamıştım. Trabzonspor maçındaki o frikik golünü hâlâ hatırlıyorum. Şenol topu görememişti. Fakat 10 metreden penaltıyı kaçırdım. Hırslandın mı oluyor böyle şeyler. Kaçırdığım o iki penaltıda da topa vururken hırslanmıştım. Rahat olmak lazım halbuki.”

2 Şubat 1975’te Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında oynanan lig maçında (1-0), Alpaslan Eratlı penaltıdan tek golü atıyor.

Futbol hayatı en üst seviyede devam ederken o uğursuz sakatlık geldi. Fenerbahçe’nin 14 Eylül 1977’de İngiltere’de Aston Villa ile yaptığı maçta çapraz bağları kopunca yaklaşık iki sezon futbol oynayamadı. Nasıl sakatlandığını ve sonrasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Top havalanmıştı. Ben rakip oyuncuyla birlikte havalandım. Ayağımın üstüne ters bastım. Zaten o anda hissettim kötü bir şey olduğunu. Meğer çapraz bağlar kopmuş. Kırıktan daha kötü, kırık bir süre sonra kaynıyor. Arabanın amortisörünü düşün, o olmazsa gider mi araba? Bağların kopması da aynı durum. Sekiz ay boyunca topa ayağımı sürmedim. Sonra oynadım ama tam randıman verdiğim söylenemez. Rutubetli havalarda hâlâ bacağım ağrır. İlk ameliyatı burada oldum ama yanlış yapılmış, sakatlığım geçmedi.”

Aston Villa maçında sakatlığın ardından sahayı terk ediyor.

Yapılan yanlış ameliyat sonucu, 1977-78 sezonunda çok az oynayabilen yıldız futbolcu, ertesi sezon, ilk üç hafta yine sahaya çıktı. Lakin ayakları artık gitmiyordu. Futbol hayatı neredeyse bitme noktasına gelmişti. kulüp yöneticileri onu ve o sırada yine ağır bir sakatlık geçirmiş olan Cemil Turan’ı ameliyat olmaları için Romanya’ya gönderdi. “Buradan Romanya’ya gittiğimizde doktor, ‘Sende parça kalmış galiba,’ diyor. İç menisküs. Ver dedim çekici. Parça mı kalmış. (Vurur gibi yapıyor) Parça kalsa ağrımaz mı? Hiçbir şey yok. Hatta Cemil’le beraber gitmiştik. ‘Ben burada ameliyat olmuyorum, geçeceğim Almanya’ya,’ dedim.”

O sırada devreye yurt dışındaki spor insanlarıyla güçlü ilişkilere sahip Ali Şen girdi. Alpaslan ve Cemil’in durumunu öğrenen Şen, Alman Milli Takımının doktoruyla irtibat kurarak iki talihsiz futbolcuyu ona gönderdi. “Almanya’da ikinci kez ameliyat oldum. Ameliyatımı Profesör Hess yaptı. Doktor bana, ‘Ben bu ameliyatı top oynaman için değil, ileride rahatsız olmaman için yapıyorum,’ demişti. Hatta İzmir’deki Almanya maçına o da gelmişti. Orada ona, ‘Yakında oynayacağım,’ deyince adam çok şaşırmıştı. Ameliyattan sonra çok vücut geliştirme çalışması yaptım. Ameliyatı yapan doktorun kitabı vardı, onu aynen uyguladım. Fenerbahçe’de dört şampiyonluk yaşadım ama 77’den sonra ben doğru dürüst oynamadım aslında. Rausch giderken bana, ‘Senin yüzünden gidiyorum,’ demişti. Bir maç oynuyordum, üç maç oynayamıyordum. Ayağım davul gibi şişiyordu. Onu da düşünürsek toplam iki sezonum gitti.”

İki yılda sadece 15 maç oynayabilen Alpaslan Eratlı, uyguladığı disiplinli ve sabırlı çalışma programı sayesinde, herkesin “artık futbol hayatı bitti” diye düşündüğü bir sırada, sahalara döndü. Ameliyat öncesi son kez 13 Eylül 1978’de, PSV Eindhoven’la oynanan Avrupa Kupası maçında forma giymişti. Yoğun çalışma programının ardından bir daha Almanya’ya gitti ve ameliyatı yapan doktordan “artık oynayabilirsin” müjdesini aldı. Yaklaşık 14 ay süren ayrılıktan sonra nihayet 4 Kasım 1979’da, Ordu deplasmanında yapılan lig maçında kaptan olarak sahaya çıktı.

1982-83 sezonu başlarken, 34 yaşına gelen kaptan Alpaslan yıl sonunda futbolu bırakmaya karar vermişti. O yıllarda 30 yaşını dolduran futbolculara, “Artık yaşlandı, futbolu bırakma vakti geldi” gözüyle bakılırken, onun performansı gün geçtikçe mükemmel hale geliyordu. Altı yıllık bir aradan sonra, 1983 Mayıs’ında Tiran’da Arnavutluk’la oynanan maçta ay-yıldızlı formayı giydi.. Fenerbahçe üst üste dört sezondan beri lig şampiyonu olamamanın burukluğunu yaşıyordu. Bu, sarı-lacivertli takımın o güne dek şampiyonluğa verdiği en uzun araydı. Son yılların güçlü takımı Trabzonspor’un yanında, bu sezon yarışa Galatasaray da katılmıştı. Üç takım arasındaki çekişme son haftalara kadar sürdü. Fenerbahçe, ligin bitimine üç hafta kala zirvedeydi ve hedeften kopmamak için o hafta oynanacak olan Galatasaray maçında en azından berabere kalması gerekiyordu. İki ezeli rakip 5 Haziran 1983’te, Ali Sami Yen Stadı’nda karşılaştı. Sarı-kırmızılı takım devre arasına 3-1 önde girdi. Sahada oynanan futbola bakıldığında, ikinci yarıda farkın daha da açılacağı ve Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun tehlikeye gireceği düşünülüyordu. Teknik direktör Stankoviç ise skoru bu şekilde korumaya razıydı. Bu maçta oynayan Fenerbahçeli futbolcu Özcan Kızıltan, kaptan Alpaslan’ın maçı döndüren konuşmasını şöyle aktarıyor: “Sahaya çıkarken, o Ali Sami Yen’in sahaya çıkış tünelinin ağzında Alpaslan abi hepimizi durdurdu. ‘Arkadaşlar ben size inanıyorum. Artık taktiğin bittiği an. Neyimiz var neyimiz yok bu maçta ortaya koymak zorundayız. Herkes gereken sorumluluğu alsın. Ben de sizin yanınızdayım, arkanızdayım. Sizi savunurum,’ dedi.”

Kaptan Alpaslan’ın son sezonunda (1982-83) bir Fenerbahçe on biri. Ayaktakiler: Cem Pamiroğlu, Onur Kayador, Yaşar Duran, Selçuk Yula, Mustafa Arabacıbaşı, Alpaslan Eratlı. Oturanlar: Erdoğan Arıca, Mehmet Hacıoğlu, Arif Kocabıyık, Müjdat Yetkiner, Özcan Kızıltan.

İkinci yarı başladıktan üç dakika sonra Galatasaray bir gol daha atınca durum 4-1 oldu. Artık herkes bu iş bitti diye düşünüyordu. Ancak kaptanın yaptığı konuşma çok etkili olmuş, fark açılmasına rağmen takımın morali bozulmamıştı. Sarı-lacivertli futbolcular, 60’ıncı dakikadan başlayarak, 11 dakika içinde üç gol birden attılar ve 4-4’lük beraberliği yakaladılar. Bu önemli dönemeci kazasız atlatan Fenerbahçe, ertesi hafta şampiyonluğunu ilan etti. Sarı Kanaryalar bu başarının ardından, finalde Mersin İdman Yurdu’nu yenip Türkiye Kupasını da kazanarak duble yaptı. Kaptan Alpaslan, 22 Haziran 1983 günü Trabzonspor’la yapılan Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında resmi olarak son kez forma giydi. Ardından Fenerbahçe’nin Milli Takımda forma giyen şöhretlerle yaptığı jübile maçıyla futbol hayatını noktaladı.

Sezonun son maçından sonra atılan şampiyonluk turu.
Türkiye Kupası.

Alpaslan Eratlı futbolu bıraktıktan sonra kursa gitmesine rağmen, antrenörlük kariyeri yapmayı düşünmedi. Bir müddet Fenerbahçe’nin altyapısında görev yapmasına rağmen bunu da fazla sürdürmedi. “1985’te antrenörlük kursuna gittim. Fatih Terim, Mustafa Denizli, İzmir’de aynı kurstaydık. Benim hedefim bilgi ve birikimimi gençlere aktarmaktı ama pek fazla uzun sürmedi. İki üç sene sürdü.” Futbolu bırakalı 40 yıl oldu ama o günleri bilen kuşaklar, hangi renklere gönül vermiş olurlarsa olsunlar hâlâ sahalarda Alpaslan Eratlı kalitesinde bir futbolcu arıyorlar.

Alpaslan Eratlı – Liberoların Kralı” üzerine 11 yorum

  1. Süper bir oyuncu ve düzgün bir insan olarak kalbimde yeri olan bir Futbolcu abimizdi. 1973 yılında Ankara'da hem Fenerbahçe Futbol Takımını hem de Alpaslan ERATLI 'yı izlemiştim. Çok iyi oynuyordu ve maç penaltilara kaldı. Penaltı kaçırmıştı ama olsun,ona saygım ve sevgim bir Fenerbahçe Taraftarı olarak hiç bitmez. Sevgi ve saygılarımla.

    Beğen

  2. Sn. Alpaslan Eratlı, senin ve Sn. Cemil Turan sayenizde Çubukluya gönül verdik. İyi ki Fenerbahçe de oynadınız. Ama isterdim ki Fenerbahçe de teknik direktör veya yönetimde görev almanızı beklerdim. Bizim sizin gibi karakterli insanlara ihtiyacımız var. Layık olmayanlara verilen değerlerin çok daha fazlasını hak ediyorsunuz. İnşallah uzun ve sağlıklı bir ömür dilerim.

    Beğen

  3. İsviçre’de 1-1 lik maçtaydım.. 1-0 gerideyken Alparslan’ın kişisel atağıyla (!) 1-1 çılgınlığını yaşamıştım. Sadece libero değil, öyle sol bek de görmedim bir daha… Yeterince hatırlanmıyorlar düşüncesindeyim…

    Liked by 1 kişi

  4. İzmir de defalarca seyrettim ,Cemil Turan lı takımda onu hem sol bek hem liberoda.Atatürk stadı düşünün seyirci çok uzaktır sahaya ama Alpaslan topa vurduğu zaman çıkan tok ses tribünleri bulurdu.Doyamadık onun futboluna.. fenerede bi daha öyle solbek gelmedi zaten .Coşkun Özarı onu sağbek oynatırdı milli takımda 2 nolu forma ile ..Saygılar …

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.