Futbol tarihimizin bugün unutulmuş isimlerinden biri olan kaleci Sedat Günertem, 1951’de Galatasaray’da başlayan kariyerini Kasımpaşa’da sürdürdü ve 1963’te Beyoğluspor’da noktaladı. 1.85 gibi o zamanlar çok uzun sayılan boyuyla kaleciliğe son derece uygun bir fiziğe sahipti. Futbol hayatını Galatasaray’da sürdürememesinin sebebiyse önünde Turgay Şeren gibi çok iyi bir kaleci olmasıydı. Bunun dışında futbolu erken bırakması ve ardından çalışma hayatına atılması, onun futbol kamuoyu tarafından unutulmasına yol açmıştı. 22 Ocak 2017’de hayata veda eden Sedat Günertem ile vefatından iki ay kadar önce görüşüp anılarını dinlemiş, zengin fotoğraf albümünü arşive aktarmıştık. Araya giren çeşitli kitap çalışmaları sonucu, futbol tarihimizin önemli bir döneminin tanığı olan Günertem’in anılarını yazmayı bugüne kadar erteledik. Geç de olsa merhum Günertem’e karşı son vazifemizi yerine getirip, onun ağzından hayat hikâyesini aktarmaya başlıyoruz.
“1932 doğumluyum. Benim babam Antalya’da ziraat müdürüydü. Antalya’nın önde gelen bürokratlarından. Babamın enteresan bir vasfı vardı. Afyon’da taarruz başlayınca sekiz günde yürüyerek İzmir’e gidiyorlar. Ve ilk giren askeri birlikte asteğmen olarak gitmiştir. İstiklal madalyasını şimdi oğluma verdim. Ben de doğma büyüme Antalyalıyım. İlk mektepte falan beni hep kaleye koyarlardı. Eskiden beri böyleydi. Sanki işe yaramayanı kaleye koyarlardı. Boyum uzundu. Babamın top oynamama hiç müdahalesi olmadı, kızmadı. Babam yurdun değişik yerlerini iş nedeniyle gezdi. Ben de gittim. İlkokulu Antalya’da okudum. Ortaokul yıllarımın bir kısmı Edirne’de geçti. Muş’a da gittim. O zaman Antalya’nın kalburüstü aileleri çocuklarını ya Galatasaray’a ya da Kabataş’a gönderirdi. Ben lise için 1947 gibi İstanbul’a, Kabataş’a geldim. Sonra da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdim.”

“O zaman Antalya’nın iki kuvvetli takımı vardı; biri Gençlik, diğeri İlk Işık. Ben İlk Işık’ta oynuyordum. Dayım Ahmet Tekelioğlu Antalya milletvekiliydi. Seyirci, çevre, akrabalar, Antalya’nın yerlileri dayıma baskı yaptılar İlk Işık’tan Gençlik kulübüne geçsin diye. Çünkü İlk Işık, Gençlik’ten sonra kuruldu. Dayım dedi ki, ‘Sedat böyle böyle.’ Ben de, ‘Dayı siz bu işlere karışmayın Allah aşkına,’ diye cevap verdim. Kabataş’ta okurken Antalya’ya gittiğimde önemli maçlar olduğunda oynardım. Rodos’tan bir takım gelmişti. Hatta o zaman Galatasaray’dan Turgay ile Coşkun Özarı geleceklerdi. Uçak biletlerini gönderdim ama kulüp izin vermedi, gelemediler. O maçta lisansım yoktu ve çok iyi oynadım. O zamanın Antalya valisi İhsan Sabri Çağlayangil futbola meraklıydı. Maçlara gelirdi. Rodos’tan gelen takımla oynadığımız maçtaki başarımdan dolayı beni çağırdı ve tebrik etti. Sonra biz Rodos’a gittik. Çok güzel karşıladılar.”

Sedat Günertem’in o yıllarda İstanbul’un önemli spor yuvalarından biri olan Kabataş Lisesi’nde okuması, sporculuğunu geliştirmesi için büyük bir şans olmuş. Liseyi bitirdiği zaman, 1951 yazında önce Göztepe tarafından denenmiş, ancak sonuçta Galatasaray’a girmiş. “Kabataş’ın kapalı spor salonunun anahtarı bendeydi. Hepimiz yatılı okuyorduk. Salona giderdik. Herkes okuldan kaçtığımızı zannederdi. Halbuki salonda ya basketbol ya da futbol oynardık. Akşama kadar salondan çıkmazdık. Süleyman (Seba) abi ben Kabataş’a geldiğimde son sınıftaydı. Kabataş’ın futbol takımı vardı. O zaman liseler arası maçlar oluyordu. Ben o zaman Ortaköy takımında oynuyordum. Kabataş’ı bitirmiştim, Galatasaray’a girmeden önce beni Göztepe istedi. Oraya gidip iki maç oynadım. Bir Suriye takımıyla maç yaptık.”

1951-52 sezonunda Galatasaraylı olan Sedat Günertem, ilk maçına 26 Ağustos’ta İzmir’de Karşıyaka ile oynanan maçta çıkmış. Sarı-kırmızılı takıma nasıl katıldığını şöyle anlatıyor: “Benim Galatasaray’a gelişim Leblebi Mehmet kanalıyla oldu. Galatasaray’ın umumi kaptanı Leblebi Mehmet’ti. Benim Antalyalı bir kardeşim vardı. Orada onunla ahbap oluyor. Futboldan konuşurken, ‘Antalya’da çok iyi bir kaleci var. İhtiyacınız var madem, onu niye İstanbul’a getirtmiyorsun?’ diyor. Bunun üzerine Leblebi Mehmet’ten bana Antalya’ya telgraf geldi, ‘Hemen ilk vasıtayla İstanbul’a, Galatasaray kulübüne gelin,’ diye. Galatasaray kulübüne geldim, Mehmet beyi sordum. Yanına götürdüler. Beni Cihangir’de bir pansiyona yerleştirdiler. Benimle ilgilenen Leblebi Mehmet’in bir adamı vardı, restoran falan gösterdi. O zaman üniversiteye başlamıştım. Antalyalıyım ama tahsil hayatım İstanbul’da geçtiği için ikinci memleketim gibi oldu. O zaman Galatasaray kulübünde Gündüz abi, bek Naci, sağ haf Musa, santrfor Katır Cemil oynuyor. Böyle kuvvetli babalar vardı. Biz onların arasında küçük çocuk kaldık. Beni ilk oynattıkları maçlardan biri, Brezilya’nın Corinthians takımına karşıydı. İstanbul’a geldiğinde, Brezilya milli takımından dokuz tane oyuncusu vardı. Maç İnönü Stadında ve ben daha önce İnönü Stadı gibi bir yerde oynamadım, bir de Brezilya’ya karşı. Benim dört antrenmanımı görmeden kaleye koydular. İlk maçı 1-0, ikinci maçı da 4-2 kaybettik.”

İlk sezonunda Galatasaray’daki ortamı da şöyle anlatıyor Günertem: “Ben Galatasaray’a geldiğimde kalede Erdoğan abi vardı ama Turgay da oynamaya başlamıştı. Daha lisedeydi. Benim Galatasaray’daki ilk antrenörüm İngiliz Mr. Lochhead. Bir aralık Eşfak abi bir iki antreman yaptırır gibi oldu, genelde yabancı antrenörlerle çalıştık. O zaman kaleci antrenörü yoktu. Ben antrenman bittikten sonra yarım saat daha sahada kalırdım. Kimi ikna edersem şut at diye çalışma yapardım. Galatasaray’da voleybol ve basketbolda da resmî maçlarda oynadım. Şampiyon olmuş basketbol takımında madalyalarım bile var. Yalçın Granit, Ali Uras, Ankara’dan Cemil Sevin çok iyi çocuktu, Mülkiye’de okudu. Erdoğan Partener vardı. Sadi Gülçelik Enka’nın sahibi, Amerikalı Hüseyin vardı. Hüseyin iki sene oynadı. O arada milli takımda oynattılar. Türkçesi pek iyi değildi. Ayhan Demir vardı, Pertevniyal mezunudur. Benim asıl vasfım iyi oynadığım voleyboldur. Çünkü boyum 1.85. O zamanlar için çok uzun sayılıyorum. Üniversite takımında karmada oynuyordum.”

Galatasaray’daki ikinci sezonunda da lig maçlarında oynama şansı bulamayan Sedat Günertem özel müsabakalarda forma giymiş ve 1953-54 sezonunda Kasımpaşa takımına transfer olmuş. “Bana sezon sonunda kulüp bul dediler. Doğru dürüst antrenman görmedim. Resmî maçlara çıkmadım. Orada voleybol, Ali (Uras) abinin takımında basketbol, hentbol oynuyordum. Futbolda bir kenara koydular. Sonra Kasımpaşa ile anlaştım. Kasımpaşa’da bir 125 lira maaş alırdık, bir de tersanede işçi olarak gösteriyorlardı bizi. O sezon bizi Eşref abi (eski Beşiktaşlı futbolcu Eşref Bilgiç) çalıştırıyordu. Fenerbahçe’yi bir devrede 3-2, diğer devrede 1-0 yendik.”

Sedat Günertem o sezonun öne çıkan Kasımpaşalı futbolcularını şöyle hatırlıyor: “Çetin Zeybek milli takımda oynayan bir santrhaftı. Boyu zannediyorum 1.90’dı. Havadan top geçirmezdi. Güçlü, mücadeleci, iyi bir 5 numaraydı. O zamanlar takımın en önemli mevkileri kaleci, santrhaf ve santrfordu. Kaptan Ali bek oynardı, Feriköy’den gelmişti. Ahmet çok iyi bir sol açıktı ama işini ciddiye almazdı. Emre Mor var ya şimdi, onu sollardı. Tayyar da çok iyi bir sağ açıktı. O hep Kasımpaşa’da oynadı. Ulvi Ankara Havagücü’nden gelmişti. İyi bir sol açıktı.

1954-55 sezonunun ilk birkaç maçında kaleyi koruyan Günertem, sezon ortasında askere gitmiş ve iki seneye yakın futboldan uzak kalmış. Ancak 1956-57 sezonunun son iki maçında forma giyebilmiş ve ertesi sezon Galatasaray’a dönmüş. “Altı ay Kağıthane’de istihkâm okulunda kaldım. Kurada Gelibolu Saroz Körfezini çektim. O zaman asker futbolcuların takımlarında oynama izni yoktu. Gelibolu’da bir buçuk sene kaldım. Hakiki askerlik yaptım yani. Bir buçuk sene askerlikten sonra Kasımpaşa’da üç-dört antrenmana çıktım. Hayati bir maç oynanacak, Adalet takımı ile Kasımpaşa berabere kalırsa kümede kalacak. Kalede ben oynuyorum. Dedim ki kulüp başkanına, idarecilere: ‘Benim içime doğuyor bu maçta süper oynayacağım. Ama kulüp kümede kalırsa benim bonservisimi vereceksiniz.’ Maç 0-0 bitti. Tabii Kasımpaşa’da çok iyi maçlar oynayınca, Galatasaray beni geri istedi.”


1957-58 sezonunda Galatasaray’a dönen Günertem, yine hazırlık maçları ve özel maçlarda oynatılmasına rağmen eski kulübünü tercih etmesinin sebebini şöyle açıklıyor: “Kasımpaşa’dan Galatasaray’a dönüşümün tek sebebi, Galatasaray’da kaleci ayrımı yapılmıyordu. Turgay iyi oynuyordu. Onun arkasında ikinci kaleci olarak oynamaya gittim. Turgay’ın aldığı maaşın ve primlerin aynısını alıyordum. Kasımpaşa’da iki maç kazanıp prim,125 lira maaş alacağız diye uğraşırdık. Gidip Galatasaray’da adam gibi para alayım dedim. Primler 300 lira, maaşlar da 750 lira falandı. Arada ciddi fark vardı. Galatasaray’da yedek oynasanız bile tam prim alıyorsunuz.”

Sedat Günertem’in ikinci Galatasaray döneminde oynadığı önemli maçlardan biri, 16 Mart 1958’de, Beşiktaş karşısında kaleyi koruduğu Çanakkale Kupası maçıydı. Çanakkale Şehitleri Anıtının tamamlanmasına yardım sağlamak amacıyla düzenlenen turnuvada Galatasaray’ın başında, devre arasında gelen İskoç antrenör George Dick vardı. Günertem, bu maçla ilgili anısını şöyle anlatıyor: “Çanakkale Kupası finalini oynayacağız. Kadro 16 kişi. O zaman oyuncu değiştirme yok. İnönü Stadı’nın üstünde Güney Park diye bir lokanta vardı, orada öğle yemeğini yedik. Maç saatinden evvel stada indik. George Dick takımı okuyor. Kalede Turgay oynuyor. Biz beş yedek tribüne çıktık, oturduk. Bir baktım bizim malzemeci Ahmet harıl harıl bir yerlere bakıyor. Ben elimi kaldırdım. Hemen yanıma geldi. Meğer beni arıyormuş. Maç başlamadan evvel Turgay Şeren, George Dick’e, ‘Ben kendimi iyi hissetmiyorum, galiba yediğim dokundu,’ diyor. Aslında Recep’e karşı oynamak istemiyor. İndim aşağıya. George Dick, ‘Hemen kıyafetini giyin ve masajını yaptır,’ dedi. Yorgo Tagar masaj yaptı. George Dick, ‘Senin form durumunla bu maçı rahat kaldıracağını düşünüyorum, onun için çekinme, rahat oyna’ dedi. Maçı 3-1 kazandık. Ben süper bir maç oynadım. Recep’in iki tane topunu çıkarttım. Turgay’a ‘Kaptan yine numaranı yaptın,’ dedim. Bıyık altından güldü. Recep’e karşı hiç oynamak istemezdi. Recep’in çok kuvvetli şutları vardı. Füze gibi geliyordu. Nitekim maçta topa vurmasıyla yumruğu vurmam bir oldu. Vurduğum yumrukla top santraya kadar gitti.”


Futbol oynadığı dönemin sıkıntılarından söz açıldığında şunları hatırlıyor: Biz top oynarken antremandan sonra bir gram su içirmezlerdi. Şimdi de günde de 2 litre su için diyorlar. Sıcak havalarda şimdi su molası veriliyor. O zaman susamayalım diye limon yedirirlerdi. Bizim zamanımızda eldiven filan yoktu hiç. Toplar da gülle gibiydi. Benim eldivenli bir resmimi göremezsin. Şimdiki gibi kulüp otobüsü yoktu. Galatasaray’da oynarken kulüpten çıkıyorduk, Parmakkapı’dan tramvaya biniyorduk. Şişli’ye kadar tramvayla gidiyorduk, oradan stada kadar yürüyorduk.”

Sedat Günertem’in futbol hayatında yaşadığı ilginç tecrübelerden biri, 1959-60 sezonu sona erdikten sonra Mayıs ayında Feriköy takımıyla çıktığı Avrupa turnesi olmuş ve bu esnada bir de transfer teklifi almış. Bu turneyi şöyle anlatıyor: “Gündüz abi o sezon Feriköy’ün antrenörü. Sezon bitmişti, 10 maçlık bir Avrupa turnesine çıkacaklardı. Kaleci Necdet o sırada askerde. Gündüz abi bana, ‘Turneye gelir misin?’ diye sordu. ‘Baba sen izin verirsen gelirim,’ dedim. Otobüsle Yunanistan’a gittik. Oradan İsviçre, Almanya, Çekoslovakya’ya gittik. İhtilal olduğu zaman (27 Mayıs 1960’taki askeri darbe) ben Zürih’teydim. Çok güzel bir seyahat oldu. Otobüsle bütün Avrupa’yı gördüm. Bir maçtan sonra bana transfer teklifi geldi, iş de verdiler. Evliydim o zaman, cesaret edemedim.”


Günertem bu seyahatin ardından Galatasaray’ın Temmuz 1960’ta çıktığı Sovyetler Birliği turnesine katılmış ve ardından Beyoğluspor’a transfer olmuş: “En son Galatasaray’la Rusya’ya gittik. Bu seyahat bir ay sürdü. Dört maç oynamak için gittik. İlk Azerbaycan Bakü’de oynadık. İkincisi Kırım Yarımadasında Rostov’da, üçüncüsü Leningrad’da, dördüncüsü de Moskova’da Dinamo’yla oynadık. Hepsini kaybettik ama Moskova’daki maçı 3-2 kazandık. Turgay çok iyi oynadı, Metin de öyle. O seyahatten döndük. Gündüz abi bana, ‘Sedat sen artık yaşlandın, kendine yeni bir takım bulsan iyi olacak,’ dedi. Bunu duyunca çok üzüldüm. Ona, ‘Gündüz baba sen Galatasaray takımında 36 yaşına kadar oynadın. Ben daha 28 yaşındayım. Madem ki siz beni istemiyorsunuz, Rusya’ya niye götürdünüz?’ dedim. Transfer ayı Rusya’da geçti. Rusya’dan döndük, transferin kapanmasına bir gün var.”

“Hasnun Galip Sokak’taki kulübe uğradım. Dediler Bülent Eken seni arıyor. Bülent abiyi buldum. Bana, ‘Hemen bonservisini al gel,’ dedi. İkinci Kümede oynayan Beyoğluspor’u çalıştırıyor. Turgan Ece ile Rüçhan Adlı bonservis için benden para istiyorlar. Dedim ki, ‘Bana ne para verdiniz de istiyorsunuz? Şu anda Galatasaray’dan alacağım 5 bin lira borç var. O parayı bonservise sayarsınız.’ Patırtı gürültü, bonservisi aldım. Beyoğluspor’dan da o zamanın parasıyla 40 bin lira transfer parası aldım.”

Sedat Günertem, 1960-61 ve 1961-62 sezonlarında İstanbul Profesyonel Mahalli Ligi’nde mücadele eden Beyoğluspor’un kalesini korudu. İkinci sezon, Beyoğluspor bu ligde şampiyon oldu. Henüz Türkiye İkinci Ligi kurulmamıştı. Üç şehrin mahalli şampiyonları ile Milli Lig’de son üç sırayı alan takımlar arasında terfi-tenzil maçları, ya da o zamanlar yaygın kullanılan adıyla baraj maçları oynanıyordu. Beyoğluspor 1962 Haziran ayının son haftasında Bursa’da oynanan bu maçlar sonucu Milli Lig’e çıkmaya hak kazandı. Sedat Günertem’in bu maçlarla ilgili de ilginç bir anısı var: “Orhan Şeref Apak federasyon başkanı. Bursa’da baraj maçları oynuyoruz. İddialı maçlardı onlar, ben de o maçlarda çok iyi oynuyorum. Orhan bey yanındaki arkadaşına ‘Yahu bu kaleci kim?’ diye sormuş. Arkadaşı hangi takımlarda oynadığımı söylemiş. Onun üzerine, ‘Biz bu adamı bugüne kadar niye görmedik?’ demiş.”

Sedat Günertem son olarak 1962-63’te Milli Lig’de mücadele eden Beyoğluspor’da forma giydikten sonra futbolu bırakmış. Bu dönemde yurt dışı seyahatlerine de gitmişler. Bu iddiasız İstanbul kulübünde geçirdiği günler, onun futbol kariyerinin en güzel hatırladığı dönem olmuş. “Beyoğluspor’da bana çok ehemmiyet verdiler. Bülent abi antrenörümüzdü. Orada yurt dışına gittiğimiz zaman giydiğimiz kıyafetleri Galatasaray’da göremedik. Maaşlar çok cüziydi ama bir tek oradan düzgün bir transfer parası alabildim. Zaten futbol hayatım boyunca hep işim oldu, çalıştım.”


Daha futbol oynadığı yıllarda çalışma hayatına atılan Sedat Günertem, futbolu bıraktıktan sonra yoğun bir iş temposuna girmiş. “Benim hep iş hayatım vardı. Spor yaparken de çalıştım. Mesela Reha Eken hipodrom müdürüydü, ben de muhasebe müdürüydüm. Bizim zamanımızda geçinmek için sadece futbol oynamak yetmiyordu. İşte de çalışıyorduk. Yıldız futbolcular bile büyük paralar almıyordu. Metin Oktay bile Galatasaray’dan çok büyük paralar almadı, Turgay ‘da öyle… Kabataş’tan sınıf arkadaşım Nafiz Kurt vardı. Sonradan Samsun milletvekili oldu. Nafiz adında da bir atı vardı. Bir gün hipodroma geldi. Beni gördü, şaşırdı. ‘Ne yapıyorsun burada?’ diye sordu. Ben de durumu anlattım. ‘Bizim Ankara Kurtuluş’ta bir benzin istasyonumuz var. Oraya gelir misin?’ dedi. Ben de bir hafta süre istedim. Ne olduğunu anlamak istedim. İşletmecilik var ama akaryakıt işi başka bir işti. Ankara’da arkadaşlarım vardı. Onların da fikrini aldım. 1963 senesinde futbolu bırakıp Ankara Kurtuluş Meydanındaki Shell’e gittim. Yedi sene orada kaldıktan sonra İstanbul’a döndüm. Selamiçeşme’deki istasyonu 20 sene işlettim.”


Selam,
Rahmetli babam Sedat bey için post ettiğiniz bu yazıyı duygulanarak okudum. Bayagi sürpriz oldu. Anilarinin bazarini biliyordum, bana anlatmıştı. Tekrar tekrar teşekkürler ederim.
BeğenLiked by 1 kişi
Bir dönem Türkiye, bir dönem kozmopolit ve herkezin ‘akraba’ olduğu güzel İstanbul,bir dönem Futbol , Bir dönem insanlar… Sedat Bey’in hayat merceğinden… ne güzel aktı gözümüzün önünden
BeğenLiked by 1 kişi
Sedat Bey hayattaki en yakın arkadaşım Alin’nin babasıydı. Kendisini henün çocukluk yaşlarımda tanıdım. O tarihte çok ağır bir trafik kazası geçirmişti ve cicci bir rehabilitasyon dönemindeydi. O kazayı sıradan bir insan geçirmiş olsaydı hayatta kalması mümkün olmazdı. Çok güçlü bir fiziki yapıya ve daha da önemlisi müthiş bir karaktere sahip de çok güçlü bir ruh yapısı ve olgun bir karakteri vardı. Rahatsızlığının sonlarına yaklaşırken dahi tekrar çalışma hayatına dönmüş ve müthiş bir itibar yöneticisi olduğunu daha bu yaşlarda bizlere göstermişti. Ömrünün son günlerine kadar o sağlam iradesi ve dayanıklılığıyla hep çalıştı ve bizlere örnek oldu. Sporculuk hayatıyla ilgili hiç övünmez anılarını çok mütevazi bir şekilde hem bizlerle hem o yakın dönemin ünlü futbolcu arkadaşlarıyla her zaman uğradığı moda deniz kulübünün uygun bir köşesinde mütevazi bir şekilde anılarını bizlerle paylaşır ve çok keyifli dakikalar geçirmemize vesile olurdu. Allah gani gani rahmet eylesin nur içinde yatsın. Bu değerli anıları kaleme alıp tarihe not düştüğünüz için size minnettarız. Sevgiyle kalın .
BeğenLiked by 1 kişi
Sedat Günertem abimizin Galatasaray 1957-1958 sezonu onbiri ile başlayan fotoğrafı 22 Aralık 1957 tarihinde Mithatpaşa Stadında oynanan Galatasaray 4-3 Legia (Polonya) kazandığı maçın kadrosudur.
Goller :
Kadri Aytaç 1 dk.
Salim Cavunt 22 dk.
Salim Cavunt 29 dk.
Nowara 36 dk.
Kempny 37 dk.
Jumutzski 47 dk.
Ali Beratlıgil 65 dk.
BeğenLiked by 1 kişi