İzmir Gazi İlkokulu’nun bahçesinde top oynarken keşfedildiğinde henüz 12 yaşındaydı. Altay’ın minik takımı, genç takımı derken, 18 yaşında profesyonel olup A takımına yükseldi. Beşiktaş’ta oynadığı iki yıl da hesaba katıldığında, tam 20 yıl siyah-beyazlı formayı giyen Mithat Mıhçı, Altay’ı “Büyük Altay” yapan isimlerin arasında yer aldı. Uzun düz saçları ve estetik futboluyla Hollandalı dünyaca ünlü yıldız Cruyff’a benzetilmesinin yanı sıra, yine bu uzun saçları yüzünden “Hippi Mithat” lakabıyla tanınıyordu.
Mithat Mıhçı baba tarafı İnebolu, anne tarafı Lüleburgaz kökenli bir ailenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak 6 Kasım 1948’de Malatya’da dünyaya geldi. Baba İbrahim Ethem bey Tekel’de bakım amiriydi. İstanbul Bomonti’deki bira fabrikasına tayin olunca, Mithat ilkokulu İstanbul Kurtuluş İlkokulu’nda okudu. İlkokulu bitirdiği sırada Ethem bey Alsancak Sigara Fabrikası’na tayin edilince Mıhçı ailesi İzmir’e taşındı. Mithat da futbol takımıyla ün salan Namık Kemal Lisesi’nin orta kısmında okumaya devam etti. Futbol sevgisi ilkokuldayken başlayan Mithat, tramvayın arkasına asılıp gittiği Şişli’deki toprak sahada oynanan maçları seyrediyordu. İzmir’e taşınınca, bütün boş vakitlerini evlerinin yakınındaki Gazi İlkokulu’nun bahçesinde top oynayarak geçirmeye başlamıştı. Burada keşfedilmesi uzun sürmemişti. “Henüz 12 yaşındaydım. Antrenör Halil Bıçakçı ile altyapı sorumlusu Sıtkı Erboy mahalle maçlarında meğer benden habersiz beni takip ediyorlarmış. Eskiden futbolcular böyle keşfedilirdi. Bir gün maç bittikten sonra bu iki adam beni yanlarına çağırarak, ‘Biz Altaylıyız. Seni Altay takımına götüreceğiz, ister misin?’ diye sordular. Onları ilk olarak o zaman tanımıştım. Meğer onları tanımayan yokmuş. Altay semtimizin takımıydı, çevremde neredeyse Altaylı olmayan kimse yoktu. ‘Tabii ki gelirim. Seve seve. Neden olmasın?’ dedim.”

Altay’ın minikler takımına alınan Mithat, o küçücük yaşında Alsancak Stadı’nda sahaya çıkmıştı. “Altay’ın Altay olduğu o dönemlerde Alsancak Stadı’ndaki maçlar şölen şeklinde geçerdi. Devre arasında biz minikler maç yapardık, o atmosferi asla unutamam. O yaşımızda heyecandan ayaklarımız titrerdi. Bir yandan da 15 dakikalık arada kendimizi göstermek isterdik. Bu yüzden hiç kimse topu başkasına vermek istemezdi. Beni kısa süre sonra minik takımdan genç takıma aldılar. Bizim genç takım çok iyiydi. O zaman bayağı sivrildik. Sonra İzmir Genç Karması’na seçildim, hocamız Ruhi Karaduman. 1966 yılında Mustafa Denizli ile birlikte Genç Milli Takım’a seçildik. Fatih Terim de Adana Demirspor’da oynuyordu, onunla orada tanıştım. Aynı zamanda Namık Kemal’de okul takımında kaptandım. Orada da müthiş bir çıkış yakaladım. Göztepeli Özer Yurteri de bizim takımdaydı. Bizim meşhur beden eğitimi öğretmenimiz vardı, Mustafa Pilevneli. Futbol aşığı, spor aşığı bir adamdı. Futbol dünyasında onu bilmeyen yoktu. Okul takımı ile her sene şampiyon oluyor, Türkiye finallerine gidiyorduk. Bana şart koşmuştu, ‘Bir sene kalacak, bir sene geçeceksin,’ diye. İstemesem de öyle oldu. Ben üç yıllık liseyi altı yılda bitirdim. Namık Kemal Ortaokulu’na 1960’da girmiştim, 1969’da çıktım.”

Mithat Mıhçı 1967 yazında, profesyonel olarak A takım kadrosuna alındı. “Altay yönetimi 1967 yılında beni ve Mustafa Denizli’yi profesyonel yaptı. Çok komik rakamlara imza attık. Biz amatörce oynadık, o formayı giyip sahaya çıkalım başka hiçbir şey düşünmezdik.” 1967-68 sezonunun neredeyse tamamını yedek kulübesinde geçiren genç futbolcu ligin son haftalarında bir iki maçın ikinci yarısında oynama fırsatı buldu. Ona bu fırsatı veren hocası, Gazi İlkokulu bahçesinde onu keşfedip Altay’a götüren Halil Bıçakçı’ydı. Bu ilk günlerden aklında en çok kalanı, Fenerbahçe’yle Alsancak Stadı’nda oynadıkları Türkiye Kupası finalinin rövanş maçı olmuştu. Maçın 75’inci dakikasında tecrübeli futbolcu Doğan Akı’nın yerine oyuna girişini, “Son 15 dakika oynadım, ayaklarım titriyordu. Ayakkabıları bağlayamadım,” sözleriyle hatırlıyordu.

Ertesi yıl, Türk futbol tarihinin önemli isimlerinden Gündüz Kılıç teknik direktör olmuş, ancak Altay kötü bir sezon geçirmişti. Mithat Mıhçı bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Gündüz Kılıç’ın kafasında bir şablon vardı, hep aynı kadroyu çıkarıyordu. 11 kişinin dokuzu sabah pavyondan antrenmana geliyordu. Bir tur atıyorduk, hepsi tellerde kusuyor. O takımı sahaya çıkarıyordu. Gündüz Kılıç bize pek şans vermedi ama baktı ki takım küme düşecek üçümüzü – beni, Büyük Mustafa’yı, Miço Mustafa’yı aldı takıma.” 1969-70 ise, Altay tarihinin en başarılı sezonu olmuştu. Mithat Mıhçı bu başarıda Romanyalı antrenör Teodorescu’nun büyük payı olduğunu belirtiyordu. “İlk devreyi averajla Fener’in arkasında ikinci bitirdik. Süper bir kadro vardı o zaman. O kadro şimdi olacak ligin tozunu attırırdık. Biz ful oynuyorduk. Maçımız saat 2’de, 12’de kapı kapanıyordu. Ligde fırtına gibi esiyorduk ama Avrupa’da da büyük işler başarıyorduk. O zamanlar UEFA Kupası’nın adı Fuar Şehirleri Kupası’ydı. Doğu Alman takımı Carl Zeiss Jena ile oynadığımız maçı unutmuyorum. Orada 1-0 yenildik. İzmir’de 0-0 berabere kaldık ama müthiş goller kaçırdık. İnanın 7-0 bitecek maçı 0-0 bitti. O takım daha sonra kupada final oynadı. Teodorescu çok iyi bir antrenördü. Bence Altay’a gelmiş en iyi antrenördü. İlk yarıyı gol averajıyla Fenerbahçe’nin ardından ikinci bitirdik. Çok iyi bir çıkış yakalamıştık. Eskişehir ve Ankara Demirspor maçlarında şanssız şekilde 1-1 berabere kalınca, Fenerbahçe de iki maçı kazanınca puanlar eşitlendi. Ligin ikinci yarısında hakem faktörleri, iyi oyuncuların sakatlanması ve parasal sorunlar nedeniyle yarıştan koptuk, ligi üçüncü sırada tamamladık. Sonra Teodorescu, Çavuşesku zamanında Romanya’ya dönmemek için Amerika’ya iltica etti.”

Ertesi sezon Altay’ı çalıştıran Yugoslav Bobek de beğendiği hocalardan. “Bobek de iyiydi ama baktı ki para pul yok gitti. ‘Siz bütün parayı bana veriyorsunuz, futbolcuya para vermiyorsunuz,’ diyordu. O zaman gerçekten para alamıyorduk. İstifa etti adam. Bosman kanunu çıktı, futbolcular hayatını kurtardı. Biz bir imza atıyorduk, bitti. Bir daha ölünceye kadar kulüptesin. İstediğin kadar mukavelen bitsin, fark etmiyordu ki.” Hukuki şartların futbolcuların aleyhine olması dışında, o yıllarda yaşadıkları fiziki zorlukları da dile getiriyor Mithat Mıhçı. “Altay’da bir dönem giydiğimiz formalar resmen fanilaydı, arkasına numaralar yapıştırılıyordu. Bazen düşerdi o numaralar. Ayakkabılar vidalı değil çiviliydi. İstanbul’da Dinyakos, burada Ahmet Şamar vardı, o yapardı ayakkabıları. Maçta devre olsun diye yalvarırdık. Bir girersin içeri, ayaklar kan içinde. 1969’da Carl Zeiss Jena takımıyla eşleştik. Almanya’ya gidince vidalı ayakkabı aldık. Bir giydik, pamuk gibi. Kurtardık kendimizi Dinyakos’tan, Şamar’dan.” Altmışlı yıllarda çok yaygın olan hapların zararlarından onların da muzdarip olduğunu şu örnekle açıklıyor: “Bize atlara verilen haplardan verdiler. Sahaya çıktık, kişniyoruz! Verdiklerini biliyoruz da bu kadar ağır olduğunu bilmiyoruz. Süper bir takımı olan Fener’i eledik. Burada 1-0 yendik, orada 1-1 berabere kaldık. Maç bitti, biz hâlâ koşmak istiyoruz. O maç Çarşamba günüydü. Döndük, hafta sonu Bursaspor’a 3-0 mağlup olduk, ayaklarımız kalkmıyordu. O günden sonra bir daha tövbe.”

Neden “Hippi” lakabıyla anılıyordu? “Futbolcular arasında ilk defa saç uzatan bendim. O yüzden bana ‘Hippi Mithat’ diyorlardı. Anadolu’da bana ne küfürler ederlerdi.” Bunun ardından futbolculuk vasıfları üzerine konuşuyoruz. “Size sadece adam tutma görevi verilmiyordu herhalde?” diye sorduğumuzda, “Kendimi methetmek gibi olmasın ama ben iyi bir orta sahaydım,” cevabını verip devam ediyor. “İki ayak vardı bende. Çabuk da bir oyuncuydum. Hem geriye yönelik hem ileriye yönelik oynardım. Her yerde oynuyordum. Libero da oynadım, ileride de oynadım. Altay’ın en iyi olduğu dönemde 4-2-4 oynuyorduk. Ayfer’le ikimiz orta sahadaydık. Bizde çok iyi bir orta saha vardı. Bugün Ayfer abi gibi bir futbolcu vallahi billahi Avrupa’da yok. Hem geride oynar, hem ileride golcü. İleride Behzat, Miço Mustafa, Kraus, Büyük Mustafa oynardı. Beşiktaş’a gittiğimde Ali Çoban vardı, Zonguldak’tan gelmişti. Bana, ‘Mithat ne Fener, ne Galatasaray, ne Beşiktaş – İstanbul’a gittiğimiz zaman hiç korkmuyorduk. Ama Altay’a geldiğimiz zaman elimiz ayağımız titriyordu,’ demişti. Çünkü üçten aşağı, dörtten aşağı kurtulamıyorlardı. Çok iyi top oynuyorduk.”

Mithat Mıhçı olumlu futbolculuk vasıflarından bahsettikten sonra olumsuz bir yanı olduğunu da açık sözlülükle dile getiriyor: “Fener’le oynadığımız bir maçta hakem Yılmaz Şen’le beni attı. Yılmaz çok sertti, zaten ben de pisliktim. Yılmaz bir taraftan, ben bir taraftan. Yılmaz çok küfür ederdi. Ben küfür etmezdim ama sert oynardım. Çok zayıftım ama çok kuvvetliydim. Futbol hayatımda en üzüldüğüm olaylardan birisi, bir maçta Gürsel abiyi oyundan attırmıştım. Kimdi antrenör şimdi hatırlamıyorum, Gürsel’e yapış demişti. Gürsel nereye ben oraya, hiç top aldırmadım. Bana bir tekme salladı rahmetli, kırmızı kart. Çok efendi bir insandı rahmetli. O zamanla adam adama oynamak yaygındı. Nevzat’a da sıkı markaj yapardık. Zaten ikisini iyi tuttun mu Göztepe bitti demekti.”

Mithat Mıhçı Altay’da başarıyla top oynamasına rağmen ay-yıldızlı formayı sadece bir kez, 1973’te Ümit Milli Takımın Ankara’da İtalya’yla oynadığı maçta giyebilmiş. “Milli takıma biz seçilemezdik. Hep İstanbul, hep Ankara. Coşkun Özarı İzmir’den kimseyi almıyordu. Bizim hakkımızdı ama gidemedik. Büyük Mustafa gidemedi, Miço gidemedi. Ayfer abi bile çok az milli oldu.” Sadece bir kez milli formayı giymesinde, belki doğru bildiğini söylemekten çekinmemesi de rol oynamıştı. “Ankara’da İtalya’ya 3-1 mağlup olduk Ümit Milli Takımda. Rövanşta Doğan Andaç beni kadrodan çıkardı. Ankara’daki maçtan sonra soyunma odasında, ‘Hoca yanlış takım çıkardı,’ demiştim. Hakikaten orta saha çok kötüydü. Birisi bu laflarımı hemen Doğan hocaya yetiştirmiş. Beni odasına çağırdı. Çok küfürbaz bir adamdı. Bir küfür etti, ‘Sana mı soracağım takımı nasıl yapacağımı,’ diye. Bir tek beni çıkardı kadrodan, İtalya’ya götürmedi. Yani öyle delikanlı (!) arkadaşlarımız vardı anlayacağınız.”

Mithat Mıhçı’nın Altay’daki ilk dönemi dokuz sezon sürmüş ve 1976-77’de Beşiktaş’a transfer olmuştu. Altay’da oynamaktan memnun olduğu halde niçin Beşiktaş’a gitmişti? “Beşiktaş’a niçin gittim ben? Ben 72’de Bursaspor’a gidiyordum. Rahmetli Metin Oktay o kadar çok istedi ki beni, ama Rıdvan Burteçin bırakmadı o zaman bırakmadı. Gittiğim zaman Beşiktaş’tan 400 bin lira para almışlar. Ben o zaman Çeşme’deyim, Mustafa’yla beraber. Sezonun açılmasına üç gün kalmış. Rıdvan Burteçin bana bir telefon, ‘Gel Mithat, önemli bir şey konuşacağız. Gittim yanına, ‘Müjde, seni Beşiktaş’a verdik,’ dedi. Benim yaşım 27 hatta 28 olmuş. O sırada eşimle yeni yeni çıkıyoruz, onu bırakmak istemiyorum. Meğer bunlar Beşiktaş’tan aldıkları parayı futbolculara dağıtmışlar, Rıdvan abi transferi bitirmiş. Benim haberim olmadan beni satıyor, sanki karpuz satıyor. ‘Ben gitmiyorum,’ dedim. ‘Seni kulüpten kovarım,’ dedi. Kov dedim. Biliyorum kovamayacağını. ‘Kovdum,’ dedi. Demirciydi Rıdvan Burçetin. Çıktım yazıhanesinden. Bir 20 metre gittim. Ortağı Sadettin abi vardı. Peşimden koştu, ‘Mithat gel, ben sizin aranızı bulayım,’ dedi. 25 bin lira para hazırlamış. Ben 10 sene futbol oynadım Altay’da, 25 bin lirayı bir arada görmedim. Türkiye’de ilk defa kulüp para veriyor gidesin diye! Ben 25’i görünce alayım mı almayayım mı diye tereddüt ettim. ‘Ben futbolu bıraktım Rıdvan abi, iş yapacağım,’ dedim. Bıyıkları düştü Rıdvan abinin. Bir 25 daha çıkardı! Beşiktaş bu arada sezonu açmış, takım Kızılcahamam’da, benim haberim yok. Rıdvan abi o akşama bana bilet almış zaten. Ben gittim doğru Akaretler’e, kulübe. Rahmetli Gündüz Tekin Onay benim hastamdı. Zaten o aldırmış beni. Al takke ver külah, pazarlık yaptık. Ben imzayı attım, İzmir’e geldim. Valizimi aldım, doğru Kızılcahamam’a.”

İlk sezonunda Beşiktaş’ta oynamaktan mutlu olduğunu, “Çok güzel günlerim geçti Beşiktaş’ta,” sözleriyle vurguluyor. “O sene Gündüz Tekin Onay herkesi gönderdi, sıfırdan bir takım kurdu. Çok iyi gidiyorduk, bir tökezledik sonra toparlayamadık. Sonra Gündüz hoca da bıraktı, büyük hata yaptı. İlk sene kupa maçı, lig maçı, bütün maçlarda oynadım. İstanbul’da oynamak bambaşka, keşke daha erken gidebilseydim. Daha çok para kazanıyorsun. Mehmet Üstünkaya zamanı Beşiktaş’ta oynarken, Almanya’da Türkgücü’yle oynuyoruz. Yendik, pirim aldık. Biz burada lig maçlarının pirimlerini alamıyorduk. Çok bonkör bir başkandı Üstünkaya. Hiçbir zaman geri çevirmezdi. Yanına giderdim mesela, ‘Başkanım paraya ihtiyacım var,’ derdim. ‘Ne kadar lazım?’ diye sorardı. Miktarı söylerdim, verirdi hemen, karşılıksız. Burada maaşımı alamıyordum. Rıdvan abiye gidiyordum. 1000 lira maaşım var. Para lazım, bir yere ödeme yapacağım. Bir hafta önce maaşımı alamıyordum. ‘Borç ver,’ diyordum, ‘Sende varsa bana ver,’ diyordu. Mazhar Zorlu – hepsi öyleydi. Maalesef Altay ondan bir yere gelemedi, Üçüncü Lige kadar düştü. Hep bu idareciler yüzünden.”

Beşiktaş’taki ilk sezonunda mutlu olsa da, ikinci sezonunda (1977-78) işler yolunda gitmemiş. Bunun sebebini, “Gündüz Tekin Onay gitti, benim Beşiktaş’ta işim bitti,” diyerek açıklıyor. Bana karşı tavır almaya başladılar, Gündüz hocanın adamı diye. Ondan sonra Milutinoviç geldi. İkinci sene libero oynadım. İkinci sene Mehmet Üstünkaya da başkanlığı bıraktı, Gazi Akınal geldi. Üstünkaya zamanında primler, her şey çok iyiydi. Gazi Akınal paraları da sıktı.” Peki o yıllarda Beşiktaş’ta şartlar nasıldı? “Çok kötüydü. Şeref Stadı’nda idman yapıyorduk. Soyunma odasında odun sobası yanıyordu. Odada ip asılı, iplerde yıkanan formalar kurutuluyordu.” En iyi anlaştığı futbolcular kimdi? “Beşiktaş’ta en iyi anlaştığım futbolcu Niko’ydu. Köksal’ın kardeşi Tuncay, Tezcan – en çok bu üçüyle anlaşırdım.”

Beşiktaş’ta geçen iki yılın ardından Mithat Mıhçı, 1978’de Altay’a döndü ve iki sezon daha eski takımında oynadı. Ancak son sezonunda (1979-80) çok az maçta forma giydi ve futbolu bırakmaya karar verip askere gitti. “En iyi zamanımda bıraktım. En olgun, en iyi top oynadığım zamanımdı. Kulüple de problemim oldu. Burada da bana karşı cephe aldılar.” Üniversite mezunu olduğu için askerliğini yedek subay olarak yapmıştı. “Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirmiştim. O zaman pek üniversitede okuyan yoktu. Bir Eskişehirsporlu Fethi, bir Zekeriya Alp, bir de ben varım. 1980’de darbenin olduğu dönemde askerdim. Bana Karagücü takımını verdiler. Ege’de ne kadar yetenekli asker futbolcu varsa hepsini bir araya getirdim ve Karagücü’nü namağlup şampiyon yaptık. Ben askerdeyken Altay kupada şampiyon oldu.”

Mithat Mıhçı antrenörlük kursuna gitmesine rağmen bu mesleği yapmayı hiç düşünmeme sebebini, “O zaman antrenörler sürünüyordu,” sözleriyle açıklayıp devam ediyor. “Futbolda para yoktu bizim zamanımızda. Beşiktaş’tan iyi para aldığım halde şuradan bir daire alamıyordum. Hep Bosman kanunundan sonra patladı her şey. 1986 yılında antrenörlük için özel bir kurs açıldı. Erol Togay, Fatih Terim gibi isimler bu kursta eğitim aldı. Ben de bu kursa katıldım ve diplomamı aldım. Fakat antrenörlük yapmadım. Zaten nakliye şirketi kurmuştum. Gündüz Tekin Onay İzmir’e geldiğinde devamlı beni arardı. Beni çok severdi, federasyona girmemi çok istedi. Fakat benim işim çok iyiydi, bırakamadım. 25 sene uluslararası nakliye işi yaptım. Futbolda kazandığım paranın belki 25-30 mislini oradan kazandım. Çok tanıdığım olduğu için her taraftan iş alıyordum. Benim tırım yoktu, adamın 50 tane tırı var ama işi ben alıyordum.”

Son olarak futbol oynamaktan mutlu olup olmadığını, soruyoruz. “Hep siyah-beyaz formayı giydim. Mutlu bir futbol hayatım oldu. 14 sene oynadım. Neden çok tanınıyoruz? Ben hep aynı takımda oynadım. 12 sene Altay, 2 sene Beşiktaş. Şimdiki futbolcular bir sene orada, altı ay burada. Futboldan tamamen koptum. Bizim dönemimizde bireysel kabiliyetler daha ön plandaydı. Şimdiki futbolcular koşuyor diyorlar ama artık maçlara bile gitmiyorum çünkü zevk almıyorum.”

Teşekkürler Fethiciğim
<
div>Sel
BeğenBeğen
70 ve 80 li yıllarda yetenekli futbolcular daha fazlaydı
Bugünlerde 12 km kosan futbolculardan bahsediliyor.Kalite sıfır. O yüzden 70 ve 80 lerdeki futbolu çok seviyordum.
BeğenLiked by 1 kişi