Türk basketbolunun yetmişli yıllarda basketbol oynayan kuşağının mensuplarından Ali Akatlı 1 Haziran’da hayatını kaybetti. Yakın zamanda kaybettiğimiz Barış Küce ve Halil Dağlı gibi geniş bir seyirci kitlesi tarafından tanınmasa da, basketbol camiası içinde özellikle centilmen ve sportmen kişiliğiyle sevilip sayılan bir isimdi. Kendisiyle birkaç yıl önce Türk basketbol tarihi kitap ve albüm projesi kapsamında yaptığımız görüşmede kaydettiğimiz fotoğrafları ve anılarından derlediğimiz spor yaşamını aşağıda sunuyoruz. Ruhu şad olsun.
“1948 Trabzon doğumluyum. Babamın memuriyeti nedeniyle çocukluğum ve ilk gençliğim Trabzon, Denizli, İstanbul, Bursa ve Ankara’da geçti. İlkokula Trabzon’da başladım, Denizli’de bitirdim. Ortaokula Denizli’de başladım, İstanbul’da devam ettim, Bursa’da bitirdim. Liseye Bursa Atatürk Lisesi’nde başladım, Ankara Atatürk Lisesi’nde bitirdim. Üniversiteyi de Ankara’da okudum. Basketbola Bursa Atatürk Lisesi’nde başladım, aynı zamanda Bursaspor’da oynadım. Önce voleybol oynuyordum. Sonra baktılar basketbola yatkınlığım var, basketbola geçtim. Aslında basketbola geç – 15, 16 yaşında başladım. 1964-66 seneleri arasında, yaklaşık bir buçuk sene Bursaspor’da oynadım. Hatta rahmetli Özhan Canaydın ile beraber oynadık. Kardeşi Mustafa da bizim takımdaydı.”


“1966’da yine babamın görevi nedeniyle Ankara’ya geçince hem Atatürk Lisesi’nde hem Kolej genç takımında basketbola devam ettim. Atatürk Lisesi takımıyla 1966-67 liseler arası Ankara ve Türkiye şampiyonu olduk. Kolej’de beraber oynadığımız Serdar Ersözlü ve İlhan Malkoç ile Galatasaray, Fenerbahçe ve DSİ’de oynayan Abdullah Ataman – Sarı Abdullah derdik – vardı.”

“Kolej genç takımında Birol Öngör antrenörümüzdü. Erdem abi (Tulgar) de çok fundamental öğretti bize Kolej’de. Bana bir şey öğretti, mesela Erdal abiyi (Poyrazoğlu) Karşıyaka-Eczacıbaşı maçında beşinci faulden attırdım. Erdal abinin bir hareketi vardır, feyki atar pota dibine gider. Ben karşısında duruyorum, hissediyorum o hareketi yapacağını. Erdem abi bana öğretmişti, kolunu açıkta tutacaksın normal bir şekilde. Ama kolumu kasıyorum. Erdal abi geçmek istedi. Kolumu kasınca çarptı. Çarpınca kolumu itti, zart diye düdük çaldı, faul. Genç takımda Birol abi de çok fundamental öğretti. Zaten Kolej en iyi fundamental öğreten takımdı.”

“Sonra rahmetli Armağan Asena A takımına aldı beni 1967-68 sezonunda ve hemen oynattı. O da çok enteresan bir adamdı. Karakter sahibi. Adamın yanında hazır olda dururdun bilgisine hürmeten. Korkunç bir bilgisi vardı.”


1970-71 sezonunda oynanan Kolej-İTÜ lig maçı. İTÜ oyuncusu Reşat Güney (14), Ali Akatlı (14), bir sezonluğuna ilk takımına dönen Erdal Poyrazoğlu (12) ve arkalarında Hüseyin Alp. Bu maçta Ali Akatlı 23 sayıyla Kolej’in en skorer oyuncusu olmuş. “Bu maç 71 senesinde Ankara’da. 10 bin seyirci var, bir o kadar insan da dışarıda. 80-80 berabere kaldık bu maçta. Birisi maçtan önce bana Hüseyin Alp için, ‘Baba hayalarından çok huylanır, şöyle bir dokun,’ dedi. Bir ara değer gibi yaptım, ‘Senin ananı ….’ deyip elini bana doğru salladı. Ben, ‘Baba yanlışlıkla oldu, kusura bakma,’ dedim. Çok iyi bir adamdı, Allah rahmet eylesin.”
“İlk kez 1968’de Romanya’yla oynanan özel maçta genç milli oldum. 1968’de Vigo’da Avrupa Şampiyonası’na gittik. Ev sahibi İspanya’yı 5 bin kişi önünde yenip dördüncü olduk. 1970’te Atina’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda da oynadım. Sene 70, o zaman sağ-sol çatışması vardı. Üniversitede imtihana giremedik, herkes sınıfta kaldı. Ben de tatil için Kuşadası’na gittim ama çalışıyorum bir yerde. Bir gün gazeteye bir baktım, üniversite milli takımına seçilmişim. Genç milli takımla hazırlık maçı yaptık. Yalçın abi Ali’yi takıma alalım dedi. Beni aldılar ama tabii antrenmanlara başlayınca form düştü bir aydır çalışmadığım için.”

Kolej’de 1967-1972 arasında beş sezon oynayan Ali Akatlı, 1972-73 sezonunda Galatasaray’a gitmiş. Fakat sadece bir sezon oynamış. “1972-73 sezonunda Galatasaray’da oynadım. O sezon milli takıma bir tek ben seçildim. Macaristan’da eleme turnuvası vardı. Oraya gittiğimizde grip oldum. Rahmetli Batur abi ile Rüştü abi beni hemen kestiler, yerime İlhan Malkoç’u aldılar. Galatasaray başkanı Mustafa Pekin, şube sorumlusu Süha Özgermi’ydi. Ben gidiyorum deyince şaşırıp neden diye sordular. ‘Hakkımı korumadınız,’ dedim. Basketbolcuyu bırak, çapulcu olsa Galatasaray’ın kontenjanı vardı. Ben senenin en iyi ilk beşine girmişim. Ona rağmen Milli Takımdan çıkarılınca ayrıldım. Sonra rahmetli Aydan Siyavuş ve Efe’yle birlikte – Efe o zaman daha 17 yaşında incecik bir çocuktu – Karşıyaka’ya geçtik.”

Galatasaray’da ve oynadığı diğer kulüplerde maddi imkanlar nasıldı sorusunu şöyle cevaplıyor: “Cüzi bir maaş alıyorduk ama başka imkanlar vardı. Ev kirasını kulüp ödüyordu. Bize çok güzel bir ev tutmuşlardı Nişantaşı’nda. Yavuz, ben, Amerikalı Sid aynı evde kalıyorduk. Ayrıca o zamanın meşhur mekanı Bab Kafeterya’da bedava yemek yiyorduk. Bir de 15 bin lira transfer parası almıştım. Bir sene sonra Karşıyaka’dan 60 bin lira aldım. 1978-79’da Yenişehir’e transfer olduğumda en çok para alan beş oyuncudan biriydim. 375 bin lira almıştım. Gerçi o parayı toplu değil bölük pörçük veriyorlardı. Yine de birkaç sene daha oynamaya devam etseydim, basketboldan iyi para kazanırdım. Ama bizim için önemli olan para değil istikbaldi. O zamanki anlayış öyleydi.”

“1973-74 sezonunda Karşıyaka’da oynadım. O zaman ikinci ligdeydi. Takımı ikinci ligden birinci lige çıkardık. Karşıyaka o zamandan beri basketbolda bir ekol olarak devam ediyor. Eczacıbaşı da o zaman İkinci Ligdeydi. Onlar birinci oldu, biz ikinci olduk. Ama ilk yarıda biz yendik onları. İkinci yarıda onlar bizi yendi, herhalde sayı averajıyla birinci oldular.”

“Sonra bir buçuk sezon Muhafızgücü serüvenim var. 1974-75 sezonunun ilk devresinde Muhafızgücü’nde de hocamız Armağan Asena’ydı. Aslında o zaman dört aylık askerlik çıkmıştı. Ben de ondan yararlanıp Karşıyaka’ya dönmek istiyordum bir an önce. Fakat bize gelin dediler, size iyi bir askerlik teklif ediyoruz. Ben öyle Muhafızgücü’ne gittim. Yani er olarak gittim ve 18 ay yaptım. Askerliğim bitince 75 sonunda Karşıyaka’ya dönüp bir sezon daha oynadım. O sezon Eczacıbaşı ve Beşiktaş’tan sonra üçüncü bitirdik ligi.”


“Son olarak Meysu Yenişehir’e gittim. 1976’dan 1979’a kadar üç sene oynayıp takım kaptanlığı yaptım. Basketbol beni bırakmadan ben 30 yaşında bıraktım ve Kanada’ya yerleştim. Ama orada da oynadım. Toronto’da Metro Türk diye bir takım vardı, amatör ligde birkaç basamak çıktık. Altı buçuk sene sonra Kanada’dan döndüm. O zaman 37 yaşındaydım. Paşabahçe birinci lige çıkmıştı, bana teklif yaptı. İdmanlara çıktım. O yaşa rağmen fiziğim çok iyiydi. Fakat bir şirketin genel müdür yardımcısıydım, işler çok ağırdı. O yüzden teklifi reddetmek zorunda kaldım.”

Nasıl bir basketbolcu olduğunu, hangi pozisyonlarda oynadığını sorduğumuzda bize şu cevabı vermişti Ali Akatlı: “Karşı takımın en iyi oyuncusunu ben tutardım, iyi müdafaa yaptığım için. Ben daha çok 3 numara pozisyonunda oynuyordum ama 4 de oynadım, 5 de oynadım. Hatta 1 ve 2 de oynadım. O yıllarda bu numaralar yoktu; guard vardı, forvet vardı, yüksek post vardı, pivot vardı. Rahmetli Hüseyin Alp’i ben tutardım. Benim boyum 1,91’di ama ben çok sıçrıyordum. Rahmetli voleybolcu Değer Eraybar, ‘Ali voleybola gel, seni hemen milli yapacağım,’ demişti. Ben de, ‘Abi ben zaten milliyim, basketbolu seviyorum,’ diye karşılık verdim.”


Ali Akatlı hayatını ne güzel özetlemişsin..
Ne mutlu sana sporla geçen dolu dolu bir hayat… Senden ilham aldım ben de voleybol yaşantımı anlatan bir anı kitapçığı
hazırlamaya başladım.
Rahat uyu huzurla…
BeğenBeğen