![]() |
Galatasaray’la maç yapan Konya karmasında (ortada). |
O günlere ait hiç unutamadığı bir anısını şöyle anlatıyor: “Konya’da bir gün Şekerspor’la oynadık. 3-1 kazandığımız maçta iki gol atmıştım. Akşam lüks bir lokantada yemeğe götürdüler bizi. Yemeğin sonunda muz geldi. Bizim eve o güne dek muz girmemişti. Üst katta karayollarında çalışan bir mühendis vardı, Antalya’dan evine gelirken getirirdi, ona imrenirdik. Muzu alıp cebime koymuşum, hiç farkında değilim. İdarecimiz görmüş, beni yanına çağırdı. Sert bir ifadeyle, ‘Cebine ne koydun?’ diye sordu. Muzu çıkardım, ağlamaklı bir ifadeyle, ‘Kardeşlerime götüreceğim ağabey,’ dedim. ‘Niye bana söylemedin?’ dedi. Garsonu çağırdı, ‘Bir kilo muz hazırlayın, bu çocuğa verin,’ dedi.”
![]() |
Konya Lisesi |
![]() |
Lise yıllarında Çukurova bölgesi atletizm karmasında (sağ baştaki beyaz eşofmanlı). |
![]() |
İstanbulspor’daki ilk yılı. |
İstanbul’a Ali İhsan abiyle beraber gelmiştim, kendisi CHP’liydi. İstanbulspor başkanı ve CHP il başkanı Ali Sohtorik’e gittik. Ali Bey sorgusuz sualsiz takımda oynamamı kabul etti ve 250 lira aylık alacağımı söyledi. 23 Temmuz 1959’da muayeneye gönderdiler ve lisansım çıkarıldı. Daha yol yordam bilmediğim için 1 Ağustos’ta Ali Sohtorik’in yanına gidip, ‘Ben maaşımı almaya geldim,’ dedim. ‘Evladım sen maaşını 1 Eylül’de alacaksın,’ dedi. ‘İyi ama efendim cebimde param yok,’ dedim. Aslında 250 lira param vardı fakat onunla Beyoğlu’nda Güven dershanesine yazılıp Teknik Üniversite imtihanına hazırlanmak istiyordum. Bunun üzerine bir görevli çağırıp, ‘Çocuğa 250 lira verin,’ dedi. Böylece dershaneye kaydımı yaptırdım. O sene İstanbulspor kongresi yapılırken idare heyeti raporunda transfere harcanan para 70.250 lira olarak açıklanmıştı. O 250 lirayı transfere yazmışlar. Yani benim ilk transfer ücretim 250 liradır. Bir sene sonra senelik ev kiram karşılığı 3.500 lira aldım. Aksaray’da ev tuttum, annemle kız kardeşlerimi İstanbul’a getirdim.”
![]() |
İstanbulspor genç takımı. Ayakta sol başta Nedim Doğan, sağ başta Erkan Velioğlu, oturanlardan kaleci Yılmaz Urul ve ortadaki Bilge Tarhan daha sonra profesyonel olarak futbola devam ettiler. |
İstanbulspor’daki ilk yılında genç takımın kaptanlığını yapar. Takım arkadaşları arasında kendisi gibi birkaç sene sonra yıldız futbolcu seviyesine yükselecek olan Nedim Doğan, Erkan Velioğlu, kaleci Yılmaz Urul gibi isimler vardır. Genç takımdaki başarılı futbolu sayesinde İstanbul genç karmasına seçilir. “İstanbul genç karmasıyla Konya’ya gittim. Üniversitede okudum için takımdan daha sonra gitmiştim. Beni tanıyan Konyalılar, ‘Yahu bunlar ne züppe adamlar, sen nasıl oynuyorsun bunlarla?’ diye soruyordu. ‘Ne yapıyorlar?’ dedim. Meğer sokakta yürürken havaya para atıp topukla vuruyorlarmış. Biz orada İstanbul karması olarak şampiyon olduk, altı kişi milli takıma çağırıldık. Nevzat’ı (Güzelırmak) hiç unutmuyorum, o da genç milli takıma çağırılmıştı. Ben o zaman yaşıma göre büyük görünüyordum, bana, ‘Ağabey beni on sekiz kişilik kadroya alırlar mı?’ diye sormuştu. ‘Kendine güven, iyi oyna, alırlar,’ diye cevap verdim. O günlerden beri iyi arkadaşız.
![]() |
İstanbul genç karması oyuncuları Bilge Tarhan ve Selim Soydan Konya’da bir gazeteciyle. |
İstanbulspor’daki ilk yılında zaman zaman A takımda da yer alır ve yedi maçta oynayıp üç gol atmayı başarır. Kaderin bir cilvesi denebilecek şekilde ilk golünü Beşiktaş’a atar. Aynı başarıyı genç milli takımda da sürdürür. 20 Mart 1960’ta Ankara’da oynanan ve milli formayı ilk kez giydiği maçta Türkiye Bulgaristan’ı 3-0 yenerken gollerin üçünü de o atar. Yine aynı yıl amatör milli takıma seçilir ve Roma Olimpiyatlarına katılır.
![]() |
Hürriyet |
İstanbulspor onun için bir yuva gibidir. Yöneticileri ve antrenörleri onun eğitimini aksatmaması için ellerinden geleni yaparlar. Takım sayısının çokluğu nedeniyle Cumartesi-Pazar üst üste iki maç oynanan yıllarda, arkadaşları Ankara ve İzmir deplasmanlarına tren ve gemiyle gidip dönerken o Cuma günleri derse girer ve akşam uçağıyla gider. Aynı şekilde Pazartesi okula gidebilmek için Pazar günü maçtan sonra akşam uçağıyla İstanbul’a döner. Bu döneme ait hoş bir anısını şöyle anlatıyor: “1963 veya 64 senesi, Şeref Stadında idman yapıyoruz. Takım ertesi gün İzmir’e gidecek. Vapurla Bandırma’ya geçiyorlar, oradan trenle İzmir’e devam ediyorlardı. Ben Cuma akşamı uçakla gidiyorum, Pazar akşamı dönüyorum. İdmanda antrenörümüz Aydemir Nemli, ‘Sen maçlarda hiç şut atmıyorsun,’ dedi. On sekiz üzerine on tane top dikeceğim, bunlara vuracaksın, idmanın bitecek,’ dedi. Okula gitmek için acele ediyordum. Ben farkında değildim, Tuncay Becedek birkaç arkadaşıyla birlikte kalenin arkasına toplanmış. Birinci topa vurdum, aceleyle altına vurduğum için kalenin üstünden gitti. Kale arkasında toplananlar ‘Martı biiiir!’ diye bağırdılar. Sinirlendim, ikinciyi de kötü vurunca, ‘Martı ikiiii!’ dediler. Topları hep bu şekilde dışarı attım. ‘Hadi martıcı, antrenmanın bitti,’ diye dalga geçtiler. O sinirle kimseyle konuşmadan çıktım ve duş alıp gittim. İzmir’e gidip otele girdiğim anda, ‘Ooo, martıcı geldi,’ diye takıldılar. Ertesi gün Göztepe ile oynuyorduk. Hareketli toplara iyi vururdum. Bir pozisyonda top önüme geldi, bir vurdum, doksandan gol oldu. ‘Gelin şimdi martıcıyı öpün!’ dedim.”
![]() |
Bilge Tarhan’ın (oturanlardan soldan ikinci) milli formayı ilk kez giydiği Bulgaristan maçına çıkan genç milli takım. Sol başta takım arkadaşı Erkan Velioğlu, ayakta soldan üçüncü Göztepeli Çağlayan. |
“O sezonda gol krallığına gidiyordum. Kasımpaşa ile oynuyorduk. Maçtan önce kar yağdı, sahayı kömürle çizdiler. Kasımpaşa’nın kalecisi de bizden giden Özkay idi. Ben gidiyorum, pası veriyorum, golü atıyorlar. Durum 2-0 oldu. Ben atmak istiyorum ama pozisyon olmuyor. Derken penaltı oldu, ‘Ben atacağım!’ dedim. Hocamız ‘Hayır, Kasapoğlu atacak,’ dedi. İki parmağımı kanca gibi birbirine geçirdim, ‘İnşallah atamaz!’ dedim. O zaman Aksaray’da oturuyordum. Oradaki çocuklarla ahbaptım, maçlarına gidiyordum boş zamanlarımda. Onlardan öğrenmiştim bu hareketi. Parmaklarımızı kenetleyip, ‘Atamaz, kedi bile sıçamaz!’ diyorduk, penaltı kaçıyordu. Kasapoğlu bir vurdu, top direğe çarpıp geri geldi. Oynamaya devam ediyoruz, durum 3-0 oldu. Bir penaltı daha oldu, yine ben atmak istedim. Hoca bu sefer de, ‘Hayır, Ercan atacak,’ dedi. Yine parmaklarımı kenetledim. Ercan vurdu, kaleci kurtardı. On dakika sonra bir penaltı daha oldu, hadi sen at dediler. Ben diktim topu yuvarlağa, bir vurdum, top gitti kaleci Özkay’ın kucağına. O sezon bir golle gol krallığını kaçırdım, Metin Oktay ile ben 18’er gol attık. Güven Önüt 19 golle kral oldu. İkisi de rahmetli oldu, nur içinde yatsınlar. Ondan sonra mesleğe başladım. İdmanlara daha az vakit ayırabildiğimden fazla form tutamadım ve santrfor mevkiini bıraktım. İbrahim İzmirspor’dan tekrar bize döndü. Bazen onunla çift santrfor oynuyorduk, bazen sol iç oynuyordum. Daha sonra, 2. Lige düştüğümüzde sol açığımız yoktu. Menajerimiz bana, ‘Seni sol açık oynatacağım,’ dedi. ‘Takımın neferiyim, ne vazife verirsen yaparım,’ dedim. Aynı sezon 1. Lige çıktık, yine sol açıkta devam ettim.”
Bir yandan gol krallığı için çekişirken diğer yandan okuluna devam eder. Hatta Beşiktaş’ın yaptığı transfer teklifini, bu kulübün haftalık idman programının yoğun olması nedeniyle reddeder ve İstanbulspor’da oynamaya devam eder. Sonunda inşaat mühendisi olarak meslek hayatına atılır: “Stajyer olarak Tarabya oteli inşaatında çalışıyordum. Okulu bitirdim, otuz altı günlük stajım vardı, bitince diploma alacaktım. Rahmetli Saim Kaur Emekli Sandığı müdürüydü, onun vasıtasıyla otele gittim. Benimle beraber beş altı kişi daha vardı. Amirlerimiz stajyerleri denemeye karar vermişler. Beni çağırdılar, ‘13. teras katta ahşap numuneler var, onları al getir,’ dediler. Henüz asansörler yapılmamış, hemen koşarak çıktım, alıp getirdim. Diğerlerine de bunlara benzer görevler verdiler. Arkadaşlarım, ‘Bunları hademe de gidip alır, beni ne gönderiyorlar,’ şeklinde söylenmişler. Otuz altı günün bitiminde herkesin staj belgesini imzaladılar, ancak bana ayrıca orada kalıp çalışmam için teklifte bulundular. Böylece 50 lira yevmiye ile orada çalışmaya başladım. Orada büyük bir anlayış gördüm. Antrenman saatim yaklaştığı zaman şefim gelir, ‘Haydi Bilge, geç kalma,’ derdi. Yani beni adeta zorla antrenmana gönderirlerdi. Deplasmanlar için izin verirlerdi.”
![]() |
Akşam 16.05.1964 |
İstanbulspor 1966-67 sezonu sonunda bir puan farkla 2. Lige düşer. Fakat kadrosunu neredeyse olduğu gibi korur ve on iki puan farkla şampiyon olarak aynı sezon tekrar 1. Lige çıkar. Üstelik kadrosuna kattığı iki genç isim, Cemil Turan ve Alpaslan Eratlı ile daha da güçlenmiştir. Bilge Tarhan en unutamadığı maçlardan birini 28 Ekim 1968 tarihinde oynar. İstanbulspor Fenerbahçe’yi 3-0 yenerken kendisi iki gol atar. Bu maçtan iki gün sonra nişanlanır. Nişan töreni sırasında müstakbel eşinin kuzeni hasta Fenerbahçeli olduğu için onun elini bile sıkmaz.
![]() |
Bir İstanbulspor-PTT maçında kaleci Cavit’e gol atıyor. |
“Aynı şekilde Bolu’da da bağırmışlardı bana. Boluspor’un kaptanı Japon Rıdvan vardı. Onunla beraber tribünün yakınında mücadele yaparken ikimiz de atletizm pistine düştük. Yine biri bağırdı: ‘Ulan bırakın artık futbolu, akranlarınız hacca gitti!’”
![]() |
Hürriyet |
Uzun süren bir toparlanma döneminden sonra tekrar oynayıp oynayamayacağını anlamak amacıyla idmana çıkar ama zorlanır ve yarıda bırakır. Böylece futbolculuk defterini kapatıp kendini tamamen mesleğine verir. “1959-71 yılları arasında İstanbulspor’da oynadım. İstanbulspor’da en çok gol atan futbolcuyum. Resmi maçlarda altmış üç tane golüm var. Onca sene top oynadım, İstanbulspor’a yapabileceğimi yaptım ama kulüp de bana çok yardım etti. Ben on beş yaşında babasız kaldım. İki kız kardeşimi okuttum. Futbol oynarken Şaşkınbakkal’da inşaat malzemeleri satan bir dükkân açmıştım. Her gün on tane tanıdık gelirdi. Beyin kanaması geçirdim, ameliyat olup iyileştim dükkâna geldim, bir kişi uğramadı. O olaydan sonra futbola küstüm; ta ki İhsan’ın öldüğü 1994’e kadar. O zaman Edirne-Kınalı otoyol inşaatında çalışıyordum. Cenazeye geldim, beş altı kişi vardı. Bunun üzerine takım arkadaşım Muhittin ile birlikte bir liste çıkardık, yüz elli kişi bulduk. Ardından derneği kurdum.”
![]() |
Bilge Tarhan (sağda) Haziran 2013’te İstanbulsporlu futbolcular lokalinde düzenlenen yemekte takım arkadaşları Yılmaz Urul (solda) ve Yalçın Saner’le. |
Bilge Tarhan o günden beri eski arkadaşlarıyla irtibatını koparmamaya çalışıyor ve onları her fırsatta bir araya getirmek için çabalıyor. Hâlihazırda İstanbulsporlular Derneği başkanlığını ve İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı Mütevelli Heyeti üyeliğini sürdürüyor. Son sözü, “Bilge’nin attığı goller ağlara değmezdi,” diyen takım arkadaşı ve hocası Erdoğan Tokol’a bırakıyoruz: “Sert şut çekmezdi ama çok güzel verkaça girer, akıl dolu goller atardı, aldığı mühendislik eğitimini sahalara yansıtmıştı.”
Seninle ayni universitede okumaktan,ayni birliklerde askerlik yapmaktan,ayni serviste gidip gelmekten,iyi durust mert bir insana yakin olmaktan cok gururluyum.Kanada'dan sevgi ve selamlar olsun sayin arkadasim.Sukru Taner Ariburnu.
BeğenBeğen
Çok teşekkür ederim yazı için ayrıca siteme ziyaretlerinizi bekliyorum http://islamguzelahlaktir.blogspot.com/
BeğenBeğen