Amatör… Bu kelime günümüzde çok yanlış biçimde, bir işi iyi bilmeden yapan ya da acemi anlamında kullanılmaktadır. Oysa bir işi para kazanmak amacıyla değil sevdiği için yapan kimseyi tanımlar amatör kelimesi. Kırklı ve ellili yıllarda, futbol dışındaki branşlarda faal olan sporcular da işte kelimenin bu gerçek anlamının hakkını verecek biçimde sevdikleri için spor yapıyorlardı. Günümüzdeki yoğun profesyonellik ve rekabet ortamının aksine, o yıllarda birden fazla branşta spor yapma imkanı da buluyorlardı. Bunlardan biri de hem atletizmin yüksek atlama branşında, hem voleybolda milli formayı giyen Mahir Araz’dı.

1926’da Gaziantep’te doğdu Mahir Araz. Hakim olan babasının tayini üzerine üç yaşındayken İzmir’e yerleştiler. Spora başlamasında en büyük etken ablasıydı. Disk atma ve yüksek atlama branşlarında yarışan ablası Suzan Araz’ın çivili ayakkabılarını her idman günü Alsancak Stadı’na kadar taşıması onda da atletizm sevgisinin doğmasına yol açmıştı. Atletizme başladığında 16 yaşındaydı. Günümüzde Namık Kemal Lisesi adıyla bilinen İnönü Lisesi, o yıllarda pek çok İzmirli gencin spor yapması için uygun ortam sunuyordu. 9. sınıfa giderken, ablasının aşıladığı atletizm sevgisini, okul bahçesinde yüksekçi Hilmi Mergen ve gülleci Atıf Atilla pekiştirmişti. Artık teneffüslerde bile, gelecekte kendisi gibi milli formayı giyecek Avni Akgün, Şinasi Ertan, Recep Het gibi arkadaşlarıyla atletizm faaliyetleri yapacak kadar bu sporu seviyordu. Bu arada uzun boyu sayesinde okulun basketbol ve voleybol takımlarında da kolayca yer bulmuştu.
Neriman Tekil onun okul bahçesinde başlayıp İzmir’in Altınordu kulübünde devam eden atletizm yaşamının kırklı yılların sonuna kadar gelişimini şu şekilde özetliyor: “Bu hareketler stattaki çalışmalardan pek farklı olmamıştır zira oraya giden atlet de o tarihlerde kendisine bir antrenör bulamamıştır. Yüksekçiler bilmeyerek atlar, ancak seyahatlerde gördüklerini tatbik etmek suretiyle daha iyi derecelere ulaşabilirlerdi. Mahir Araz da 1942-45 yılları arasında bu yollardan geçerek yetişmiş, toprak pistte Role Stil ile atlarken, 1945 yılının bir bahar gününde fakat yağmur başladıktan sonra 1.81,5 metreyi aşmak suretiyle Türkiye ufuklarında yeni ve genç bir rekortmen olarak görülmeye başlayınca daha iyi imkanlara kavuşma umuduyla Galatasaray’a transfer olmuştu. Fakat burada aradığını bulamayınca bir zamanların şampiyonlar yuvası İETT kulübüne geçmiş, 1947’deyse bir devre atletizm damgasını vurmuş Fenerbahçe kulübüne geçerek kendisi gibi daha pek çok şampiyon ile bu kulüpte buluşup, atletizm hayatının en renkli, en semereli yıllarını idrak etmişti.” (Neriman Tekil, Atletizm Almanak ‘83)

Liseyi bitirip 1946’da İstanbul’a giden Mahir Araz, baba mesleğini devam ettirmek amacıyla Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuştu. Bu dönemde atletizmle birlikte voleybolu da gerek fakülte takımında, gerek mensubu olduğu kulüplerin takımlarında sürdürüyordu. İstanbul’da bulunduğu dönemde başından geçen ilginç bir olayı Neriman Tekil şöyle aktarıyor: “Yıl 1947. İstanbul’da İnönü Stadı yeni açılmış. Amerikalı atletler de İstanbul’a gelmişlerdir. Mahir Araz Amerikalılarla yapılan yarışlarda 1.80 metreyi atlayarak ikinci olur. Fakat onun ifadesine göre başında 2 ton bir ağırlık vardır. Ağabeyi doktordur. Tribünden iner, kardeşini alır, bir hastaneye yatırır. Mahir bir süre hastanede yatar, niye yattığını da bilmez çünkü ona bir şey söylemezler. Ancak iyileştikten sonra taburcu olur. Benim neyim vardı diye tekrar sorar. Tifüs olduğunu ancak hastanenin kapısından çıkarken öğrenir. Mahir Araz’ın bugünkü ve o günkü kanaati şudur: ‘Eğer atlet olmasaydım, atletizm yapmamış olsaydım hastalığı yenemezdim.’”

Sporcu kişiliği yanında askeri tabip ağabeyinin yoğun ilgisiyle bu badireyi atlatan Mahir Araz, yoğun ezbere dayalı ağır hukuk eğitimini 1948’de bıraktı ve büyük sevgi duyduğu sporu iş olarak sürdürebileceği için Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nun Beden Eğitimi Bölümüne girdi. Yarım dönem burada okuduktan sonra Ankara’ya gitti ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. Burada sporla dolu geçen okul yaşamı onun performansını olumlu etkilemişti. Nitekim 29 Temmuz 1950’de Viyana’da yapılan Avusturya-Türkiye ikili yarışlarında, 1.87,5 metreyle yüksek atlamada yeni Türkiye rekorunu kırdı. Böylece Mahir Araz, Pulios Pulat’ın 13 yıl önce kırdığı rekoru 1 santimetre geliştirerek tarihe gömüyordu.

Viyana’da Türkiye rekorunu kırdığı yarışlara katıldığı için okulunun imtihanlarına giremeyen Mahir Araz, Eylül ayında tekrarlanan imtihanları başarıyla geçmişti. Ancak ertesi gün İzmir’de Türkiye Atletizm Birinciliği başlayacaktı. Neriman Tekil’in ifadesiyle, “artık dumanı üstünde bir atlettir ve büyük bir form içindedir.” Dolayısıyla Türkiye Birinciliği’nde yeni bir rekor kırma ihtimali çok yüksektir. Şampiyonaya katılmak için Ankara’dan trenle yola çıkar. Bugün bile büyük gecikmelerle yapılan bu yolculuk çok uzayınca, yarışa yetişmek için Karşıyaka istasyonunda inip taksiyle Alsancak Stadı’na gelir. Ne var ki o gelene kadar yüksek atlama yarışı bitmiştir. Devamını onun anlatımıyla Tekil’in kitabındaki satırlarından okuyalım: “İzmir seyircilerinin gözleri bendeydi. 15 gün önce Viyana’da Türkiye rekorunu kırmıştım. 15 gün sonra İzmir’deki Türkiye birinciliklerinde yoktum, atlayamamıştım. Olmaz böyle şey. Bana bakan seyircilerin yüzlerindeki hüznü ve üzüntüyü okumuştum. Fakat elimden ne gelebilirdi ki. İşte o anda bir kurtarıcı doğdu. Rahmetli Naili Moran mikrofona doğru koşmaya başladı. Mikrofonu eline aldı ve konuşmaya başladı: ‘Mahir Araz yarın Türkiye rekorunu kırmak için rekor denemesi yapacaktır,’ dedi. Ertesi gün ikinci Türkiye rekorunu kırışım görülecek şeydi. 1.75’ten başlayarak 1.88’e dek geldim ve üçüncü hakkımda rekoru kırdım. Daha sonra 1.90’ı da geçerek bir yarışta iki kez rekor kırmış oldum. Ben 1.90 üzerinden geçerken bando da İzmir Marşını çalıyordu. Bu esnada tribünler ana baba gününe dönmüştü. Kendilerine hediye edilen bu rekor karşısında onların da bana karşı yapacakları bir şeyler vardı. Seyirciler başlarındaki şapkalarını havalara atıyorlardı.”


23 Eylül 1950’de 1.90 ile yeni Türkiye rekorunu kıran Mahir Araz, kısa bir süre sonra yedek subay olarak askere gitti. Bu dönemde atletizm ve voleybolla birlikte Yedek Subay Okulu takımında basketbol da oynadı. Takım arkadaşları arasında Galatasaray’ın milli basketbolcuları Dr. Ali Uras ve Cemil Sevin de vardı. Askerlik döneminin önemli bir başarısı, 1951’de Roma’da yapılan Dünya Ordulararası Atletizm Şampiyonası’nda ikinci olarak gümüş madalya kazanmasıydı.

Mahir Araz’ı spor tarihimizin önemli isimleri arasına sokan bir diğer husus, yazının başında belirttiğimiz gibi voleybolda da milli olmasıydı. İlk maçını 1953 yazında, İstanbul’da Spor ve Sergi Sarayı’nda Yugoslavya ile oynayan Voleybol Milli Takımı, tarihindeki ikinci maçını yine Yugoslavya ile 29 Mayıs 1954’te Belgrad’da yapmıştı. Mahir Araz da kadroya seçilerek, birden fazla branşta milli olan az sayıdaki seçkin sporcular içinde yerini aldı.

1951’de Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra öğretmenlik hayatına Malatya Lisesi’nde başlayan Araz, 1954’te Ankara Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na tayin oldu. 1960’ta İzmir’e tayin olduktan sonra meslek hayatını hep burada sürdürdü. İzmir Yüksek Öğretmen Okulu’nda, Buca Eğitim Enstitüsü’nde ve çeşitli liselerde, genç kuşakların sporcu olarak yetişmesinde rol oynadı. Naili Moran anısına düzenlenen ve genç kuşakları atletizme kazandırmayı hedefleyen Beş Yıldız Yarışmaları, onun yoğun emek harcadığı bir organizasyondu. Bu alandaki çabalarını 2000 senesinde Hürriyet gazetesine verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştı: “Amacımız tabana dönük yarışmaların organizasyonunu sağlamaktı. Okullara girip iletişim kurmak ve bu çalışmaları yaygınlaştırmak kolay olmadı. Karşıyaka’dan Bornova’ya, Selçuk’tan Ödemiş’e, Torbalı’dan Manisa’ya koşturup durduk. Ama emeklerimiz boşa gitmedi. 1961-1973 arazında milli takıma sayısız rekortmen yetiştirdik. Bir atlet olarak kıracağınız üç-beş rekor size kalır. Ama elit düzeyde 100 atlet yetiştirdiğiniz zaman farklı bir duygu yaşarsınız. Hayatınızdaki boşluğu doldurursunuz. Naili Moran’a bu yüzden gönül verdim.”

Araz, sporla ilişkisini sadece öğretmen değil hakem ve yönetici olarak da sürdürmüştü. Aynı röportajda bu konuda şunları söylüyordu: “Aktif sporu bıraktıktan sonra yine hem voleybol, hem de atletizm federasyonlarında üyelik, Merkez Hakem Komitesi’nde ise başkanlık görevi üstlendim. Gazi Eğitim’i bitirdikten sonra kendimi iyice yöneticiliğe kaptırdım ve 1986’da Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölüm Başkanlığı’ndan emekli oldum.” İzmir atletizm, basketbol ve voleybol ajanlığı, yani bugünkü adıyla il temsilciliği onun çeşitli yöneticilik görevlerinden biriydi. Ayrıca ülkemizdeki ilk büyük spor organizasyonu diyebileceğimiz 1971 İzmir Akdeniz Oyunları’nda Atatürk Stadyumu’nun müdürlüğünü üstlenmiş, zamanın şartlarında son derece zahmetli bir hazırlık sürecinde başarıyla hizmet yapmıştı.


Mahir Araz aktif sporu bıraktığını ifade etse de atletizm faaliyetlerine devam ediyordu. İzmir Masterler Atletizm Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını üstlendi. 1991’de düzenlenen 1. Balkan Masterler Atletizm Şampiyonası’nda 60 yaş üstü yüksek atlamada 1.30’luk derecesiyle birinci oldu. Sağlık sorunları yüzünden uzun süre yarışlara katılamadı. 1999’da, bu kez 70 yaş üstünde 1.24’lük atlayışıyla Balkan rekoru kırıp şampiyon oldu. Bu tarihten sonra ilerleyen sağlık sorunları nedeniyle yarışmalara katılmasa da yöneticiliği sürdürdü. Gerek sporcu gerekse yetiştirici ve yönetici olarak 70 yılı aşkın bir süre Türk sporuna hizmet veren Mahir Araz, 17 Mart 2016’da hayata veda etti.
