Fehmi Sadıkoğlu: Müthiş Bir Takımdık, Sen Ben Yoktu

Basketbol tarihimizin önemli isimlerinden biri olan Fehmi Sadıkoğlu’nun sporculuk kariyeri ilginç şampiyonluk hikâyeleriyle doludur. Oyuncu olarak 1974-75 sezonunda ilk kez lig şampiyonu olan Beşiktaş kadrosunda yer almış, antrenör olarak Galatasaray’ın hem erkek hem kadın takımlarında şampiyonluk yaşamak gibi spor dünyasında nadir rastlanan bir başarıya ulaşmıştı. Daha Beşiktaş’ta oynarken kurduğu takımla başlayan serüvende, Türk kadın basketboluna en çok emek harcayanlardan biri oldu. 21 yıllık uzun bir aranın ardından kurulan Kadın Milli Takımının antrenörlüğüne getirilmesi, bu yoğun emeğin ödülü gibiydi. Hafızası kuvvetli olan sporseverlerin gayet iyi hatırlayacağı bu bilgilerin yanı sıra, basketbola 19 yaşında başlaması gibi ilginç bilgileri onunla yaptığımız görüşmede öğrendik. Araya fazla girmeden sözü Fehmi Sadıkoğlu’na bırakıyoruz:

“Biz köken olarak Rizeliyiz. Sadıkoğlu sülalesinin armatör kolundanız. Üç nesil önce İstanbul’a gelmişiz. Savarona’nın sahibi Kahraman Sadıkoğlu benim kuzenim olur. Dedem Fehmi Sadıkoğlu İstanbul’a yerleşmiş. Halaskârgazi Caddesi’nde şimdiki Sadıklar Pasajının yerinde köşkümüz vardı; beyaz dört katlı, kulesi filan vardı. Dedem babamı İngiltere’ye okumaya göndermiş. Gemi makine mühendisi olmuş, harp çıkınca dönememiş. Uçak mühendisliği okumuş. Ancak 1944’de gelebilmiş, annemle evlenmiş. Ben 1945’te doğdum. Çocukluğum Şişli’de geçti. Etfal hastanesinin orası hep dutluktu. Ben mahallede acayip futbol oynardım. Ağaca çıkardım. İki ayağımı ağacın çatalına koyup ters mekik atardım. Bütün hayatımı kuvvete vermiştim. Teneke mahallesi çocuklarıyla futbol oynardım. Kafa, göz yarıp gelirdim eve. Basketbola 19 yaşında başladım. Ben gidiyordum, o zaman iki kulüp var. ‘Yerimiz yok, sen de kısasın, gelecek yaz bakarız,’ diye kimse almıyordu. Soyundurup denemiyorlar bile. Deneseler duman edeceğim. Şişli Terakki Lisesi mezunuyum. İlk, orta, lise hep orada okudum. Fakat okul takımına almadılar beni kısayım diye. Acayip de futbol oynuyorum, herkes futbola alıyor beni. Çok hızlıydım ama ölüyorum basketbol için. Beni basketbola Ateş Çubukçu başlatmıştı. Mahallede beni oynatıyorlardı, takım bulamıyorlardı. Batur abi tesadüfen beni izliyor. ‘Oğlum gel bir dakika buraya,’ dedi. Gittim, ‘Nerede oynuyorsun?’ diye sordu. ‘Abi hiçbir yerde oynamıyorum,’ dedim. ‘Olur mu öyle şey’ dedi. O gün oynadığım adamlar da Hüseyin Kozluca, rahmetli Fıstıkçı Engin, Fenerli oyuncular. O gün beni Dereağzı’na götürmüşlerdi ama bugünkü gibi değil. Bir tane pota var, telle çevrilmiş. Belediye mi yapmış bilmiyorum ama Fenerbahçe’nin tesisleri filan yok henüz. Lig biterdi, hafta sonu toplanırdık. Ben oyuncu değilim, beni kafadan çağırırlardı takıma. Fıstıkçı Engin Batur abiye, Fehmi’yi al deyip dururdu. Benim yanımda söylüyordu. Bakıyor bana. Bu mu diyordu? Boyum 1.77, kimse beğenmiyor beni. Türkiye’de benim kadar zıplayan yoktur, kafamı çembere değiyordum.”

Şişli Terakki Lisesi takımı. Fehmi Sadıkoğlu alt sırada, sağdan ikinci.

Fehmi Sadıkoğlu, 1965-66 sezonunda, yani Deplasmanlı Türkiye Ligi’nin kurulmasından bir sene önce, İstanbul Ligi’nde mücadele eden PTT takımında kariyerine başlamış. “Batur abi beni PTT’ye aldı. Fener’in kaptanı, oyuncusu ama o sene PTT’yi çalıştırıyor. Bütün kış orada çalıştım, bir tek maç bile oynatmadılar. Sadece Fenerbahçe maçında oynadım. Batur abi Fener’de oynuyor. Kenara geldi, ‘Fehmi’yi sokun,’ dedi. Girdim oyuna. Top bende, getiriyorum, guardım. Batur abi, ‘Geç beni, at,’ dedi. Geçtim, ilk sayımı attım! PTT zayıf bir takımdı. Ben iyi oynamaya başladım. Federasyon Kupası maçları vardı. İki maç 32-32 attım. Muhafızgücü ile maçımız vardı. Halil Dağlı o zaman orada oynuyor. ‘Bu Amerikalı’ demişler benim için. Kaldığımız otelde yemek yiyoruz. Ateş Çubukcu’nun yanına geldi. ‘‘Yahu bu adam kısacık, nasıl Amerikalı bu,’ demiş.”

“Bir sezon PTT’de oynadıktan sonra Beşiktaş’a geçtim. Ateş Çubukçu, İren İmre, ben üçümüzü aldılar. PTT’de Uğur diye bir guard vardı, bayılıyordum oyununa. Onu almadılar, beni aldılar. Celal diye bir pivot vardı. Rahmetli Tülay vardı, Hakkı vardı solak. Dediğim gibi, bizim üçümüzü aldılar. Ben yetenekliyim diye aldılar. Çok top çalıyordum. Şutum filan yok ama çok koşuyorum, turnike atıyorum. Ateş beni seçti. İren de ‘Biraz sakin oyna,’ diyordu. Deli Fehmi derlerdi bana. Çok sert oynardım.” Fehmi Sadıkoğlu Beşiktaş’a 1966-67 sezonunda, yani Deplasmanlı Türkiye Ligi’nin başladığı yıl geçmişti. Beşiktaş bir önceki yıl İstanbul İkinci Küme’de mücadele ettiği için, Türkiye Ligi’nin ilk sezonunda yer alamamıştı. Ancak Birinci Küme’deki takımların büyük kısmı Türkiye Ligi’ne geçince, Beşiktaş da doğrudan İstanbul Mahalli Ligi’nde birinci kümeye yükselmişti. O sezon şampiyon olan Kara Kartallar 1967-68 sezonundan itibaren Deplasmanlı Türkiye Ligi’nde yer aldılar. Bu kısa bilgiden sonra sözü tekrar Fehmi Sadıkoğlu’na bırakıyoruz. “İstanbul mahalli kümede Bakırköy’ü yenip şampiyon olduk. Şube yöneticileri Emin Bengisu, Coşkun Ergün, Sedat Kesen. Onlar aldı bizi. Beşiktaş bilmem kaçıncı kümede. Ateş abi Beşiktaş’ı toparlamaya çalışıyor ama para vermiyorlar. Biz sonra imkanlı çocuklar toplandık ve Beşiktaş’ı yukarı çıkardık. Galatasaray’dan Osman Kerimol’u aldık. Faruk Süren benimle oynadı. Birlikte oynadık, Beşiktaş’ı İstanbul şampiyonu yaptık ve Türkiye Ligine çıktık. O ben devam etmeyeceğim dedi. Almanya’ya gitti galiba. Pivotumuzdu bizim. Galiba bizden evvel Galatasaray genç takımında oynamıştı. O takımda Galatasaray’dan gelen Ünal abi, Fener’den gelen Tuğrul Kudatgobilik var. Ateş, İren ve ben varız. Biz değişmiyorduk; Ünal abi, Ateş, İren, ben ilk beş. Tuğrul’un yerine zor bela bir yedek giriyordu. Yedi kişi oynadık, adam yoktu. Hocamız Tuğrul Demir’di. Bana hırsı o öğretti. Batur abi guardlık tekniğini, uzun pası, Tuğrul abi müdafaayı öğretti. O da oyunculuğunda acayip müdafaa yaparmış. Yalçın abinin yazıları var, ‘Basketbolun yeni adı müdafaa’ diye. Adım attırmıyorduk. Sonra Cavit (Altunay) abi geldi. Cavit abinin çok büyük katkısı oldu. Ben biraz savunma yaparak geldim Cavit abinin eline. Onun üzerine beni oynatmak zorunda kaldılar çok geç başladığım halde. Bir de çok atletiktim, içeri vuruyordum. Beni sürekli oynatırdı. Cavit abi atletik oyuncuları çok severdi. Çok biyonik bir oyuncuydum.”

Beşiktaş’ın 1966-67 sezonunda İstanbul Mahalli Ligi’nde şampiyon olan kadrosu. Üst sıra sol başta koç Tuğrul Demir, yanında Fehmi Sadıkoğlu, soldan dördüncü İren İmre ve sağ başta idareci Emin Bengisu. Orta sıra soldan üçüncü Tuğrul Kudatgobilik. Alt sıra sol başta Ateş Çubukçu, soldan üçüncü Ünal Büyükaycan, yanında Faruk Süren ve Tanju Feyzioğlu.

Cavit Altunay Beşiktaş’ı üç sezon çalıştırdıktan sonra ayrılıp Galatasaray’a gitmişti. 1970-71 sezonundaysa, henüz 23 yaşında, ismi fazla duyulmamış bir genç siyah-beyazlı takımın yeni koçu olmuştu. Takımdaki bir çok oyuncudan küçük olan bu genci, yakın arkadaşı Fehmi Sadıkoğlu’ndan dinliyoruz: “71 senesinde Aydan Siyavuş’u benim zorumla aldık Beşiktaş’a. Ünal abi bir antrenmanda kovdu onu sonra. Ünal abi çok iyi ama çok sinirli bir insandı. Menajer gibiydi o zaman, taktı ona. ‘Ne yapıyor yahu bu?’ diyordu. Ben çok üzüldüm, ne diyeceğimi bilemedim. Aydan çok kafalı adamdı. İyi taktisyendi. Maçı kazanacak hamleler yapardı. Mesela uzunum iyi, içeriden oynayayım. Şutörüm şu oyuncu, ona pas vereyim. Herkes her şeyi yapmazdı. Aydan görevleri iyi dağıtırdı. İlk iyi koçluğu Türkiye’ye getiren adamdır. Basit antrenman yaptırırdı. Bence doğruydu. Çok samimi arkadaştık. Her sabah sosisli yumurtaları bir onun evinde, bir benim evimde yerdik. A Milli Takım antrenörlüğünü beraber yaptık.”

Söz Milli Takımdan açılınca, Fehmi Sadıkoğlu’nun ay-yıldızlı formayı sadece sekiz kez giymesinin sebebini soruyoruz. “Hemen altı ayda Ümit Milliye aldılar beni, bir senede A Milliye. Sonra yedi sene boyunca, hep en iyi müdafaayım, A Millideyim (aday kadro). Yıldız krallığında üçüncü sıradayım. Ama yedi sene Yalçın abi götürmedi Milli Takıma. 40 gün kamp yapıyorum her yaz. Tabii bu bana yarıyor ama 27 yaşına kadar beni Milli Takımda oynatmadılar. Neden? Şengün abi bırakmadı. Sonra Şengün abi üzüldü mü nedir, jübilesinde çıkardı formayı bana verdi. “Benim yerimi o alacak takımda,” dedi. Ben agresif biriydim. Hem kendi arkadaşlarımda, hem rakipte huzursuzluk yaratıyordum. Oturmayı kabul edemiyordum. “Beni oynatmak zorundasın,” diye suratlarına söyleyince Yalçın abi rahatsız oldu. Yalçın abiyle sonradan akraba olduk, benim kuzenimle evlendi. Faruk Süren’in eşi de benim kuzenim olur.”

1968-69 sezonunda Beşiktaş’ın bir ilk beşi. 10: Fehmi Sadıkoğlu, 4: Ümit Nacaroğlu, 13: Ateş Çubukçu, 12: Ünal Büyükaycan, 14: Osman Kerimol.

Beşiktaş’ta aralıksız yedi sezon oynayıp artık takımın en kıdemli oyuncularından olan Fehmi Sadıkoğlu, 1973-74 sezonu başında çok kısa süren bir transfer macerası yaşamış. Yıllar sonra o kısa macerayı gülümseyerek hatırlıyor. “Battal gitmeye hazırlandı, Apo askere gitti. Kimsemiz yok. Ben durdum, durdum. Yönetim kurulunun kapısına gidiyorum, gece yarım, bir. Belli değil, maaşlar filan. Burama geldi. Karşıyaka’dan teklif geldi, 70 bin lira. Hüseyin Alp bir sene evvel 60 bine Altınordu’ya gitmiş. Ben para için gitmezdim ama Aydan, ‘Galatasaray’dan Efe’yi aldım, sen de gel. Orada şu şu oyuncular da var, şampiyon oluruz. Bir tek guardım yok,’ dedi. Çok samimi arkadaştık. Çok uğraştı, pes ettim. Gidiyorum diye kulübe söyledim. Beşiktaş’tan hiç cevap yok. Karşıyaka menajeri Ateş Özerk, evinin en üst katını verdi. Kordon’u görüyor. Sonra söylüyorlar. Aydan onlara, ’Bu sosyetik heriftir, burada durmaz kaçar. Paraya filan bakmaz, buna iyi bakalım,’ demiş! Ama ben o yüzden dönmedim, Beşiktaşlılığım yüzünden döndüm. Antrenmanlara başlamışım, bir hafta olmuş; beni çağırdılar İstanbul’a. Yönetim değişti. Mehmet Üstünkaya ile Cengiz Kap seçildi. Beni kulübe götürdüler; Beşiktaş bayrağı, porselen kartal heykeli, ‘ Yahu Fehmi biz seni takım kaptanı yapacağız, gemiyi fareler terk eder. Sen bunları bırakıp gidiyorsun ha?’ dediler. Üstüme geldiler, geldiler, başladım ağlamaya. ‘İmza attım ve para aldım,’ dedim. ‘Boş ver, yarın git pılını pırtını topla gel,’ dediler. ‘İmza attım. Ceza alırım bir sene,’ dedim. Galiba kuyumcuydu Karşıyaka başkanı ve Beşiktaşlıydı muhtemelen. Bana peşin para vermişler. Bir lirasına dokunmamıştım, bankada duruyor. Parayı bankadan alıp götürürken bayağı uğraştım, say say bitmiyor, görmemişiz o güne dek. Arkadaşlarla vedalaştım. Aydan, ‘Ben biliyordum zaten, senden bir bok olmaz,’ dedi!”

1985-86 sezonunda Galatasaray’ı çalıştıran Fehmi Sadıkoğlu ile Efes Pilsen’i çalıştıran Aydan Siyavuş finalde karşı karşıya gelmişti.

Bugünden geriye baktığımızda Fehmi Sadıkoğlu’nun Beşiktaş’tan ayrılmamakla maddi açıdan zarara uğrasa da, Kara Kartalların ilk şampiyon kadrosunda yer alarak tarihe geçtiğini görüyoruz. 1973-74 sezonunu bir kez daha Cavit Altunay yönetiminde geçiren Beşiktaş o sezon beşinci olmuş, 19754-75 sezonundaysa kolektif bir ekiple ilk kez lig şampiyonluğunu kazanmıştı. Sözü yine Fehmi Sadıkoğlu’na bırakıp şampiyonluk sürecini dinliyoruz: “Beşiktaş’a döndüm, ‘Antrenör oyuncu sensin, önce takımı toparla,’ dediler. Battal’a gittim. Bana destek kim olur? O. Battal böyle böyle, ‘Tamam sen ne yapıyorsan ben varım,’ dedi. Tom Davis e gittik. ‘İstediğim parayı vermezseniz başka kulübe gideceğim,’ dedi. Biz 20 bin veriyorduk, o 40 ya da 60 bin istiyordu. Bu arada bana, ‘Biz Karşıyaka’nın verdiği o parayı veremeyiz, sana 40 bin lira veriyoruz,’ demişti yöneticiler. Biz zengin çocuğuyuz ya, hiç para almıyorum zaten Beşiktaş’tan. Tom Davis yapılan teklifin az olduğundan bahsedince ona şunları söyledim: ‘Ben onun için gelmedim, yönetimle bunu konuşurum ama bana antrenörlük verdiler. Oynamanı istiyorum. Sen Amerikan basketbolundan geliyorsun. Oyunda nasıl oynayacağız, o taktikleri sen ver, ben çalıştırırım.’ Ben oyuncuyum ama bu arada yedi senedir kızları çalıştırıyorum, şampiyon yapıyorum. Gittim yönetime söyledim. ‘20 bin daha veririz,’ dediler, yani toplam 40 bin olacak. Tanju Feyzioğlu idareci o zaman. ‘Sen ne yapacaksın o kadar parayı, ver şu 20 bini,’ dedi. Benim alacağımdan 20 bini Tom’a verdiler, benim kaldı 20. Ligde iyi bir çıkış yaptık. İTÜ’yü 71-70 yendik. Ben çok sert oynardım. Hüseyin Alp’in kollarına asılırdım. Bir keresinde Zeki topu aldı, yere bir vurdu, hakem teknik faul verdi. Zeki, ‘Yeter ulan! Ben de Beşiktaşlıyım,’ dedi. Ondan sonra dokunmadım herife ama yendik onları. Kimseye söylemeden gittim Zeki’nin evine. Beşiktaş’a çağırdım. ‘Seve seve gelirim ama Teknik bu sene bana kıyak yapıyor, 40 bine çıkardı. Yeni ev alıyorum, 80 bin verirseniz gelirim,’ dedi. O da piyasayı biliyor. Hüseyin Alp 60’a gitmiş. Beni biliyor, gazeteler 70 bin alacak diye yazmış. Yönetime gittim, bunlar zorlanarak 60’a çıktı. Tahmin et ne oldu? Benim öbür 20 de gitti! Ama şampiyon olduk. Anamın ak sütü gibi helal olsun.”

1974-75 sezonu şampiyonu Beşiktaş. Ayaktakiler: Tanju Feyzioğlu, Faruk Çağan, Tom Davis, Zeki Tosun, Osman Kerimol, Battal Durusel, Ateş Çubukçu. Oturanlar: Fehmi Sadıkoğlu, Ahmet Kurt, Hurşit Baytok, Aziz Akyavaş, Altemur Tülmen.

“Bence taktikten daha önemliydi Zeki’yi almak. Teknik’te beş şampiyonluk, Beşiktaş altıncı şampiyonluğu. Müthiş bir oyuncu. Ve o da yetmedi. Yetiştirdiğim Hurşit’i A takıma almaya başlamıştım. Faruk’u aldık, o da genç takımdan. İki genç oyuncu, bir de Kadıköyspor’dan Ahmet Kurt’u aldık. Yedi kişiyle oynuyoruz. Sekizinci oyuncu olarak Osman Kerimol da vardı ama hastalandı o yıl, yarıda. Oynayamadı, kupa alma törenine geldi. Hatta kupa töreninde, kızlar Türkiye şampiyonasında olduğum için kupayı ben alamadım, ikinci kaptan olarak Osman aldı. O kadar emek verdiğim kupayı alamadım. Ama alakasız bir maçta verdiler. Kendi maçımız değil, son maç, eşofmanla çıktık. Bağlarbaşı’nda bir salonda, ben Antalya’daydım. Şampiyon olduğumuz sezon Ateş koçluk yaptı, ben çalıştırdım. Taktikleri Tom Davis verdi. Maç esnasında oyuncu değişikliklerine Ateş karar veriyordu. Ama Ateş idmana bile gelemiyor. Diş hekimiydi, işi çok ağırdı. Maçları yönetmeye geliyordu. İdmanları ben yaptırıyordum. Soyunma odasında taktiği Tom veriyordu. Fehmi sen burada, o oraya, öbürü pivot burada, adam paylaşma. Tabii benim de sözüm geçiyordu. Ben idmanda çok savunma ağırlıklı çalıştırırdım. Kolektif bir çalışmaydı. Müthiş bir takımdık, sen ben yoktu. Battal’la Zeki hiç karışmazdı. İdarecimiz Tanju Feyzioğlu da iyiydi. Eski basketbolcuydu zaten, menajerlik yapıyordu. Kulübün kapısında bekleyip paraları o alırdı. Ucuz otellerde kalıyoruz, sana telefon ediyoruz, senden para alıyoruz. Gidiyoruz, DSİ tesisinde filan kalıyoruz, şampiyon takım öyle yapmaz normalde. O sene Galatasaray’ın Amerikalı bir koçu var, Williams diye Amerikalı bir oyuncusu var. Herkes şampiyon diye bakıyordu. Doğan Hakyemez’i almışlar. Onları yenip şampiyon olduk. Sonradan da Beşiktaşlı olsa bir sürü arkadaşımız, temeli kurduk. Çok denk düştü. Dünyayı transfer edersin, daha iyi oyuncuları alırsın, uyum sağlayamazlar. Eksiklikleri tamamlıyorduk. Benim savunmam ve hızım, Battal’ın savunması ve fast-breakleri, Zeki Tosun’un her iki tarafı iyi oynaması. Rahmetli Apo askerdeydi, o şampiyonlukta rolü var. Muhafızgücü de şampiyonluğa oynuyor, Galatasaray da, üçümüz çekişiyoruz. Muhafızgücü’nde oynarken Galatasaray’ı yendi Apo. Bize tepsiyle sundu şampiyonluğu. Onun da çok hakkı vardı, orada olmalıydı. Ertesi sene geldi ama biz alamadık şampiyonluğu. Zeki-Apo olarak alamadık.”

Ertesi sene, yani 1975-76 sezonunda, Kara Kartallar basketbolda ilk kez Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası maçlarına çıktılar. Rakip İsviçre’nin Lugano takımıydı. “Benim orada müthiş bir turnikem var,” diyen Fehmi Sadıkoğlu, Cumhuriyet gazetesinde çıkan fotoğrafı göstererek devam ediyor. “Raga’ya karşı, Dünya Karmasının en iyi oyuncusu. Hastayım o gün, oyuna başlayamadım. Yüzde yüz yeneriz diye çıktık ama herif anormal biri. 1.96 boy var, guard oynuyor. Hurşitler daha küçük, tutamıyorlar. Batur abi, ‘Gir oyuna,’ dedi. ‘Abi ateşim var,’ dedim. ‘Gir, şunu tut,’ dedi. Ben girdim maça. O ana kadar 16 sayı mı ne atmıştı. Ben girince sıfır sayı. 32 sayı farka götürmüştüm ama ben oyunun son dört dakikasını oynayamadım. Bir çıktım, fark indi 15-16 sayı civarına. Ben anormal sıçrardım, kolumu çemberin içine sokardım.”

1975-76 sezonunda Beşiktaş’ın geleneksel rakipleri olan Galatasaray, Fenerbahçe ve İTÜ eski ihtişamlı günlerinden biraz daha uzaklaşmıştı. Ortaya yeni bir rakip, Eczacıbaşı çıkmıştı. O sezon iki takım arasında büyük bir çekişmeye sahne oldu ve aralarında oynadıkları birer maçı kazandılar. Sonuçta Eczacıbaşı ikili averajda beş sayılık bir üstünlükle şampiyon oldu. Bu sezon aynı zamanda Fehmi Sadıkoğlu’nun basketbolculuk kariyerinin de sonuydu. Ciddi bir sakatlık geçirdiği için, erken denebilecek bir dönemde oyunculuğa noktayı koymasını şöyle anlatıyor: “Bir maçta üstüne bastılar, Muhafızgücü maçında. Dizim dönüyor, çaprazlarım parçalanıyor. Yanlış tedavi. Çok kuvvetlisin, devam et diye öbür sezonda bütün yaz antrenman yaptırdılar. Alçıdan çıkardım ayağımı, oynayamayacağımı anladım. Batur abi oynarsın, kuvvetlisin diyordu ama dönüyor, her an dönüyor. Yatakta çıkıyordu. Yatakta dönerken dizim dönüyordu. Geriniyordum, tak diye yerine koyuyordum. O yaz askere gittim. Bitti yani basket hayatımız.”

1969-1970 yıllarında yayınlanan Maç Aktüalite gazetesinden, Fehmi Sadıkoğlu’nun çok iyi sıçradığını gösteren bir fotoğraf.

Fehmi Sadıkoğlu askerliğin ardından özel sektörde çalışmaya başlamış, ancak Mehmet Baturalp’in Beşiktaş’tan ayrılması yüzünden bu dönem çok kısa sürmüş. “Ben Edirne’ye çalışmaya gittim. Genel müdürü oldum Edirne’de, Trakya Süt ve Gıda şirketinde. İlk uzun ömürlü sütü yaptık orada. Fakat Batur abi ayrılınca takımın başına geleceksin diye ısrar ettiler. Beni basketbola çağıracaklar da ben gelmeyeceğim mi? Geldim.” Basketbol yaşamının 1979-80 sezonunda başlayan bu ikinci bölümünde, aralıksız altı sezon boyunca hem erkek hem kız takımlarını çalıştırmış. Lakin onun antrenörlük kariyeri aslında çok genç yaşta, Cavit Altunay’ın Beşiktaş’a gelmesiyle birlikte başlamış. Bunun hikayesini kendisinden dinliyoruz: “Cavit abi Beşiktaş’a geldiğinde, ‘Sen antrenörlüğe çok yeteneklisin ama oyunu bilmiyorsun. Git dolaş, seni almasalar bile adamın yanına git, ben öğrenmek istiyorum diye konuş,’ dedi. Ben ne yapayım diye düşünürken bir baktım, Tanju Feyzioğlu Beşiktaş’ın yıldız takımını çalıştırıyor. Antrenörlüğü öğrenmek için gittim. Ben bir girdim, yeteneğim var çalıştırmada. Cavit abi ne gösterirse ben yapıyorum. Tanju bir daha gelmedi idmana!” Kadın basketbolu tarihimizde önemli bir yer tutan Beşiktaş kadın takımının ortaya çıkması da onun antrenörlük kariyerinin bu başlangıç yıllarına denk gelmiş. Bunun ilginç hikayesini de şöyle anlatıyor: “1967 yazında Büyükada’da kendim çalışırken yanıma kızlar geldi. Bize de öğret filan dediler. Onlarla her sabah sekizde buluşmaya başladık. Derken kroslara başladık. Yaz bitti, döndüm. Beşiktaş tarihini yazan rahmetli Vâlâ Somalı, genç bir karikatürist. Tercüman gazetesinde çalışıyor. Aynı zamanda Beşiktaş voleybol şubesini yönetiyor. Dedi ki, “İstanbul Ligi kurulacak. Fakat takım sayısı az, lig olmuyor. Biz duyduk senin Büyükada’da kızların var. Al onları getir.’ Lig kurulması için en az dört takım lazımmış. ‘Onlar daha küçük, 12-13 yaşındalar,’ dedim. ‘Mümkün değil İstanbul Ligi olacak,’ dedi Vâlâ Bey. ‘Bir tek senin elinde kız var 15 tane. Ben de sana voleybol takımından sıçrayan birkaç kız veririm. Çıkacağız maça. Sen de antrenörsün.’

“İlk maça çıktık yenildik. Hem de çok kuvvetli bir takıma, yanılmıyorsam Fenerbahçe. Onlar basketçi. Ben de benimkileri oynatmıyorum ezilmesinler diye. Voleybolcular bilmiyorlar oynamasını .Sadece pas yapıyorlar. Ondan sonra dedim ki bir daha voleybolcular çıkmasın, ben bu kadroyla çıkacağım. İkinci maç Acıbadem, mağlubiyet. Hatırlıyorum, Acıbadem’in idarecisi meşhur hakem Sabahattin Merdan rahmetli. Üçüncü maç İstanbul Üniversitesi mağlubiyet. Ligin birinci devresi bütün maçları kaybettik. İkinci devre Acıbadem maçını fena oynamadık. İlk devre bizi 20 farkla yenen Bakırköy’ü son maçta 26-25 yendik. Yerlerde ağlıyoruz sevinçten. İlk defa kazanıyoruz. Soyunma odasında hırslandık, ‘Seneye biz şampiyonluğa oynayacağız,’ dedim ben. Güldü millet. O yaz çalıştım. Daha çok oyuncu buldum. Robert Kolej’e gittim. Ertesi sene Fenerbahçe kapamıştı kız takımını. Çok önemli maçta Acıbadem’i yendik. İÜSK birinci, biz ikinci olduk. Türkiye Şampiyonası’na gittik Antalya’ya. Biz final oynadık. Ankara Koleji bizi yendi. Halil Dağlı Kolej’in koçuydu. Milli oyuncuları var, Ayşe ve Maral kardeşler. Uzun boylu bunlar, 1.85. Maç galiba 62-26 bitmişti. ‘Üzülmeyin bakın maç berabere,’ dedim. Tersinden okursan aynı sonuç çıkıyor! Orada Hürriyet gazetesi bizi çok beğendi. Gazetede haberimiz çıktı, manşet, “Henüz geldik 14 yaşına, idealimiz milli forma”.

70’lerin ortalarında Beşiktaş. Ayaktakiler: Ayla Baysal, Ayfer İçmener, Canan İnal, Fehmi Sadıkoğlu, Zeynep Kalkavan, Orly Garti, Zeynep Everi. Oturanlar: Füzen Sönmez, Sevil Behriz, Sema Akçaoğlu, Neslihan Dilemre.

“Bir daha yenilmedik. Ertesi sene İstanbul Şampiyonu olduk. Beş yıl üst üste İstanbul şampiyonluğunu kazandık. Türkiye Şampiyonası’nda da kuraya göre genelde ikinci veya üçüncü oluyorduk. Yükseliş’te Gülseren Gönül var tabii, yenemiyoruz. Bir finali Gazi Üniversitesi’ne kaybettik haksızlıkla. Ben orada hakeme saldırınca altı ay ceza aldım. Sonra düşürdüler cezamı; Osman abi beni seviyordu, ayrıca milli oyuncuyum filan diye idare ettiler. Beşiktaş kadın basketbolunu kurduğumuzda da Osman abinin bir iyiliği var orada. Bütün Beşiktaş maçlarından önce kız basketbol maçı koyardı ve sevdirdik. Sonra derken yıldız, küçük, genç takımlarını kurdum. Hepsini kazandım Beşiktaş’ı bırakana kadar.”

Fehmi Sadıkoğlu’nun Beşiktaş’taki son sezonunda (1984-85) erkek ve kadın takımları bir arada. Kadın takımı o sezon üst üste ikinci kez lig şampiyonluğunu kazanmıştı. (BJK Müzesi arşivi)

Fehmi Sadıkoğlu, Beşiktaş kadın takımı koçu olarak yaşayamadığı Türkiye şampiyonluğu sevincini, 1980-81 sezonunda kurulan Deplasmanlı Türkiye Kadınlar Ligi’nde, 1983-84 ve 1984-85 sezonlarında üst üste iki kez lig şampiyonu olarak yaşamıştı. O sezon, Beşiktaş’la geçen 20 yıllık birlikteliği sona ererken yeni takımı Galatasaray oluyordu. Bu ayrılığın nasıl gerçekleştiğini dinliyoruz ondan: “Kızlarda şampiyon olduk ama erkek takımı yukarılardan düşmeye başlamıştı. Parasızlık, Amerikalı oyuncu alınmıyor falan. Ben Süleyman abiyle anlaşamadım, Galatasaray’a geçtim. Yani bıraktı bizi, para vermedi. Gidin dedi oyunculara. Fakat kız takımı var, ondan kalacağım yani. O sırada Galatasaraylılar dedi ki, ‘Sen bir sistem oynatıyorsun, running game diye.” O zamanlar Amerika’da ralli meşhurdu. Ben onu sistem diye İngilizce konuşayım ki, ‘Vay anasını, Fehmi ne yapıyor’ desinler dedim. Halbuki iki pota arasında hızlı gidip gelirsen transition basketball, işte ralli diyorlardı. Ben de running game dedim. Yalçın abi geldi, ‘Öğret bakalım bize şu running game neymiş,’ dedi. ‘Ben Beşiktaş’ı bırakmam,’ dedim. ‘Beşiktaş’ın ahı var, vahı yok. Ne yapacaksın? Biz family business yapacağız,’ dedi Yalçın abi. ‘O ne demek?’ diye sordum. ‘Faruk’un karısı senin kuzenin, Sadıkoğlu. Benim karım senin kuzenin, Sadıkoğlu. Sen de Sadıkoğlu’sun. Family business yapacağız!’ diye açıkladı.”

Galatasaray’ın 1985-86’da lig şampiyonu olan kadrosu. Ayaktakiler: şube kaptanı Özer Salnur, Mehmet Şenova, Cihat Levent, Paul Dawkins, Turgay Demirel, Michael Scearce, Turgut Tayyar. Oturanlar: Mehmet Baç, Mehmet Ali Tlabar, Mehmet Altıoklar, Nihat İziç, Fehmi Sadıkoğlu.

Böylece Fehmi Sadıkoğlu 1985-86 sezonunda Galatasaray koçluğunu üstlendi. Sarı-kırmızılı takım önceki sezon olduğu gibi o sezon da lig şampiyonluğunu kazandı. Böylece Sadıkoğlu Beşiktaş’ta oyuncu ve kız takımının koçu olarak yaşadığı şampiyonluk başarılarına bir yenisini ekliyordu. Ancak Galatasaray erkek takımındaki görevi ertesi sezonun ortasında sona erdi. “Hakikaten çok muvaffak olduk ilk sene. Ondan sonra da muvaffak olurduk ama şampiyonluktan sonra Michael Scearce’ın yerine Calvin’i aldılar. ‘Bu iyi oyuncu değil almayın,’ dedim, ‘Müdafaa yapamıyor. Sadece blok yapıyor ve üçlük atıyor. 5 numara oynayamaz.’ ‘İstikbal göklerdedir,’ dedi bana Yalçın abi. Çıktık maçlara, çok kötü oynadık, Galatasaray’a yakışmayacak derecede. Başladılar, ‘Fehmi Calvin’i oynatmıyor, Turgay’ı oynatmıyor,’ diye konuşmaya. Turgay Demirel, başkan Ali Uras’ın yeğeniydi. Yazın çalışma yapmıyor, idmanlara gelmiyor. Forma girene kadar oynatmadım. Calvin de öyle. İdmanlara gelmiyor, oynadığı zaman, ‘Tırnağımın arkası nasırlı, ayağım ağrıyor koç.’ Ben disiplinli insanım. Şu kadar saniyede şu kadar mesafeyi koşmazsan, kimseyi tanımam. Benimle uğraşmaya başladılar. Ben hayatımda hiç kovulmadım, istifa ettim. Fakat kız takımı var ve kontratım var. Kızlar da, ‘Sezon sonuna üç ay kaldı, bizi bırakma,’ dediler.” Fehmi Sadıkoğlu’nun bu görevini bırakmaması Galatasaray kadın basketbolu için bir şans olmuş denebilir; zira çok uzun bir aradan sonra onun tarafından kurulan takım o sezon İstanbul Mahalli Ligi’nde şampiyon olmuş, ertesi sene de (1987-88) yeni çıktığı Deplasmanlı Türkiye Ligi’nde bu başarıyı tekrarlamıştı. Kendisi de bu başarıyı, “Hiç yenilmeden 26 şampiyonluk aldım Galatasaray kulübünde, Galatasaray Lisesi ortaokul, lise; kulüp A, genç, yıldız takımları – hepsinde,” diyerek dile getiriyor. Beşiktaş ve Galatasaray kadın şubelerinin kalıcı biçimde kurulmasını sağlayan Sadıkoğlu, Fenerbahçe’de çalıştığı sırada da kadın basketbol takımının seviye atlamasında önemli rol oynamış. “Orada da kontratı ben yazdım. Kızlar aynı beş yıldızlı otelde kalacak, aynı fitness salonuna gidecek, aynı imkânlara sahip olacaklar diye yazdım.” Peki aynı anda hem erkek hem kadın takımını yönetmek zor olmuyor muydu? Bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Hangi maç mühim? Erkeklerin o hafta maçı mühimse onlarla gidiyorum. Kızların maçı daha mühim, mesela Antalya’ya gidiyorum. Erkeklerin maçını yardımcım yönetiyordu.”

Deplasmanlı Türkiye Ligi’ne ilk kez çıktığı 1987-88 sezonunda, yenilgisiz şampiyon olan Galatasaray kadrosu. Ayaktakiler: Yrd. antrenör Murat Tümer, Canan Erdoğan, Müge Kolday, antrenör Fehmi Sadıkoğlu, Müge Teker, Soley Zaman, yrd. antrenör Savaş Gökbayrak. Oturanlar: Tülin Artırır, Pınar Baysan, Özlem Palabıyık, Filiz Şahin, Nil Erayda, Zeynepgül Onay. (Basket dergisi)

Fehmi Sadıkoğlu, 1966’da faaliyetine son verilen Kadın Milli Takımının 21 yıl sonra tekrar kurulmasında da büyük rol oynamış. Bilindiği gibi Milli Takım kurulur kurulmaz Lazkiye’de yapılan Akdeniz Oyunları’na katılıp gümüş madalya kazanmıştı. Şimdi bunun ilginç hikâyesini dinliyoruz: “İran maçından sonra, 1987’ye kadar A Kadın Milli Takımı kapalıydı. Hüsamettin abi takımın yeniden kurulması için bana destek veriyordu. ‘Git Osman’la konuş,’ diyordu ama ben tek başıma ne yapabilirim ki. O sırada Galatasaray Lisesi’ne Kenan Evren geldi. Orada beni seven bir hoca vardı. ‘Gel bir numara yapalım,’ dedi. Zeynepgül takım kaptanı ve acayip iyi konuşur. Birdenbire çıkıp, ‘Paşam sizden bir ricamız var,’ desin diye düşündük. Evren okula geldiğinde çıktı, ‘Milli Takım kurulmasını istiyoruz,’ dedi. Evren yaverini çağırdı, ‘Hemen kurulsun,’ diye yazdırdı. Öyle kuruldu Milli Takım. 11 Nisan 1987, hayatta unutmam o tarihi (Mersin’de Suriye ile oynanan özel maç). Onun bir videosu var, oynatsak Türkiye ağlar. Nasıl salya sümük bir İstiklal Marşı söylüyoruz. Bugün bile tüylerim ürperiyor. İlk defa milli oluyoruz, o kızları görmen lazım. Suriye’yi 100 küsurla yendik ama maçın ilk 5 dakikası 15-2 mi ne onlar galip. Ağlamaktan oynayamıyoruz. Ben ilk dakikalarda sahaya çıkamadım. Herkes birbirine sarılmış. Girdim soyunma odasına konuşmaya, baktım herkes sarılmış ağlıyor. Gözlerim doldu, çıktım. Bir tek oynadığımız Suriye maçından sonra Akdeniz Oyunları’na gittik, gümüş madalya aldık. Finalde Arnavutluk’a yenildik. Sonra yenildiğimiz Arnavutluk takımını, Avusturya da 15 sayıyla yendik. Arnavutlar erkek gibilerdi. Muhtemelen doping filan da vardı. Ama biz çok ilerliyorduk. Benim oyuncular müthiş oynuyordu, bizim takımı kimse yenemiyordu. Şimdi tabii çok ilerledi, küçük yaştan öğreniyorlar bu işleri.”

1987 Akdeniz Oyunları’nda gümüş madalya kazanan Milli Takım. Ayaktakiler: Hakem Kemal Anadol, Nurgül Söylemez, antrenör Fehmi Sadıkoğlu, Bercis Gümüşyazıcı, hakem Hikmet Erdem, Füsun Güler, Federasyon Başkanı Osman Solakoğlu, Federasyon Asbaşkanı Hüsamettin Topuzoğlu, Müge Kolday, Çiğdem Oran, Zeynepgül Onay, yrd. antrenör Mustafa Erkoç. Oturanlar Bahar Akın, Olçum Kavruk, Pınar Baysan, Fügen Tunçok, Nil Erayda, Tülin Artırır, masör Sait Baydur.

Kadın Milli Takımını 1992’ye kadar çalıştırıp 33 maça çıkan Fehmi Sadıkoğlu, bu dönemde yıldız ve genç kız takımlarını da kurmuş. Bu arada, 1988-89’da Fenerbahçe’nin de koçluğunu üstlenmiş. “Yardımcım rahmetli Mustafa Erkoç’la bir yere yemeğe gittik. Masalardan birinden, ‘İşte koçumuz geliyor,’ diye Doğan Hakyemez fırladı. O zaman Fenerbahçe’nin menajeriydi, yanında da bir adam oturuyor. Sonradan öğreniyorum, Fazıl Tokatlı’ymış. ‘Yarın sabah seni otelde bekliyoruz, gazeteciler de var,’ dedi. Ben bir konuşayım dedim. ‘Konuşma filan yok kardeşim. Aldık seni, antrenörümüz sensin,’ dedi. ‘Para, pul,’ diyecek oldum. ‘Seninle para mı konuşulur,’ dedi. 125 bin dolar veririz dediler, sonra o parayı vermediler. Galatasaray ve Beşiktaş’tan sonra üçüncü şampiyonluğumu alıyordum, fakat Pete Williams’ın eli kırıldı o sene.” Kadın Milli Takımından sonra kendi ifadesiyle tarihi bir hata yapan Fehmi Sadıkoğlu, İstanbul dördüncü kümede oynayan Teletaş’a gitmiş. Takımı dördüncü kümeden birinci kümeye kadar çıkarmış fakat tam o sırada Teletaş kapanmış. Ardından eski oyuncusu Jak Kohen’in başkanı olduğu Samo Yıldırımspor’la Türkiye İkinci Ligi’nde şampiyonluk kazanmış. Fakat play-out maçlarında Beşiktaş’ı yenmelerine rağmen kulüp ligden çekilmeye karar vermiş. 1999-2000 sezonunda Galatasaray koçluğunu üstlenen Sadıkoğlu, play-off aşamasındaki önemli bir maçın sabahında yabancı oyuncularının aniden ortadan kaybolması ve seriyi 3-2 kaybetmeleri üzerine antrenörlüğü bırakmış. Ertesi sene Galatasaray’da sadece menajer olarak görev yapmış, ancak aynı sorunların devam ettiğini görünce profesyonel basketbolu bırakma kararı alıp kendini tamamen yetiştiriciliğe vermiş. Bir sene Taçspor’da basketbol okulu çalıştırdıktan sonra 2002’de FESA kulübünü kurmuş. Son olarak bu süreci dinliyoruz ondan.

İlk basketbol okulunu 1981’de Beşiktaş’ta açan Fehmi Sadıkoğlu, bu fotoğrafa kendi sosyal medya hesabında şunları yazmış: “Sene 1981. BJK Akaretler’de 56 denilen saha! Kuzenim sekiz pota yaptı. Belediye asfalt döktü! Benjamin ile planlamıştık. Füzen Sönmez’i de kadroya alıp Türkiye’nin ilk basketbol okulu açıldı (paralı)! Bir top fiyatına – 25 TL idi o zaman! Kimler yetişmedi ki buradan? Sonra her yaz devam etti bu gelenek. Bu güne kadar hiç ara vermedim.”

“Ben 81 yılından beri basketbol okulu yapıyorum. Yani kulüpten de hiçbir gelir almadan yaptım. Ciddi oyuncular yetiştirdim. 360 kişi geldi ilk açtığım okula ve bilaücret. Beşiktaş alıyordu para galiba. Ondan sonra ben onu ilerlettim, Bilfen’e taşıdım. Bilfen’de 11 sene çalıştım. Sonra Taçspor çok ısrar etti, gel spor okulunu burada aç diye. Bir sene sonra ayrıldım, FESA’yı kurdum. Aslında üç takım kurdum. FESA dışında, Haydarpaşa Lisesi’ni bana teslim ettiler. Bir de Ataşehir Doğuş diye bir futbol kulübünde basketbol şubesini kurdum. Sonra yeni bir kaide getirdiler bir yerde antrenör olan öbür takımda olamaz diye. FESA’da sadece altyapıda faaliyet gösteriyoruz. 2015’ten 2006’ya kadar bütün yaş grupları var. Gençleri yaş gruplarında karıştırmıyorum. 2007’li 2006 takımında oynamıyor mesela. Ben iki takım çalıştırıyorum. Bu sene Fener’e üç tane oyuncu verdim. 2013’lü bir süper star verdim. Bizim çocuklar biraz iyi oynadı mı tutamıyoruz, diğer kulüpler bedava alıyor. Evinden alırım, yol parası veririm diye bir takım teşvikler sunuyorlar. Bu yokluklarda sürünmenin biraz üzerinde durumumuz. 100 bin liraya çıktı aylık kiralar. Bir o kadarın üstünde de antrenör parası var. Yani ayda aldığım risk 250 bin lira. Daha temizliği, çalışanı, onlar yok. Bugün maç topu olmuş 5 bin lira. Her şeye rağmen biz altyapıyı iyi yapıyoruz. Spor okullarımız Amerikan okulu gibi. Ciddi tutuyorum işi, ben her gün başındayım. Genç koçları alıyorum, tembellik yapmasınlar diye kendi sistemimi uyguluyorum.”

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.