Birkaç yıl önce, merhum Erkan Velioğlu’yla eski Altınordu kadrolarının fotoğraflarına bakıyor, onun yardımıyla isimleri not alıyorduk. Bu fotoğraflardan birinde, “Gol Yap” Arif isminin dikkatimi çektiğini görünce, “İyi bir golcüydü,” demişti rahmetli Erkan abi. Ülküspor’dan Altınordu’ya gelmiş, fakat sakatlanıp genç yaşta futbolu bırakmıştı. Sakatlık illeti yüzünden en verimli çağında futbolu bırakmak zorunda kalan nice talihsiz oyuncu arasına katılan “Gol Yap” Arif’i tanıma ve hayat hikayesini öğrenme arzum nihayet birkaç ay önce, sıkı bir Altınordu taraftarı olan Gökhan Tansuğ sayesinde gerçekleşti. Arif Gümüşçeviren’le zengin fotoğraf albümünün eşliğinde keyifli bir sohbet yaptık. Oynadığı ilk büyük kulübün İzmirspor olduğunu öğrendiğimiz bu sohbette, çocukluk yıllarına dair anlattıkları, o günlerin kıt imkânlarına rağmen ne zengin bir futbol ortamı olduğunu ortaya koyuyor:

“1934’te İzmir’de doğdum. Babamlar mübadelede Selanik’ten gelmiş. Hatta mübadelede babamı önce Samsun’a vermişler. Annem, ‘Bütün sülale İzmir’de, biz de oraya gidelim,’ deyince çıkıp gelmişler. Asansör yakınında on odalı bir ev vermişler amcamlara. Onlarla beraber o evde yaşamışlar bir müddet. Sonra o ev satılınca, babam buradaki evi almış. Şimdi oturduğumuz bu apartmanın yerinde Rumlardan kalma müstakil bir evdi. Selanik’teyken üç kız doğmuş, gelmişler buraya fakat yaşamamışlar. Sonra beş tane erkek çocuk olmuş. En küçükleri benim, tekne kazıntısı.”


“Biz daha ufakken altı kişilik bir takımımız vardı. Kale arkalarında maç yapardık. Koca bir karpuz koyardık, kim yenerse o alırdı karpuzu. Bazen İzmirspor antrenman yaparken noksan futbolcu oldu mu, ‘Gel buraya,’ derlerdi. Ben ufacıktım daha, onların arasında oynardım. Asansör mahallesinin takımı Yıldırımspor’du. Sami Özok kalecilik yapmış o takımda. İzmirspor’un sahası Talebe Çayırı’nda maçlarımız olurdu. Ben çok uğraştım, Yıldırımspor’u Asansör takımı yaptım. Aramızda para topladık, Arsenal gibi parçalı forma yaptırdık, toplar aldık. Ben ilk olarak bir futbol ayakkabısı yaptırdım 12,5 liraya, bütün arkadaşlar şaşırdı. Hamza Rüstem Pasajı’nda Hakkı Usta vardı, ona yaptırmıştım. Bir de Yeni Sinema’nın orada Ahmet Şamar vardı. Karataş Ortaokulu’nun karşısında İngiliz Bahçesi diye bir arazi vardı. Orada top oynardık. Bir de Asansör’ün altında, çıkınca sol tarafta bir arsa vardı, orada maç yapardık Yahudilerle.”

“Kaleci Seyfi Talay’la aynı yaştaydık. Mithatpaşa Sanat Okulu’nda birlikte okuyorduk. Metin Oktay da orada okudu, fakat okulu bitirmedi. İzmirspor’un gayri federe birçok lokal takımı vardı. Ben bir ara da o takımlardan Altıntaş’ta oynadım. Sonra Duatepe diye bir takımda oynadım. Doğan Emültay da vardı o takımda. 16 yaşında Kalespor’a gittim. Bir sene oynadım orada.”


“Sonra İzmirspor aldı beni. Eski kalecisi Seyfi Özgizler, Şoförler Cemiyeti başkanıydı. O geldi, transfer etti beni, 100 lira para verdi. Eskiden ceketlerde saat cebi olurdu, oraya soktu parayı. İzmirspor’a geldiğimde sol açık oynuyordum. Sol açık oynayan bir de Gevrekçi Doğan vardı, gevrek satıyordu, o yüzden lakabı öyleydi. Mesela buraya Beşiktaş geldiği zaman kura çekiyorduk, hep o çıkıyordu, şanslıydı. İkinci devre ben giriyordum ama maç başında, resimlerde o çıkıyordu. Bir ara Metin Oktay santrfor, ben sol açık oynadık İzmirspor’da. Beşiktaş maça geldi. Metin gol atamadım diye baygınlık geçirdi. Beni bazen sağ açık da oynatırlardı. Birinci maç (İzmir Ligi) İzmirspor-Kültürspor, ben bir gol attım, maç berabere bitti. O sezon İzmirspor şampiyon oldu.”

Arif Gümüşçeviren’in anlattıklarından 1954-55 sezonunda İzmirspor’un ilk on birinde oynamaya başladığını anlıyoruz. Fakat o sezon ortasında askerlik nedeniyle takımdan ayrıldığını da öğreniyoruz: “Tam takıma oturdum, askerliğim çıktı. Ben askerde önce Hadımköy’e, uçaksavar taburuna gittim. 10 ay kaldım orada, benim futbolcu olduğumu duymuşlar. Hadımköy Gençlik takımında da oynadım. Her hafta İstanbul’dan bir takım getirirlerdi. Bir yüzbaşı vardı biraz yaşlıca, beraber oynardık. Eskişehirli bir astsubay vardı. Yurtiçi Kumandanlığı Karagücü takımı varmış. Benden bahsetmiş. Beni aldılar oraya. İstanbulsporlu Cafer, Beyoğlusporlu Nevzat vardı takımda. Lakabı Mezartaşı Nevzat idi. Milli Ligin ilk golünü atan İzmirsporlu Özcan da Kütahya Tavşanlı’dan Karagücü’ne gelmişti. Babası astsubaydı. Bir iki antrenmana çıktı, sonra altı ay hava tebdili aldı, kayboldu. Sonra İzmir’e dönünce gördüm ki, Özcan İzmirspor’da oynuyor.”

Arif Gümüşçeviren askerlik hizmeti bittikten sonra da Eskişehir’de kalmış ve 1956-57 sezonunda Eskişehir Şekerspor’da oynamış: “Hiç izin kullanmadığım için iki buçuk ay evvel terhis oldum. Bana Eskişehir Şekerspor talip oldu. Eski bir İzmirsporlu futbolcu takımın hem oyuncusu hem idarecisiydi. Abimin Odunpazarı’nda evi vardı. Fethi Heper’in abisi Osman da bizim takımda oynuyordu. Maçlar başladı, ben santrfor oynuyordum. Gol kralı oldum, Eskişehir muhtelitine seçildim. Şekerspor davet etmişti, Galatasaray geldi oraya. Galatasaray’a gol attım o maçta. Bir gün Susurluk Şeker Fabrikası takımıyla oynuyorduk. Kasığım ağrıdığı için maça çıkmamıştım. Hocamız Galip Türkkan’la yedek kulübesinde oturuyordum. Maç 0-0 devam ediyordu. ‘Ben girer 15 dakika oynarım, iki tane gol atarım, kol saatini alırım,’ dedim. ‘Ne diyorsun,’ dedi, inanmadı bana. Hakikaten girdim oyuna, iki tane gol attım. İki tane daha attık, 4-0 aldık maçı.”


1957-58 sezonundaysa, İzmir’in şampiyonlukta iddialı takımlarına zaman zaman sürprizler yapan tarihi kulüplerinden Ülküspor’a transfer olmuş. Bu transferde o tarihte Ülküspor’un menajerliğini yapan, İzmir futbolunun ünlü siması Sami Özok’un rol oynadığını görüyoruz: “Lisansım Şekerspor’da duruyordu. İzmir’e izinli gelmiştim. Fuar’da geziyordum. Nihat Paykoç’la Sami Özok çay bahçesinde oturuyordu. Beni görüp çağırdılar. Sami Özok, ‘Sen nüfusunu al, şurada bir kahve var, ben orada bekleyeceğim seni,’ dedi. Beni aldı, doğru notere gittik. Böylece 1957-58 sezonunda Ülküsporlu oldum. Başkanımız Süleyman Tanyalçın’dı. Bana 5.000 lira vermişti. Tepecik’te iki sinema salonu sahibiydi, Büyük Sinema ve Ülküspor Sineması. Ülküspor’da gol kralı oldum 1957-58’de. Ben en az üçüncü olacağız diyordum. Durum iyi gidince belki şampiyon oluruz diye düşündüm. Bir ara ikinciliğe çıktık fakat üçüncü bitirdik sezonu.”

Ülküspor’a katılan futbolculara, transfer ücretinin yanı sıra, kulüp başkanının sahibi olduğu sinemanın ücretsiz giriş kartı veriliyormuş.


“Gol Yap” lakabını bu sezonda Ülküsporlu taraftarlar takmış. Arif golleri ardı ardına sıralamaya başlayınca, bir lig maçında seyirciler ilk dakikalardan itibaren “Gol yap Arif!” diye bağırmaya başlamışlar. Böylece bu enteresan lakap ortaya çıkmış.

1957-58 sezonunda İzmir Ligi dışında Ülküspor’un bir diğer başarısı, o sezon ilk kez düzenlenen Federasyon Kupası’nda Karşıyaka’yı eleyip Fenerbahçe’yle karşılaşması olmuş: “Federasyon Kupası maçlarına katıldık. Rüzgarlı bir havada Karşıyaka’yla oynadık. Top durmuyor, santere (santraya) koysan uçuyor. Bizim mahalle çocuğu Sarı Önder de Ülkü de oynuyordu. Bir tane gol attı. Sonra bir korner oldu ama biz rüzgar üstünde oynuyorduk. Kafayla Akın Barhan’a bir gol attım. Ondan sonra 2-1 eledik Karşıyaka’yı. Böylece gruplara kaldık. Sonra uçağa binip İstanbul’a gittik. Tünel’in oraya yakın Huzur Palas otelinde kaldık. Fenerbahçe’yle oynayıp 7-2 yenildik. Ben santrfor oynuyordum ama beni o gün sol açık oynattı hocamız Ruhi Karaduman. Benim karşımda sağ bek Nedim Günar oynuyordu. Ben gol atamadım o gün.”


Ülküspor formasıyla İzmir Ligi gol krallığını kazanınca milli takım seçicilerinin dikkatini çekmiş ve aday kadroya çağrılmış: “İzmir’de Tunus’la milli maç vardı. Aday kadroya seçildik. Altay’dan kaleci Akın, Faik, Gönen ve Ülküspor’dan ben. Kampa girdik, tam o sırada bir haber geldi, Tunus karışmış. Milli takımları gelemedi, milli de olamadık.” Bunun ardından bir şanssızlık daha yaşamış. Önce Altay, ardından Fenerbahçe onu transfer etmek istemiş ama yaşadığı sakatlık buna mani olmuş: “Altay’dan teklif aldığım sene Fener’den de teklif almıştım. Onlar da 10.000 lira veriyordu. Bir de Temmuz ayına kadar 150 lira cep harçlığı vereceklerdi. Sakatlandım, olmadı.”




Ülküspor’da iki sezon oynadıktan sonra 1959-60 sezonunda Altınordu’ya transfer olmuş Arif Gümüşçeviren. Böylece bir bakıma, mahalli İzmir Ligi’nden, yeni kurulmuş olan Milli Lig’e terfi etmiş. Transferi de o zamanlar sık rastlanıldığı üzere, bir kaçırma olayına sahne olmuş: “Aydoğan ve Cengiz Kayalar vardı benimle birlikte, onlar amatördü. Üçümüzü başka takım almasın diye Çeşme’ye kaçırdılar. Çeşme’de bir otele yerleştik. Bir hafta kadar kaldık orada. Haziran’ın son günü otelden çıktık, ertesi gün transfer ayı başlayacaktı. Basmane’de bir otele yerleştik. Ertesi gün doğru notere gittik. Notere Ülküspor başkanı da geldi. Daha mukavelem olduğu için 10 bin lira bonservis parası verdiler ona. Bana da 5 bin lira verdiler, Altınordulu oldum.”

“Gol Yap” Arif, Altınordu’da da gollerine devam etmiş: “Bir Altay maçına çıktık. Altınordu Altay’ı yedi senedir yenemiyormuş. Ortaya bir kupa konmuş. Bir ucunda siyah-beyaz, diğer ucunda kırmızı-lacivert kurdeleler vardı. 4-2 yendik. Ben iki gol attım. Bir tane Bülent Esel abi attı, bir tane de Melih. Ondan sonra Altay bir müddet bizi yenemedi.” Unutamadığı maçlardan biri, İstanbul’da Galatasaray’a 3-0 mağlupken 3-3 berabere kaldıkları maçmış: “Üç tane golüm var Galatasaray’a. İzmir’de (Ülküspor), Eskişehir’de (Şekerspor) ve son golüm İstanbul’da (Altınordu). Recep (Adanır) Galatasaray’da oynuyordu. Teknik direktörümüz Sait Altınordu’ydu. Bir tane Beytullah attı, 3-1 oldu. Bir tane Aydoğan attı, 3-2 oldu. Beni o gün sağ açık oynatmıştı Sait Hoca. Karşımda Kambur Ahmet oynuyordu. Muhterem bana bir top attı. Ben bir sıyrıldım. Denize bakan tarafta kaleci Turgay’la karşı karşıyayım. Rahmetli Turgay öyle durumlarda çıkar ve ayaklarını açardı. Hemen yuvarlayıverdim yandan, 3-3 bitti. Bandırma’dan motorlu trenle İzmir’e döndük. Garda bizi omuzlara alıp karşıladılar.”



Yazının başında da belirttiğimiz gibi, Arif Gümüşçeviren daha uzun yıllar oynayacağı bir dönemde, geçirdiği ağır sakatlık yüzünden genç yaşta futbolu bırakmış: “Kaleci Oktay benim futbol hayatımı söndüren çocuk. Beşiktaş’ta kaleci Varol’un yedeğiymiş. Halk Sahası’nda antrenman yapıyorduk. Sait Hoca bir top attı bana, ben yetiştim. Oktay kaleden çıktı, yuvarlayıverdim altından. Dizime doğru bir uçtu, otomobil lastiği patlar gibi trak diye bir ses çıktı. O sezon 11-12 tane gol atmıştım, kaleci ayağıma atlayınca, bitirdi hayatımı. Hem ön çapraz bağlar kopmuş, hem menisküs. İtalya’ya gittim kendi paramla, menisküs ameliyatı oldum. Lacava diye bir doktor vardı, buraya gelip ameliyat yapacaktı. Fakat gelemedi, ‘Buraya gelin ameliyat parası almayacağım,’ dedi. Sadece hastane parası verdim. Eşimle beraber gittik İtalya’ya. O zaman tergal etekler modaydı. Yedi bavulla döndüm buraya. Eteklerin tanesini 50 liraya almıştım. Burada 250 diyordum, havada kapıyorlardı. Hastane masrafının bir kısmını öyle çıkardım. İtalya’da futbol ayakkabısı da almıştım kendime.”





İtalya’dan döndükten sonra birkaç maç oynasa da 1960-61 sezonunda sahalara veda etmiş: “Buraya dönünce bir müddet sonra antrenmana çıktım. Tam şut atarken yüklenince canım yanıyor, ayak şişiyordu. 15 gün istirahat edip gene takıma giriyordum. Oynuyorum, gene aynı. Bu böyle olmayacak dedim, bıraktım futbolu. 27-28 yaşlarında bıraktım.” Futbolu bıraktıktan sonra 37 sene boyunca Altınordu kulüp lokalini çalıştırmış, yaz aylarında Çeşme’de pinpon ve bilardo salonu işletmiş. Futbol oynadığı yıllardaki en büyük özlemini, “Gece maçı oynayamadım, içim yanar,” diye dile getiren Arif Gümüşçeviren, hafta sonları İnciraltı’nda eski mahalle arkadaşlarıyla bir araya gelerek eski günleri yad ediyor.


