Metin Türel: Galatasaraylı Olmak İçin Bir Fener Maçı Oynaman Lazım

1970’lerde futbolu yakından takip edenlerin belleğinde Metin Türel ismi, öncelikle Beşiktaş’ın Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık kupalarını kazandığı 1973-74 sezonunun teknik direktörü olarak yer etmiştir. Bunun ardından, 1978’de Arjantin’de düzenlenen Dünya Kupası’na katılmak için Avusturya ile büyük bir çekişme yaşayan milli takımı çalıştırması, gayet iyi hatırlanan bir diğer olaydır. Oysa bunlardan önce bir futbolculuk, daha doğrusu kalecilik geçmişi vardır ki, ayrıntıları pek bilinmez. Üstelik kalecilik kariyerine Galatasaray’da, Turgay Şeren’in yedeği olarak başlamıştır. Galatasaray’ın ardından o yıllarda hepsi Türkiye Birinci Ligi’nde mücadele eden PTT, İstanbulspor ve Vefa takımlarının kalesini koruyan Türel’le, yakın arkadaşı Yılmaz Gökdel’in de eşlik ettiği sohbetimizde kalecilik ve teknik direktörlük günlerini konuştuk.

1937’de Fatih, Yavuz Selim semtinde doğan Metin Türel, hemen hemen bütün eski futbolcular gibi top oynadığı için ailesinden tepki görmesini şöyle anlatıyor: “İki kardeştik. Kardeşim Cüneyt tiyatrocuydu, benden beş yaş küçüktü. Küçükken Yavuz Selim İlkokulu bahçesinde oynardık. Bayağı büyük bir bahçesi vardı. Babam top oynamama kızardı, sonradan bir numaralı seyircim oldu. Kardeşim İstanbul Erkek Lisesi’nde okudu ve üniversite bitirdi. Ben Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdim. Üniversiteye gidebilirdim ama ben yapamam dedim. Yıldım çünkü çift dikiş gitmekten. Babam et müteahhidiydi. Bir gün bir arkadaşıyla yemeğe gitmişler. Sonradan o bize anlatmıştı. Rahmetli babam, ‘Birini Galatasaray Lisesi’ne verdim topçu oldu, birini de İstanbul Lisesi’ne verdim, o da tiyatrocu oldu,’ diye yakınmış.”

Metin Türel (solda, ortada) Yavuz Sultan Selim takımında oynadığı yıllarda arkadaşlarıyla birlikte bir yemekte. Tam karşısında takım arkadaşı, daha sonra Adalet kulübünde yıldız bir futbolcu olan Erol Topoyan oturuyor. Sağ başta, o sırada Vefa’da yıldızı parlayan kaleci Özcan Arkoç görülüyor.

Galatasaray Lisesi

Futbola İstanbul’un köklü amatör kulüplerinden Yavuz Sultan Selim’de başlamış Metin Türel. O sırada Galatasaray Lisesi orta kısmında okuyormuş. Önce Mekteb-i Sultani’deki ilk günlerinden bahsediyor: “Galatasaray Lisesi’ne 1948’de, ilkokulu bitirince girdim. O zamanlar imtihan filan yoktu şimdiki gibi, paralıydı okul. Ben Ortaköy’deki binada okumaya başladım. Çok güzeldi orası, bazen oradan geçtiğimde benim yatak odasını görüyorum. En üst katta, cadde tarafındaydı. Benim yatağım camın kenarındaydı. Beşiktaş’ın eski başkanlarından Mehmet Üstünkaya benim sınıf arkadaşımdı. Onunla aynı sınıfa düşmemiz de enteresan. Madam Kalu diye bir hocamız geldi. Levez yani kalkın dediği zaman biz oturuyorduk. Asseyez yani oturun dediği zaman biz kalkıyorduk. Sınıfı organize ediyordu Madam. En öne Mehmet Üstünkaya ile ben düştük. Yan yana oturduğumuzda Mehmet bana, ‘Nerelisin kardeş?’ diye sorunca, ‘Fatihliyim,’ dedim. ‘Ben de Ortaköylüyüm,’ dedi. Babası vefat mı etmişti neyse, dayısı okutmuştu onu. ‘Nerelisin derken, hangi takımı tutuyorsun?’ diye sorunca ‘Galatasaraylıyım,’ dedim. ‘Ben Beşiktaşlıyım,’ dedi. Bir sene yan yana okuduk. O zaman sınıfı geçince, ertesi yıl yine  aynı kişiyle oturmak mecburiyeti vardı. Ben 9C’ye kadar onunla yan yana oturdum. 9’da o devam etti, ben çift dikiş yapmaya başladım. Benim sınıf arkadaşlarım arasında eski YÖK başkanı Erdoğan Teziç de vardı. Okuldan sonra milli voleybolcu olmuştu ama o zaman futbolu daha iyi oynardı. Jimnastik hocamız Mehmet Ali Gültekin’di (Galatasaray’ın kırklı yıllardaki sol açığı).”

Galatasaray Lisesi takımı.

“1800 talebeydik. Birinin nehari (gündüzcü) olabilmesi için çok torpilli olması lazımdı. Üst kademeden birinin oğlu olması, ya da üst kademeden birini bulup torpil yaptırması lazımdı. 1800 kişi içinde, 30 kişi veya taş çatlasın 40 kişi nehariydi. Bir de o kadar talebe içinde en fazla 10 tane Fenerli, 10 tane Beşiktaşlı olurdu. Biz kökten Galatasaraylıydık. Türkçe dersine mesela Muslih Hoca geliyordu (Galatasaray’ın yirmili yıllardaki futbolcusu ve 1944-46 arasında kulüp başkanlığını yapan Muslihittin Peykoğlu). Bir gün ayağa kalkın dedi. Herhalde 10. Yıl Marşı filan gibi bir marş okutacak dedim. Tekrar edin dedi: ‘Bayrağımız ne güzel  sarı kırmızı – Kotramızın adı deniz yıldızı – Moda koyu önünde attık oltayı – Bastık Fener’e zokayı, hey, hey, hey!‘ Bunu bize İstiklal Marşı gibi ezberlettiler. Galatasaray tohumlarını işte böyle atmışlardı, hâlâ üzerimizde var. O zaman statü böyleydi. Kız öğrenci yoktu. Onlar çok sonra alındı. Şimdi Galatasaray Lisesi eski havasını da kaybetti zaten. Anadolu Lisesi statüsüne alındı. Herkes imtihanla giriyor. Adam hasta Fenerli mesela, puanı tutarsa orada okuyor.”

Galatasaray’ın 1953-55 arasına ait bir kadrosu WM sistemine göre poz vermiş. Soldan sağa üst sıra: Reha Eken, Coşkun Özarı, Ali Beratlıgil, Kadri Aytaç, Ali Soydan. Orta sıra: Tayyar Cavcav, Saim Tayşengil, Enver Özdemir. Alt sıra: Kamil Altan, Metin Türel, Necmi Erdoğdu.

Kalecilik merakının ne zaman başladığın sorduğumuzda tekrar çocukluk günlerine dönüyor: “Hem kalecilik, hem santrfor merakı çocukken başladı. Ben önce santrfor oynamaya heveslendim. İyi topa vururdum, o kadar. Sonunda kaleciliği tercih ettim, 12-13 yaşlarında. Galatasaray’da orta okuldayken futbol oynamamıza izin verilmiyordu. Liseye geçince serbestçe oynadık. Liseye geçtim, durup dururken ben okumayacağım dedim. Babam kızdı, gelme eve dedi. Mecburen dayımda kalıyorum ama kaydımı sildirmedim. Mektep bahçesinde top oynuyoruz. Yavuz Sultan Selim takımı kurulup federe olmuş. Derken bir adam geldi, Kambur Faruk lakabı. Galatasaray’da, Kasımpaşa’da oynamış, devrinin iyi topçularından. ‘Bak evladım ben Galatasaraylıyım, herkese orada okumak nasip olmaz. Sen okuluna niye devam etmiyorsun?’ diye konuştu. Benim aklım buna takıldı. Eve gittim, anneme okula devam edeceğim dedim. Annem babama söylüyor, o da gelsin diye izin veriyor. Mayıs ayıydı, ben okula gidip kaydımı tazeledim. Bir sene hiç okumadım yani. Hem futbol sevdası, hem mahalledeki çapkınlıklar yüzünden, çocukluk psikolojisi işte.”

Galatasaray’ın Trabzon’da İdman Ocağı ile yaptığı maçtan bir an.

Beş sene Turgay’ın yedekliğini yaptım

“Turgay (Şeren) ve Coşkun (Özarı) abi mezun olduktan sonra 1952 senesinde lise takımında oynadım. Bir şampiyonluğumuz var, Fener Stadı’nda Haydarpaşa Lisesi’ni 2-0 yendik. Orada oynarken, aynı zamanda Yavuz Sultan Selim takımında oynuyordum. Yavuz Selim’in o takımından Erol Topoyan Adalet kulübüne gitti. Güngör Tetik, yani Arap Güngör Kasımpaşa’ya, sonra İstanbulspor’a gitti. Ben de 1953-54’te Galatasaray takımına girdim.” Galatasaray takımına nasıl girdiğini şöyle anlatıyor Metin Hoca: “İstanbulspor-Galatasaray maçından önce bir amatör maç var, Yavuz Sultan Selim – Selimiye maçı. Gündüz abi beni orada seyredip beğeniyor.  Bir arkadaşı, ‘O bizim liseden,’ deyince Gündüz abi, ‘Derhal yarın kulübe yolla,’ diyor. Gittim kulübe. Orada lisans işlerine bakan Rafet Kesim diye bir adam var. Lisansımı hemen mektep lisansına çevirdiler. Ertesi sene de profesyonel mukavele yaptılar. 1953 senesinde başladım. Beş sene Turgay’ın yedekliğini yaptım. Galatasaray’da futbolcu olmasam Galatasaray Lisesi’ni bitiremiyordum. Allah razı olsun Gündüz Kılıç’tan, Doğan Koloğlu’ndan. İkisi de nur içinde yatsın. Gündüz Kılıç önayak oldu, mektep velimdi. Doğan Koloğlu gitti metazori not aldı. Gün geldi, benim okul taksitlerimi de Galatasaray Kulübü ödedi. İlk girdiğimde ücret 525 liraydı, üç taksitte ödeniyordu. Sonra 725 liraya çıktı, işte o zaman kulüp ödemeye başlamıştı. Parasız okuyanlar da vardı, onların ücretini devlet ödüyordu. Mesela Turgay Şeren öyle okumuştu. Onlara leyli meccani (parasız yatılı) derdik.”

Galatasaray B takımı Vefa Stadı’nda. Üst sıra soldan birinci Metin Türel, üçüncü Günay Kayarlar, dördüncü Doğan Koloğlu.

O zamanlar Baba Gündüz’ün takımdaki otoritesinin çok fazla olduğu malum. Takıma yeni katılan genç kaleciye de nasihati ihmal etmemiş. “Gündüz abinin bana ilk lafı şu oldu: ‘Sen iyi bir Galatasaraylısın ama tam Galatasaraylı olmak için bir Fenerbahçe maçı oynaman lazım.’ O vakit Türkiye Şampiyonası vardı, Fener’e karşı oynadım. Sonra finaller oldu. O zaman Baba’ya gittim, ‘Ben Galatasaraylı oldum mu?’ diye sordum. ‘Oldun evladım,’ dedi. Yani Galatasaraylılığın ve Lise’nin bazı ananeleri vardı, onları kapasitemiz yettiği kadar uyguladık. Ama şimdi artık Anadolu Lisesi olduğu için Lise’nin esprisi kalmadı. Ortaokulu bitirdikten sonra puanı tutturanlar liseye girebiliyor.”

Üst sıra: Kadri Aytaç, Necmi Erdoğdu, Şükrü Gülesin. Alt sıra: Metin Türel, Günay Kayarlar.

Galatasaray’dan ayrılış

İlginç bir tesadüf, Galatasaray Lisesi’ni bitirdiği yıl, Galatasaray takımından da ayrılmış Metin Türel. “Galatasaray’da en az yüz tane özel maç oynadım. Bir tane lig maçı oynadım Beyoğluspor’la, Fener Stadında. 4-1 yendik, bana golü Kasapoğlu atmıştı.” Özel maçlarda çok sık yer almasına karşın resmi müsabakalarda kaleyi Turgay Şeren korumaya devam edince, başka kulüplerden gelen teklifleri kabul etmiş sonunda. 1957-58’de Eyüp, 1958-59’da Taksim takımlarının kalesini korumuş. “Galatasaray Lisesi’ne 1948’de girdim, 1957’de mezun oldum. Ankara’da Mülkiye’ye yazıldım. Arkadaşım Hariciye bölümüne yazıldı. Ben araştırdım, hariciye ve içişleri çok zor, bir de maliye bölümü vardı, oraya yazıldım. On gün sonra gene eve haber, ben burada yapamam dedim. Daha sonra Yüksek Gazetecilik Okulu’nda okudum. Galatasaray Kamil Altan’la beni bir seneliğine Taksim’e kiraladı. Eşfak Aykaç’ın Taksim kulübünden bir yöneticiyle arkadaşlığı vardı. Onun vasıtasıyla istemişler. İstanbul profesyonel ikinci lig karmasıyla Avrupa turnesine çıktık. Şenol ve Birol o zaman Beylerbeyi’ndeydi. Yılmaz Hoca (Gökdel) Sarıyer’de oynuyordu.”

Eyüp takımının 1957-58 kadrosu. Soldan sağa ayaktakiler: Nihat Şar, Kaya, Vedat Dömeke, Şefik Alnıak, Aydın, Metin Türel. Oturanlar: Erdoğan, Hüsnü, Ahmet, Hikmet, B. Ömer.
İstanbul Profesyonel İkinci Kümede Eyüp-Feriköy maçı.
Metin Türel ve Galatasaraylı Kamil Altan’ın (alt sıra, ortada) yer aldığı Taksim’in 1958-59 kadrosu.
Eyüp takımı Şeref Stadı’nda bir maçta.

1959-60 sezonunda, Ankara profesyonel mahalli liginde mücadele eden PTT takımına transfer olmuş. “Seyahatten dönüşte Sabri Kiraz beni alıp PTT’ye götürdü. O zaman transferlerde fazla para harcanmazdı. Ben 17.500 lira almıştım. Kulüp Ulaştırma Bakanlığına bağlı olduğu için bakan bunu duyunca kıyameti koparmış. O zamanlar 25.000 liraya filan Çankaya’da mükemmel kat alınıyordu. Biz de Galatasaray’dan arkadaşım, rahmetli Feriköylü Büyük Rıdvan’la 43.000 liraya ortak Chevrolet Belair taksi aldık. Rıdvan çok iyi arkadaşımdı, benim paralarımı işleterek bana bayağı para kazandırdı. Birol, Rıdvan, bir de santrhaf Teoman diye bir arkadaşım vardı, dördümüz yakındık. Üçü de vefat etti. Birol’la aile dostluğumuz da vardı. Babamla onun babası ortak ihaleye girip tanışmışlar. Çok günler gidip Rıdvan’ın Üsküdar’daki evinde kalırdık. O günleri arıyoruz artık.”

1959-60 sezonunda Ankara Mahalli Ligi’nde şampiyon olduktan sonra Milli Lig’e yükselen PTT takımı, o zamanki mavi-beyazlı formasıyla. Metin Türel’in yanında, takımın antrenörlüğünü yapan ve eski bir kaleci olan Sabri Kiraz görülüyor.
PTT antrenörü Sabri Kiraz, İstanbul’daki bir maçtan önce Metin Türel’i çalıştırıyor.

1959-60 sezonunda mahalli ligde şampiyon olan PTT, baraj maçlarında da başarılı olunca Milli Lig’e yükselmiş. 1960-61 sezonunda da PTT’de oynayan Metin Türel, 1961-62 sezonunda İstanbulspor’a transfer olmuş. Fakat Yılmaz Urul, yani meşhur Arap Yılmaz henüz 19 yaşında olmasına rağmen çok iyi maçlar çıkarınca Metin Türel fazla maç oynama şansı yakalayamamış. 1962-63 sezonunda ikinci kez PTT takımında forma giymiş. “PTT’ye ikinci gidişimde Beton Mustafa vardı (Mustafa Ertan). Hem oyuncu hem antrenördü. Hiç unutmam bir Beşiktaş maçı, kendi kalesine gol attı. Üzüntüden kalkamıyor. Ben kalk diye azarladım. Olmaz halbuki. Daha sonra antrenör kursuna gittiğimizde Kirchrath, ‘Sakın ha, antrenör futbolcu olmayın,’ dedi. ‘Fritz Walter Kaiserslautern’de bunu yaptı, kepaze oldu. Hepinizin fiziği iyi, halâ futbol oynayabilirsiniz. Ama antrenör diploması aldınız diye futbolcu antrenör olmayın. Olacaksanız antrenör olun,’ demişti.”

PTT’nin Ankara’daki bir maçında Metin Türel’in bir kurtarışı. Arkadaki PTT’li futbolcu Yılmaz Yücetürk.
Bir İstanbulspor-PTT maçında, Metin Türel İstanbulsporlu Kasapoğlu ile karşı karşıya.

PTT, İstanbulspor

1963-64 sezonunda bir kez daha İstanbulspor’a gelmiş Metin Türel ve bu kez iki sezon burada oynamış. “PTT’den tekrar İstanbulspor’a döndüğümde Yılmaz herhalde askerdi. O zaman askerlere yasak çıkmıştı. Yoksa enayi miyim ben İstanbulspor’a gideyim. Yılmaz çok iyi kaleciydi. Yedek beklerdim o zaman. O olsa da beni almaya kalksalar gitmezdim.” 1959-61 arası PTT, 1961-62 sezonu İstanbulspor, 1962-63 sezonu PTT, 1963-65 arası tekrar İstanbulspor’da oynayan Metin Türel, 1965-66 sezonunda bir başka İstanbul takımı Vefa’ya transfer olmuş. “Kaleci olarak Vefa’ya ilk geldiğimde antrenör olarak Molnar vardı. Candemir Berkman, Büyük Ahmet, Ergun Ercins de Galatasaray’dan gelmişler. Candemir ve Ergun benim Galatasaray’dan iyi arkadaşım. Molnar,  ‘Yahu siz koşmasını bilmiyorsunuz,’ diyor. Candemir’i dürttüm, ‘Ne diyor bu yahu, bunadı mı?’ dedim. Ne zaman ki antrenör oldum, değerlendirmeye başladım. Koordinasyonun önemi çok. Hakikaten koşmak ama ben koordinasyonum iyiyse öyle bir koşarım ki, Yılmaz’ı (Gökdel) geçerim mesela. Fizik kaliteyi arttırıyor koordinasyon. Kuvveti arttırıyor, sürati ve teknik kapasiteyi arttırıyor. O kadar önemli ki. Biz girdik ilk kez kursa, top tekniği, vücut tekniği terimlerini duyduk. ‘Vücutla ne alakası var, biz topla oynuyoruz, top tekniğine dikkat ederim,’ dedim. Ama antrenör olduktan sonra, seneler geçince anladım ki meğer Kirchrath ne kadar haklıymış vücut tekniği derken. Molnar için bunadı mı bu dedim, o da haklıymış.”

İstanbulspor 1964-65. Soldan sağa ayaktakiler: Bilge Tarhan, Metin Türel, Yılmaz Şen, Haluk Erdem, Ercan Aktuna, İhsan Baydar. Oturanlar: Kamil Bayraktar, Koço Kasapoğlu, Bahattin Baydar, İbrahim Toker, Kemal Erkut.
15 Kasım 1964’te oynanan Fenerbahçe-İstanbulspor lig maçından (2-0), usta foto muhabiri Hüseyin Kırcalı’nın tespit ettiği ilk gol anı. O tarihte İstanbulspor forması giyen Ercan Aktuna, ters bir kafa vuruşuyla topu kendi kalesine göndermiş. Bahattin Baydar son bir gayretle gole mani olmaya çalışırken, Metin Türel ve Fenerbahçeli Şükrü Birand izliyor. (Milliyet)
Vefa 1965-66. Soldan sağa ayaktakiler: Erdoğan Ertaul, Metin Türel, Candemir Berkman ,Turgut Mert, Abdülmetin Kocaoğlu, Ergun Ercins. Oturanlar: Güray Erdener, Zeki Temizler, Nadim Bayraktutar, Ahmet Berman, Hilmi Kiremitçi.

Son olarak 1967-68 sezonunda Afyonspor’da yardımcı antrenör olarak görev yaparken bazı maçlarda kaleye geçmiş Metin Hoca. Bunun ardından tamamen çalıştırıcılığa vermiş kendini. “En son Afyonspor’da Zekai Selli’nin yardımcısı olarak gittim. Oynadım da orada. PTT’den üst kademe yöneticiler Afyonluydu. Onların ricasıyla gittim. Selli yumuşak adamdı, ben biraz otorite kurdum. Çekinirlerdi benden Afyon’da. Ben oynamıyordum önce, bana cesaret edip söyleyemiyorlardı. Afyonlu bir milletvekili adalet bakanıydı. Şehir Kulübü’nde beni kafakola aldılar. Bakan rica etti. Bir müddet oynadım. Sonra yine yardımcılığa devam ettim. Sezon bitince de ayrıldım. Vefa genç takımına girdim hemen. Cihat Arman A takımdaydı. Yılmaz da (Gökdel) o vakit oynuyordu. Takım iyi gitmiyor diye beni yardımcı yaptılar. Sonra Cihat Arman ayrılınca takım bana kaldı. Ertesi sezon Yugoslav Tasiç geldi. Sekiz maçta 1 puan alınca haydi gene bizi getirdiler. Allah da yürü ya kulum dedi. İki puanlık sistemde anormal maçlar kazandık dışarıda. O sene de kümede kaldık. Vefa’nın o durumu benim çıkışıma sebep oldu. Federasyon aldı, Coşkun (Özarı) abinin yardımcısı oldum. Öyle yürüdük gittik işte.” 1971-1972 yıllarında A milli takımın yardımcı antrenörlüğünü üstlenen Metin Hoca, takımın Romen danışmanı Petrescu’ya kızarak bu görevinden ayrılmış. “Coşkun abinin yardımcısıyken, kavga ettim, istifa edip ayrıldım. Coşkun abiyi Petrescu’ya karşı korumak davası ama Petrescu da haklı o konuda. Ama tecrübesizliğimiz bize o hataları yaptırdı. Petrescu o zaman danışmandı. Milli takım kampında ne diye denge çalışması yapıyor diye kızdım. Bu Coşkun abiye hakaret dedim.”

Vefa’daki antrenörlük günlerinde Abdülmetin Kocaoğlu ile.

Federasyonda göreve başladığı sırada, birkaç antrenörle birlikte Macaristan’a eğitime gönderilmiş Metin Türel. Orada gördükleri eğitimin önemini şu sözlerle ifade ediyor: “Macaristan’da antrenman bilimi eğitimi gördük. Teori dersi görüyoruz okulda. Sabahtan öğlene kadar. Saat 3’te Ujpest, MTK, Honved gibi takımların antrenmanlarına gidiyoruz. Basketçi basket takımına, güreşçi güreş antrenmanına gidiyor. Ama teori dersini birlikte okuyoruz. Benim oraya gitmemin faydası şu oldu. Antrenman bilimi eğitimi güreş, atletizm, basketbol gibi tüm spor branşlarını kapsıyor. Önemli olan basketçi baskete yarayacak bölümlerini alıyor. Bize şunu da öğrettiler, ben onu hep uyguladım. Futbol bir motorik faaliyettir, teoriler yaratmaz, pratikler futbolun teorisini yaratır, o nedenle antrenman bilimini elastiki kullanacaksın diyor. Kondisyon hocaları bunu iyi bilecek, buna göre uygulama yapacak. Kitabi uygulama yaparsa, orada güreş de var, basket de var, onu ayırmasını bilecek. Futbol eğitiminde en önemli metot tekrardır. Hele taktikte, kesinlikle A’yı ezberlemeden B’ye geçmeyeceksin. Ama zamanında biz de acemilik dönemimizde o hataları yaptık. Bile bile yaptık. Neden? Psikolojik yönden futbolcuyu işe konsantre etmek için.”

Futbol tarihimizin değerli isimleri 70’li yılların başında, muhtemelen bir antrenörlük kursunda bu fotoğrafta bir araya gelmişler. Soldan sağa ayaktakiler: Nazım Özbay, Mehmet Öktem, Milli Takım danışmanı Romanyalı antrenör Petrescu, Federasyon Başkanı Hasan Polat, Sahir Gürkan, Tarık Özerengin. Oturanlar: Doğan Emültay, Metin Türel, Gündüz Tekin Onay, Necdet Niş, Doğan Andaç.
Milli Takım oyuncuları, Ekim 1972’de Lüksemburg maçı öncesi girdikleri kampta, teknik direktör Coşkun Özarı ve yardımcısı Metin Türel ile birlikte poz vermiş. (Milliyet)

Beşiktaş teknik direktörlüğü

1973-74 sezonu başlarken hiç ummadığı bir teklif almış Metin Türel. Galatasaray Lisesi’nde yıllarca aynı sırayı paylaştığı arkadaşı Mehmet Üstünkaya, başkanı olduğu Beşiktaş takımını çalıştırmasını istemiş. “Macaristan’a eğitime gitmiştik. Milli takım yardımcısıydım, istifa ettim. Tabii mecburi hizmet var, federasyonda devam ediyorum. Eğitim dairesinde görev yapıyorum, muhtelif yerlere gidiyorum. Derken Remzi Tosyalı beni arayıp çağırdı bir gün. Futbol Federasyonu İstanbul bürosu müdürüydü. Büro da İnönü Stadı’nın kulelerinden birinin üstündeydi. Gittim Remzi abinin odasına. Arka odada da federasyon başkanı Hasan Polat oturuyor. Bana kızgın, lütfen konuşuyor, ama haklı tabii. Derken Mehmet Üstünkaya, Tosyalı’nın odasına girdi. ‘Sana Beşiktaş teknik direktörlüğü teklif ediyorum,’ dedi. Ben mecburi hizmetim var diye itiraz edecek oldum. ‘İtiraz etme, ben karşılayacağım tazminatı,’ dedi. Ben çekindim, benden çok şöhretliler var dedim. Rahmetli Üstünkaya, ‘Sana ne, başkan ben değil miyim? Ben karışırım,’ dedi. Biraz sonra da odaya Recep Adanır girdi. ‘Ben senin yardımcılığını kabul ediyorum,’ dedi. Sonunda mukavele yapıldı. Sezon açılışı oldu. ‘Recep abi, senin karşında oynamaktan şeref duydum, sen benim yardımcım değil de, lütfen menajer ol,’ dedim. Duygulandı. Açılışta Beşiktaş menajeri olarak anons edildi.”

Sezonun başlangıcı Metin Hoca için pek keyifli olmasa da, Beşiktaş’ın simge futbolcularından Baba Recep’in verdiği destekle işler yoluna girmiş. Nitekim siyah-beyazlılar altı sezon sonra ilk kez ligi Fenerbahçe’nin ardında ikinci bitirmişler. Bursaspor’u yenip Başbakanlık Kupasını, Fenerbahçe’yi yenip Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazanmışlar. “Maç oynanacağı zaman bir hafif idman, bir dinlenme mesela yok, ne öğretilmişse bize onu yaptırıyorum, fazla dinlenme filan vermiyorum. Önüne gelene yeniliyoruz hazırlık maçlarında. Vefa yeniyor, şu yeniyor, bu yeniyor ama inanıyorum ki, sonradan iyi olacağız. Futbolcuların işine gelmiyor, şikayet ediyorlar beni. Velhasıl ben pamuk ipliğindeyim, ha gittim ha gideceğim. Derken bir gün Sarıyer Stadı’na gittik idmana. Recep abi, ‘Hocam müsaade buyurursanız siz de bulunun, şu çocuklarla bir şey konuşacağım,’ dedi. Topladı çocukları. ‘Bana bakın çocuklar, bu idmanlardan dolayı şikayet ediyorsunuz. Şikayet etmeyin, mükafatını göreceksiniz. Ben Meazza ile çalıştım, dünya çapında adamdı. Bu idmanları görmedim,’ diye konuştu. Hazırlık maçlarında neticeler kötüydü. Fener üç çekiyor filan. Ha kovuldum kovulacağım. Fakat Recep abinin bu tavrı etkili oldu. Yönetime de söylemiş aynı sözleri. Ben kovulmak üzereyken iki sene Beşiktaş teknik direktörü olarak kaldım. Bu arada Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazandık. Lig ikincisi olduk, Başbakanlık Kupası aldık. Yani Recep abiye yaptığımız jestin karşılığı, o da bize bu jesti yaptı, iki sene kaldık. Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında Fenerbahçe’yi 3-0 yenmiştik. Karşımızda Didi var. Hatta Didi filan, hepsi gran tuvalet gelmiş. Biz de gariban, eşofmanla çıktık sahaya. Yenince tabii, Fahri Korutürk’ün karşısına biz çıktık aldık, kupayı.”

(Hayat Spor)

Cavcav’ın en sevmediği adam

“1987’de Gençlerbirliği’ni çalıştırırken Türkiye Kupası’nı kazandık. Cumhurbaşkanlığı Kupası maçını Galatasaray ile oynuyoruz. Kazanırsak kupayı Kenan Evren’den alacağız. Bizim bir Yugoslav futbolcumuz vardı. Erhan Önal’la bir kapıştılar. Hakem attı, Kenan Evren de kızdı, çıktı. Tribünde başbakan Turgut Özal kaldı. Kupayı Galatasaray almıştı. Biz de ikincilik madalyası almak için çıktık şeref tribününe. Ergun Gürsoy’a takıldım, benim en mühim oyuncum yok diye. Hakikaten o çıkınca bayağı zorlandık ve 3-2 yenildik. ‘Benim oyuncum olsa, sen yenebilecek miydin bizi bakalım,’ diye takıldım Ergun Gürsoy’a. Gençlerbirliği’nde çok şöhretli isimlerle değil, iyi bir takım oyunu oynuyorduk.”

Türkiye’nin 30 Ekim 1977’de İzmir’de Avusturya’ya 1-0 yenildiği maçtan sonra, Milli Takım antrenörü Metin Türel, Avusturya antrenörü Helmut Senekowitsch ve Federasyon üyesi Ali Şen bir arada. (Hayat Spor)

“Bana Ankara’da takılırlar çünkü İlhan Cavcav’ın amcası Tayyar Cavcav benim Galatasaray’da takım arkadaşımdı. Ben dört defa Gençlerbirliği’nde çalıştım. Hep de UEFA hakkı kazandırdım. O zaman dördüncü olan İntertoto’ya giriyordu. Onların hepsini kazandırdım. İlhan Cavcav’ın en sevmediği adam bendim. En başarılı dönemler yaşattığım halde. Sebep: karıştırmazdım işime. Bir gün bana sordu, takım nasıl çıkıyor diye. Cevap verdim: tünelden çıktığı gibi. Gitti, bir sene rahat ettik. Şimdi ben dört defa onunla çalıştığım için sen hacca gittin diye takılırlar. Gençlerbirliği taraftarı beni çok severdi. Adana’da da uzun yıllarım geçti. Dört sene Demirspor. İlk antrenörlüğe Vefa’da başladım. İki sene Beşiktaş. Üç sene Milli takım. Bir sene Trabzon, bir sene Samsun. İki sene Antalya.” 

Metin Türel 2000-01 sezonunda İstanbulspor’u çalıştırırken, yardımcılığını Aykut Kocaman yapmıştı. (Milliyet)

“Eksik olmasınlar, Adana Yüreğir semtinde bir spor tesisi yaptılar, Metin Türel ismini verdiler. Yani yaptığımız işin mükafatını manevi yönden gördük. 1994 senesi, Adana Demirspor teknik direktörüyüm. Belediye destekliyor kulübü. Başkan seçimi kaybedince kulübü bıraktı, biz ortada kaldık. Para, pul yok. Genç takımdan oyuncular aldım ve öyle devam ettim. Neticede parasız, şöhretsiz kadroyla, Adana’dan çocuklarla biz birinci lige çıktık. Şimdi ne yapıyorlar? Sezon başında on bir kişi alıyorlar, devre arasında bir on kişi daha alıyorlar. Ertesi sene yine yirmi kişi geliyor. Bir iskelet teşkil edilemiyor. Yahu, önünüzde bir örnek var. 1994’te genç takımdan çocuklarla birinci lige çıkmışız. O zamandan beri kaç sene geçmiş, hâlâ birinci lige çıkamıyorlar. Bir takımla iki sene dayanın, o takım homojen bir kadro olsun. Önlerinde örnek var, ikaz ediyoruz, gene kendi bildiklerini okuyorlar.” 

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.