Göztepe takımı 1955 yılında bir gün, Manisa Gençlik takımıyla bir maç yapmak üzere Manisa’ya gelmişti. Henüz ne Milli Lig’in, ne de her vilayette birkaç amatör kulübün birleştirilmesiyle oluşturan profesyonel kulüplerin kurulduğu yıllardı. Birbirine yakın şehir ve kasabaların takımları, o yıllarda zaman zaman böyle özel maçlar yapıyordu. Bu karşılaşmanın amacıysa, Manisa milletvekili Cevdet Özgirgin’in Göztepe kulübünde idareci olan arkadaşlarına tavsiye ettiği iki genç kardeşin izlenmesiydi. Göztepe takımında hem sol bek olarak oynayan hem de antrenörlük yapan Ruhi Karaduman, kendi kardeşi Erol’un da oynadığı rakip takımla yapılan maçta, dikkatini tavsiye edilen iki genç kardeşe vermişti. Özellikle küçük kardeşin topa çok hakim olduğunu fark etti. Topu istediği noktaya rahatça atıyor, yeri geldiğinde kıvrak çalımlarla rakibini şaşkına çeviriyordu. Kafile İzmir’e dönünce Ruhi Karaduman, tavsiye edilen kardeşleri beğendiğini, alınmaları gerektiğini Göztepeli idarecilere bildirdi. Sezon bitiminde umumi kaptan Zeki Çırpıcı ve iki arkadaşı Manisa’ya giderek genç kardeşlerle anlaştılar. Böylece Güler ve Gürsel Aksel 1955 yazında Göztepeli oldular.

Namık ve Düriye Aksel çiftinin beş çocuğunun dördüncüsü olan Gürsel Aksel, 10 Mayıs 1937’de, Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde dünyaya gözlerini açtı. Selanikli aile büyükleri 1925’te mübadeleyle anayurda gelmiş, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine yerleştirilmişti. Baba Namık Bey, Ziraat Bankası’nda şube müdürü olarak görev yapıyordu. Üçüncü çocukları Güler de, 1935’te Uzunköprü’de doğmuştu. Namık Bey’in çeşitli şubelere tayini nedeniyle Aksel kardeşlerin çocukluğu farklı yerlerde geçti. Önce Balıkesir’e taşındılar ve ilkokulu burada okudular. Aksel ailesi, Balıkesir’in ardından Ödemiş’e gitti. Güler ve Gürsel burada, mahalle arasında bez ve lastik toplarla yaptıkları maçlarda top oynamaya başladılar. Bir süre sonra Namık Bey bu kez Manisa’ya tayin oldu. İki kardeş bir yandan lisede okurken diğer yandan şehrin güçlü kulübü Manisa Gençlik’te ilk kez lisanslı olarak futbol oynamaya başladılar.

Göztepe’ye nasıl transfer olduklarını, vefatından bir süre önce görüştüğümüz Güler Aksel şöyle anlatmıştı: “Manisa’da Göztepe’yle bir hazırlık maçı oynadık. Güzel oynadık ve 2-1 yendik. İki golü de ben atmıştım. Zaten daha önceden maçlarımızı takip ediyorlarmış. Zeki Çırpıcı gelip bizi aldı. 1955 Haziran ayında Göztepe’ye geldik. Ben 20, Gürsel 18 yaşındaydık. Hatta Gürsel 18 yaşını doldurmamıştı, bir ay beklediler profesyonel mukavele imzalamak için. Ben Göztepe kulübünün ilk profesyonel futbolcusuyum. O zamanki parayla ikimize toplam 1.000 lira vermişlerdi Biz hayatımızda 1.000 lirayı bir arada hiç görmemişiz, o zaman bizim için büyük paraydı. Ayda 200 lira da maaş veriyorlardı. Ayrıca maç başına 25 lira, 50 lira prim alırdık. ” İki kardeş İzmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na kaydoldular. Bir yandan okurken, bir yandan da Göztepe formasıyla sahalarda mücadele etmeye başladılar. İlk sene biraz zorluk yaşamalarını Güler Aksel şöyle anlatmıştı: “İlk sene ailemiz Manisa’da kaldı. Kulüp bize Göztepe’de, Kilise Sokağında ev tutmuştu. Fakat intibak etmekte zorlandık. Bizim ufağımız kız kardeşimiz vardı. Onun kaydını İzmir Kız Lisesine aldırdık, böylece bizim yanımıza geldi. Ertesi sene de annem yanımıza geldi. Babam zaten banka müfettişi olmuştu, sürekli dolaşıyordu.”


Aksel kardeşlerin oynadığı ilk yıllarda İzmir Mahalli Ligi devam ediyordu. On takımlı İzmir Ligi o yıllarda Altay ve İzmirspor’un rekabetine sahne oluyordu. Yaşlı ve çok genç oyuncuların bir karması hüviyetindeki Göztepe’yse, dördüncü sıranın üstüne çıkamıyordu. Hatta sarı-kırmızılı takım 1957-58 sezonunu dokuzuncu sırada bitirirken, ancak İzmir’in en zayıf takımlarından Egespor’u geride bırakabilmişti. 1958-59 sezonunda Reha Eken’in antrenörlüğünde, genç oyuncuların da giderek tecrübe kazanmasıyla, İzmir Ligi’ni son hafta Altınordu karşısında aldığı galibiyetle dördüncü bitiren Göztepe, böylece 21 Şubat 1959’da başlayan Milli Lig’de İzmir’i temsil edecek dört takımdan biri olma hakkını son anda kazanmıştı. Bu tarihten sonra yavaş yavaş futbolcu kadrosunun yanı sıra, idareci ve teknik kadroda da değişimler yaşadı Göztepe. Özellikle Adnan Süvari’nin çalıştırıcılığa getirilmesinin ardından, yaşlı oyuncular birer birer tasfiye edilerek Gürsel’in yanına Nevzat, Halil, kaleci Ali, Çağlayan, Fevzi, Nihat gibi yetenekli gençler yerleştirildi. Gürsel’in ağabeyi Güler 1961’de yedek subay oldu ve dönüşünde tekrar futbol oynamadı.

Birkaç yıl devam eden bu yeniden yapılanma sürecinde Ertan, Büyük Mehmet ve son olarak Küçük Mehmet’in katılmasıyla Göztepe, 1966-67 sezonundan itibaren, “efsane kadro” olarak anılan ideal on birine kavuştu. Eski futbolculardan Seracettin Kırklar’ın 1964’te ayrılmasıyla birlikte Gürsel takımın kaptanlığını üstlendi. Liderliğini sadece kaptanlık yaparak değil, futboluyla da sürdürdü. Orta sahada takımın beyni hüviyetindeki Gürsel ve Nevzat ikilisi, ayağa attıkları isabetli paslarla, forvetteki arkadaşlarını sık sık gol pozisyonuna sokuyorlardı. Saha içinde Gürsel ve Nevzat’ın liderlik ettiği “efsane kadro” Göztepe’yi başarıdan başarıya taşıdı. Takımlarımızın ilk turun ötesine nadiren geçebildikleri Avrupa kupalarında birkaç sene üst üste geçilen turlar ve ilk kez çıkılan yarı final, kazanılan Türkiye ve Cumhurbaşkanlığı Kupaları, ligde İstanbul takımlarına ciddi biçimde kafa tutulması, hep bu kadronun zamanında gerçekleşti. Gürsel Aksel’le en uzun süre top oynayan takım arkadaşı Nevzat Güzelırmak, onun bu başarıdaki payını şöyle açıklıyor: “Gürsel abinin futbola karşı çok büyük tutkusu vardı. 12 sene yan yana oynadık. 12 sene seyahatlerde, kamplarda aynı odada kaldık. Futbolcu kimliğinin dışında fevkalade dürüst, şahsiyetli, tarif edilemez bir insandı. Gürsel abi çok büyük futbolcuydu ama hiçbir zaman hiçbirimiz ben demedik, biz dedik. Göztepe’nin o yıllardaki başarılarında sporcu olarak en büyük mimarlarından biri Gürsel abidir.”

Gürsel Aksel takımın sadece kaptanı değil, aynı zamanda saha içi antrenörüydü denebilir. Maç esnasında yaptığı konuşmalarla oyunun seyrine etkide bulunabiliyordu. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Türkiye Kupası tarihinin en unutulmaz maçlarından biri olan ve 1 Haziran 1969’da Alsancak Stadında oynanan Göztepe – Ankara Demirspor çeyrek final maçıydı. Ankara’daki ilk maçı Demirspor 3-1 kazanmıştı. Rövanş maçının ilk yarısı da 1-0 konuk takımın üstünlüğüyle kapanmıştı. Artık umutlar tükenmiş gibiydi. Mehmet Aydın (Büyük Mehmet) ikinci yarıda durumun nasıl değiştiğini şöyle anlatıyor: “İkinci yarıya çıkmak üzereydik. Soyunma odalarından sahaya çıkan merdivenlerin başına gelince Gürsel abi durup bize dönerek konuştu. ‘Daha tatile çıkmadık arkadaşlar, maç bitmedi, oynayacağımız daha bir devre var. Küçük Mehmet, Büyük Mehmet, Çağlayan – siz üç kişi defans yapacaksınız; başınızın çaresine bakacaksınız. Biz geri kalan yedi kişi hücum yapacağız. Bize neden yardım etmiyorsunuz diye sakın tepki göstermeyin.’ Bu konuşma bize büyük moral verdi. İkinci yarı Demirspor kalesini ablukaya aldık.” Nitekim Göztepe o maçı 4-1 kazanıp yarı finale çıktı. Bursaspor’u eledikten sonra finalde Galatasaray’ı yenerek ilk Türkiye Kupasını kazandı.

1971-72 sezonuna kadar takımının başında sahalara çıkıp top koşturdu Gürsel Aksel. 17 yıl boyunca formasını giydiği Göztepe’yle son resmî maçına 14 Haziran 1972’de, Romanya’nın Braşov kentinde oynanan Balkan Kupası maçında çıktı. Güzel bir tesadüf eseri, 17 yıl önce onu Manisa’da seyredip beğenen Ruhi Karaduman, bu son maçında da takımın antrenörüydü. O günü Yeni Asır gazetesine, “Braşov maçında oyunun 75. dakikasında yorulmuştur düşüncesiyle maçı garantiye alabilmek için Gürsel’i oyundan aldım. Koca Kaptan Romen seyircilerin alkışları arasında sahadan çıkarken göz yaşlarımı tutamadım,” diyerek anlatmıştı.

“Koca Kaptan” daha futbol oynarken antrenör kursunu bitirmişti. 1973-74 sezonunda Göztepe’yi çalıştıran Necdet Niş’in yardımcılığını yaptı. 1974-75 sezonunda Manisaspor’u çalıştırdı. 1975-76 sezonunda İngiliz hoca Oscar Hold’un yardımcısı olarak yine Göztepe’ye döndü. Küme düşme tehlikesi yaşayan takımının teknik sorumluluğunu son dört maçta üstlendi ve ligde kalmasını sağladı. Gürsel Aksel’in hayattaki iki büyük tutkusundan biri top oynamak, diğeri Göztepe’ydi. Gerçi top oynama konusunda Göztepeli hiçbir futbolcunun içindeki çocuk ölmemişti. Bir sonraki kuşağın temsilcisi diyebileceğimiz Özer Yurteri’nin anlattığına göre, kamp yaptıkları otelin bahçesinde veya otobüsle deplasmana giderken mola verdikleri benzinlikte bile hemen inip kendi aralarında top oynuyorlardı. Koca Kaptan’ın Göztepe’ye duyduğu tutkuyu ise günümüzün endüstriyel futbol değerlerine göre anlatmak mümkün değildi.

1975-76 sezonunda, Göztepe’nin son maçta kümede kalmasının sevinci.
Gürsel Aksel 1976-77 sezonunda Orduspor’a teknik direktör oldu. Göztepe yine küme düşmeme mücadelesi veriyordu ve kaderin garip bir cilvesi sonucu, son maçını Ordu’da oynayacaktı. Burada sözü o sezon Orduspor forması giyen Tuna Güneysu’ya bırakalım. Onun anlattıkları Gürsel Aksel’in hem dürüst kişiliğini, hem Göztepe sevgisini ortaya koyuyor: “Tanıdığım en düzgün, en iyi ve karakterli insandı. Müthiş bir antrenördü. Maçtan bir gün önce kamptayız. Maç berabere biterse Göztepe kurtuluyor. Adana Demirspor’un maçı ertelendi, Pazartesi gününe attılar. Biz Göztepe’yle oynuyoruz. Hocamız orada yıllarca oynamış, kaptanlığını yapmış. Bizde Altay’dan gelen santrfor Orhan vardı. Onun attığı gollerle 2-1 yendik, Göztepe düştü. Ertesi gün hocanın durumu iyi değil dediler. Rahmetli hoca, Erdoğan’la beni çok severdi. Evine gittik. Sabah 11 filandı. Çay bardağında susuz rakı içiyordu. İki tane çocuğu vardı, biri daha bebekti. Bana paşam derdi. ‘Tuna paşam, beni yaktın,’ dedi. ‘Ama hayatın boyunca böyle dürüst ol, formanın hakkını ver. Eğer şu çocuklarımdan biri kollarımda ölseydi, bu kadar üzülmezdim. Ben şimdi İzmir’e nasıl gireceğim?’ O laf kulaklarımdan hiç çıkmaz.” Nitekim, yaşadığı o yoğun üzüntünün ardından İzmir’e dönemedi Gürsel Aksel. Manisa’nın Kula ilçesinde adeta inzivaya çekildi. Bir süre sonra eski takım arkadaşları Kula’ya gidip onu İzmir’e getirdiler.

1977-78 sezonunda Boluspor’u çalıştırdı Gürsel Hoca. Ligi iyi denebilecek bir sırada bitirmelerine rağmen sezon sonunda ayrıldı. 1978-79 sezonu başlamış ve ilk hafta maçları oynanmıştı.. Gürsel Aksel henüz bir kulüple anlaşmamıştı. İkinci Lig’de şampiyonluk hedefleyen Rizespor, büyük çabalar sonucu onu teknik direktörlüğe ikna etti. Gürsel Hoca, eşi ve çocuklarıyla beraber bir kez daha Karadeniz’in yolunu tuttu. Yaşı ellinin üstünde olanların gayet iyi hatırlayacağı gibi, o yıllarda ekonomik kriz yüzünden birçok temel ihtiyaç maddesi bulunmuyordu. Benzin ve gaz da bu maddelerdendi. Evin yakınındaki benzin istasyonuna bir tankerle gaz geldiği haberini alan Gürsel Aksel, sobada kullanmak için hemen gaz almaya koştu. Hayatına mal olan bu olayın devamını yine Tuna Güneysu’dan aktarıyoruz: “Benzin istasyonunda gaz kuyruğunda öldü. İstasyondakiler onu kuyrukta görünce, ‘Hocam gel şuraya otur, çocuklar gaz koysunlar,’ diyorlar. ‘Bu kadar insan kuyruktayken ben orada oturamam,’ diye cevap veriyor. O kadar dürüst bir insandı. Biraz sonra patlama meydana geliyor. Sondaki iki-üç kişiden biri de Gürsel Hoca, yanarak ölüyor. Oturup çay-kahve içse, o sırada çalışanlar bidonunu dolduracak, hatta evine bırakacak.”


Gürsel Aksel; benzinin, mazotun, gazın, şekerin, yağın, kahvenin karaborsaya düştüğü, insan hayatınınsa çok ucuzladığı yetmişli yılların Türkiye’sinin binlerce kurbanından biri olarak 12 Ekim 1978’de dünyaya veda etti. İsmi sadece Göztepe sahasında değil, taraflı tarafsız herkesin gönlünde yer eden o unutulmaz takımın dürüst ve onurlu kaptanı olarak, futbolu seven herkesin kalbinde yaşamaya devam ediyor.



Güler ve Gürsel kardeşler Beşiktaşlı Kaya Köstepen ile.


Yapılan haksızlıklara karşı her zaman sesini yükselten Gürsel Aksel, 1967-68 sezonunda İstanbul’da oynanan Feriköy maçında, hatalı kararlarına itiraz ettiği hakem tarafından oyundan çıkarılmış.







