Metin Oktay’ın Gençlik Basamaklarının İzinde

11-12 yaşlarında bir çocuk, spor malzemeleri satan bir mağazanın vitrindeki futbol topuna gıptayla uzun uzun bakar. O sırada bisikletiyle sokaktan geçmekte olan Erol Taş, çocuğu fark ederek durup tebessümle onu seyreder. Çocuk vitrine biraz daha baktıktan sonra çaresizlik içinde uzaklaşır. Sonraki sahnede, dar bir sokakta yürüyen çocuğu arkadan görürüz. Arkadan çocuğun önüne doğru atılan futbol topu yerde zıplar. Çocuk şaşkınlık içinde topu tutar. O sırada Erol Taş bisikletiyle gelip onun önüne geçerek durur. Çocuk, “Benim mi?” diye sorunca, Erol Taş, “Hı hı, doya doya oyna artık,” şeklinde cevap verir. Çocuk sevinçle, “Sağ ol Murat abi,” der. Erol Taş ve çocuk dar sokakta yan yana yürürler. Erol Taş, “Seni ben çalıştıracağım. Bundan sonra görsünler bakalım, hepsinden iyi oynayacaksın,” der.

Yukarıda anlattığımız sahneler, 1965’te Arzu Film adına Atıf Yılmaz tarafından çekilen Taçsız Kral filminin ilk dakikalarına ait. Küçük oyuncu Can Tengizman, Metin Oktay’ın çocukluğunu canlandırırken, onlarca filmden oluşan kariyerinin belki de tek sempatik rolünde izlediğimiz Erol Taş da ona kol kanat geren mahalleli ağabeyi Murat’ı oynamaktadır. Sonraki sahnelerden birinde küçük Metin, bir parktaki toprak sahada, iki ağaç arasındaki kalede duran Murat’a şut çeker. Küçük Metin’in çektiği şutları, kafa vuruşlarını çok beğenen Murat, “Sen büyük bir futbolcu olacaksın. Benden bile büyük futbolcu olacaksın. Her pozisyonda topa vurabiliyorsun artık,” diye konuşur. Bir sonraki sahnede küçük Metin ve mahalleli arkadaşları, Alsancak Stadı’nda oynanan bir maçın son dakikalarını seyredebilmek için kapıların açılmasını beklerler. Maçın bitmesine beş dakika kala kapılar açılınca çocuklar sevinç içinde merdivenlerden çıkıp stada girerler. Maçın sonunda seyirciler stadı terk ederken, Metin boş tribünde tek başına oturup sahayı seyrederek hayal kurar. Boş kaleye hayali bir penaltı atışı yapar ve tribünlerden yükselen tezahüratı dinler. Ardından sahanın ortasına gelip santra noktasında durur. Kamera onun yüzüne yaklaşırken fonda tezahürat sesleri duyulur. Sonraki planda bir futbol topu ve onun üstüne basan bir futbolcunun kramponlu ayakkabılarını görürüz. Kamera futbolcunun ayaklarından yukarıya doğru çıkarak suratına gelince durur. Bu artık büyümüş olan Metin Oktay’dır. 

Taçsız Kral filminde, çocukların aralarında maç yaptığı sahneler Cicipark’ta çekilmişti. Metin Oktay’ın da çocukken top oynadığı bu saha Damlacık kulübünün biraz üstünde bugün de varlığını sürdürmekte.

Taçsız Kral filminde Metin Oktay, İzmir amatör liginde mücadele eden Damlacıkspor’un formasını giydiği günlerden itibaren kendisini canlandırırken, Erol Taş da belirttiğimiz gibi aynı mahallede yaşayan Murat rolündeydi. Aslında Murat da, Metin Oktay’ın hayatında önemli bir yer tutan gerçek bir karakteri temsil ediyordu. Bu karakter Fikret ya da yakın çevresinin bildiği adıyla Figo’ydu. Filmde Erol Taş’la küçük oyuncu Can Tengizman’ın birlikte yürüdüğü dar sokaklı mahalle, Metin Oktay’ın 13-14 yaşlarındayken Fikret’le tanıştığı Altınpark’tan izler taşıyordu. Basmane Meydanına çok yakın, Garın hemen üstünde bulunan Altınpark, delikanlılığa henüz adım atmış Metin Oktay’ın futbola da mahalle takımı vasıtasıyla ciddi olarak adım attığı yerdi. Fikret ya da Figo’yla yıllar boyunca sürecek dostluğu burada başlamıştı. Ağabeyinin genç yaşta limanda bıçaklanarak öldürülmesine tanık olan Fikret, muhtemelen bu travmanın biçimlendirdiği sert karakterli bir insandı. Etrafındaki insanlara güvenmemeyi genç yaşında acı bir tecrübeyle öğrendiğinden, Metin’i de daha yolun başında yıldız bir futbolcu olmaktan uzaklaştırabilecek serseri ruhlu kişilerden korumaya karar vermişti. Böylece aralarında bir anlaşma yaptılar. Fikret bütün mesaisini Metin’i iyi bir sporcu olarak yetiştirmeye harcayacak, genç yıldız adayı da onun nasihatlerine uyup sürekli çalışacaktı.  

Fikret (sağ başta) ve Metin Oktay, 1956’da İstanbul’da bir yemekte, arkadaşlarıyla birlikteler. (Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi / Gülay Bedriye Beşikçi Bağışı Fonu)

Biraz geriye dönecek olursak, 2 Şubat 1936’da, Karşıyaka Çifte Fırınlar’da dünyaya gelen Metin Oktay, ilkokul yıllarını babasının Şark Sanayi Kumpanyası’nda çalışması dolayısıyla, Alsancak Stadı arkasındaki Darağacı Mahallesi’nde geçirmişti. Zaman içinde onun gibi ünlü bir futbolcu olan çocukluk arkadaşı Gürcan Berk o günleri bize şöyle anlatmıştı: “Biz ve Metin Oktay’ın ailesi Şark Sanayi fabrikasının lojmanlarında oturuyorduk. Lojmanların yanında arsa vardı. Biz o zamanlar taşlardan kale yapıyorduk. İkiye iki veya üçe üç maç yapardık. Top mu vardı? Hayır. Annelerimizin çoraplarını çalar, içine gazete doldurup iple sararak top yapardık. Bazen birkaç arkadaş fuar içindeki tenis kulübünden tenis toplarını çalıp gelir arsada oynardık. Bugün modern antrenman diye yapılan idmanlar var, üçe üç baskılı. Biz o zamanlar bilmeden onu yapıyormuşuz. Metin hep benim rakibim olurdu. Aşağı yukarı on beş yaşına kadar beraberdik. Burada Tepecik’ten Buca’ya doğru giderken Gürçeşme vardır, o zamanlar yeni kuruluyordu. Ailesi orada bir ev yapıp taşındı. O sıralarda Damlacık kulübüne girmişti.”  Bir başka çocukluk arkadaşı, Altay ve Galatasaray’da oynayan Ertan Gürkan da şunları anlatıyor: “Metin, ben ve Gürcan – üçümüz Alsancak İlkokulu’nda okuduk. Okulumuz hemen Alsancak Stadı’nın girişinde, sahayla yan yanaydı. Kâğıttan toplar yapardık. Teneffüslerde hemen sahaya koşardık. 15 dakika da olsa kâğıt toplarla oynardık. Okuldayken kafamız hep sahadaydı. Takımlar antrenman yaparken onları izlerdik. Rahmetli hocamız Semiha Tulpar, bizi en arka sıraya oturturdu. ‘Siz burada oturun, gevezeliğinizi burada yapın,’ derdi. Alsancak Stadı’nın yanında mezarlık vardı. Birlikte mezarlığa giderdik. Kenger diye bir bitki vardı. Onu keserdik, marul gibi kökleri vardı, onları yerdik.”

Metin Oktay, Gündüz Kılıç ve Coşkun Özarı, Alsancak Stadı’nda bir idmandalar. Arkada görülen binalar Alsancak İlkokulu’na ait. Altmışlı yılların ilk yarısında stadyum genişletilirken bu binalar yıkılıp yerine kapalı tribün yapılmıştı.

“Taçsız Kral” filmine dönecek olursak, filmin yaklaşık 17’nci dakikasında başlayan sahnede, artık büyümüş olan Metin Oktay eşofmanını giymiş olarak gece bir parkta çeşitli kültürfizik hareketleri yapar. Ardından bir ipe asılı ampullere sıçrayarak kafa vurur. Bir yolun kenarında sıçrayarak koşarken, Erol Taş ona bisikletiyle eşlik eder. Metin koşmayı sürdürürken nasihat verir: “Terleyeceksin, durmak yok! Durunca düşersin, sen yükseleceksin. Yükselmek için her şeyin var, çalışacaksın.”  Filmdeki bu sahne kurmaca olmayıp Metin’le Fikret’in yoğun çalışma temposunu yansıtmaktadır. Metin Oktay’ın üvey oğlu Rıfat Pala bu koşu sahnesini doğruluyor: “Her gün Figo bisikletine biniyor. Metin yanında koşarak Altınpark’tan Karşıyaka’ya kadar gidip geri dönüyorlar.”

Bu ikilinin profesyonel bir futbol yaşantısını hedefleyerek yaptıkları bu çalışmanın, zamanının ilerisinde bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Ellili yılların başında ülkemizde ve İzmir özelinde spor ortamını gözümüzde canlandırmaya çalışalım. Profesyonellik ancak 1951 sonlarında resmen yürürlüğe girmiş ve ilk profesyonel lig İstanbul’da, 1952’nin ilk günlerinde başlamış. İzmir’de futbolcular belli bir para alsa da lig hâlâ amatör statüde oynanıyor. Futbolcular ve antrenörlerin geçinmek için mutlaka başka bir işte çalışmaları veya bir zanaat / meslek sahibi olmaları gerekiyor. Bu nedenle bütün takımlar haftada sadece iki idman yapıyorlar ve bu çalışmalar günümüzle kıyaslandığında antrenman bile denemeyecek kadar hafif geçiyor. Sahaya çıkan futbolcular biraz kültürfizik hareketleri yapıp ardından en fazla on tur koşuyorlar ve sonunda iki takıma ayrılıp çift kale maç yapıyorlar. Dolayısıyla Figo ve Metin ikilisinin kondisyon ve kuvveti arttırmaya yönelik çalışmaları, yaklaşık 25 yıl sonra çekilen “Rocky” filmindeki sahneleri hatırlatıyor. Rıfat Pala’dan öğrendiğimize göre, kondisyon çalışmalarının temelini, her gün yüzlerce basamaktan oluşan bir merdiveni beş altı kez çıkıp inmek oluşturuyormuş. Bu ilginç çalışma tarzının mekânı olan basamaklar halen mevcut. Basmane Meydanı’nın yukarısında, sol tarafta kalan Vali Kâzım Paşa İlkokulu yanından Kadifekale’ye doğru çıkan dik ve uzun yokuşu kaplayan, yaklaşık 400 basamaktan oluşan bir merdiven burası. Metin bu basamakları Fikret’in nezaretinde birkaç kez çıkıp indikten sonra, yokuşun başlarında bulunan Salih Dede yatırında dua ederek o günkü çalışmaya nokta koyuyorlarmış.

Metin-Fikret ikilisinin çalışmalarının sadece kuvvet ve kondisyon kazanmaya yönelik olmadığını, beceri geliştirmede tekrarın önemini iyi bildiklerini Rıfat Pala’nın şu sözlerinden anlıyoruz: “Aziziye mahallesinde Vali Kâzım Paşa mektebi var. Figo başında duruyor. Topa vuruyor, top dönüyor geliyor, buraya vuruyor. Dönüyör geliyor, oraya vuruyor. Su içmenin bile yudumla olduğu, iki saat süren bir idman.  Bir gün polis geliyor, bunları alıp Aziziye karakoluna götürüyorlar. Okul müdürü telefon etmiş, herifin biri okulun duvarlarını yıkıyor yetişin diye.”  

Metin Oktay’ın bu çalışma yöntemini, lisanslı bir futbolcu olduktan sonra da bırakmadığını, her takım idmanından sonra kendi başına yaklaşık bir saat şut çektiğini biliyoruz. Figo’yla çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra, İzmir İkinci Amatör Kümede mücadele eden Damlacıkspor, genç Metin’in uzun futbol yolculuğundaki ilk durağı olmuştu. Sonraki yıllarda onun gibi futbol tarihimizin önemli isimlerinden biri haline gelen Adnan Süvari’nin onu keşfetmesi uzun sürmemişti. İzmir Ligi’nde mücadele eden Yün Mensucat takımında antrenör-futbolcu olan Süvari, 1953-54 sezonunda onu takımına aldı. Bu transferin, henüz 17 yaşında olan Metin için en cazip yanı, Yün Mensucat fabrikasında ayda 300 lira maaşla işçi kadrosuna girmesiydi. Halkapınar’daki fabrikanın yanında, takımın çalışması için bir futbol sahası mevcuttu. Metin Oktay sahanın kenarındaki duvara şut çalışmak için boyayla bir kale yapmıştı ve yıllar sonra bile burası “Metin’in duvarı” olarak anılıyordu. 1958-59 sezonunda Yün Mensucat takımında kalecilik yapan Sayım Soybayraktar takım kaptanının kendisine verdiği ilginç cezayı şöyle anlatıyor: “ ‘Giyin, doğru Metin’in duvarına git,’ dedi. Orada daha önce Metin Oktay da oynamış. Duvara boyayla kaleyi çizmişler. 5-15-3-2-1 diye numaralar koymuşlar.  Metin abi antrenmandan çıkınca oraya gidip 100 tane şut çekiyormuş.”

(Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi / Gülay Bedriye Beşikçi Bağışı Fonu)
(Damlacık Spor Kulübü)

Metin’le Fikret’in İzmir yıllarında yaptıkları ilginç bir başka çalışmayı yine Rıfat Pala’dan öğreniyoruz: “Figo’yla çizdikleri bir daire var. Onun içinde gölge boksu yapıyorlar yıllarca. Artık Figo’nun canı yanmaya başlıyor, bırakalım diyor. Yani sürati ve gücü Figo’yu aşmaya başlıyor.” Bu gücün vardığı boyut, Metin Oktay’ın Galatasaray’a transfer olduğu ilk günlerde kendini göstermiş. Sonradan çok yakın arkadaş olacağı Galatasaray futbolcusu Kamil Altan, aynı Figo gibi çetin hayat şartları içinde büyümüş, kabadayı karakteriyle tanınan bir insan. Buna rağmen, Baba Gündüz’ün toy görünümlü Metin Oktay’ın gücünü Kamil’le sınamaktan çekinmediğini şöyle anlatıyor Rıfat Pala: “İzmir’den 17 yaşında bir çocuk geliyor, sessiz kendi halinde. Ama Gündüz Kılıç onun gücünü kuvvetini biliyor. Kilyos’ta idman yapıyorlar sezon hazırlığı için. Kamil’e, ‘Şununla bir kapışsana denizin içinde,’ diyor. Önce bununla mı diye küçümsüyor Kamil, sonra bağırıyormuş kurtarın beni diye.”

Eylül 1957’den bir kamp hatırası. Soldan sağa: Enver Özdemir, Metin Oktay, Ali Beratlıgil, Suat Mamat, Kamil Altan. (Milliyet)

Söz Gündüz Kılıç’tan açılmışken tekrar filme dönelim. Alsancak Stadı’nda oynanan bir İzmir Ligi maçını Baba Gündüz, eski takım arkadaşı Naci Özkaya’yla birlikte seyretmektedir. İzmirspor formasıyla gördüğümüz Metin Oktay, Karşıyaka’ya üç gol atar. Baba Gündüz, yanında oturan Naci Özkaya’ya dönerek, “Boşuna gelmişiz, iş yok bu çocukta, hadi gidelim,” der. Sonrası bilinen hikâyedir. Tribünden çıkar çıkmaz, “ Ne yapıp edip bu çocuğu alalım,” diye konuşur ve sezon sonunda Metin Oktay Galatasaraylı olur. Onun Galatasaray dönemini başka yazılara bırakıp, son olarak Taçsız Kral filminin belgesel değerinden bahsedelim. Futbol tarihimizin birçok ünlü ismini – Gündüz Kılıç, Cihat Arman, Orhan Şeref Apak, Turgay Şeren, Candemir Berkman, Naci Erdem, meşhur amigo Karıncaezmez Şevki, spiker Pertev Tunaseli vb. –kimi birkaç sahnede kimi birkaç saniyeliğine de olsa filmde görürüz. Futbol tarihine yönelik görüntü arşivimizin ne kadar fakir olduğunu göz önüne aldığımızda, bu filmin değeri, çekildiği dönemdeki lig maçlarından görüntülerle birlikte iyice artmaktadır.

Gündüz Kılıç, Metin Oktay ve Cihat Arman, “Taçsız Kral” filminden bir sahnede.
Gönül Yazar, Metin Oktay ve Ayten Kaçmaz (Gökçer), Ali Sami Yen Stadı’nda yapılan basın tanıtımında.
Metin Oktay’ın çocukluğunda top oynadığı Cicipark’ta, onun için yapılan anıt.

Metin Oktay’ın Gençlik Basamaklarının İzinde” üzerine 5 yorum

  1. Fethicim tüm yazıların çok güzel, zevkle okuyorum.. Ama akıcılık, belgesellik, ve kelimelerin ete kemiğe bürünüşü ile bu yazı şahane olmuş.
    Eline emeğine sağlık sevgili dostum..

    Beğen

  2. Fethiciğim kurgusu akıcılığına hayran bir şekilde tek solukta okuduğum yazılardan ,eline yüreğine sağlık,

    Beğen

  3. Fethi’cim sen anlatırken sanki bir film izliyor gibi hissettim kendimi.
    Duru, tertemiz, güzel bir siyah beyaz fotoğraf ta sen oluşturmuşsun yazinla.

    Emeğine sağlık.

    Beğen

  4. Fethi bey keşke babam sağ olsaydı da sizin kelimelerle ifadenize erişebilseydi.Anlatımdaki kusursuz yansıma Rahmetliyle aynı dönemi yaşattı.Kaleminize elinize sağlık.

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.