Yalçın Granit: Hayatı Basketboldu

Futbolla yatıp futbolla kalkan ülkemizde, sporun hiçbir dalına ilgi duymayanların bile ismini bildiği bir insandı Yalçın Granit. Liseye başladığı günlerde tanıştığı basketbolu çok sevmiş, o tarihten sonra ömrünün sonuna kadar neredeyse tüm vaktini basketbolla geçirmişti. Oynamaya başladığı yıllarda popülerlik bakımından sadece futbol değil, güreş, voleybol ve hatta atletizmin gerisinde olan basketbolun, günümüzde Türkiye’nin iki numaralı spor branşı olmasında onun çok büyük katkısı vardı. Henüz 25 yaşında oyunculuğu bıraktıktan sonra sürdürdüğü antrenörlük kariyeri boyunca, sadece ülkemizde değil dünyanın önde gelen basketbol otoriteleri ve medyası tarafından da büyük saygı gördü. 1 Kasım 2020’de kaybettiğimiz Yalçın Granit, antrenörlüğü bıraktıktan sonra da basketbolla ilişkisini yazarak, fikir üreterek sürdürdü. 17 Eylül 1932’de, İstanbul’un Arnavutköy semtinde dünyaya gelen Yalçın Granit’in spor hayatının önemli noktalarını, Eylül 2014’te kendisiyle yaptığımız söyleşiden alıntılarla aktarıyoruz.

“Babam ben üç yaşındayken ölmüş, onu hatırlamıyorum. Annem daha sonra yeniden evlenip İstanbul’dan ayrıldı. Darüşşafaka’ya girene kadar beni anneannem büyüttü. İlkokulu Arnavutköy’de okudum. Darüşşafaka’ya altıncı sınıfta başladım. Toplam altı sene okudum. Pazar günleri okula dönerken Arnavutköy’den Beşiktaş’a kadar yürürdüm. Aynı zamanda futbol meraklısı olduğum için yolun üstündeki Şeref Stadına uğrardım muhakkak. O zamanlar Beşiktaş’ın Sabri, Hakkı, Kemal, Şeref, Şükrü gibi meşhur oyunculardan oluşan takımı vardı. Onları seyrederdim. Samim Göreç vasıtasıyla basketbol oynamaya başladım. Arnavutköy’de otururken pota yaptırmıştık ama saha yoktu. Saha için yukarıdaki koleje (Robert Kolej) çıkıyorduk. İnanmayacaksınız ama potaları yukarıya taşıyarak gider gelirdik. Samim Göreç’le beraber öyle başladık basketbola.”

Yalçın Granit, Darüşşafaka Lisesi bahçesinde, sınıf arkadaşları Atilla Erten ve Senih Çalıkkocaoğlu ile.

“Futbol sahasının yanındaki kapalı salon vardı ama içi inşaat için kullanılan çimento torbalarıyla doluydu. Basketbol oynamak için onları biz kendimiz kaldırdık fakat aylar boyu her dripling yapışımızda yüzümüze kumlar gelirdi. Okulda basketbol oynamak için top, ayakkabı gibi malzemelerin hiçbiri yoktu. Samim Göreç’ten istemiştim, o temin ediyordu. Bu sırada zannediyorum dokuzuncu sınıfa geçmiştim. Basketbolun yanında herkes gibi ben de futbol oynuyordum ve okulun futbol takımında yer alıyordum. Vefa Stadında bir maça çıkmıştım. Sağ açık oynadığım için tribüne yakındım. Kenardan birisi, ‘Nereden bulmuşlar bu adamları?’ diye bağırıp duruyordu. Kim bu adam diye sordum, Kör Galip dediler (Vefa takımının kaptanı Galip Haktanır). Ona hep teşekkür ediyorum. O olaydan sonra tamamen basketbola yöneldim.”  

Darüşşafaka Lisesi basketbol takımı.

Lisede okuduğu sırada Galatasaray genç takımında oynayan Yalçın Granit, Ankara’ya gitmek üzereyken, 1949-50 sezonundan itibaren Galatasaray A takımında oynamaya başladı. “Darüşşafaka’yı bitirirken Ankara’da Mülkiye’den burs almıştım. O zaman Mülkiye basketbolda kuvvetliydi. Orada okumak için ayda 90 liralık burs kazanmıştım. İdarecimiz Turgut Atakol’a Ankara’ya gideceğimi söyledim. ‘Seni birisiyle görüştüreyim,’ dedi. Birlikte Hasnun Galip’teki kulüp binasına gittik. İçeri girince solda küçük bir oda vardı, oraya girdik. Turgut abi içerideki beyefendiye, ‘Bu Yalçın basketbolda çok kabiliyetli fakat okumak için Ankara’ya gidecek. Oraya gitmesini istemiyoruz, bir çare bulabilir misiniz?’ diye konuştu. Beyefendi, ‘Kaç para burs aldınız?’ diye sordu bana. ‘90 lira,’ dedim. ‘Size 100 lira verirsek kalır mısınız?’ diye sordu. Ben zaten İstanbul’da kalmak için can atıyordum. ‘Kalırım,’ dedim. Kapıdan çıktığımız zaman Turgut abiye, ‘Kim bu beyefendi?’ dedim. ‘Ali Sami Yen,’ cevabını verdi.”  

Galatasaray 1949-50. Soldan sağa ayaktakiler: Yılmaz Gündüz, Yalçın Granit, Hüseyin Öztürk, Ali Uras, Erdoğan Partener,. Oturanlar: Ertem Göreç, Ayhan Öz, Samim Göreç.

1949-1957 arası, toplam sekiz sezon Galatasaray forması giyen Yalçın Granit, bu süre zarfında dört Türkiye, beş İstanbul şampiyonluğu yaşadı. 1955-56 sezonunda, yurtdışına transfer olan ilk Türk basketbolcusu olarak Fransa’da Racing takımının formasını giydi. Aynı sezon Türkiye’ye dönerek Galatasaray’ın Türkiye Şampiyonası maçlarında yer aldı. “1952’de Helsinki Olimpiyatlarına katılan milli takıma seçilmiştim. Orada bir adam takıldı peşime, Robert Busnel diye. Fransa milli takım antrenörüydü, sonra FIBA başkanlığına seçilmişti. ‘Seni Fransa’ya transfer edersem oynar mısın? Çok istiyoruz,’ dedi. Racing kulübüne gittim böylece. Beni iyi oynadığım için çağırdıklarını zannettim ama mesele yalnız o değilmiş. Busnel beni bütün Fransa’da şehir şehir dolaştırdı. Bileğimi iyi kullanırdım ben. Bilek böyle kullanılır diye herkese gösteriyordu. Bileğin iyi kullanılmasındaki ölçü başparmağın yere bakmasıdır. Benim de başparmağım yere bakıyordu. Bir müddet Racing’de oynadım. Fakat İstanbul’dan, Turgut abiden, ‘Dön, sen bize lazımsın, maç var,’ diye o kadar çok telefon geldi ki. Racing kulübü play-off’a kaldı, ben aşağıdan gemiye binerek İstanbul’a döndüm.”

Galatasaray’ın ilk beşi, 1953-54. Soldan sağa: Sadi Gülçelik, Cemil Sevin, Yalçın Granit, Yüksel Alkan, Üner Erimer.
Yalçın Granit Racing formasıyla bir maçta.

Yalçın Granit’in oyunculuk günleri, 30 saniyede hücum kuralının henüz uygulanmadığı, freeze yapmanın yani topu elde tutarak vakit geçirmenin serbest olduğu dönemdi. O da bunu en iyi uygulayanlardan biriydi. “(Fransa’dan) Buraya geldiğimde galiba Moda maçıydı, o zaman 24 saniye yoktu. Onlar zone yapıyordu. Zone yaptığın zaman potanın dibinde duruyorsun, adam adama oynamıyorsun. O gün topu bana bıraktılar. Ben neredeyse 20 dakika topu elimde tuttum. Sonunda onlar sahayı terk ettiler ve hükmen mağlup oldular.” Yalçın Granit’in oyunculuk döneminde yaygın olup, bugün bize garip gelen bir başka husus, toprak zeminli açık hava sahalarında yapılan maçlardı. “Spor Sergi Sarayı’ndaki Fener-Galatasaray maçlarında büyük izdiham olurdu. Salondaki seyirci sayısı kadar seyirci de dışarıda kalırdı. Ondan evvel Teknik Üniversite’nin Gümüşsuyu’ndaki salonunda oynardık. Açık hava sahaları vardı. Nişantaşı’nda belediyenin bir açık hava sahası vardı (Şişli Halkevi sahası). Bazı maçlar orada oynanırdı. Oranın zemini topraktı. Ben çok gençtim ama elim ayağım düzgün diye high-post’ta oynatıyorlardı. High-post’ta bana topu veriyorlardı, ben de ona buna dağıtıyordum. Bir gün Ali Uras’la aynı takımda oynuyorduk. Ali abi bana bir bounce pas attı. Top yere vurunca topraklar gözüme girdi. Arkasından top tak diye suratıma çarptı. O zamanki şartlar öyleydi işte.”

Koç Ali Uras ve Galatasaraylı oyuncular bir molada.

Yalçın Granit Galatasaray A takımında oynamaya başladığı günlerde Milli Takım’a da seçildi. Ay-yıldızlı formayı ilk kez Napoli’de düzenlenen Aldo Mairano Kupası sırasında, 4 Ekim 1949’da oynanan İtalya maçında giydi. Bu turnuvada fazla süre alamazken, 1951’de Paris’te yapılan Avrupa Şampiyonası’nda, Türkiye’nin altıncılık gibi o yıllar için çok iyi bir derece elde etmesinde önemli rol oynadı. 1951 İskenderiye Akdeniz Oyunları, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları, 1955 Budapeşte Avrupa Şampiyonası, 1957 Sofya Avrupa Şampiyonası’nda ay-yıldızlı formayla mücadele etti. Milli formayı son kez 30 Haziran 1957’de, Sofya’da oynanan Finlandiya maçında giydi.   

1952 Milletlerarası İstanbul Turnuvası, Yugoslavya maçı.
1951 Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olan milli basketbolcular, dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay’dan madalya alıyorlar. Arka planda, Beden Terbiyesi İstanbul Bölge Müdürü Sait Selahattin Cihanoğlu görülüyor.

“İdareci olarak Türkiye’de basketbolun mimarı Turgut Atakol, teknik adam olarak Samim Göreç’tir. Turgut abi Türkiye’de basketbolun gelişmesi için Göreç’i Fenerbahçe’ye yolladı. Türkiye’de Fener-Galatasaray rekabeti olmadan basketbol büyümez dedi. o zamanlar Altan Dinçer vardı, pivot olarak. Türkiye’nin Shaquille O’Neal’ı oydu o günlerde. Altan Dinçer Vefa’da oynuyordu. Galatasaray olarak biz Altan’ı almak istiyorduk. Zaten Avrupa’daki maçlara giderken onu da götürürdük. O da Galatasaray da oynamak istediğini bana söylemişti. Ben bunu Turgut Abi’ye söylediğim zaman, ‘Hayır biz onu da Fener’e vereceğiz,’ dedi. Altan oraya geçtikten sonra biz bir daha Fenerbahçe’yi yenemedik. Bu doğru bir teşebbüstü ve bu durum hâlâ geçerli. Dün bir maça gittim, Fenerbahçe seyircisi olmadığı için boş tribünlere oynandı.”

Galatasaray basketbol kafilesi 1956 yazında çıktığı Avrupa turnesinden Ankara gemisiyle yurda dönüyor. Yalçın Granit, gazeteden memleket haberlerini okuyor. Yanındaki genç oyuncu Savan Zorlu. Karşı sıradakiler soldan itibaren Osman Solakoğlu, Turgut Atakol, Üner Erimer, Ünal Büyükaycan, Tuğrul Demir ve masanın başında oturan Ali Kazaz.
1955-56 sezonundaki bir maçtan önce Fenerbahçe ve Galatasaraylı oyuncular bir arada. Soldan sağa ayaktakiler: Yılmaz Gündüz, Yani Tomaidis, Erdoğan Karabelen, Şevket Taşlıca, Sacit Seldüz, Yalçın Granit, Altan Dinçer. Oturanlar: Tuğrul Demir, Mehmet Baturalp, Tunç Erim.

Yalçın Granit’in antrenörlük kariyeri, çok genç denebilecek bir yaşta, henüz Galatasaray’da oynadığı sırada başlamıştı. “Takım kaptanı Ali Uras’tı. Bir süre sonra doktora yapmak üzere Amerika’ya gitti. Mecburen hem koç hem oyuncu oldum. İkisini birlikte götürmek çok zor oldu.” 1954’te Galatasaray’da oynarken bir yandan İstanbul İkinci Ligi’nde mücadele eden İTÜ’yü, bir yandan da Galatasaray genç takımı ve Galatasaray Lisesi takımını çalıştırıyordu. “İlk koçluğa İTÜ’de başladım. Orada Sadi Gülçelik ve Şarık Tara, yani gelecekte ENKA şirketinin sahipleri vardı. Onlar benim arkadaşımdı.” Oyunculuğu erken yaşta bırakmasını şu sözlerle açıklamıştı: “Hem koç hem oyuncu olunca zorlandım. O yüzden koçluğu seçtim. O günden beri de basketboldan bir an olsun ayrılmadım.”

Galatasaray Lisesi takımı.

1957-58 sezonunda Darüşşafaka’ya antrenör olan Yalçın Granit, yeşil-siyahlı kulübe 1959-60 sezonunda İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazandırdı. Ertesi sezon bir kez daha İTÜ’ye antrenör oldu. Bu dönemde Türk basketboluna yaptığı en büyük katkılardan biri, Sivas’ın bir köyünde doğup büyüyen Hüseyin Alp’i 27 yaşında İstanbul’a getirip basketbolcu yapmasıydı. “Bir gün gazetede bir haber gördüm. Doğuda bir şehirde bir adam lokantanın önünde body-guard olarak duruyor. Boyu 2,15. Bunu getirsek de basketbolcu yapsak dedim. O zaman İTÜ’nün rektörü de Necmettin Erbakan’dı. Necmettin Bey’e durumu anlattım. Bu şekilde Hüseyin Alp’i İstanbul’a getirdik. Ayakları çok büyüktü. Antrenmana başlayacağı zaman onun ayağına uyan ayakkabı bulamadık. Ali Uras’ın ameliyat yaparken kullandığı lastik ayakkabılar varmış. Onlardan bize iki tane verdi. Hüseyin Alp basketbola böyle başladı. Daha sonra milli takım oyuncusu da oldu.”  

1963-64 sezonunda çalıştırdığı Galatasaray’la Türkiye Şampiyonluğu kazanan Yalçın Granit, altmışlı yıllarda daha çok milli takımlar için mesai harcadı. 1961’de getirildiği A Milli Takım antrenörlüğü sırasında, 1962’de ilk kez Balkan ikincisi olduk. Altmışların ikinci yarısında Genç Milli Takım antrenörlüğünü üstlendiği dönemde, 1966 ve 1968’de Balkan ikinciliği, yine 1968’de Avrupa dördüncülüğü gibi iyi dereceler elde ettik.

 

Galatasaray, 1963-64 sezonu.
1962 Balkan Şampiyonası, İstanbul.

Yalçın Granit 1971’de bu kez Eczacıbaşı antrenörlüğünü üstlendi ve o tarihte İstanbul Mahalli Liginde oynayan bu müessese kulübünü, önce İkinci Lige, hemen ardından Birinci Lige çıkardı. Seksenlerde bir kez daha Galatasaray’a döndü. 1984-85 ve 1985-86’da kazanılan lig şampiyonluklarında önemli pay sahibi oldu. Doksanlı yıllarda Milli Takım koordinatörlüğü ve 2000’lerin başında yine Galatasaray’da şube yöneticiliği, basketbolda aktif olarak üstlendiği son görevlerdi.    

Yalçın Granit verdiği seminerlerle çok sayıda basketbol insanının yetişmesine katkıda bulundu.

Yalçın Granit basketbola duyduğu yoğun sevgi sonucu, antrenörlüğü dışında çok üretken bir yazar olmuştu. Altmışların başından itibaren kaleme aldığı yazılarını vefatından birkaç ay öncesine kadar düzenli olarak sürdürdü. Basketbol fikriyatına yaptığı katkı yazarlığın ötesine geçerek yayıncılıkla devam etti. 1970-71 yıllarında Basketbol Tekniği dergisini çıkardı. Gazete ve dergilerde başlayan yazı serüveni, iki binli yıllarda internet sitelerinde sürdü. Basketbol tutkusu yazmakla kalmıyor, sürekli okuyordu. Muhtemelen dünyadaki en zengin basketbol kitaplığına sahipti. Darüşşafaka Lisesi’nin Fatih’teki küçük ve eski spor salonunda oynamaya başladığı zamandan günümüze kadar, Türkiye’de şu ya da bu şekilde basketbolla ilişkisi olan herkesin bir parça da olsa hayatına giren Yalçın Granit, artık spor tarihimizin iftiharla hatırlanacak isimleri arasında yer alacak.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.