Biz Koskoca Göztepe’yiz

Karşıyaka iskelesinin yanındaki durakta bekleyen belediye otobüsünün içi tıklım tıklım doluydu. Kontağı çalıştıran şoför kafasını geriye doğru çevirip uğultu halini almış konuşmaları bastırmak için haykırdı: “Beyler! Herkes hastanede mi inecek?” Yolcular hep bir ağızdan evet diye cevap verdiler. Karşıyaka’dan hareket eden otobüs Bayraklı’ya ulaştığı zaman, her zamanki güzergâhını takip edip bu eski semtin içine girmedi ve bir müddet önce açılmış olan Altınyol’dan seyrine devam etti. Sahil boyunca uzanan geniş yolda süratle ilerleyen belediye otobüsü, yaklaşık 10 dakika kadar sonra “Hastane” durağına varmıştı. Yolcular durakta inerek Alsancak Garı yanındaki caddeden içeriye doğru yürümeye başladı. Biraz sonra Alsancak Stadı’nın kararmaya başlayan havayı aydınlatmış ışıkları gözüktü. Stadyuma yaklaştıkça kalabalık iyice artmıştı. Karşıyaka’dan gelenler, Basmane’den, Eşrefpaşa’dan, Güzelyalı’dan, Alsancak’tan – kısacası İzmir’in her yanından gelenlerin kalabalığına karıştı. Tarih 22 Kasım 1967’ydi. O akşam Göztepe’nin Fuar Şehirleri Kupası ikinci tur maçı vardı. Rakip İspanya’nın meşhur takımı Atletico Madrid’di.

İki hafta önce, Madrid’de oynanan ilk maçı Göztepe 2-0 kaybetmişti. Kâğıt üstünde üçüncü turun favorisi İspanyol ekibi gözüküyordu. Buna rağmen İzmirliler, hatta çevre şehir ve kasabalardan gelen seyirciler Alsancak Stadı’nı tıklım tıklım doldurmuştu.  O yıllar Türk takımlarının hemen her sene ilk turda elendiği, arada bir ikinci tura geçildiğinde ülkece bayram gibi kutlanan zamanlardı. Bunun sonucunda “Edirne’nin ötesinde yokuz” zihniyeti sporla ilgilenen herkesin kafasına yerleşmişti. Ancak Göztepe o sezon, Fuar Şehirleri Kupası’nın ilk turunda Belçika’nın Royal Antwerp takımını deplasmandaki ilk maçta 2-1 mağlup etmiş, İzmir’deki rövanşta 0-0 berabere kalarak tur atlamıştı. Beşiktaş ve Altay’ın ilk turda elendiği o sezonda ikinci tura çıkan Göztepe bütün ülkenin ümidi haline gelmişti.

İlk turda, Belçika’daki ilk maçta Royal Antwerp takımına iki gol atan Fevzi Zemzem, Çiğli Havaalanında karşılanıyor.

İlk turda Avusturya’nın Wiener takımını iki maçta yenerek eleyen Atletico Madrid, 8 Kasım 1967’de Manzaneres Stadı’nda oynanan ikinci tur ilk maçına da farklı galibiyet hedefiyle çıkmıştı. Göztepe bu maçta ideal kadrosuyla; Ali, Küçük Mehmet, Çağlayan, Hüseyin, Büyük Mehmet, Nevzat, Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Halil on biriyle mücadele etti. Ev sahibi takım henüz 15. dakikada öne geçti. Göztepe kalesi önünde oluşan karambolde, ayaktan ayağa dolaşan topu kapan Garate, sola kayarak Ali’nin ters köşesine gönderdi. Bu gol Göztepeli futbolcuların moralini bozmamıştı. 25. dakikada Fevzi’nin, 40. dakikada kullanılan çift vuruşta Gürsel’in şutu direkten döndü. İkinci yarı farkı arttırmaya çalışan Atletico karşısında iyi mücadelesini sürdüren Göztepe, bu kez de Nihat’ın şutunun direkten dönmesiyle büyük şanssızlık yaşadı. Maçın 1-0 biteceği düşünülürken 88.dakikada Cordona Ali’nin solundan ikinci golü ağlara yolladı.

(Yeni Asır)

Göztepe’nin bu maçta 2-0 yenilmek bir yana, galip gelmesi bile mümkündü. Direkten dönen toplar dışında da çok gol kaçırmıştı İzmir ekibi. Önemli pozisyonları gole çeviremeyen Ertan Öznur o maçla ilgili hatırladıklarını şöyle anlatıyor:  “Biz orada da onları yenebilirdik. Ben orada iki gol kaçırdım. Benim dışımda Fevzi, Halil, Gürsel abi gol kaçırdı. Yağmurlu bir hava vardı orada. Gürsel abi önüme bir top verdi, vurdum top avuta gitti. İkisi de hemen hemen öyle. Ben öyle karşı karşıya pozisyonlarda çok fazla gol kaçırmazdım. O hususta kendime itimadım yüksekti ama orada bir heyecanlandım, bir tereddüt ettim. Topu ayağımda geveledim, geveledim, gevelerken vurdum dışarı attım.”

Madrid’teki ilk maçta, kaleci Ali Artuner bir Atletico atağını önlüyor. (Milliyet)

2-0’lık mağlubiyete rağmen Ertan Öznur’un morali bozulmamıştı. Hatta rövanşta tur atlayacaklarından emindi. “Maçtan sonra tünelden iniyoruz. Ben şarkı söylüyordum. Rahmetli Haşmet (Uslu) abi, ‘Sanki yenmişiz gibi şarkı söylüyorsun,’ dedi. ‘Biz bu turu atladık, sen ne diyorsun,’ diye konuştum ben de. Kaçırdığımız gollere bakıyorum, ondan dolayı öyle emin konuşuyorum. Gelirken de, ‘Biz bu takımı İzmir’de yener ve eleriz,’ dedim. Onların kendilerine megalomanca itimatları vardı. Türk takımı diye bizi küçük gördüler. Ben hiç düşünmedim bile. Çocukluk arkadaşlarımla konuştuk hatta. ‘Sen hayal kuruyorsun, onlar koskoca Atletico Madrid,’ dediler bana. ‘Biz de koskoca Göztepe’yiz,’ diye karşılık verdim ben de.”

Madrid’teki maçta Fevzi Zemzem, Atletico kalecisiyle karşı karşıya. (Milliyet)

İki hafta sonra özel bir uçakla İzmir’e gelen 135 kişilik İspanyol kafilesi, Çiğli Havaalanında foto muhabirlerine kendinden emin tavırlarla poz vermişti. Atletico antrenörü Otto Gloria, gazetecilere, “Galibiyetten pek emin değilim ama tur atlayacağımıza inanıyorum,” demişti. Brezilyalı antrenör, “Beraberlik, hatta tek farklı yenilgi beni üzmeyecektir,” diyerek temkinli konuşmasına rağmen, İspanyolların bu maçı turistik bir seyahat olarak gördüğü, eşlerini de getirmelerinden anlaşılıyordu. Nitekim Ertan Öznur da bu konuda şunları söylüyor: Atletico Madrid orada yenmenin rehavetiyle geldi, hiçbir beklentisi yok gibiydi. Aynı otelde kaldık. (İki takım da Efes Oteli’nde kalıyordu.) Bizi tahrik eden unsurlardan bir tanesi de buydu. Balayına gelir gibi gelmişlerdi buraya.” Türk basınıysa bu müsabakaya adeta bir milli maç havasında yaklaşmış, neredeyse bütün İstanbullu spor yazarları ve foto muhabirleri İzmir’e akın etmişti. Bunlardan biri olan Necmi Tanyolaç, İspanyol kafilesinin gelişini şu satırlarla aktarıyordu: “Çiğli Havaalanında, buz gibi bir havada, renkli bir defile seyrediyorduk sanki. Sonra kadınlı-erkekli, grup grup gümrüğe girdiler. Erkekleri yakışıklı, kadınları alımlı, güzel İspanyollar İzmir’e böyle geldiler. Doğrusu, Türkiye’ye bugüne kadar futbol sandığı içinde böyle “yüklü parti” gelmemişti.” (Milliyet, 22 Kasım 1967)

(Milliyet)
Kaleci Ali Artuner ve Atletico Madrid başkanı Vicente Calderon , maçtan önceki gün bir arada. (Milliyet)

Göztepe antrenörü Adnan Süvari rövanş maçından ümitliydi. Zaten İspanya’daki maçtan sonra basına yaptığı açıklamada, İzmir’de hücum taktiğiyle oynayacaklarını belirtip, “Berabere kalmak yok, ya yeneceğiz ya da yenileceğiz,” demişti. (Milliyet, 10 Kasım 1967) Maçtan iki gün önce verdiği demeçlerde Süvari’nin güveni daha da artmıştı. “Muhakkak gol atmak ve iki farkı kapatmak için oynayacağız. Çocuklara güvenim sonsuzdur. (…) Ülkelerinde lider durumda olan iki takımdan biri bugün yenilecek, ancak bu Göztepe olmayacak.” (Milliyet, 22 Kasım 1967) O günlerde formunun zirvesinde olan Göztepe takımı, Adnan Süvari’nin de belirttiği gibi ligde lider durumdaydı. Atletico maçından önceki hafta sonunda, Alsancak Stadı’nda karşılaştığı Beşiktaş’ı 2-0 yenmiş ve 10 maçta 7 galibiyet, 3 beraberlikle puan cetvelinin tepesindeki yerini korumuştu. Sarı-kırmızılı takım liderliğin verdiği yüksek moralle sahaya çıkacaktı. Ancak ideal kadrodaki oyunculardan sağ bek Mehmet Işıkal (Küçük Mehmet) sakatlanmıştı. Üstelik o olmadığı zaman sağ bek oynayan Sabahattin Kuruoğlu da sakattı. Bunun üzerine Adnan Süvari sol açık Halil Kiraz’a sağ bek görevini verdi. Sol açıktaysa Ceyhan Yazar forma giydi. İdeal kadroda bir eksik daha vardı. O sırada askerlik görevini yapan Nihat Yayöz, Genelkurmay’ın izniyle Madrid’teki maçta oynamıştı. Ancak o günlerde Kıbrıs’ta gerginliğin artması üzerine izinler kaldırılınca, Nihat Yayöz rövanş maçında forma giyemedi. Onun yerine Ali İhsan Okçuoğlu sahaya çıktı.

Göztepe’nin Atletico Madrid’le İzmir’de karşılaşan on biri. Soldan sağa ayaktakiler: Ertan Öznur, Ali Artuner, Çağlayan Derebaşı, Fevzi Zemzem, Nevzat Güzelırmak, Hüseyin Yazıcı. Oturanlar: Gürsel Aksel, Halil Kiraz, Ali İhsan Okçuoğlu, Ceyhan Yazar, Mehmet Aydın.

22 Kasım 1967 akşamı, 19.30’da başlayan maçtan saatler önce Alsancak Stadı dolmuştu. Yugoslav hakem üçlüsünün yönettiği maça Göztepe şu kadroyla çıktı: Ali, Halil, Çağlayan, Hüseyin, B. Mehmet, Nevzat, Ali İhsan, Ertan, Fevzi, Gürsel, Ceyhan. Halil Kiraz’la hayattayken yaptığımız röportajda, her zamanki mevkisinden çok farklı bir yerde oynamasını şöyle anlatmıştı: “İzmir’deki maçtan önce Adnan abi akşam beni çağırdı, ‘Yarın sağ bek oynayacaksın, en çok sana güveniyorum,’ dedi. Benim hayatımı değiştiren bir olaydı bu. Maç başladı, ben (sol açık) Collar’a iki tane girdim. Ne o Türkçe konuşmasını biliyor, ne ben İspanyolca. Bir şeyler homurdanıyor, ben buna bir giydirdim, taca attım yani adamı. O zaman kart uygulaması yok, hakem birkaç kez bana ihtarda bulundu.” Bu gerginlikle başlayan maçta, Göztepe’nin ilk golü hayli erken denebilecek bir anda geldi. 14. dakikada Nevzat Güzelırmak’ın pasını alan Fevzi Zemzem topla İspanyol takımının kalesine doğru yaklaşırken düşürüldü. Yugoslav hakem hiç tereddüt etmeden penaltı noktasını gösterdi. Ancak İspanyol futbolcular müdahalenin ceza sahası dışında olduğunu, Fevzi’nin kendini içeriye doğru attığını ileri sürerek uzun süre itiraz ettiler. Bu arada hiçbir Göztepeli futbolcu atışı yapmak için penaltı noktasına gitmiyordu. Bundan sonrasını olayın kahramanı Halil Kiraz’dan dinleyelim: “Alsancak Stadı’nda 20 bin kişi var. Tellerin önünde oturan seyirciler bile var, her yer tıklım tıklım. Gürsel abi topu alacak, atışı yapacak diye düşünüyorum. Ceza sahası kenarına gideyim de top kaleciden geri dönerse vurabilirim diyorum. Fakat Gürsel abi bana döndü, ‘Halil, git at penaltıyı,’ dedi. O anda o 20 bin seyircinin hepsini omzumda hissettim. Çıt çıkmıyor sahada. O andan sonra atmam diyemezsin. Üç saniye içinde topu diktim; kendi kendime, ‘Ulan Halil, kaleyi tutturamazsan senin bombacılığına yazıklar olsun,’ diye söylendim. Kaleci sağa sola oynuyordu, yaradana sığınıp bir vurdum. Top kalecinin başının üstünden geçip ağları yırtarak dışarı çıktı, tribünlerde çıt yok. Hakem santrayı gösterince bütün stat ayağa kalktı.”

Halil Kiraz, ağları delen penaltı golünü anlatırken, fotoğrafı da gazeteden gösteriyor.

Golün ardından itirazlarını sürdüren Collar, hakem tarafından oyundan atıldı. Rakibin eksilmesiyle birlikte akınlarını çoğaltan Göztepe ikinci gole kavuşmak için çok beklemedi. 25. dakikada Nevzat’ın ileriye doğru uzattığı pası alan Fevzi, topu bekletmeden sağ taraftaki Ertan’a aktardı. Aut çizgisine yaklaşan Ertan’ın yaptığı ortaya ceza sahası içinde kafayı vuran kaptan Gürsel, topu doksandan Atletico kalesine gönderdi. Golden sonra oyun orta saha mücadelesi şeklinde geçti ve ilk yarı 2-0 sona erdi. Göztepe ikinci yarıya da hızlı başladı. 49. dakikada Nevzat’ın kullandığı frikikte, top üst direkten döndü. Yetişen Ceyhan topu kaleciye teslim etti. 60. dakikadan itibaren Atletico’nun oyuna ağırlığını koyduğu görüldü. Ancak yapılan hücumlar netice vermiyordu. Bu arada verdiği ofsayt kararından dolayı yan hakemin üstüne yürüyüp bayrağını alan, ardından tüküren Ufarte de oyundan atılınca Atletico Madrid dokuz kişi kaldı. Bunun ardından Göztepe ataklarını arttırdı. 80. dakikada kaleciyle karşı karşıya kalan Fevzi topu auta gönderdi.

Gürsel Aksel’in attığı ikinci Göztepe golü ağlarda. (Fotospor)
Fevzi Zemzem’in Atletico kalecisinde kalan bir atağı.

Maçın normal süresi bitmiş, fakat henüz Yugoslav hakem son düdüğü çalmamıştı. Maç bu sonuçla bittiği takdirde yarım saat uzatmaya gidilecekti. Eşitlik yine bozulmadığı takdirde, o tarihlerde henüz beşer penaltı atışı uygulaması olmadığı için, üçüncü tura geçecek takım kura atışıyla belirlenecekti. Fakat son söz henüz söylenmemişti. Sahneye hayatının maçını oynayan Bombacı Halil Kiraz çıktı ve 20 metre civarından çektiği sert bir şutla Göztepe’yi 3-0 öne geçiren golü attı. Bu golü yine ondan dinliyoruz: “Artık maçın sonları yaklaştı, sağ taraftan açık tribünün oradan bir top aldım. Yanlış hatırlamıyorsam Luis Aragones çıktı karşıma. Onu bir çalımladım, baktım solunda top sıçrıyor. Yaradana sığınıp mermi gibi bir şut patlattım, top doksandan kaleye girdi. O zaman herkes anlatıyordu – Adana’da, Kayseri’de, Antalya’da, bütün Türkiye ayağa kalkmıştı senin attığın bu golle diyorlardı.”

Halil Kiraz’ın ikinci, Göztepe’nin üçüncü golü Atletico kalesinde. (Yeni Asır)
Üçüncü golden sonra kendini kaybeden umumi kaptan Muhittin Ekiz, Sabahattin Kuruoğlu tarafından soyunma odasına götürülüyor. (Milliyet)

Gerçekten Halil Kiraz’ın söylediği gibi, o gün Türkiye’deki bütün sporseverler, hatta sporla çok ilgisi olmayanlar bile radyo başına toplanmıştı. O tarihte çiçeği burnunda bir oyun yazarı olan Aydın Engin, yıllar sonra bu maçla ilgili anısını Göztepe için derlenen kitapta kaleme almıştı. “Ben ‘müptedi’ (yeni başlamış, acemi) bir yazardım. Bir oyun yazdım: Aykırı. O dönemin namlı ve saygın tiyatrolarından Gülriz Sururi-Engin Cezzar topluluğu oyunumu repertuvarlarına aldı. Mevsim benim oyunumla açıldı. Tuncel Kurtiz, Engin Cezzar, Müjdat Gezen gibi oyuncular rol aldılar. Dramatik, hatta tragedya türünü çağrıştıran bir oyundu. Ciddi, gamlı, ağır, karanlık… Salon tıklım tıklım dolu. Seyirci kendini iyiden iyiye oyuna kaptırmış, çıt çıkarmadan izliyorlar. Ben hariç. Kuliste küçük cep radyosuna kulağımı yapıştırmış, Atletico Madrid-Göztepe maçını dinliyorum. Gerçek bir taraftarım ya. Tiyatrodaki oyun umurumda değil, stadyumdaki oyun ise alabildiğine umurumda. Tuncel Kurtiz de Göztepe’yi tutuyor ama o gerçek bir taraftar değil, ‘arkadaş durumu’ndan o geceliğine Göztepeli. Birinci perdenin sonuna yakın bir gol attık: 1-0. Kulis aralığından sahnede icra-ı sanat etmekte olan meslek arkadaşım, ev arkadaşım ve ‘bir gecelik Göztepeli’ arkadaşım Tuncel Kurtiz’e elimle 1-0’ı gösterdim. Seyirciye çaktırmadan eliyle sordu: biz mi geçirdik? (…) Oyunun ikinci perdesi, maçın ikinci yarısı başladı. Oyunun finali yaklaştı. Tuncel Kurtiz ve Engin Cezzar sahnede döktürüyorlar. Ben de kuliste, radyo başında tepiniyorum. Sonra olan oldu. Yani olması gereken oldu. Galiba Halil çaktı, topu Atletico Madrid kalesinin tavanına astı: 3-0. Kalktım kulis aralığından Tuncel Kurtiz’e baktım. O da bana. Elimle 3’ü gösterdim. O ağdalı oyunun en ağdalı sahnesinde, bütün gözler ona dikildiği için eliyle, koluyla işaret yapması mümkün değil. Elimle bir kez daha ‘üç’ yapıp, malum işaretle tamamladım: biz geçirdik! Kurtiz birden naralandı: ‘Hey yavrum hey, bu iş bu kadar işte!’ Böyle bir diyalog yazmamıştım. Engin Cezzar da bütün provalar boyunca böyle bir diyalog duymamıştı. Şaşırdı. Kurtiz güç bela toparlandı, hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden oyuna devam etti.” (“İnadına Göztepe”, Derleyen: Serkan Boyacıoğlu)

(Hürriyet)
(Yeni Asır)

Üçüncü golün ardından Yugoslav hakem maçı bitiren düdüğü çaldı ve saha bir anda karıştı. Maç boyunca birçok karara itiraz eden futbolcular, müsabakanın normal süreden 10 dakika fazla devam ettiğini, son golün de bu sırada atıldığını iddia ederek hakemlere saldırdılar. İspanyol futbolcular öyle öfkeliydi ki, korner bayrağı direkleri ve hatta tekmelerle onlara vurmaya başlamışlardı. Hakemleri korumak için sahaya giren polisler İspanyol futbolculara sert şekilde müdahale etti. Bunun sonucunda, İspanyol ekibinin öfkesinden sadece hakemler ve polisler değil, sahada bulunan herkes nasibini aldı. Milliyet gazetesi foto muhabiri Hüseyin Kırcalı, kendini Atletico Madrid’in Brezilyalı antrenörünün gazabından korumak için fotoğraf makinesini bir savunma silahı gibi kullanmak zorunda kalmış ve makine Otto Gloria’nın kafasında parçalanmıştı. Kırcalı sonraki iki günü nezarette geçirmek zorunda kalmıştı.

Göztepe santrhafı Hüseyin Yazıcı, Otto Gloria’yı yatıştırmaya çalışıyor. (Milliyet)
(Yeni Asır)

Hakemin maçı çok uzattığı iddiasına karşı, iki maçta da mücadele eden Ertan Öznur şunları söylüyor: “Sen 15 dakikada taç atarsan, 20 dakikada avut atışı yaparsan, hakem kafasına göre bir dakika ilave etmez mi? İspanyollar maçın başından itibaren devamlı vakit geçirmek için oynadılar. Top taca çıkıyor, mesela ben gidiyorum atmaya, topu benim elimden alıp ileriye atıyor; yani elimdeki topa müdahale ediyor. Vakit geçirmek için her yola başvurdular.” Ne olursa olsun, sonuçta Atletico Madrid elenmişti. Turistik seyahat yapar gibi İzmir’e gelen İspanyollar, gazetelerin yazdığına göre oteldeki kül tablalarını alarak, ekstra harcamalar ve yaptıkları telefon görüşmelerinin ücretini ödemeden gitmişlerdi. İspanyollar büyük hayal kırıklığı yaşarken bütün Türkiye sevinç içindeydi. Ertesi gün evlerde, ofislerde, okullarda, dükkânlarda – kısacası her yerde konuşulan konu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a çıkarma yapıp yapmayacağı değil, Göztepe’nin tur atlamasıydı. Elenen takım, herhangi bir Avrupa ülkesinin değil, İspanya gibi Dünya futbolunda söz sahibi bir ülkenin lig lideriydi. Bu galibiyet, üst düzey futbol ülkelerinin takımları karşısında yenilgiyi peşinen kabullenen zihniyetin yıkılması yönünde atılan çok önemli bir adımdı. Bu adımların atılmasında başrolü oynayan kişi Adnan Süvari’ydi. Türk takımlarının yabancı rakipleri karşısında başarılı olabileceğine önce kendisi inanmış, sonra talebelerine bu inancını aşılamıştı. 2-0 yenildikleri maçın ardından Ertan Öznur’a “Biz koskoca Göztepe’yiz,” dedirten onun yarattığı özgüvendi. Son sözü Ertan Öznur’a bırakıyoruz: “Bu özgüven bize Adnan abi sayesinde geldi. ‘Sizler her şeyi başarabilirsiniz, hiçbir zaman kendinize itimatsızlık etmeyin. Onların yaptığıyla sizin yaptığınız arasında bir fark var mı? Siz de futbol oynuyorsunuz, onlar da,’ diye konuşurdu. Adnan abi bu konuşmalarıyla bizden yabancılara karşı duyduğumuz fobiyi attı. Yalnız o atarken bizde çok kaliteli adamlar vardı. Kime bakarsan bak, 15 kişi sayabilirim. Hepsinin bir değeri vardı.”

Adnan Süvari bir maçtan önce talebeleriyle konuşuyor. (Yeni Asır)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.