Ayhan Hançer – Beşiktaşlı Arap Ayhan

Bu sayfalarda daha önce yer verdiğimiz pek çok sporcu gibi, futbol tarihimizin gölgede kalmış isimlerinden biri Ayhan Hançer. Onu çok başarılı bir sol kanat oyuncusu olarak, Beşiktaş’ın Milli Lig’de ilk şampiyonluğunu kazandığı 1959-60 sezonu kadrosunda görüyoruz. Ancak siyah beyazlı takımdaki kariyerinin iki yılla sınırlı kalması ve milli formayı fazla giyememesi, bugün unutulan değerlerimiz arasına girmesine yol açmış. Yine de ellili ve altmışlı yıllarda maçları takip eden sporseverlerin hafızasına esmer teninden ötürü “Arap Ayhan” lakabıyla ve güzel futboluyla yerleşmiş. Ayhan Hançer ile doğumundan beri oturduğu Bakırköy Yenimahalle tren istasyonu yakınlarındaki evinde eski günler üzerine sohbet ediyoruz. Öncelikle çocukluk ve gençlik günlerini, o yılların futbol ortamını anlatıyor:

“1931 yılında Bakırköy’de doğdum. Bizim peder aslen Erzincan Kemahlıdır.  Gençliğinde gelip buraya yerleşmiş. Bu oturduğumuz evi 750 liraya almıştı.  Benim çocukluğum istasyonun öbür tarafındaki mısır tarlasında geçti. Babam Sümerbank’ta dokumacı olarak çalışıyordu. Annem de orada çalışıyordu, o İstanbulluydu. Annem ben birinci sınıftaydım vefat etti. Peder beş vakit namazında biriydi. Biz iki kardeştik.Top oynadığımız için bize dayak atardı. Ayakkabı yırtılır, dayanmazdı.  İlk top oynadığımız yerler mısır tarlasındaydı. Şu anki binaların yerinde ahşap evler vardı. Her yer bağlık bahçelikti. Mahalle maçları yapardık. Bakırköy’de futbol sahası olarak Barutgücü vardı, askeri yer. Şimdi alışveriş merkezi oldu.  Ağabeyim Aziz Hançer muazzam topçuydu. Sağ iç ve santrhaf oynuyordu. Barut Gücü’nde o A takımında, ben genç takımda oynadım. Bir de Zuhuratbaba sahası vardı. Orası futbolcu pazar yeri olurdu. Futbolcu alışverişi yapılırdı. Lisanslı olarak oynadığım ilk kulübüm Sümerspor’du. O zaman 12-13 yaşındaydım.” 

Barutgücü sahası. Şimdi burada Capacity alışveriş merkezi var.

“Aziz Vefa’da oynadı. Ben de Vefa genç takımındaydım.  Rebii Erkal hoca hem A takıma hem de genç takıma bakıyordu. Rebii Hoca benim için, ‘Kardeşi, abisini geçecek,’ dermiş. Galip (Haktanır) abi A takımda oynuyordu, muazzam oyuncuydu. Milli takıma hemen onu çağırırlardı.  Genç takım maçlarında,  bir gün Şeref Stadı’nda Galatasaray’la oynuyoruz. Galatasaray Lisesi’nde  okuyan Turgay Şeren, Çoşkun Özarı o takımda oynuyor. Maçta penaltı oldu. Penaltıları ben atıyordum.  Deniz tarafındaki kaleye plase attım. Turgay kurnaz.  Ortada durmuyor da atladığı yere açık bırakıyor. Ben de atladığı yere attım. Turgay  çıktı yumrukladı, penaltıyı kurtardı. Hemen bir sonraki hafta Rebii Hoca, penaltıyı kaçırdığım için maçta oynatmadı.” 

Barutgücü takımı.
Sümerspor.

İki kardeş Vefa’dan sonra, o yıllarda İstanbul’un güçlü müessese kulüplerinden olan Sümerspor’da birlikte oynamışlar. Sümerspor’da oynadıkları güzel futbolun sonucu olarak, 1952 Helsinki Olimpiyatları’nda mücadele edecek Amatör Milli Takımı belirlemek amacıyla oluşturan İstanbul Amatör Karması’na çağrılmışlar. “Abim Aziz de sonra Sümerspor’a geldi. Bizi şampiyon yaptı. 1952’de Helsinki’deki olimpiyatlara gidecek oyuncular seçiliyordu. Aziz banko oyuncuydu, biz yedektik. Aziz, İstanbul’un en iyi oyuncusuydu. Adnan Akın diye bir gazeteci  yazısında, ‘Aziz, Vefa’dan para aldı’ diye yazdı. Oysa ki aldığı maaş. Bu nedenle kadrodan çıkardılar.”

1952 Helsinki Olimpiyatları için kampta bulunan İstanbul Amatör Karması. Alt sırada sağdan ikinci Aziz Hançer, üçüncü Ayhan Hançer.
İstanbul Amatör Karması Vefa Stadı’nda.

Futbol sevdası yüzünden eğitimini yarıda bırakan Ayhan Hançer, askerlik yaşı gelince, yine o yıllarda ülkemizin güçlü takımlarından Ankara Havagücü kadrosunda yer almış. Askerlik yıllarıyla ilgili anılarını şöyle anlatıyor: “Çok okuyamadım. Ortaokuldan sonra Sultanahmet Sanat Okuluna girmiştim. Sanat okulunda bıraktık.  Okulun takımında da oynuyordum. Kadırga’da antrenman yapıyorduk. 1952’de askere gittim. Uçak Yeşilköy’de bekliyordu. Beni dosdoğru Ankara’ya Havagücü’ne aldılar. Ben Helsinki Olimpiyatları için muhtelitte (karmada) oynuyordum, beni oradan biliyorlardı. Askeri takımlar Ankara Ligi’nde oynuyordu. Hacettepe, Havagücü, Karagücü… Askeri ve sivil takımlar birlikte oynuyordu. Daha sonra tribünde taraftarlar arasında kavga çıkınca lağvediliyor. Benim Ankara’da olduğum dönemlerde en güçlü takımlar Havagücü ve Karagücüydü. Gençlerbirliği vardı ama bize dayanamazdı. Hacettepe’den Galatasaray’a üç oyuncu gitti: Sedat, sağ açık Necdet, İlhan Cavcav’ın amcası Tayyar.” 

Antalya Karması ve Havagücü takımları 1952’de Antalya Stadı’nda.
Havagücü’nün 1952’deki Antalya seyahatinden bir hatıra. Üstte ortadaki gömlekli Naci Erdem, onun önünde oturan Ayhan Hançer.

Ayhan Hançer’in katıldığı 1952-53 sezonunda Havagücü’nün kadrosu hayli güçlüydü. Kısa süre içinde Türk futbolunun yıldızları arasına girecek olan Basri Dirimlili Eskişehir’den, Naci Erdem de İstanbul Karagümrük’ten gelerek kadroya katılmıştı. Ayhan Hançer, “Basri  bir santrhaf oynardı, kuş uçurmazdı. Naci sağ iç , ben sol haf oynardık,” diyerek bu kadronun gücünü ortaya koyuyor. Nitekim Havagücü’nün o sezon Ankara Ligi’nde namağlup şampiyon olduğunu görüyoruz. Takım çok iyi performans sergileyince, oyuncularının İstanbul kulüplerinin dikkatini çektiğini şu sözlerle ifade ediyor Ayhan Hançer:  “Askerlik bitmesine bir sene var. Fener, Beşiktaş, Galatasaray’dan geldiler. Galatasaray iş veriyordu. Denizcilik Bankası genel müdürü kulübün başkanıydı. Beşiktaş’tan Sadri abi  (Beşiktaş’ın Arap Sadri lakaplı meşhur yöneticisi Sadri Usuoğlu) geldi. Futbolcuları tanıyordu. Para falan vermezdi. Bir tek aylık veriyordu. Paşa da (Hava Kuvvetleri Komutanı) Naci’yi, Basri’yi Fenerbahçe’ye gönderdi. Emir erlerimiz vardı. Subaylarla yemek yenilirdi. Bizlere çok iyi bakılıyordu. Ankaralılar asker elbisesi giymedi. Öyle terhis oldular. Ankara’ya arabayla çıkıyorduk. Askerde her şeyimiz vardı. Kral gibiydik. Özel kamp yerimiz vardı.” 

Havagücü kafilesi bir yolculuk öncesinde. Ayakta sağ başta Basri Dirimlili.
Ankara 19 Mayıs Stadı’nda Havagücü-Demirspor maçı.
Havagücü’nün İzmir Güzelyalı’daki kampında, Hava Kuvvetleri Komutanı Feyzi Uçaner ile 30 Mayıs 1953 günü KSK karşılaşmasından evvel hatırası.

O yıllarda Ordu Futbol Takımı, bünyesinde çok sayıda profesyonel futbolcunun yer alması dolayısıyla gayriresmi olarak Ordu Milli Takımı diye adlandırılıyordu. Nitekim her yıl askeri takımlar arasında yapılan Dünya Şampiyonası, ülkemizde büyük bir ilgiyle takip ediliyordu. Ayhan Hançer Ordu takımındaki renkli anılarını da anlatıyor: “Sahir Gürkan abi vardı, Sabahattin Erman abi vardı; o da Karagüçlüdür. Ordu Milli Takımını onlar seçiyordu. Karagücü’nde Beton Mustafa takım kaptanıydı. Karagüçlüler bana, ‘Ayhan sen oynayamazsın, yedek beklersin,’ dediler. Onların 6 numaralı oyuncusu meşhur teğmen Palaska Rıza vardı, her sene o oynuyordu.  Takımı onlar yapıyor. Belçika’ya gidiyoruz maç yapmaya.Takımda beni oynattı. İkisi de subay, bir ay konuşmadılar beni oynattı diye. Biz Havagüçlüyüz, onlar Karagüçlü. Takımı onlar yapıyor. Şeref Has, Niyazi Tamakan, onlar geldi. Hepsini geri gönderdiler, hesap et. Dört kaleci vardı. Bir tanesi Ankaragücü’nün kalecisiydi. Ankara’da operada çalışıyordu, teknisyendi. Yalnızca idmana geliyordu. Öyle devam etti. Beşiktaş’ın kaleci Baba Feyzi, Kasımpaşa’nın kalecisi Keçi Mehmet, Galatasaray’ın  kalecisi Bülent Gürbüz vardı.”

Türkiye Ordu Takımı.

“Çankaya’da kamp yapıyorduk. Antrenör Sabahattin abiydi. Hipodroma koşuya çıkartırdı. Bununla ilgili bir anımı anlatayım. İstanbul’dan bir Kadri (Aytaç), bir de Galatasaraylı Arap Salim (Cavunt) seçildi. Hipodroma gittik. Beton Mustafa’da bir ciğer var makina gibi. Piç Kadri ile çimde koşuyoruz. Sabahattin abi de toprak sahada cip ile geliyor. ‘Koşup yarış yapın,’ dedi. Kadri, ‘Beton Mustafa, ben seni geçerim’ dedi. Mustafa’da ‘Hadi be’ dedi. Sahanın çevresi 2400 metre. Bir başladılar koşmaya; onlar İngiliz atı ,biz Arap atı gibi arkada kaldık. Piç Kadri geçti. Beton Mustafa çimleri yoluyordu beni nasıl geçer diyerek. Ordular arasında muazzam oyuncuydu. 1953’te Belçika’ya gittik, Ordulararası Dünya Şampiyonası için. Brüksel’de otelde kalıyoruz. Takımlar ikiye bölündü. İtalya, Hollanda, çok kuvvetli ekipler var. Kadri Aytaç muazzam oyuncuydu. İtalyanlarla otelde kalıyoruz. Boniperti diye bir oyuncuları var.  Sarışın, yüzü bebek gibi. Çok hayranı varmış. İtalyan kadınlar otele hücum etti. İtalya öbür gruptaydı. Sabahattin abi bizi onların maçına gözlemci olarak gönderdi çünkü finalde İtalya ya da Portekiz bizim rakibimiz olacak. Portekiz, İtalya’yı yeniyor. Finale en sürpriz takımlar kaldı. Biri Türkiye diğeri Belçika. İtalya, Hollanda, Fransa, İngiltere hepsi taş gibi takımlardı; elendiler. Her maçta Kadri ve kaleci Şükrü (Ersoy) süperdi. Şükrü ne goller kurtardı. Portekiz’le final maçını oynuyoruz. Portekizlilerin ünlü 8 numarası Vasquez var. Sabahattin abi Kadri ve bana, ‘8 numarayı oynatmayın. Bütün takımı o idare ediyormuş,’ dedi. Oyunda 8 numara Kadri ile beni sağa-sola yatırıyor.  Şükrü topa yumruk vurdu. Top aksi tarafa gitti. Oyun devam ediyor. Adam yere düştü. Ben adamın üzerinden atlarken dudağına  bir taban attım. Kanlar fışkırıyor. Oyuncuyu dosdoğru hastaneye götürdüler. Ne yapalım askeriz. Emir verdi, biz de adamı bırakmadık.  O maç harp gibi oldu. Kadri de bir oyuncuya kafa attı, alaşağı etti. Maçtan sonra Portekizli oyuncudan özür dilemeye gittim. Beni kabul etmedi. Finali en zayıf takım Belçika ile Heysel Stadı’nda oynadık. Maça kral – kraliçe geldi. Kalede Şükrü vardı. Bize 5 tane gol attılar. Biz de şaşırdık. Belçika takımı fırtına gibi oynadı.” 

Dünya Ordulararası Futbol Şampiyonasına katılan Türkiye Ordu Takımı, 10 Nisan 1954’te Belçika’nın Gent şehrinde 10-0 kazandığı ABD maçının seremonisinde.
Ayhan Hançer (soldan altıncı) Havagücü’nde, Fenerbahçe kalecisi Şükrü Ersoy da Karagücü’nde oynarken Ankara Karması’na seçildiler. Fotoğrafta 1953 Ekim’inde düzenlenen Cumhuriyet Kupası’na katılan Ankara Karması görülüyor.

Havagücü’nde oynadığı sırada İstanbul’un üç büyüklerinin peşinden koştuğu Ayhan Hançer, askerlik görevi bitince umulmadık biçimde Adalet takımına girmiş. Büyük takımların futbolcularını kadrosuna katarak o yıllarda büyük sansasyon yaratan Adalet kulübünün, böylece “piyasayı yükselttiğini” söyleyebiliriz. Ayhan Hançer, 1954-55 sezonunda Fenerbahçeli Selahattin Torkal ve Erol Keskin gibi tecrübeli yıldızların arasına, genç bir yıldız adayı olarak katılmış. Artık tarihe karışmış olan bu ilginç kulübe transfer oluşunun hikayesini şöyle anlatıyor: “Karagümrüklü Ahmet Karlıklı Ankara’da yedek subaydı. O zaman Adalet’te oynuyordu, sonra Galatasaray’a geçti. Adaletlilere haber gönderip, ‘Ne yapıp edin, Ayhan’ı alın,’ demiş. Askerliğimin bitmesine bir sene var. Adalet kulübünün başında Süreyya Paşa’nın torunu Erdem İlmen vardı. Teklif yaptılar. 150 lira maaş, 5.000 lira transfer parası, 10.000 lira değerinde dokuma makinesi.  O zaman babam ayda 20 lira para gönderiyordu. Ben Etimesgut’ta idare ediyordum.” 

Adalet’in 1954-55 kadrosu. Soldan sağa ayaktakiler: Fahri Güzey, Selahattin Torkal, antrenör Halil Özyazıcı, Erol Keskin (Büyük Erol), Turhan Bayraktutan, Cahit Candan, Ahmet Karlıklı. Oturanlar: Erol Topoyan (Küçük Erol), Salim Cavunt, Ömer Kandemir, Ayhan Hançer, Necmi Onarıcı.

Adalet Spor Kulübü, Adalet Mensucat Fabrikası bünyesinde kurulan bir kulüp olduğu için, yıldız futbolculara teklif edilen transfer şartlarından biri de battaniye üretiminde kullanılan dokuma tezgahıydı. Günümüzün transfer ücretleriyle kıyaslandığında çok ilginç gelen bu uygulamanın ayrıntılarını Ayhan Hançer’den öğreniyoruz: “Bütün futbolcuların dokuma makinesi yoktu. Birkaç kişide vardı. Selahattin abinin, Erol Keskin’in de vardı. Onlar da anlaşmışlardı. Fabrika Balat’taydı. Ben anlamazdım. Benim makinelere Selahattin abi bakardı. Hesaplamaları yapardı. Ben haftadan haftaya gider, 50-75 lira alırdım. Bana ait tezgahta üretilen battaniyelerin parası bana gelirdi. Bu şekilde Adaletli oldum.”

Adalet – Beşiktaş maçında Ayhan Hançer, Ercan Ertuğ’la mücadelede.

Kadrosunda yıldız futbolcuları barındıran Adalet takımının buna karşın ligde orta sıralarda yer almasını şöyle açıklıyor: “Hiç şampiyonluk iddamız olmadı. Dolmabahçe’de başa baş iyi futbol oynardık. Top göstermezdik. Çok pas oyununu biz o zaman yapardık.  Çok pas oyununu Selahattin abiden öğrendim. Kötü pas atıldığında çok kızardı. Ancak bizim seyircimiz yoktu. Birkaç fabrika işçisi, memuru, o kadar. Antrenörümüz Küçük Halil’di (Halil Özyazıcı). Sonra hepsi geldi. Macar antrenör Szekelly bile geldi. Özel maçlara İsviçre’ye falan gitmiştik. Fakat Adalet’e Mehmet Ali, Canavar Burhan, Hüsamettin hepsi transfer olunca takım bozuldu. Adalet’te idarecimiz Fahri Somer süper bir insandı. Küçük Erol’u – Erol Topoyan’ı falan Yavuz Selim’den bulmuştu, buluyordu. Çok iyi idareciydi. Ondan sonra bizi bıraktı.” O günlere ait bir anısını da gülerek hatırlıyor Ayhan Hançer:  “Fenerbahçe ile Moda’da, Apo’nun yerinde, aynı yerde kamp yapardık. Fenerbahçe deniz tarafında kalırdı. Biz bahçe tarafında kalırdık. Bayram arifesi günü kamptayız. Halit Kıvanç falan gelirdi. O zaman gazeteciydi. Sanki tek bir takım kamp yapıyor gibiydi. Maçtan bahsedilmezdi. Hep beraber yemek yiyoruz. Hep beraber, karma otururduk. Ertesi gün bayram var. Fener’in yöneticisi çok zengin Müslüm Baba (Müslüm Bağcılar) vardı. Her bayram oyuncularına harçlık verirdi. Bütün takım oyuncularına zarf hazırlamış. Fenerli oyuncular sıraya girdi. Elini öpen zarfı alıyor. Biz de oturduk seyrediyoruz. Ben de matraklık olsun diye sıranın sonuna geçtim. Sıra bana gelince Müslüm Baba, ‘Ulan Arap Ayhan, sen de mi Fenerbahçelisin?’ diye sordu. ‘Fenerbahçeliyim baba,’ dedim. Zarfı verdi. O parayla Moda’dan bir tane bizim takıma, bir tane de Fenerbahçe takımına madlen çikolata yaptırmıştım. Öyle güzel günlerdi.”

Adalet takımı Nisan 1956’daki Adana seyahatinde, Atatürk Parkı’nda.

Adalet takımı İstanbul Profesyonel Ligi’nde başarılı olamasa da, Ayhan Hançer’in katıldığı sezonun sonunda, 1955 Mayıs’ında beş takım arasında tek devreli lig usulüyle düzenlenen Atatürk Kupası’nı almayı başarmıştı: “Atatürk Kupası süperdi. Bir Fener yendi bizi. Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendik. Ama puan üstünlüğüyle biz şampiyon olduk. Kupayı da ağırlığından taşıyamadık. Çok iyi top oynadık.” Bugün hiçbir yerde izine rastlanmayan bu dev kupaya ne olduğunu sorduğumuzda, yıldız futbolcu şöyle cevaplıyor: “Atatürk Kupası ne oldu bilmiyorum. Adalet Hanım’ın evine kondu diyorlar.” Burada araya girip kısa bir bilgi verelim. Adalet Hanım, sinema salonu ve plaj gibi modern yaşamın unsurlarını İstanbul’a kazandıran  Süreyya İlmen’in, daha yaygın bilinen adıyla Süreyya Paşa’nın eşiydi. Hançer’i dinlemeye devam ediyoruz: “Zaten  Maltepe’nin hepsi Süreyya Paşa’nındı. Bize ev alacaklardı ama vefat etti Paşa. Karısı da sonrasında yapmadı. Süreyya Paşa’nın mezarı tepede, hastanenin (Süreyyapaşa Sanatoryumu) yukarısında, hanımı da orada yatıyor. Paşa oraya  taştan bir tesis yapmış, muazzam. Bütün adaları seyrederek orada içermiş.”

Mayıs 1955’te düzenlenen Atatürk Kupası’nda Vefa, Beşiktaş ve Galatasaray’ı yenip Fenerbahçe’ye yenilen Adalet takımı, son gün Beşiktaş-Fenerbahçe maçının 4-4 bitmesi üzerine averajla şampiyonluğu kazandı. Adaletli futbolcular boyu iki metreye yakın olan kupayla birlikte sahadan çıkıyorlar.

Adalet’te oynadığı yıllarda milli formayı da giyen Ayhan Hançer, 1 Mayıs 1956’da ilk kez karşılaştığımız Brezilya maçını şöyle anlatıyor: “Bana, ‘Aman Ayhan, Didi’yi kontrol et oynatma’ dediler. Didi orta saha ve takımın beyni. Brezilyalıların Allah vergisi ayak bileklerini döndürerek topa vurma yetenekleri var.  Nasıl bizim bilardocu Semih vardı; ıstakayla nasıl falso veriyor, topu nasıl döndürüyor, Brezilyalı futbolcular da topa vurduğunda öyle döndürüyor. Milli maç 1-0 bitti. Kalede Şükrü vardı. Gazhane tarafından  sağbekleri geldi, bir orta yaptı . Top Şükrü’nün üzerinden geçti gol oldu. Akşam ziyafet verildi. Onlar bize, biz onlara hediye verdik. Hepsi geçti ortaya dans, oyun oynadılar. Yerlerinde duramıyorlar. Yemek yerken bile oynuyorlardı. Didi ile iki defa karşı karşıya oynadım. Milli maç dışında Adalet’te de ona karşı oynadım. Bütün takımlara frikikten gol attı. Ama ceza sahasının yakınından atıyor, uzağından değil. Topa vurduğunda istediği yöne gidiyordu. Bizim kaleci Ömer’di. Süperdir. Balatlıydı. Varol gibi doksanlardan top alırdı. Beşiktaş da bazı maçlarda onu takviye olarak alırdı. ‘Ben gol yemeyeceğim,’ dedi. Gazetelerde beyanatı vardı. Maçı hafta içi Çarşamba günü oynuyorduk. Yine bir frikik oldu. Ömer uçtu ama top parmaklarının ucuna değip gol oldu. Didi her takıma gol attı.” 

1 Mayıs 1956’da Brezilya’ya 1-0 yenilen Türk Milli Takımı. Soldan sağa: Naci Erdem (FB), İsfendiyar Açıksöz (GS), Şükrü Ersoy (FB), Basri Dirimlili (FB), Mehmet Ali Has (FB), Kadri Kartal (İstsp.), Ercan Ertuğ (BJK), Ayhan Hançer (Adalet), Ahmet Berman (BJK), Kadri Aytaç (GS), Lefter Küçükandonyadis (FB), Hasan Polat (Futbol Federasyonu Başkanı).

Adalet’te beş yıl oynayan Ayhan Hançer 1959-60 sezonunda Beşiktaş’a transfer oluşunu şöyle anlatıyor: “Benim Beşiktaş’a geçmem Arap Sadri sayesinde oldu. Sadri abi menajer olarak Adalet’e gelmişti. Beni Beşiktaş’a gönderdi. Fahri abi Karagümrük ‘e geçmişti. O dönem Karagümrük altın devrini yaşıyor. Gazeteler yazdı Ayhan Karagümrük’le anlaştı diye, halbuki öyle bir şey yoktu. O gün Galatasaraylılar da eve Baba Arif’i yollamışlar. Ben de gittim fabrikada Arap Sadri bekliyor. Galatasaraylılar da mukavele için Levent tarafındaki sahada bekliyorlar. Ben gitmedim. Sonra Sadri abi beni Beşiktaş’a gönderdi.” Transfer ücretini sorduğumuzda, “Beşiktaş bana transfer parası olarak 20.000 lira verdi,” deyip, o günlerin rekor transfer ücretini, “Kadri (Aytaç) Karagümrük’e transfer oldu, 60.000 lira aldı,” diyerek hatırlatıyor.

Beşiktaş’ın 1959-60 sezonundaki bir on biri. Soldan sağa ayaktakiler: Güven Önüt, Kaya Köstepen, Ayhan Hançer, Ahmet Özacar, Sabahattin Kuruoğlu, Şenol Birol. Oturanlar: Nazmi Bilge, Münir Altay, Doğan Akı, Necmi Mutlu, Birol Pekel.

Ayhan Hançer Beşiktaş’a geldiği sezon Türkiye Ligi şampiyonluğu yaşamasına rağmen fazla oynayamamasını şöyle açıklıyor: “Sol hafta Kaya Köstepen oynuyordu. Aslında Kaya santrfordu, Altay’dan almışlardı. Ben o sezon sakatlandım, fazla oynayamadım.   Antrenörümüz Macar Kutik’di. Aynı zamanda Beton Mustafa da Beşiktaş’a transfer oldu. Kutik hep aynı takımla oynuyordu. Fazla takımı bozmuyordu. Zaten sakatlık bile olsa bizim zamanımızda oyuncu değişikliği yoktu. Sakat sakat oynamaya devam ederdik. Yeri geldi, sağ bek de oynadık.”

1960 başlarında çekilen “Kırık Kalpler” filminde Beşiktaşlı futbolcular da idman sahneleriyle yer almıştı. Bu sahnelerin çekimi ardından futbolcular ve aktörler birlikte bu hatıra fotoğrafını çektirmişler. Soldan sağa ayaktakiler: Nazmi Bilge, Faik Öncü, Şenol Birol, Kaya Köstepen, Birol Pekel, Turgut Özatay, Muzaffer Tema, Arif Özataç, Varol Ürkmez, Ayhan Hançer, Necmi Mutlu, Andras Kutik. Oturanlar: Sabri Dilaç, Ahmet Özacar, Bahattin Baydar, Tuncay Demirtaş, Sabahattin Kuruoğlu, İlhan Drahor.

1960-61 sezonunda İtalyan Sandro Puppo’nun çalıştırdığı Beşiktaş’ta daha fazla forma şansı bulan Ayhan Hançer, sezon sonunda yapılan Amerika seyahatini renkli anılarıyla hatırlıyor:  “Sezon bittikten sonra bizi gezmeye götürdüler.  Ertegün kardeşler organize etmişti. Çok zenginlerdi, malikâneleri vardı. Buradan giderken Birol, Şenol, Varol ve Kaya’yı Amsterdam’dan aldık. Milli takımla maça gitmişlerdi. Oradan dosdoğru Newyork’a gittik. Uçuş 10 saat sürdü. Kafilede Varol da vardı. Altay’dan takviye almıştık. Necmi gelememişti. Ordu takımındaydı, izin vermemişlerdi.  Amerika’da bize yemek verdiler. En lüks yerlerde kaldık. Bir de Kanada Montreal ‘de bir hafta kaldık. Orada bayağı maç yaptık. İlk başta gazeteler bizi favori gösterdi. Stadyumlar 100 bin kişilik ama Amerikalılar maça gelmiyor, seyretmiyor. Onlar kendi Amerikan futbolunu seyretmeye gidiyor. Bizim maçlara gelenler de orada yaşayan Almanlar, Türkler, İtalyanlar.  Kafile başkanı Baba Hakkı, idareci Hayati abi, bir de sol açık Eşref abi antrenör olarak geldi. İlk maçta Alman takımı Karlsruhe’yi 3-1 yendik. Üç golü de Şenol attı. İkinci maçta Brezilya takımı Bangu ile oynuyoruz. Bize beş tane gol attılar. Üçüncü maçta  Everton ile oynadık. Onlar da altı gol attılar. Sonuncu olduk. Baba Hakkı saha kenarında bize bağırıp çağırıyor. ” 

“Müzik aleti satan yerlere gittik. Bir arkadaşım zil istemişti. Dükkan müzik zilleri dolu. En meşhur sesi veren Ermeni Samatyalı Zilciyan. Dünyada onun gibi sesi veren yokmuş. Varol ile plak şirketine gittik. Bana, ‘Sen bir şey yapma Ayhan,’ dedi. Ben zaten yapamam. Varol gitti Ertegün’ü öptü falan. Varol çok girgin. Adam hemen bize 120 dolar verdi. Varol ile hemen alışverişe koştuk. Epey şeyler almıştık. Ne güzel günlerdi. New York’tan dönüş yapıyoruz. O zaman Türk uçakları her yere uçmuyor. Kahire’ye gidiyoruz.  Dönüşte de uçakta sadece bizim oyuncular değil, diğer ülke oyuncuları da vardı. Şirket hediye vermek için soru soruyor. Hostesler uçakta dolaşıyor. Birleşmiş Milletler binasında kaç pencere var diye sordular. Uçakta ben Varol ile yan yana oturuyorum. Baba Hakkı’da önümüzdeki yan taraftaki koltukta oturuyor. Baba Hakkı gerektiğinde bizi azarlardı. Ben 600 pencere, Varol 650 dedi. Baba kızdı. ‘Ulan eşekler, o kadar pencere olur mu 500 tane,’ dedi. Yarışmayı Ekrem kazandı, Beykozlu Ekrem. Beşiktaş’ta bazen oynar, bazen yedek kalırdı. Birleşmiş Milletler binasında 6500 tane pencere varmış.”

Amerika seyahatinde kaleci Varol Ürkmez’le.

Ayhan Hançer, Amerika seyahati dönüşünde Kasımpaşa’ya transfer olmuş. Beşiktaş’tan ayrılıp daha iddiasız bir kulübe gitmesinde vaat edilen maddi imkanlar rol oynamış. Günümüz futbolcularının hakları ve kazançlarıyla kıyaslandığında, o günlerin profesyonel oyuncularının zor şartlar altında yaşadığını görüyoruz. Nitekim verilen vaatlerin tutulmadığını şu sözlerle dile getiriyor: “Beşiktaş’ta mukavelem bitmişti. Kasımpaşa’dan teklif geldi. İki kulüp de transfer parası olarak 20.000 lira veriyordu. Kasımpaşa bir de tersaneden ustabaşıların aldığı yüksek saat ücretini vermişti.  Ben de oradan aylık alıyorum. O yüzden Kasımpaşa’ya gittim. Oysa ki batakhaneymiş Kasımpaşa. Ne maaş, ne transfer taksidini alabiliyorsun. Bir sene de orada oynadım.”

1959-60 sezonunda lig şampiyonluğunu kazanan Beşiktaş’ın kutlama yemeğinde Ayhan Hançer, türkücü Ahmet Sezgin, antrenör Andras Kutik, başkan Hakkı Yeten ve Bahattin Baydar.

1961-62 sezonunu Kasımpaşa’da geçiren Ayhan Hançer, 1962-63 sezonu başında Karşıyaka’ya transfer olmuş. Ancak İzmir ekibinde sadece hazırlık maçlarında forma giydikten sonra ara transfer döneminde Vefa’ya geçmiş. Burada, Beşiktaş’taki takım arkadaşı Arif Özataç’la buluşmuş. Ardından antrenörlük hayatı başlamış. “Antrenörlük kurslarına gittik. Hepimiz antrenörlük kurslarındaydık. Suat, Şükrü, Turgay falan bir sürü eski oyuncu kurstaydık. İyi teklifler almıştım. Hatay o zamanlar iyi takımdı. Götürüp gezdirmişlerdi. Baktım, hoşuma da gitti ama sağlık sorunum oldu. Mide kanaması olunca ameliyat oldum. İyi olduktan sonra Bolu’da antrenörlük yapıyorduk. Orada bir kanama geçirdim. O zaman Lefter de Bolu’ya bakıyordu.” 

Vefa’ya yeni katılan Ayhan Hançer, Arif Özataç ve Mete Basmacı, Şeref Stadı’ndaki antrenmanda, 13 Kasım 1962.

Sağlık sorunları nedeniyle lig takımlarını çalıştırmayı bırakıp İstanbul’a dönen Ayhan Hançer, uzun müddet Beşiktaş’ın altyapısında görev almış ve aralarında Sergen Yalçın’ın da olduğu çok sayıda futbolcuyu yetiştirmiş. “15 sene Beşiktaş altyapısında çalıştım. Sergen benim talebemdir. Serpil Hoca bize programı veriyordu, biz de ona göre çalıştırıyorduk. 10 tane altyapıda hoca var. Hepsi benim talebelerim.  Bakma sen kim yetiştirdi, Serpil hoca diyorlar. Sergen ile iki sene ben ilgilendim. Kilyos’ta oturuyordu. Babası idmanlara geliyordu. Onlar üç kardeşti.  Kardeşi Gürsoy da bana geldi ama başarılı olamadı. Sergen’i özel olarak ben çalıştırırdım. Allah ona bir sol ayak vermiş, istediği yere şıp şıp atıyor.Bir devre maçları  Fulya’da oynuyorduk. Ceza alanı üstünde firikik olduğu zaman bizim çocuklar hemen santraya geçerdi. Sanki penaltı atar gibi, eliyle koymuş gibi atardı. Antrenmanlarda beni gördüğünde, ‘Hocam sen iki ayağını da kullanıyorsun,’ derdi. Sergen’in sağ ayağı tahtaydı. Ona, ‘Sen de iki ayağını kullanacaksın,’ dedim. Sol ayağını yasakladım. Sağ ayağıyla da çalışarak topa vura vura sol ayağı gibi oldu. Şeytan gibidir. Avrupa’ya genç takım maçlarına gidiyorduk. Maçlardan sonra turnuvalar olurdu. En iyi oyuncu Sergen seçilirdi.”

Türk B Milli Takımının 20 Mayıs 1957’de Mısır A Milli Takımını 1-0 yendiği maçtan sonra, Ergun Öztuna ve Ayhan Hançer rakip futbolcularla.
Ankara 19 Mayıs Stadı’nda, Ankara ve İzmir Karmaları arasında oynanan Cumhuriyet Kupası maçı.
Sümerbank’ta mesai arkadaşlarıyla.
Ekim 1953’te İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana karmaları arasında düzenlenen Cumhuriyet Kupası şampiyonu Ankara Karması.
Adalet’in İzmir’de Altınordu ile oynadığı maçtan önce kaleci Tahir ve Ziya ile.
Ordu takımı, 1954’te Belçika’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda, Mısır’ı 4-1 yendiği maçın seremonisinde.
İstanbul Karması futbolcusu Nihat Şar ile.
Tercüman gazetesi tarafından Beşiktaş kampında futbolculara kitap hediye ediliyor. Soldan sağa: Sabri Dilaç, foto muhabiri Mahmut Küçük, Tuncay Demirtaş, Ayhan Hançer, Varol Ürkmez, Nazmi Bilge, Birol Pekel.
Soldan sağa üst sıra: Bahattin Baydar, Mustafa Ertan, Faik Öncü, Selim Soydan, Haydar Özbağ. Orta sıra: Arif Özataç, Ayhan Hançer, Şenol Birol, Ahmet Özacar, İlhan Drahor, Nazmi Bilge. Alt sıra: Sabri Dilaç, Birol Pekel, Tuncay Demirtaş, Necmi Mutlu, Kaya Köstepen, Asım Fakabasmaz.
Bir zamanların ünlü futbolcuları, 1968 yazında Bolu’da açılan antrenör kursunda.
Ayhan Hançer (ayakta, sol başta) ilk lisanslı olduğu kulübü Sümerspor’da yetmişli yıllarda antrenörlük yapmıştı. Fotoğraf artık mevcut olmayan Bakırköy Yenimahalle’deki Sümerspor sahasında çekilmiş.
Altmışlı yıllarda antrenör olabilmek için zorlu süreçlerden geçiliyordu. Sınavda başarılı olan adayların antrenörlük diploması alabilmek için bazı maçlarda hakemlik yapması gerekiyordu. Fotoğrafta Ayhan Hançer’i 1967’de, Vefa Stadı’nda yapılan İstanbulspor-Vefa genç takımlar maçına yan hakem olarak çıkarken görüyorsunuz.
Beşiktaş altyapısı teknik heyeti sezon açılışında.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.