Gostivar… Günümüzde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin kuzeybatısında, Arnavutluk ve Kosova sınırlarına yakın bir konumda bulunan bu küçük şehir, 14. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmış, o tarihten itibaren de yoğun bir Türk nüfusa sahip olmuştu. Birinci Balkan Savaşı’nda Sırp kuvvetlerinin eline geçen bölge, ardından Yugoslavya’nın bir parçası oldu. Bu yazımızın konuğu olan Burhan İpek, 1942 yılının son gününde bu şehirde dünyaya geldi. Günümüzde halen 5 bin civarında Türkün yaşadığı Gostivar’dan Balkan Savaşı’ndan itibaren başlayan göç sonucu, günümüzde Türkiye’de çok sayıda Gostivar kökenli insan bulunmakta. Biz de Eskişehirspor’da oynadığı yıllarda “Koko Burhan” lakabıyla ünlenen Burhan İpek’le görüşmemizi Kadıköy Hasanpaşa’da bulunan Gostivarlılar Derneği’nde yaptık. Öncelikle Yugoslavya’da geçen çocukluk günlerini, futbola nasıl başladığını dinliyoruz.

“Babam tren yollarında çalışıyordu, kondüktördü. Yedi tane nüfus bakardı. Dört kardeştik. Bir de nenem vardı. O zaman yer sofrasında yemek yerdik. İki kelime muhabbet yaparsan aç kaldın. Biz bir sıkıntı çekmedik ama dedelerimiz epey sıkıntı çekmiş. Arnavut, Bulgar çeteciler yağmaya gelirmiş. Benim dedem İpekliydi (günümüzde Kosova sınırları içinde bulunan Peç şehri), soyadımız oradan geliyor. Çocukken mahallede top oynardık. Babam demiryolcu olduğu için Üsküp’ten lastik top getirirdi. Bir bende bir de amcaoğlunda top vardı. Çocuklarla kavga ederdik. Ayakkabıyla oynadık diye bir ton kötek yerdik. Babam eski futbolcuydu ama ne yapsın adam, demiryolunda çalışıyor. Çoğu zaman biz yalınayak oynardık. O zaman çok yokluk vardı. Biz dört kardeştik, ben en büyüktüm. Okula başladım Arnavutça, daha Türkçe yoktu. İki sene sonra Türkçe okullar açıldı. Kardeşlerim Türkçe okudu okulda. Dördüncü sınıfı bitirince sanata girdim ben, terzinin yanında. Beni Üsküp’e götürdüler seçmeler için. Daha 14 yaşındayım, 42 kilo geliyorum. Gittik orada biz, seçildik. Çağırdılar Belgrad’a, büyük seçmeler. O zaman Yugoslavya’da Türklerden birisi seçilecek, imkan ihtimal yok. Çıkardılar bizi sahaya. Ben sol açık. 42 kilo, 1.73 boyundayım. Rüzgar esse yıkılacağım. Şort belimden düşerdi. Bizim Gostivar takımı fena değildi. Bütün Yugoslav menajerler gelip bizi izlerdi. Bir tane gol ben çakmayayım mı? Gostivarlı abilerim beni kaldırdı, havaya attı. O zaman Yugoslavya’nın en iyi futbolcularından Bobek, Stankoviç de o gün oradalar, gelmişler izlemeye. Beni çağırdılar. O Sırpça konuşur, ben Makedonca. Baktım bir tane adam geldi, babamı sordu. Meğer adam Hajduk Split’in menajeriymiş. Babam bana döndü; Türkçe, ‘Çocuk ne isteyelim bunlardan?’ diye sordu. ‘İste 40 bin dinar,’ dedim. ’40 bin dinara Gostivar’da kocaman ev yaparız,’ dedi. Babam çok güzel Sırpça konuşurdu. Bir iki takım daha geldi babamla konuşmaya. Split’in menajeri, babama çıkardı 10 bin dinar avans verdi. Hemen aldı beni.”

Birkaç sezon Hajduk Split’te oynayan Burhan İpek, 1964 yazında akrabalarını ziyaret etmek için İstanbul’a gelmiş. Niyeti bir müddet gezip Yugoslavya’ya dönmekmiş. Ancak bu ziyaret onun kalıcı olarak Türkiye’’ye yerleşmesinin başlangıcı olmuş. O tarihte Fenerbahçe’de oynayan Gostivar doğumlu futbolcu Ali İhsan Okçuoğlu’nun buna nasıl vesile olduğunu anlatıyor Burhan İpek: “Ali İhsan abi Gostivar’da komşumuzdu. Onu Gostivar’da bizim genç takımda oynarken hatırlarım. Ben buraya teyze oğullarıma misafirliğe geldim. Hajduk’ta sezon erken bitmişti. Buraya geldiğim gün Ali İhsan abi hoş geldin demeye geldi. O zaman Fenerbahçe’de oynuyordu. ‘Hadi gel bizim idmana,’ dedi. ‘Abi yoldan yeni geldim, yorgunum,’ dedim. ‘Gel be, biraz ter atarsın,’ diye ısrar etti. Çıktık idmana. O zaman Oscar Hold Fenerbahçe’ye yeni antrenör olacak, takım elbiseyle tribünde idmanı izliyormuş. Çıktık idmana. Çift kale oynattı bizi Necdet Erdem. Sağ bek Bursalı Atilla abi vardı, ona bir feyk çekiyorum, gidiyorum ortalıyorum. Şenol abi çakıyor kafayı. Hold, ‘Bunu söylemezsiniz, bu kim?’ diye sormuş. Genel Kaptan Ahmet Erol, ‘Biz tanımıyoruz onu,’ demiş. ‘Yahu bu süper adam!’ demiş Hold. Ahmet Erol’a, ‘Bunu alın’ demiş. Faruk Ilgaz, ‘Kaç para istersin?’ diye sordu. ‘Biz Yugoslavya’da amatörüz,’ dedim. Fakat Faruk Ilgaz beni anlamıyor. Ali İhsan abiyi çağırdı. ‘Gel bakalım, bu ne der, tercüme et,’ dedi. ‘Lisansım Hajduk Split’te,’ dedim. O zaman başkan İsmet Uluğ’du. ‘Ben hallederim,’ dedi. Sen FIFA’ya aç telefon. Oradan da söylüyorlar benim lisansım Hajduk’ta diye. İsmet Uluğ bana, ‘Sen kal, babanı çağır,’ dedi. O zamanlar bizim orada telefon yok. Aksaray’dan oraya otobüsler kalkardı. Tanıdık bir şoföre babamı getirmesini söyledim. Altıyol’da pastanesi olan Cafer abi vardı, bizim köylümüzdü. En çok o sebep oldu. ‘Fener paranı vermezse ben veririm,’ dedi. Beni o sırada İtalyan Ancona takımı da istiyordu. Babam buraya geldi. Bana, ‘Evlat İtalya’ya mı gitmek istersin, burada mı kalmak istersin?’ diye sordu. ‘İtalya’ya gidersen bir üşkinayla evlenirsin, gavur olursun,’ dedi. Üşkina diye bizde Hıristiyan kadınlara denir. ‘Ama Fenerbahçe’ye gidersen, bir Türk kızı bulursun, onunla evlenirsin,’ dedi. Ama babam beni sıkmazdı. ‘Yine de sen bilirsin,’ dedi. Ali İhsan abi olmasaydı ben on sefer dönmüştüm Yugoslavya’ya.”

Fenerbahçe’nin yeni antrenörü Oscar Hold ve yöneticiler futbolunu beğense de, Burhan İpek’in transferi biraz maceralı olmuş: “Yugoslavya beni vermiyor, Türkiye beni vatandaş kabul ediyor. Fenerbahçe kulübü FIFA’ya sordu. FIFA, onlar (Hajduk Split kulübü) şikâyet ederse iki sene oynamayacak, idman yapabilir demiş. Meğer onlar daha evvel ben kaçtım diye FIFA’ya başvurmuşlar. Öyle olunca çağırdık; birinci başkan, ikinci başkan geldi. Oturduk Beykoz’da balık yedik. 40 bin mark istediler. Bizimkiler kabul etmedi, 25 bin peşin teklif ettiler. Bunlar hemen kabul ettiler.” Yine de Burhan İpek ilk sezon lisansı yetişmediği için resmî maçlarda oynayamamış ve genç takımla maçlara çıkmış. 1965-66 sezonunda da kendisiyle aynı mevkide oynayan Aydın Yelken’le rekabet içinde olunca sadece 12 maçta forma giyebilmiş. Bu konuda şunları söylüyor. “İkimiz de sol açık oynardık. Bazen o 10 numara giyerdi, ben 11. O zaman o benden daha büyük futbolcuydu. Sonra boynuz kulağı geçer misali onu geçtim.” Fenerbahçe’de geçirdiği kısa dönemde kamplardaki oda arkadaşının İsmail Kurt olduğunu belirten Burhan İpek, onun şarkılar türküler söyleyerek kendisini uyuttuğunu gülerek hatırlıyor.

İki sene boyunca amatör olarak Fenerbahçe’de oynayan Burhan İpek 1966-67 sezonundan itibaren Eskişehirsporlu olmuş. O sırada Türkiye Birinci Ligi’ne yükselmiş olan Kırmızı Şimşeklerin antrenörlüğe getirdiği Cihat Arman, Fenerbahçe kadrosunda seyredip beğendiği bu genç yeteneğin mutlaka alınmasını isteyince kaçırılmış. “Cihat Arman burada bir pastaneye çağırdı beni. Ben amatör olduğumu söyledim. Bunun üzerine meşhur politikacı Gün Sazak’ın ağabeyi Yılmaz Sazak beni kahveden alıp kaçırdı. Bin dedi arabaya. Ben itiraz edecek oldum. ‘Eskişehir’i bir gör, ondan sonra imzala,’ dedi. Ama ben Fener’e 38 bin lira para ödedim. Muhittin Bulgurlu bana yemin ettirmişti.”

Eskişehirspor’a gittikten kısa bir süre sonra “Koko Burhan” olarak tanınan İpek, bu lakabı nasıl aldığını şöyle anlatıyor: “Yılmaz Sazak bizim ikinci başkandı. Çatacık Ormanı vardı, o zamanlar orada yapardık kampları. Biz Yugoslavız ya, kamplarda bana Kokoviç diye takılırdı.Kokoviç derken benim isim kaldı Koko diye.” Eskişehirspor’daki ilk yıllarında da sol açık olarak oynamaya devam etmiş. Daha sonra kadroya Ender Konca’nın katılmasıyla, Abdullah Gegiç onu sol içe kaydırmış. Bu mevki değişikliğini konuşurken, sohbete Gostivar doğumlu bir başka ünlü futbolcu, Beşiktaşlı Sami Şenol katılıyor. Gostivarlılar Derneği’nin başkanlığını yapan Şenol, hemşehrisinin ne kadar kaliteli bir futbolcu olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Ender’i Ender, Nihat’ı Nihat yapan adamdır attığı toplarla. Bir göstermesinler kendilerini, tık önlerinde top.” Burhan İpek de aralarındaki uyumu şöyle anlatıyor: “Ender kuvvetli adamdı, işi de bilirdi. Bir yapardı feyk, ben sallıyordum topu onun önüne. Ben tam sallarken topu, o hissederdi; depara bir başlar, top önünde. Topla ben o kadar çabuk değildim ama topla deparlarda ben onu geçerdim. Fakat Ender’e at topu, otur kahveni iç. O orada hallederdi beki.”

Yaşı 50’nin üzerinde olan futbolseverlerin çok iyi bildiği gibi, Burhan İpek’in kadrosunda yer aldığı Eskişehirspor, özellikle Abdullah Gegiç’in teknik direktörlüğe getirilmesi ardından futbol tarihimize geçen bir takım oldu. Kırmızı Şimşekler 1968-1972 arasında ligi üç kez ikinci bitirirken İstanbul takımlarının şampiyonluk tekelini ciddi biçimde tehdit ettiler. Ligde şampiyon olamasalar da birer kez Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası ve Başbakanlık Kupası kazanmayı başardılar. Bu dönemin unutulmaz olaylarından biri de Fuar Şehirleri Kupası’nda İspanyol ekibi Sevilla’yı 1-0 geriye düştükten sonra son 10 dakikada atılan gollerle 3-1 yenip elemeleriydi. Burhan İpek ise daha önce sakatlandığı için bu tarihi maçlarda oynayamamış. Ancak sakatlığının tedavisiyle ilgili ilginç anılarını anlatıyor: “19 Mayıs Stadı’nda Ankaragücü’yle oynarken bacağım kırıldı. O yüzden Sevilla maçlarında oynayamadım. Tekmelik takmazdım ben. Ankara’da doktor Rıdvan Ege vardı meşhur, ona gittim. Salı günü gel dedi. Ben o arada Tatar Nihat’ın mahallede bir çıkıkçı vardı, ona gittim. Senin kemik yerinden çıkmış dedi. Yanımda Kürt Cengiz vardı. Beni tuttu çıkıkçı, kemiği yerine oturttu. İki tane tahta koydu, ayağımı sardı. Paça çorbası iç dedi. Her gün paça çorbası içtim. Kaplıcadaki havuzda, sıcak suda her gün yüzdüm. Eskisinden daha sağlam oldum. Daha evvelden FC Köln’ün doktoruna göstermiştim. Bir senede zor düzelir demişti. Rövanş maçına Eskişehir’e geldiler. Adam beni sahada bir gördü, sen deli misin anlamına bir işaret yaptı bana. O maçta çıktım sahaya, bir tane de ben çaktım mı! Maçtan sonra yanıma geldi, ‘Bu nasıl oldu bana anlat. Kim düzeltti seni?’ diye sordu. Bizim çıkıkçıya götürdüm adamı. Hasan abi bu Alman profesör dedim. Adam, ‘Gelmişken bazı şeyler sorayım’ dedi. ‘O geldi sana sormaya’ dedim! Bizim Hasan abi ne yaptığını gösterdi. Kemiğin içini ısıtır, benim bacağıma yapıştırırdı. Alman hoca, ‘Ben 22 senelik profesörüm, meğer ben hiçbir şey bilmiyormuşum,’ dedi!”

Sol kanatta ve orta sahada oynadığı için fazla gol atma olanağı bulamayan Burhan İpek, buna karşın kritik maçlarda attığı frikik golleriyle tanınmış: “Bursaspor’la bir maç oynayacaktık. Bursalılar ‘Koko Burhan yok, tamam bu maçı alırız,’ diyorlar. Toma Kaloperoviç onların antrenörü. Beni oynamayacak zannediyorlar sakatım diye. Beni sahada bir gördü, yüzü allak bullak oldu. İki tane attık. Birini Fethi attı, birini frikikten ben. Frikikleri yüzde 85 ben atardım, yüzde 15 Vahap atardı. Sol taraftan o atardı, sağ ve ortadan ben atardım. Ayağımın içinin burna yakın kısmıyla vururdum. İyi frikik atmayı Hajduk’ta öğrenmiştim, orası büyük kulüptü. Sekiz tane milli oyuncu vardı.” Eskişehirspor’un en çok forma giyen ismi İsmail Arca, onun futbolculuk vasıflarını şu sözlerle özetliyor: “Takımın koordinatörü gibiydi. Çok kaliteli, çok klas bir sol ayağı vardı. Ender ve Fethi’ye çok güzel gollük pozisyonlar yaratırdı. Ayağına çok hakimdi. Bir nevi organizatördü.” Forvet oyuncularından Halil Güngördü de takım arkadaşı için şunları söylüyor: “Burhan süratli olmadığı için sol iç oynardı. Topu çok iyi kullanan süper bir futbolcuydu. Sağ açık oynadığım zaman bir pas atardı sol taraftan, defansın arkasına doğru, beni muhakkak topla buluştururdu.”

Milliyet’in Nisan 1973’e ait spor ekindeki bu haberi Halil Güngördü şöyle yorumluyor: “Ben sol açık oynadığım zaman Şevki sağa geçer, ben sağ açık oynarsam o solda oynardı. Sabit bir kadromuz yoktu, devamlı aynı pozisyonda oynamazdık. Çok iyi bir kadromuz vardı ama iki üç tane daha arkadaşımız olsaydı çok daha iyi yerlere gelirdik. Zaten çok iyi yerlere geldik de bir lig şampiyonluğumuz eksik kaldı.”
Gerçekten de dört senelik bir zaman diliminde çok iyi yerlere gelen Kırmızı Şimşekler, 1972-73 sezonundan itibaren düşüşe geçtiler. Efsanevi kadroyu yaratan Abdullah Gegiç’in ayrılması, yıldız futbolcuların birer birer futbolu bırakması veya başka takımlara gitmesi bu düşüşte rol oynayan önemli faktörlerdi. Burhan İpek ise adeta bir istikrar abidesi gibi Eskişehirspor’da oynamaya devam etti. 1977-78 sezonunda, İkinci Lig’de mücadele eden Antalyaspor’a gitti, ancak kısa sürede Eskişehirspor’a döndü. Tam 13 sezon forma giyip üç yüze yakın maçta sahaya çıktı. Böylece 17 sezonda beş yüze yakın maç oynayan İsmail Arca’dan sonra ikinci sırayı alarak Kırmızı Şimşekler’in tarihine geçti. Kırmızı-siyahlı formayla son kez top koşturduğu 1978-79 sezonunda 36 yaşındaydı. Sezon sonunda Fenerbahçe ile oynanan jübile maçıyla sahalara veda etti.




1956 doğumluyum
Fenerbahçe’liyim
Çocukluğumun ve gençliğimin isimlerinden biri. Babam
F.Bahçe’de oynarken izlemişti ve çok beğenirdi.
Ben kendi kendime maçlara gitmeye başkadığımda o artık Es..Es ‘ler için oynuyordu.
Yazıyı okudukça o yıllara gittim.
Bu siteyi çok seviyorum.
Ellerinize sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi