Paşabahçe’nin yaşları 10 ila 15 arasında değişen çocukları Mektep Çayırı dedikleri sahada iki takım kurmuş, maç yapıyorlardı. Heyecanın iyice zirveye çıktığı, çocukların kendilerini oyuna kaptırdığı bir anda, gür bir ses ortalığı inletti: “Şirzaaat!” Çocuklardan biri, bu sesi duyunca topu kaptığı gibi sahanın dışına doğru yürümeye başladı. Böylece maç sona ermişti, zira top onundu. Çocuklardan bir ikisi, “Bari topu bırak, maç bitince biz eve getiririz,” diyecek oldular ama o, “Olmaz, babam topu görmezse kızar,” diye kesin bir ifadeyle bu ihtimali de ortadan kaldırıp evin yolunu tuttu.

Birkaç yıl içinde yıldız bir santrfor olacak topun sahibi çocuk, yani Şirzat Dağcı, 1932’de Paşabahçe’de dünyaya geldi. Babası Hasan Nevzat Bey, Beyoğlu’nda komiserdi. Ondan sadece iki çocuğu değil, bütün semt sakinleri çekinirdi. Onun babası Hafız Ahmet Efendi’nin, Topkapı Sarayı’nda hafızlık yapmanın yanında Mısır Çarşısı’nda dükkânı vardı. Şirzat’ın ailesi yedi göbek Paşabahçeliydi. Komiser Hasan Bey, oğlunun top oynamasından pek hoşlanmıyordu. Zaten o topu Şirzat’a sünnet düğününde dayısı hediye etmişti. Baba korkusuna rağmen her fırsatta topu kaptığı gibi soluğu Mektep Çayırı’nda alıyordu küçük Şirzat.

İlkokul ve ortaokulu Paşabahçe’de okudu. O yılların Paşabahçe’si, Boğaz’ın iki yakasına dizilmiş her semt gibi, büyük ölçüde kendi içine kapalı, bütün sakinlerinin birbirini tanıdığı, dış dünyayla irtibatını Şirket-i Hayriye vapurlarıyla sağlayan küçük bir yerleşimdi. Ellili yıllarda vapurun yanına yeni bir vasıta daha eklenmişti. Üsküdar’a birkaç saatte bir sefer yapan halk otobüsüydü bu. Semt sakinleri arasında bir tek doktor Sadettin Bey’in otomobili vardı. Şirzat, ortaokulu bitirdikten sonra eğitimine Boğaz’ın karşı kıyısında, Arnavutköy’deki Boğaziçi Lisesi’nde devam etti. Onun lise öğrencisi olduğu yıllarda, yine Paşabahçeli olan Mehmet Ali Has, Fenerbahçe’de oynuyordu. Arkadaşlarının ısrarı üzerine bir gün takım arkadaşı Lefter’i Paşabahçe’ye getirmesi semt tarihinin unutulmaz olayları arasına girmişti. Semt sakinleri adeta reisicumhur gelmiş gibi sahile toplanmış, Cevher Özden’in ailesinin sahibi olduğu gazinoda bilardo oynayan Lefter ile Mehmet Ali’yi mekânın pencerelerinden izlemişti.
O tarihî günde Mehmet Ali ile Lefter’i seyredenler arasında bulunan Şirzat Dağcı’nın futbol hayatı, doğup büyüdüğü semtin takımı Paşabahçe’de başlamıştı. Fakat kulüp henüz federe olmamıştı, dolayısıyla resmî olarak maçlara katılamıyordu. Zaten mahallesinin takımında çok fazla kalmadı. Güçlü fiziği ve attığı gollerle dikkati çekince, bir kez daha Boğaz’ın karşı kıyısına geçti. İlk lisansının çıktığı Büyükdere kulübü, o tarihlerde Beşiktaş’ın pilot takımı gibiydi. Büyükdere’de oynarken başından ilginç bir olay geçti. Artık federe olmuş Paşabahçe kulübünün, yılbaşı gecesinin ertesi günü amatör kümede maçı vardı. Maç henüz tahta tribünlü halini muhafaza eden Fenerbahçe Stadı’nda oynanacaktı. Lakin takımın Kadıköy’de oturan santrforu henüz evine dönmemişti. Arkadaşlarını seyretmeye gelen Şirzat’ın tipi, santrfora çok benziyordu. Böylece sorun halledildi; Şirzat sahaya çıktı ve gol de atarak semtinin takımının galip gelmesini sağladı.

1954-55 sezonunu Büyükdere’de geçiren Şirzat Dağcı, 1955-56 sezonunda Paşabahçe’nin komşu semti Beykoz’a transfer oldu. Milli Lig’in henüz kurulmadığı o tarihte, sarı-siyahlı takım İstanbul Profesyonel Ligi’nde mücadele ediyordu. Onunla birlikte takıma yeni katılan isimler Kadırgalı genç kaleci Necmi Mutlu ve dünya dördüncüsü genç milli takımda oynayıp Beşiktaş’a gelen, ancak sakatlanınca gözden çıkarılan sol haf Erdoğan Gürhan’dı. Santrhaf Ekerbiçer, İsmet Berberoğlu, Katır Nusret gibi isimlerse takımın tecrübeli kısmını oluşturuyordu. Beykoz formasıyla ilk resmî müsabakasına Fenerbahçe maçında çıktı Şirzat ve 1-1 biten maçta takımının golünü kaydetti. Spor tarihçisi Cem Atabeyoğlu, yıllar sonra Hayat Spor dergisinde, “Çiçeği burnunda bir futbolcu olmasına rağmen atak futbolu ve sert şutlarıyla daha ilk maçta dikkatimi çekmişti,” diye yazıyordu.

Profesyonel ligdeki ilk sezonunda Beykoz’un bütün maçlarında yer alıp, oynadığı futbolla büyük takımların transfer listesine girmişti Şirzat Dağcı. Beşiktaş ve Fenerbahçe kulüpleri 1956 yazında onu almak için büyük bir çekişme yaşadılar. Sonunda bu yarışı kazanan Fenerbahçe oldu. Son üç sezonda şampiyon olamayan Fenerbahçe, Macar antrenör Laszlo Szekelly yönetiminde iddialı bir kadro kurmuştu. Kaderin garip bir cilvesi olarak, Şirzat sarı-lacivertli formayla ilk resmî golünü, ligin ikinci haftasında Beykoz’a attı. Üstelik eski takımına bir değil, iki gol birden atmıştı. Beykozlu taraftarlar maçtan dönüşte, vapur Paşabahçe iskelesine yanaştığında onun aleyhine tezahürat yaparak öfkelerini çıkardılar. 1956-57 sezonunda Galatasaray’la büyük bir çekişme yaşayan Fenerbahçe, ligin son haftasında iki puan geriden takip ettiği ezeli rakibini 3-0 yenerek averajla şampiyon oldu. Böylece Şirzat Dağcı yeni takımında ilk sezonunda şampiyonluk sevinci yaşamıştı.


Ertesi sezon Fenerbahçe aynı başarıyı gösteremedi ve Galatasaray’ın ardından ligi ikinci sırada tamamladı. Lakin Şirzat Dağcı futbol hayatının en ilginç maçlarından birini o sezonda oynadı. 30 Mart 1958’de, Ankara’da Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan Başvekil Kupası maçında Şirzat ilk yarıda gol atarak takımını 1-0 öne geçirdi. İkinci yarıda Metin Oktay’ın attığı golle maç 1-1 sona erdi. Fakat dostluk havası içinde geçen maçın bitiminde, uzatma oynatılmasını istemeyen iki takımın kaptanı, kupanın paylaşılmasını teklif etti. Bunun üzerine devrin başbakanı Adnan Menderes kupayı takım kaptanları Turgay Şeren ve Naci Erdem’e teslim etti. Başvekil Kupası daha sonra ortadan ikiye bölünerek iki ezeli rakibe verildi.

Şirzat Dağcı Fenerbahçe’de sadece iki sezon oynadı. Bu kısa süreye rağmen oynadığı resmî ve özel toplam 90 maçta attığı 71 golle inanılmaz bir istatistiğe ulaşarak, sarı-lacivertli kulübün tarihinde müstesna bir yere sahip oldu. Bu kadar başarılı olmasına rağmen Fenerbahçe’den çok erken ayrılmasının sebebi, futbol tarihimizin efsanevi futbolcusu Lefter’le kavga etmesiydi. Yaşanan tatsız hadisenin ardından verimli olamayacağını düşünerek Fenerbahçe’den ayrıldı ve 1958-59 sezonunda Beykoz’a döndü. İstanbul Profesyonel Ligi’nin son sezonunda döndüğü sarı-siyahlı kulüpten bir daha ayrılmadı Şirzat. Kulübün Milli Lig’de ve daha sonraki adıyla Türkiye Birinci Ligi’nde yer aldığı sekiz sezonda en çok forma giyen oyunculardan biri oldu. Türkiye’nin en eski kulüplerinden biri olan Beykoz 1965-66 sezonunda son kez Birinci Lig’de oynarken sadece rakipleriyle değil, çeşitli zorluklarla da mücadele ediyordu. Beykoz 1 Ocak 1966’da, Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan ilk Türkiye Ligi maçı için Ankaragücü karşısına çıkarken, oyuncuların sırtında Mecidiyeköy kulübünden ödünç alınan formalar vardı. Yöneticiler maddi sıkıntılarla boğuşan kulübü terk ederken kapısına da kilidi vurup gitmişlerdi. Şirzat Dağcı o sene birçok maça hem oyuncu, hem antrenör, hem idareci olarak çıktı.

Bu güçlüklerin doğal sonucu olarak Beykoz Türkiye İkinci Ligi’ne düştü. Fenerbahçeli takım arkadaşı Ergun Öztuna’nın, “Her takımın kadrosunda isteyeceği bir santrfordu,” dediği Şirzat Dağcı son kez 1966-67 sezonunda takımının formasını giydikten sonra futbolu bıraktı. Sürati, hırsı, mücadeleci yapısı, güçlü fiziğiyle aslında daha birkaç sene oynayabilecek enerjiye sahip olsa da, saha dışındaki zorluklarla boğuşmak onu yıpratmıştı. Cem Atabeyoğlu onun futbolcu kişiliğini şöyle tarif ediyordu: “Kendisine hedef olarak karşı kaleyi alır, oraya en kestirme yoldan ulaşıp sonuca varmak yolunda ne gerekiyorsa onu yapardı. Kendisini bu yoldan alıkoymak isteyen tekmeye, itme-kakmaya aldırış etmez, kendisine böyle davrananlara en ufak bir karşılık dahi vermeden golünü çakmaya bakardı. Bu hırs ve enerji küpü insanın kendisine atılan insafsız tekmeler karşısında gösterdiği aşırı soğukkanlılık cidden ilginçti. Şirzat iki ayağı ile de iyi vururdu topa. Hem sert, hem de isabetli şut atardı. Özellikle yerden sert şutlarla kalecileri avlamayı tercih ederdi. İyi kafa da vururdu. Maç boyunca atak üzerine atak tazeleyip rakip defansları hırpalar dururdu. Defanslar yorulup hırpalanır, fakat Şirzat yorulmak nedir bilmezdi. Nefesi iyiydi ve bu nefesini maç boyunca en iyi şekilde ayarlamasını bilirdi. Bence onun en büyük özelliklerinden biri de körükleri kıskandıran nefesi idi.”

Futbolu bıraksa da kulübünü bırakmamıştı Şirzat Dağcı. Uzun yıllar boyunca antrenör, umumi kaptan, şube sorumlusu olarak sarı-siyahlı kulübe hizmet etti. Bu dönemde, futbol dışındaki ikinci tutkusu olan politikaya ağırlık verdi. Uzun yıllar Adalet Partisi İstanbul teşkilatında faal olarak çalıştı, yönetimlerde görev aldı. İstanbul Belediyesi meclis üyesi seçildi. 1984 yerel seçimlerinde DYP’nin Beykoz belediye başkan adayı oldu. Politikaya girmesine, yukarıda anlattığımız 1958’deki Başvekil Kupası maçı sebep olmuştu. Maçtan sonra topluca fotoğraf çekilirken, Adnan Menderes yanındaki Şirzat’a, “Senin gibi cansiperane, tekmeye kafa uzatan adamlara bizim partimizde ihtiyacımız var,” demiş, “Yarın meclise gelin, görüşelim,” diye davet etmişti. Ertesi gün birkaç arkadaşıyla meclise giden Şirzat Dağcı Demokrat Parti’ye üye olmuştu.

Uzun yıllar boyunca, önce tozlu topraklı, çamurlu sahalarda, ardından siyaset ortamında rakipleriyle mücadele eden Şirzat Dağcı, yakalandığı amansız hastalığa kısa sürede yenik düştü. Mide kanserine yakalandığını eşi ve çocuklarından saklamıştı. Lakin bir gün mide kanaması başladı. Paşabahçe’de yürüyerek gittiği hastaneden Göztepe’ye nakledildi. Hemen ameliyata alınsa da artık çok geçti. 18 Kasım 1995’te hayata veda ettiğinde henüz 63 yaşındaydı.

Şirzat Dağcı’nın yaşamından fotoğraflar























Paylaştığı fotoğraflar ve verdiği bilgiler için merhum Şirzat Dağcı’nın oğlu Ufuk Dağcı ile Paşabahçe anılarını anlatan çocukluk arkadaşı Bahattin Şişman’a çok teşekkür ederim. Fethi Aytuna
Çok Mert bir ınsandı , onu tanımak herkese Nail alsaydı anlardınız , üzerimde çok hakkı var , saygıyla anıyoruz ruhları şad olsun!
BeğenLiked by 1 kişi