Özkan Dallı: Futbol Sahalarından Fizik Profesörlüğüne

Futbol tarihimiz, zor şartlardan gelip yıldızlık mertebesine ulaşan isimlerin yanı sıra, hayatın önüne koyduğu yol ayrımlarında, çok sevdiği halde futboldan vazgeçen insanlarla da doludur. Futbolun bugünkü profesyonellik düzeyine gelmediği yıllarda, bu insanlar ya eğitimini sürdürüp iyi bir kariyer sahibi olmayı tercih etmişler, ya da koşulların zorlaması yüzünden top oynamayı bırakıp iş hayatına atılmışlardır. Özkan Dallı da erken yaşta futboldan kopanlardan birisi. Ancak onun ilginç özellikleri de var. Birincisi, Galatasaray Lisesi mezunu olup Galatasaray takımında profesyonel olarak futbol oynayan son isimlerden biri olması. İkincisi, ODTÜ’de fizik gibi “ağır” bir bilim dalından mezun olup, Kanada’da profesörlük yapması. Dolayısıyla, Eskişehirsporlu Fethi Heper’le birlikte, altmışlı yıllarda futboldan gelip profesör olan iki kişiden birisi diyebiliriz.

Atatürk Orman Çiftliği’nin müdürlüğünü yapan babasının görevi nedeniyle 31 Mayıs 1942’de Ankara’da dünyaya gelmiş Özkan Dallı. Çocukluk günlerini şöyle anlatıyor:  “Babam Halkalı Ziraat Okulu’ndan ilk çıkan ziraat mühendislerindendi. Daha önce yine Atatürk’ün kurduğu örnek çiftliklerde müdürlük yapmış. Yalova’daki çiftliği de Atatürk kurmuştu. Oranın müdürlüğünden Ankara’ya tayin olmuş, ben orada doğmuşum. Yedi yaşına kadar oradaydım. Demokrat Parti iktidara gelince kendi adamlarını oralara yerleştirip eskileri Konya ve diğer yerlere tayin edince babam da istifa etti. Ardından İstanbul’a geldik.  Abim Erol Dallı benden 10-12 yaş büyüktü. Gazeteciydi, Cumhuriyet’in yazı işleri müdürlüğünü, Gazeteciler Cemiyeti başkanlığını yaptı. Kendimi hatırladığımdan beri top oynuyordum ve hep kendimden büyüklerle oynuyordum. Çiftliğin içinde oturuyorduk zaten, top oynamaya müsaitti. Abim de Güneşspor takımında oynardı, fena değildi ama devam etmedi. Babam beni beş-altı yaşlarında maçlara götürürdü. Ben ilk başlarda daha çok simitçiyle gazozcuyu takip ederdim. Sonra oyunu takip etmeye başladım. Hatta abim sağ açıkta oynarken ben de tellerin yanından koşardım. Bursalı Muhtar ve Burhan Sargın arkadaşıydı.”

Ankara’da doğup büyüyen Dallı’nın hayatı ilkokul üçüncü sınıftan itibaren İstanbul’da devam etmiş. Gençlik yıllarını yaşadığı Erenköy’ü ve buradan yetişen topçuları ayrıntılı biçimde hatırlıyor:  “İlkokul 1-2’yi Ankara’da okudum. 3’ü Yeşilköy’de, 4’ü Çapa’da okudum. 1953’te 5’i Erenköy 38’inci İlkokul’da bitirdim (şimdiki Erenköy İlkokulu). Bağdat Caddesi’nin hemen üstündeydi. Altında minyatür bir saha vardı. Caddenin karşısında da Çiçek Sineması vardı. O minyatür sahada bütün meşhur futbolcular – Kadri Aytaç’tan tut, Metin Oktay’a kadar – gelip yazlık turnuvalar yapardı. Dalyan’daki, Erenköy’deki, Kuşdili’ndeki ve Suadiye’deki sahalar meşhurdu. Erenköy’de esas futbol sahası tren istasyonunun hemen altındaydı. Marmara Yelken Kulübü’nün olduğu yerden denize girerdik. Laz Mehmet’in kahvesi vardı orada. Ethemefendi Caddesi’nde tren köprüsünü geçip çarşının içine girince sağda hâlâ çürük diş gibi durur, bir eski ev vardır; biz o evde otururduk. Karşımızda Kel İhsan (İstanbulsporlu İhsan Baydar) vardı. Bir sokak üstte, içeride Bahattin (Beşiktaş ve İstanbulsporlu Bahattin Baydar) otururdu. O yine orada oturuyor. Ziya onun abisiydi, vefat etti. Erenköy sahasında İhsan, Bahattin oynarken biz top topluyorduk. O zamanlar onlar Hilal’deydi. Hilal çok meşhur bir takımmış eskiden. Ziya abi çok iyi futbolcuydu. Fakat Erenköy sahasında oynayanların içinde en iyisi Haluk abiydi (Haluk Heralp). O Erenköy sahasının yanında otururdu. Beykoz’da oynadı. Tam Fener transfer ediyordu, Türkiye’nin en meşhur futbolcularından biri olacaktı, menisküs oldu. Aslan gibi, uzun boylu, muazzam topa vuran biriydi.  40-50 metreden Turgay’a golleri varmış. Adamı bir menisküs ameliyatı yaptılar, sakat kalıyordu. Futbol hayatı söndü. Bodrum’da trafik kazasında vefat etti. Onun kardeşi Bülent Heralp, Galatasaray’da sol açık oynadı. Sonra çalışmak için Almanya’ya gitti ve orada, Bayern Münih’te oynadı kısa bir süre. Çok meşhur birisi olmadı ama o yıllarda oynayanlar onu tanır. Ergün de (Galatasaray, İzmirspor ve Beşiktaş’ta oynayan Ergün Acuner) Erenköy’de oturuyordu. Mahalle maçlarında karşı karşıya geliyorduk. Çok kabiliyetliydi. Galatasaray genç takımına girdi. Çok komple bir oyuncuydu. İki ayağını da kullanıyordu.”

Özkan Dallı (alt sıra sağ başta), Galatasaray Lisesi yıllarında.

“İlkokulu bitirdikten sonra 1954’te Galatasaray Lisesi’ne girdim. Hazırlık kısmı Ortaköy’deydi. Orada futbol oynatmıyorlardı, hentbol ve voleybol oynuyorduk. Özhan Canaydın sınıf arkadaşımdı. Bir sene sonra yukarı binaya gidince futbola başladık. O sırada Galatasaray’ın meşhur 50’nci Yıl takımı –  Turgay- Kamil, Tayyar – Coşkun, Ergun, B. Ali – İsfendiyar, Suat, Metin, Kadri, Salim veya Güngör – vardı. Metin o sene gelmişti. Seyirciler arasında en meşhuru bir ara Tahkim Kurulu başkanlığı yapan Türker Aslan’dı. Farfara Türker denirdi, durmadan bağırırdı. Galatasaraylı futbolcular antrenman için okula geldiklerinde bizim için bayramdı tabii. Bazen, senede dört-beş defa Grand Cour’a gelip antrenman yaparlardı. Tabii bizim için büyük bir olaydı, onlar gelince herkes toplanırdı. Ben 9’uncu sınıfta okul takımında oynamaya başladım. Ondan sonra12’nci sınıfa kadar kaptanlığını yaptım. O arada, 11’inci sınıftayken genç milli oldum. Bizim okul takımında sonradan kısa bir süre Feriköy’de oynayan Yaman Çora vardı. Galatasaray genç takımına da dört-beş tane liseli arkadaşımı götürdüm.”

Galatasaray Lisesi takımı. Özkan Dallı sağ başta.

Galatasaray Lisesi’nde okuduğu sırada, 1960’ta Galatasaray genç takımına alınmış Özkan Dallı. Genç takımda geleceğin pek çok ünlü futbolcusuyla birlikte oynamış. “Antrenörümüz Doğan Koloğlu’ydu. Abdülmetin (Vefalı Abdülmetin Kocaoğlu), kaleci Sabri (Dino) ve Ergün (Acuner) benden bir sene evvel gelmiş. Uğur’u (Köken) hâlâ oynatıyorlardı genç takımda, hem de A takıma alıyorlardı.  Bizi onore etmek için, mesela Galatasaray deplasmana Altay’a gidecek, oradan Olimpiyakos’la oynayacak, kadroya alıyorlardı. O zaman kadroda Ergun Ercins, Baba Recep, Büyük Ahmet, Candemir, Turgay gibi çok tecrübeli oyuncular var. Kampta oyun oynarken bizi de kapıya gözcü olarak koyarlardı, Baba Gündüz gelirse diye. Yani onların arasında büyüdüm.”

Galatasaray genç takımı, 1961. Soldan sağa ayaktakiler: Antrenör Metin Oktay, Abdülmetin Kocaoğlu, Uğur Köken, Sabri Dino, Güray, Özkan Dallı, Erdoğan, menajer Kamil Altan. Oturanlar: Muammer, Mesut Şen, Ergun, Erdinç Kırşan, Kenan.

“Mesut Şen de o sırada seçilmişti genç takıma. Benim geldiğim seneden bir sene sonra genç takım seçmeleri yapılıyordu. Bir baktım, harika bir çocuk. Hiç unutmam, milli takım bir deplasmana gidecekti. Hafta içi onlarla genç takım olarak maç yaptık. Mesut sağ açık oynuyor ama nasıl küçük. Karşısında Bahri oynuyordu, maçın sonunda onu kadrodan çıkardılar. Mesut hem kıvrak, hem çabuktu. Kuvvetlenince de bambaşka bir oyuncu oldu. Benden bir sene önce genç takıma gelen Erdoğan vardı, takım kaptanıydı. Genç milli de oldu. Sonra Yeşildirek’e gitti. Çok iyi oynuyordu, herkes ondan bir şey bekliyordu. Nedense Galatasaray onu A takıma almadı. Kalede Sabri Dino vardı. Eskiden biliyorsun kaleciler degaj yaptığında top orta sahayı geçmezdi. Bir tek Turgay geçirirdi. Sabri de Turgay gibiydi, bir vurdu mu topu bayağı uzağa atardı. Ben Karagümrük’e gittiğimde o da Beyoğluspor’a gitti.”

Bir başka Galatasaray genç takımı fotoğrafı. Kalecinin yanında Özkan Dallı ve Mesut Şen.

Özkan Dallı Galatasaray genç takımında oynarken, 1961 baharında Sabri Kiraz’ın antrenörlüğünü yaptığı genç milli takıma seçilmiş ve Lizbon’daki Avrupa Gençler Şampiyonası’na katılan kadroda yer almış. Unutamadığı olaylardan biri, şampiyona öncesi İstanbul’da Bulgaristan genç takımıyla yapılan hazırlık maçına ait. “İsmail Bulgaristan maçında bir röveşata yaparken ayağını kırdı. Arkasından Ziya girdi, onun ayağı kırıldı. Bir maçta iki kişinin ayağı kırılır mı? O İsmail iyi futbolcuydu ama fazla ileri gidemedi. O kadroda ben de vardım ama Bulgaristan maçlarında oynamadım. Sonra Yunanistan maçında milli oldum. 1961’de Portekiz’e gittik. İspanya’yla 2-2 berabere kaldık, finallere averajla giremedik.”

1961 Avrupa Gençler Şampiyonası’na hazırlanan Genç Milli Takım, bir zamanlar pek çok takımın tercih ettiği, Moda’daki meşhur Mano Palas otelinde kampta.

Finalleri kaçırmamızda, oyuncu tercihlerinin rol oynadığını şu sözlerle açıklıyor Dallı: “Ben genç milli takıma seçildiğimde 8. sınıfta okuyan Ergun diye çok iyi bir çocuk vardı, şimdi vefat etti. Topa Metin’den hızlı vururdu. Amatör kümelerde oynamıştı. Genç milli takıma seçilmişti fakat Sabri Kiraz onu eledi. Sabri Kiraz bize düşman değildi ama koyu Fenerliydi ve bir de Ankara Karmasını tercih ederdi. Gerçi şimdi düşününce ona da hak veriyorum. Mesela benim Galatasaray Lisesi’nde okuduğumu biliyordu. Tahsilime devam edince belki oynamayacağım. Kariyer yapabilecek Ankaralı oyuncuları tercih ediyordu o yüzden. Beni mesela genç milli takımda kesti ama sonra bir maçta oynattı. Fakat o Ergun santrfor oynuyordu, onun yerine Şekerspor’dan Aydın diye birini oynatmıştı. Ergun oynasaydı, biz finale kadar giderdik. Ergun sonradan futbola devam etmedi. Zengin bir ailenin çocuğuydu, zevk için oynuyormuş. Ben işte bu Ergun’la birkaç kişiyi daha Galatasaray genç takımını çalıştıran Doğan abiye götürdüm. Fakat sonradan hiçbiri devam etmedi.”

Galatasaray’ın tecrübeli futbolcuları Turgay Şeren ve Recep Adanır masada oturmuşlar, genç futbolcular Uğur, Özkan ve Bahri onları izliyor.

Söz Gündüz Kılıç’tan açılınca onunla ilgili anıları da canlanıyor: “Şimdi sezonunu hatırlayamıyorum, son iki maç kalmıştı. Biz İstanbulspor’la oynuyoruz, Nedim Doğan A takımda oynuyordu. Ertesi gün de Fener onlarla oynayacaktı. Puan puanayız. İstanbulspor maçında Metin penaltı attı, bir direğe vurdu, sonra öbür direğe çarpıp dışarı çıktı. Nedim gol attı, 1-0 mağlup olduk. Fenerbahçe şampiyonluğu ilan etti. Ertesi gün İstanbulspor Fener’i 2-0 yendi. Ben de o maçtan evvel Küçükçekmece’de yapılan kamptaydım. Maça Baba Gündüz’ün arabasıyla gidip dönmüştüm. Dönerken korkuyorum. ‘Kızarsa pataklar,’ diyorlardı. Tabii Baba Gündüz öyle şeyler yapmazdı ama herkes çok korkardı. Son derece otoriter bir adamdı. Arabada dönerken adeta tespih böceği gibi yok oldum.”

Gündüz Kılıç ve Galatasaraylı futbolcular bir kampta. Özkan Dallı, sağdan ikinci.

1960-61 yıllarında Galatasaray genç takımında oynayan Özkan Dallı, ardından B ve sonra da A takımına alınmış. “Büyük Ali (Beratlıgil) gibi oyuncular o zaman B takımda maçlara çıkıyordu. Ardından Galatasaray A takımına aldılar. Ancak lig maçlarında hiç oynamadım, özel maçlar ve Cemal Gürsel Kupası gibi turnuvalarda oynadım.” Onun genç takımda oynadığı sırada Galatasaray A takımını çalıştıran George Dick’i sorduğumuzda, onu olumlu yönleriyle hatırlıyor: “George Dick Galatasaray’a şaheser bir futbol oynatmaya başladı. Adamda hiç yıldız futbolcu takıntısı yoktu, onun için takım oyunu önemliydi. Cengiz en makbul oyunculardandı. Daha genç yaşında onu takıma soktu. Dick, takım için çalışanlara, oynayanlara çok ehemmiyet verirdi. Fakat ben onunla çalışamadım. A takıma geçtiğimde meşhur Remondini vardı. Ondan sonra Coşkun Özarı ve Baba Gündüz’le çalıştım.”

Galatasaray B takımı. Soldan sağa ayaktakiler: Faruk, Mete, Sabri Dino, Erdoğan, Cengiz Özyalçın, Erol. Oturanlar: Kamil Altan, Dursun, Ahmet Karlıklı, Özkan Dallı, Ergün Acuner.

Özkan Dallı 1962-63 sezonunda Galatasaray’dan birkaç oyuncuyla birlikte, Karagümrük takımına gitti. Bu transferin hikayesini şöyle anlatıyor: “Baba Recep (Adanır) antrenör-oyuncu olarak Karagümrük’e geçiyordu. Cengiz Özyalçın, ben, Abdülmetin, Selçuk – bunları alıp oraya götürdü. Biz Karagümrük’te oynayacağız, sonra tekrar Galatasaray’a döneceğiz diye gittik.” Kağıt üstünde iyi bir takım ortaya çıkmasına rağmen, Karagümrük sezon sonunda Türkiye İkinci Ligi’ne düşmüştü. Özkan Dallı bunun sebebini şöyle açıklıyor:  “Üç tane antrenör değiştirdik. Baba Recep ben oyuncu olarak devam edeceğim dedi, antrenörlüğü bıraktı. Arkasından Naci Özkaya geldi. O da gitti, Selahattin Torkal geldi. Kağıt üstünde kadro çok iyiydi ama hiçbir zaman takım olamadık. Kaleci Sümer, Gökçen, Nihat – Metin’le beraber genç milli olmuştu, Kadri Kartal, sağ haf Beşiktaşlı Tuncay, sağ açıkta Kemal, Aydın Yelken, Küçük Ali (Soydan), Orhan (Erkmen) vardı takımda. Baba Recep, Nihat gibi oyuncuların son zamanlarıydı. Ben ve Abdülmetin gibilerse daha yeni başlıyorduk.”

Karagümrük 1962-63. Soldan sağa ayaktakiler: Sümer Yüzer, Özkan Dallı, Gökçen Dinçer, Kemal Kalkan, Orhan Erkmen, Cengiz Özyalçın. Oturanlar: Tuncay Demirtaş, Kadri Kartal, Nihat Çapalar, Muharrem Domaniçdağ, Ali Soydan.

O sezon Karagümrük, küme düşmemek için Feriköy’le çekişmişti. Ligin sonlarına doğru rakibiyle bir tür “kader maçına” çıkan Karagümrük, 1-0 mağlup olunca, birkaç hafta kala düşmesi kesinleşmişti. O maçı ayrıntılarıyla anlatıyor Özkan Dallı: “Maçın başlarında bir frikik olmuştu. Feriköylü İsmet 30 metre civarından gol attı. Sonra Küçük Ali deniz tarafındaki kaleye daldı, 18 içine girer girmez düşürüldü, penaltı. Golü atsak beraberlikte onlar düşüyordu. Aydın Yelken, raket gibi sol ayağı olduğu halde sağ ayağıyla penaltıyı avuta attı. Kadri Aytaç o Feriköy maçının devre arasında soyunma odasına girdi, bize taktik verdi. Bayağı hararetli bir şekilde konuştu. Karagümrük o sene şampiyon olmak için takım kurmuştu, küme düştü. Olacak şey değil. Başkan İbrahim Sevin, soyunma odasına geldi, ‘O kadar para harcadım, yazık değil mi?’ diye söylendi. Hepimiz nasıl kaçacağımızı bilemedik.”

Karagümrük-Galatasaray maçında, Özkan Dallı eski takım arkadaşı Metin Oktay’ın bir hücumunu önlüyor.

Hangi mevkilerde oynadığını sorduğumuzda şunları anlatıyor Özkan Dallı: “Benim esas mevkim sağ iç ve sağ haftı ama santrhaf ve santrfor bile oynadım. Mesela Galatasaray maçında santrhaf oynayıp Metin’i tuttum. Hatta dört yıldız almıştım o maçta. Feriköy maçında da santrfor olarak koydular. Tam kalecinin karşısındayken önüme bir top geldi fakat sol ayağıma geldi, vurdum yavaşçacık kalecinin üstüne gitti. Bayağı güzel pozisyondu.”   

Artık İkinci Ligde mücadele eden Karagümrük’te, ertesi sezona başlayan Özkan Dallı, ODTÜ’yü kazanınca, eğitimi tercih ederek futbol hayatına noktayı koymuş. “ODTÜ’de fizik bölümünde 1963-68 arasında okudum. 68’de ben çıktığımda, üniversite kapandı, rektörün arabasını yaktılar. Benim bursum yanıyordu. Neredeyse mezun olamıyordum. Kıl payı dışarı tesadüfen gitmişim, çok şanslı bir insanmışım. Ben tanımıyorum ama, Deniz Gezmiş’ler filan hepsi bizim yatakhanede yatıyorlarmış. 1968’de mezun oldum. Doktorayı Kanada’da yaptıktan sonra orada kaldım. Türk eşimle orada evlendim. Döneriz filan derken seneler geçti, kaldık. Üniversitede öğretim üyeliği yaptım. Çeşitli reaktörlerde, araştırma merkezlerinde çalıştım. Kolejlerde fizik-matematik hocalığı yaptım. 1976’da dört aylık askerlik yapmaya İskenderun’a geldim. Ailemi de getirdim. Bir geldim ki, burası tam karışmış. Her sene geliyordum, ondan sonra altı sene hiç uğramadım.” Hayatını Montreal’de sürdüren Dallı, her yaz Türkiye’ye geliyor: “Ben 1968’de ayrıldığımda İstanbul’un nüfusu 2,5 milyondu. Montreal’in nüfusu da o kadardı. Fakat nüfusu hâlâ 2,5 milyon. Emekli olduktan sonra gezmeye daha çok vakit ayırıyorum. Aralık ayından itibaren Montreal’de kar başlar ve Nisan’a kadar kalır. Ben kış aylarında Florida veya Küba’ya gidiyorum. Yaz aylarında Datça’da kalıyorum.”

Özkan Dallı: Futbol Sahalarından Fizik Profesörlüğüne” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.