Bir zamanlar İstanbul’un her yerinde “futbolcu tarlası” gibi top sahaları, arsalar vardı. Özellikle okulların tatile girdiği yaz aylarında, çocuklar ve gençler sabahtan akşam hava kararıncaya kadar buralarda top oynardı. Sadece çocuklar değil, profesyonel takımlarda forma giyen ünlü futbolcular bile kendi aralarında yazlık takımlar kurarak bu sahalarda iddialı maçlar yaparlardı. Bütün gün kendi kendine top oynayan çocuklar, sürekli maç yapmanın sağladığı avantajla futbol kabiliyetlerini geliştirir, bir kısmı sivrilerek zaman içinde birinci lig takımlarında yer alırdı. İşte bu “futbolcu tarlalarından” biri, Bakırköy’ün ünlü Zuhuratbaba sahasıydı. Bu yazımızın konusu olan Taner Çığıraç, Zuhuratbaba sahasının onlarca “mahsülünden” biriydi. Birkaç yıl içinde, bu sahada birlikte top koşturduğu arkadaşları Vedat Okyar ve Ersel Altıparmak ile Bursaspor’da buluşan Taner Çığıraç’tan öncelikle çocukluk günlerinin hikâyesini dinliyoruz:

“1945 doğumluyum. Doğma büyüme Bakırköylüyüm. Biz sekiz kardeştik, dört kız dört erkek. Ben yedi numaraydım. Ben yedi yaşındayken babam rahmetli oldu. Bakırköy’de, çarşının içinde lokantası vardı. Eskiden Bakırköy’den İncirli’ye gitmek meseleydi, git git bitmezdi. Bir kere çocukken bisikletle oralara gittiğim için dayak yemiştim. Rahmetli babam Zeytinburnu’na yerleşmiş önce, İncirli taraflarına kurtlar iniyordu diye anlatırdı. İran Şahı gelmişti, onu karşılamaya Kartaltepe İlkokulundan İncirli’ye karşılamaya götürmüşlerdi. E 5 yeni yapılmıştı o zaman. Yürü yürü bitmez. İstasyonda indin mi, Akıl Hastanesine gitmek için faytonlar vardı. Bakırköy’de üç dört tane araba vardı o zaman. Sahil yolu yoktu, Kofa denen yerden denize girerdik. Balıkhane vardı. Sayfiye yeriydi Bakırköy. Trenden 15-20 kişi inerdi, herkes birbirini tanırdı, selam vere vere evlerine giderlerdi. Tren de kara tren o zamanlar.”

Taner Çığıraç (solda) ve Vedat Okyar (sağda), mahalle arkadaşları Önder’le, Zuhuratbaba sahasında.
O zamanlar İstanbul’un ünlü sahalarından Baruthane’yi ve ilk top oynadığı yerleri şöyle anlatıyor Taner Çığıraç: “Baruthane sahası o zamanlar Türkiye’nin altı ızgaralı ilk sahasıydı. Evden kaçar oraya giderdik maçları seyretmeye. O zamanlar Ataköy filan yoktu, orası hep Baruthane’ydi, askeri araziydi. Baruthane sahasında turnuvalar tertip edilirdi yazın, özel maçlar yapılırdı. Benim futbola ilk başlamam Bağlar sahasında oldu. Pazaryerinde ufak bir sahaydı. Önceleri emniyet amirliğinin olduğu yerde bir saha vardı. Biraderler beni omuzlarına alıp maça götürürlerdi, orada seyrederdim. Suat Mamat, abisi Nevzat oynarlardı. Sonraları ben Bursaspor’da, o Beşiktaş’ta, Vefa’da oynarken karşılıklı oynadık.”


Top oynamayı çok seven Taner Çığıraç, bu yüzden önemli bir eğitim imkânını yarıda bırakmasını şöyle anlatıyor: “İlkokulu bitirince Darüşşafaka imtihanına girdim ve kazandım. Bir sene orada okudum fakat sonra top davasına imtihanlara girmedik. Maça gittik, rapor aldık. Fakat sınıfta kalınca ayrıldım. Pişman oldum tabii, Darüşşafaka bırakılacak okul değildi. Sonra Bakırköy Ortaokulunu bitirdim.”

Taner Çığıraç ve Ersel Altıparmak (sağda), bir takım arkadaşlarıyla.
Taner Çığıraç Zuhuratbaba’nın ünlü amatör takımı Yücespor’da Vedat Okyar, Ersel Altıparmak ve Vedat’ın kalecilik yapan kardeşi Raif’le birlikte top koşturmuş önceleri. “Vedat’ın ailesi Bursalıydı. Kumaşçılıkla uğraşıyorlardı. Vedat Bursa doğumluydu ama küçükken İstanbul’a yerleşmişler. İlkokulu Bakırköy’de beraber okuduk.” Mahallenin takımına duydukları sevgiyi, “Bursa’ya gittiğimizde de, yazları gelip oynuyorduk maçlarda,” sözleriyle ifade ediyor.

Bursa’da buluşmadan önce Taner ve Vedat, o yılların ünlü kulüplerinden Adalet’in genç takımına, Ersel ise Davutpaşa’ya transfer olmuşlar. “Zuhuratbaba sahasında çok maçlarımız oldu. Orada oynarken Adalet kulübünden Hamza abi beni seyretmiş. Bana oynar mısın diye sordu. Oynarım dedim. 500 liraya gittim Adalet kulübüne, 1961-62 senesi olması lazım. Lise birdeydim o zaman. Şeref Stadı’nda idmanları yapardık. Beş lira yol parası verirlerdi. İlk hocam Selahattin Torkal’dı. O zaman mahalli lig vardı. Bütün eski futbolcular o ligdeki takımlarda hocalık ve oyunculuk yapıyordu. Bir sene genç takımda oynadıktan sonra A takıma aldılar.”

O yıllarda Türkiye İkinci Ligi ve Mahalli Lig’de mücadele eden kulüpler maçlarını çoğunlukla Şeref Stadı’nda oynuyordu. Taner Çığıraç da Adalet takımında oynarken, futbol tarihimizin bu ilginç stadında sık sık maça çıkmış. Unutamadığı bir maçı, “Bir sabah yedi buçuğa maç vermişler Şeref Stadı’nda. Saha buz, yürüyemiyorsun. Oynadıkça açılıyorsun tabii ama,” diye hatırlıyor. O günlere ait bir başka anısı da Dinyakos ayakkabılarla ilgili: “Adalet’te oynarken Dinyakos ayakkabı yaptırmıştım. Nereden vursam gol olurdu. Bursa’ya giderken alamadım ayakkabılarımı, burada kaldı. Malzemecimiz vermedi, ama ne ayakkabıydı. Ayağıma çok iyi oturmuştu, hafifti. Ön taraf kapalı, bağlar kısa şekli yeni çıkmıştı.”

Tecrübeli futbolcularla birlikte İstanbul Mahalli Liginde mücadele eden Adalet takımında top koşturan Taner Çığıraç, 1964-65 sezonunda Bursaspor’a transfer olmuş. Bir başka deyişle, 1963 yılında kurulan yeşil-beyazlı takımın ikinci sezonunda kadroya katılmış. Böylece Bursa’ya daha önce giden mahalle arkadaşları Vedat ve Ersel’le buluşmuş. “Vedat benden evvel 1963’te gitti. 1964 Kasım’da ara transferde de ben gittim. İkimiz de Adalet’ten gittik. Ersel Harp Okulu’ndan ayrılma. Davutpaşa’ya geldi. Oradan Bursaspor’a gitti. Vedat’ın babası orada yöneticiydi. Bizi buradan tanıdığı için hepimizi aldı. Okul masraflarını da onlar halledince gittim. Liseye Bakırköy’de başladım, Bursa’da bitirdim. Bursa’ya gittiğimde lise ikideydim.”


Orta sahada, o yılların oyun sistemine göre 6 numara ve 8 numara, yani sol haf ve sağ iç olarak top koşturmuş Taner Çığıraç. Bursa’daki ilk iki sezonunda amatör olarak oynamış. 1966-67 sezonunda profesyonel olmuş. O yıllardaki ücretleri sorduğumuzda şu detayları hatırlıyor: “Kaleci Osman Galatasaray’dan gelmişti o zaman. Biz 30 bin lira aldık, o zamanlar bir ev alınabiliyordu o parayla. Amatörken 12-15 bin lira civarı verirlerdi.”

Bursaspor’daki kadroları şöyle hatırlıyor: “Bursa’daki ilk senemde hocamız Muhtar Tuçaltan’dı. Sonra Sabri Kiraz geldi. Ardından Tuncay Becedek, Ahmet Tuna, Beykozlu Cemal, Ergun Öztuna, İstanbulsporlu Haluk Erdem transfer edildi. Ersel, Mesut vardı zaten. Mesut Şen Galatasaray genç takımından gelmişti. Müfit Beşiktaş’ın altyapısındandı, Nişantaşı’ndan geldi.”

1963’te kurulan Bursaspor, aynı sezon başlayan Türkiye İkinci Ligi’nde yer almış ve ilk yılı orta sıralarda bitirmiş. Taner Çığıraç’ın geldiği 1964-65 sezonunda şampiyonluğa çok yaklaşmışlar, ancak fırsatı son haftada İstanbul’da Beyoğluspor’a yenilince kaçırmışlar. Böylece, Türk futbolunun köklü kulüplerinden Vefa’yla aynı puanı almalarına rağmen ligi ikinci sırada bitirmişler. 1965-66 sezonunda takım sayısı çoğalınca Türkiye İkinci Ligi iki ayrı grup halinde oynanmış. 11 takımlı grubu, Eskişehirspor’un önünde birinci sırada bitiren Bursaspor, aynı başarıyı günümüzde play-off adını verdiğimiz yükselme grubunda gösterememiş. O sezonu şöyle özetliyor Taner Çığıraç: “Eskişehirspor’la çekiştiğimiz sene, ilk 20 maç namağlup oynadık. Sonra ayaklar gitmez oldu. Yükselme grubunda maç kaybettik. Eskişehir bizi Bursa’da yendi. Büyük hadiseler çıktı. O sene Altınordu ile Eskişehirspor çıktı.”


Bursaspor özlediği şampiyonluğa, 1966-67 sezonunda kavuşmuş. Sabri Kiraz’ın çalıştırdığı yeşil-beyazlı takım, 16 takımın yer aldığı beyaz grupta Samsunspor’la çekişmiş. Ligin ilk maçında, kendi sahasında Samsunspor’a yenilen Bursaspor, haftalar ilerledikçe puan farkını açmış. Sezon bitiminde rakibinin altı puan önünde grup birincisi olan yeşil-beyazlı takım doğrudan Türkiye Birinci Ligine yükselmiş.


Birinci Ligde üç sezon Bursaspor formasıyla mücadele etmiş Taner Çığıraç. Kulüp yönetimi Birinci Lige çıkınca, Sabri Kiraz’la yola devam etmeye karar vermiş. Fakat sezonun ikinci maçı öncesinde Sabri Hoca trafik kazası geçirip ayağı kırılınca, yerine Muhtar Tuçaltan getirilmiş. 1968-69 sezonunda antrenörlüğü yine Sabri Kiraz üstlenmiş. Bu iki sezonu başarılı geçiren Bursaspor, sırasıyla altıncılığı ve beşinciliği almış. Taner Çığıraç, altı yıl formasını giydiği Bursaspor’da son olarak 1969-70 sezonunda forma giymiş.



Ertesi sezon Kasım ayında kiralık olarak Türkiye İkinci Ligi’nde mücadele eden Kayserispor’a gitmiş. Sarı-kırmızılı takımda, İstanbulspor’dan gelen Ata Özbay, Romanyalı Jenei gibi tecrübeli futbolcularla birlikte top koşturmuş.

1971-72 sezonunda Taner Çığıraç’ın yeni takımı Kocaelispor olmuş. Türkiye İkinci Ligi’nde mücadele eden yeşil-siyahlı takımda toplam bir buçuk yıl geçirmiş. İkinci sezonun ortasında askere gidince, bu kez Üçüncü Lig’deki Erzurumspor’da oynamış: “Kocaelispor o zaman Kağıtspor’un sahasında oynuyordu maçlarını. İsmetpaşa Stadı daha sonra yapıldı. İkinci sezon üç dört ay oynadıktan sonra yedek subay olarak Tuzla Piyade Okuluna gittim. Kurada Kars’ı çektim. Erzurumlular duymuş orada olduğumu. Bizde oynar mısın diye sordular. Ben de kabul ettim.”

Taner Çığıraç, Üçüncü Lig’de şampiyon olan Erzurumspor’un bu başarısına katkıda bulunmuş ama geçirdiği ağır sakatlık futbol hayatının sona ermesine yol açmış: “Üçüncü Ligden namağlup İkinci Lige çıktık. Ben altı ay kadar oynadım. Sonra ayağım kırıldı, bağlar filan koptu, en son orada oynadım ve bıraktım. Trabzon’da Sebat maçında, ilk defa tekmeden kaçtım, ayağımı kırdım. Baktım adam vurmaya geliyor bana. Sıçradım, bir çarptı bana, ayağımın üstüne düştü. Futbolu en iyi zamanımda bıraktım. Bilek bağlarım koptu. Arkadaki fibula kırılmıştı. Askeri hastanede iki üç ay yattım.”


Taner Çığıraç en verimli olabileceği bir dönemde, 28 yaşında sahalara veda etmek zorunda kalmış. Askerliği bittikten sonra döndüğü İstanbul’da, futbol sevgisi yüzünden amatör kümedeki Zeytinburnu’nda beş altı maç oynamış. Ancak eskisi gibi olamayacağını anlayınca futbolu tamamen bırakmış. İncirli Caddesinde bir otomobil galerisi açmış. Doksanların başında Bakırköyspor Türkiye Birinci Ligi’ne çıkınca, ilk sene umumi kaptanlık yapmış. Fakat bunun devamı gelmemiş. Umumi kaptanlığın sadece bir sene sürmesini, “İşten anlamayan adamlar reklam için yönetici oluyordu. Siyaset de girdi mi işin içine tadı kaçtı,” diye açıklıyor.

