Özcan Esinduy: Havada Hakimiyet Kuran Santrhaf

50’li yılların Beşiktaş’ı, 40’larda şampiyonluklara ambargo koyan efsanevi takımın gölgesinde kalmış olsa da, bu on yıllık dilimdeki kadrolar da yabana atılır cinsten değildi. Nitekim Beşiktaş bu dönemde, üç İstanbul Ligi şampiyonluğunun yanı sıra, Avrupa’da ülkemizi temsil edecek takımı belirlemek için düzenlenen iki Federasyon Kupasını da kazanma başarısını göstermişti. Bu başarılarda payı olan futbolculardan biri Özcan Esinduy’du. Henüz lise öğrencisiyken katıldığı Beşiktaş takımında, o döneme göre bir hayli uzun boyuyla önce santrfor olarak oynamış, ardından bilhassa havada hakimiyet kuran bir santrhaf olmuştu. Uzun yıllardan beri Amerika’da yaşayan Özcan Esinduy’la, Darüşşafaka’nın spor tarihini anlatan kitap çalışmamız sırasında, İstanbul’a yaptığı kısa bir ziyaret esnasında konuşma imkânı bulduk.

1933’te Kadıköy’de dünyaya gelen Özcan Esinduy, futbolla nasıl tanıştığını şöyle anlatıyor: “Ben altı-yedi yaşlarındayken babam vefat etti. Beş kardeşin en küçüğü bendim. Moda İlkokulunda okumaya başladım. Yanlış hatırlamıyorsam 1942’de dördüncü sınıfta Darüşşafaka’ya girdim. Her Darüşşafakalı gibi ben de bez topla oynamaya başladım. Gayet iyi bez top yapardı arkadaşlarım. Lisedeki ağabeylerin olduğu sahaya geçemezdik. Biz ufak sınıfların oynadığı daha küçük bir saha vardı. Yedinci sınıfa geçtikten sonra ortaokul karması olarak büyük sahada da oynamaya başladık.”

Darüşşafaka Lisesi orta kısım yılları.

Pek çok yetenekli çocuğu Türk sporuna kazandıran Darüşşafaka Lisesi’nde, futbol dışında diğer sporları da yapma olanağına kavuşmuş Özcan Esinduy. Uzun boyu sayesinde basketbol ve voleybolda da başarılı olmuş: “Ortaokulda futbol dışında hentbol, voleybol ve basketbol oynadım. Okul takımlarına da girdim ama futbol dışında fazla bir ağırlığım yoktu o branşlarda. Lisedeyken tamamen futbol oynamaya başladım ama bir sene yine basketbol takımına çağırdılar. Basketbolda Tophane Sanat Okuluyla finale kaldık, hatta onları yenip maçı kazandık. Tophane’de Altan (Dinçer) ile Erdoğan (Karabelen) da vardı. Bana, ‘Sen bunların arasına girip tut bunları,’ dediler. Onları tutmak mümkün mü, adama yukarıdan bakıyorlar. Benim vazifem onları itmek kakmak, top vermemekti. Neticede kazandık maçı.” 1951’de ilk kez İstanbul şampiyonu olan lise basketbol takımının başarısında pay sahibi olduğu gibi, Darüşşafaka kulübünün yeni kurulan voleybol takımına da ilk sezonunda katkıda bulunmuş Özcan Esinduy.

1951 İstanbul Şampiyonu olan Darüşşafaka Lisesi basketbol takımı. Özcan Esinduy üst sırada ortada. Yanında (sağdan ikinci), geleceğin milli basketbolcusu Şevket Taşlıca görülüyor.

Türk futboluna Galatasaraylı Musa Sezer, Beşiktaşlı Nazım Öner, Fenerbahçeli Murat Alyüz ve Melih Ilgaz, Vefalı Galip Haktanır gibi isimleri kazandıran Darüşşafaka Lisesi’nden yetişen son futbolcu diyebiliriz Özcan Esinduy için. Bilindiği gibi, 50’lerden itibaren basketbol okulda bir numaralı spor haline geldi ve futbol arka planda kaldı. Özcan Esinduy’un da yer aldığı lise futbol takımı şampiyonluk kazanamasa da rakiplerin çekindiği iyi bir kadroya sahipti: “Okul futbol takımıyla zaman zaman Melih Ilgaz, Galip Haktanır ve bazı abilerimiz gelip meşgul oluyordu. Bazen jimnastik hocamız kültür fizik yaptırırdı. Fakat daha çok kendi kendimizi yetiştirirdik. Bazı mektepler gayet hazırlıklı oluyordu karşılaşmalara. Biz hususi mektepler kısmındaydık. Ben okul takımında santrfor oynuyordum. Bir maçımızı Fener stadında Boğaziçi Lisesiyle yaptık. Onlarda Fenerbahçe’nin tanınmış futbolcuları oynuyordu. Kaleci Şükrü (Ersoy), Mehmet Ali Has, Selahattin Torkal, hatta Erol (Keskin) vardı. Biz tabii biraz hafif kaldık ama ona rağmen 2-1 kaybettik.”

Darüşşafaka Lisesi futbol takımı. Özcan Esinduy ayakta, soldan dördüncü.

Darüşşafaka’nın son sınıfında okuduğu 1951 yılında, Beşiktaş’a girişini şöyle anlatıyor: “Son sınıfa geçtiğim zaman Beşiktaş idare heyetinde bulunan Tahir Söğütlü aynı zamanda bizim cemiyet başkanı veya yardımcısıydı. (Meraklısı için not: Kendisi de Darüşşafaka mezunu olan Tahir Söğütlü, 20’li ve 30’lu yıllarda Beşiktaş’ta futbol oynamış, 1955-56 yıllarında kulüp başkanlığı yapmıştı.) Onun kanalıyla Beşiktaş’la münasebetim oldu. Şeref Stadı’nda bazı okul maçları yapıyorduk. Orada galiba Sadri Usuoğlu’nun seyretme imkânı olmuş beni. Bir gün bana, ‘Bu hafta Sadri Usuoğlu’nu göreceksin,’ dediler. Mektep de izin verince galiba Salı günüydü, kalktım gittim Şeref Stadı’na. ‘Soyun bir antrenmana çık bakalım,’ dediler.  Etrafıma baktım, Beşiktaş takımında hayranlıkla izlediğimiz oyuncular hepsi. Sahaya çıktım neyse; olabildiğince topla oynadım, koşturdum, şut attım. Perşembe günü antrenmana tekrar gittim. Antrenmandan sonra Sadri Bey, ‘Cumartesi günü maçımız var, çıkıp oynayacaksın,’ dedi. O an dizlerimin titrediğini hissettim.”

Beşiktaş formasıyla ilk maç. (Beşiktaş dergisi)

Böylece Özcan Esinduy ilk kez 13 Ocak 1951’de siyah-beyazlı formayı giydi. Bu ilk maçın hikâyesini şöyle anlatıyor: “Galiba Cuma akşamıydı, neden bilmiyorum bileğim şişti. Bir yandan oynamayı çok istiyorum, bir yandan da oynayacak durumda değilim. O akşam okulda revire gittim. Ayağıma pansuman yaptılar, sıcak su torbası koydular. Sabahleyin imkân olursa haber veririm diyerek yattım. Ertesi sabah kalktığımda baktım bileğimdeki şiş inmiş. Avusturya’nın Austria takımı gelmişti İstanbul’a. Ağabeyimle birlikte kulüp lokaline gittik, Sadri Beyi bulduk. Hiç unutmuyorum, Akaretler’deki o lokalden aşağı indik; Çarşı’da bir lokanta vardı, oraya girip yemek yedik. Oradan Dolmabahçe’ye yürüyüp stada girdik ve soyunma odasına gittik. O zaman malzemeci Mustafa vardı. Benim doğru dürüst ayakkabım yoktu. Sadri Bey Mustafa’ya, ‘Özcan’a bir ayakkabı uydur,’ dedi. Bir futbol ayakkabısı uydurdular, soyunduk. Sadri Usuoğlu, ‘Santrfor oynayacaksın,’ dedi.”

Metin Erman, Coşkun Taş, Özcan Esinduy.

“Bizden önce de Fenerbahçe-Vefa maçı vardı. Onların maçı bitti, tünelden biz sahaya çıkıyoruz. Melih Ilgaz o zaman Vefa’da oynuyordu. Tam ben çıkarken o içeri giriyordu. Bildiğiniz gibi o da Darüşşafakalıydı. Beni görünce sarılıp öptü ve iyi şanslar diledi. Son derece heyecanlıydım. O günlerde Mohini diye bir fil vardı, İstanbul’a getirmişlerdi. O sırada statta dolaştırıyorlarmış. Sonradan bana, ‘Mohini’yi gördün mü?’ diye sordular. Heyecandan onu bile görememişim. Koşa koşa sahaya çıktık. O zamanki Austria takımı pek mağlubiyet yüzü gören bir takım değildi. Oswirk diye meşhur bir oyuncuları vardı. Maç başladı, oradan oraya koşuşuyorum. Kafa toplarında bir hakimiyetim vardı. Oswirk denen adamdan kafa toplarını almaya çalışıyorum. Tam da benim yanımda, müdafaada oynuyordu. Çok iyi futbolcuydu, o senelerde Avrupa karmasına seçilmişti.”

Gürcan Berk, Özcan Esinduy, Ahmet Berman.

“Birinci devre onlar 2-0 öndeyken 2-1 oldu.  Sol açıkta Altay’dan gelen Cihat (Yetiş) oynuyordu. Çok iyi sol ayağı vardı. Sol açıkta bir top aldı, girdi girdi, kornerin hizasına kadar geldi. Topu ortaladı. Orta çok güzeldi, kaleciyi filan aştı. Arka direğin oralarda yükseldim, vurdum kafayı gol oldu. O beni biraz kuvvetlendirdi. İkinci devre başladı, yine bir gol yedik, maç 3-2 devam ediyor. Son dakikalar yaklaştı. Kapalı tribünde, Gazhane tarafında Beşiktaş tribünü vardı. Orada bir frikik kazandık. Çengel Hüseyin kaptandı o zaman. Hepimiz kale önüne geldik. Çengel Hüseyin on sekizin dışına ortaladı. Top süzülüyor, yapacağım tek şey fırlamak ama önümde de Avusturyalı oyuncu var şimdi hatırlamıyorum, Melchior mu başkası mı. Mehmet Reşat Nayır da hakem. Ceza sahası bir hayli kalabalık. Şöyle bir omzumu koyduğumu hatırlıyorum. Önümdeki yükselemeyince ben vurdum kafayı, hatta hatırlıyorum yere doğru vurdum. Kaleci bir şey yapamadı, gol oldu. Bir dakika kadar sonra da maç bitti. Böylece 3-3 berabere kaldık. Benim için güzel bir başlangıç oldu tabii. Sadri Bey de memnun oldu çünkü beni oraya koymakla risk almıştı.”

Metin Oktay’la mücadelede. (Günlük Spor gazetesi)

Zamanın kuvvetli takımlarından Austria’ya iki gol atarak Beşiktaş’ta parlak bir başlangıç yapsa da ilk on birde sürekli oynayabilmek için iki yıl beklemiş Özcan Esinduy. Bu dönemde zaman zaman özel maçlarda yer almış. Bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Neticede santrfor olarak devam ediyordum fakat o zaman benim tecrübem galiba yeterli değildi. Santrfor için kafi gelmiyordum. Son senelerde boyum bir anda uzamıştı. Öyle olunca hareket kabiliyetimi kaybettim, küçükken daha hareketliydim. Zaman zaman hususi maçlarda oynama fırsatı buluyordum çünkü o zaman liglerde adam değiştirme yoktu. O bakımdan riskli bir durum oluyordu. 53 senesine kadar böyle devam etti. O sene Sandro Puppo Beşiktaş’a antrenör oldu. Antrenmanlarda falan oynuyoruz. Bana, ‘Seni santrhaf olarak oynatacağım,’ dedi. Ben toplara havadan hakimdim, bir de önümdeki topları kontrol edebiliyordum. Kontrolüm iyiydi ama dönüş kabiliyetim azdı. ‘Seni burada bir deneyelim bakalım,’ dedi. Sonuçta ben başladım santrhaf oynamaya.”

Beşiktaşlı futbolcular kampta. En üstte Eşref Özmenç. Saat yönünde sırasıyla Güneş Atik, Nusret Ülük, Celal Soydan, Bülent Esel, Özcan Esinduy, Yüksel Herat ve Sami Özer.

“O zaman Beşiktaş’ta Ali İhsan vardı santrhafta, yeri doldurulamayacak bir futbolcuydu. O sıralarda zannediyorum bir rahatsızlık durumu oldu. Neticede gene bir gün Galatasaray’la maçımız vardı ama kupa maçı mı lig maçı mı hatırlamıyorum. Yağmurlu, kötü bir havaydı.” (Özcan Esinduy’un bahsettiği bu maç 22 Mart 1953’te oynanan ve Beşiktaş’ın Galatasaray’ı 2-1 yendiği Çanakkale Abidesi Kupası maçıydı.) “Sadri abi, ‘Santrhaf olarak bugün sen oynayacaksın,’ dedi. O sırada Eşref ile Nusret iki yan haf oynuyordu. Nusret yanıma geldi, ‘Hiç korkma ve heyecanlanma, biz yanındayız,’ dedi. Galatasaray’da o zaman Sarı Muzaffer oynuyordu. Saha o kadar çamur ki, ne top tutulabiliyor, ne kontrol ediliyor, ne de vurduğun zaman uzağa gidiyor. Ben kuvvetli olduğumu düşünüyorum, o sahada koşabiliyordum. Neticede o maçı 2-1 kazandık. Ondan sonra santrhafta oynamaya başladım.”

Bir Beşiktaş-Galatasaray maçında Özcan Esinduy, Suat Mamat’tan önce kafayı vurmuş.
Recep Adanır’la Şeref Stadı’nda idmanda.

1953-54 sezonundan itibaren lig maçlarında da forma giymeye başladığı bir sırada sakatlanınca bir müddet takımdan uzak kalmış Özcan Esinduy. Bu yüzden Dünya Kupası’nda oynama fırsatını da kaçırmış: “53 sonu veya 54 başında Şeref Stadı’nda bir antrenmanda dizim döndü. Toprak saha kurumuş, krampon takılınca dizim döndü ve sakatlandım. O arada 54 Dünya Kupası için milli takıma seçilmiştim. Her şeye rağmen beni kadroda tuttular. Bilhassa milli takım antrenörü Sandro Puppo beni destekliyordu, muvaffak olacağıma inanıyordu. O zamanki tedavi sistemi neyse, en iyi şekilde devamlı tedaviye gittim. Zannediyorum Mart ayında antrenmanlara başladım. Milli takımın hazırlık maçlarında da santrhaf olarak oynadım. O zaman takımda santrhaf olarak benden başka Kasımpaşalı Çetin vardı. Beşiktaş’ta da yine oynamaya başlamıştım. Mayıs ayında milli takım kampına girdik. Beni 16 kişilik kadroya dahil ettiler ki ben pek ihtimal vermiyordum. Neticede 54 Dünya Kupasına gittik. Güzel bir turnuvaydı. İlk maçı Bern’de Almanlarla oynadık. Her şeye rağmen bana güvenemediler. Oyuna Çetin başladı. Daha sonra Güney Kore maçında ben gene oynayamadım. Almanlarla aynı puanda olunca tekrar karşılaştık. O maçta bizim Beşiktaşlı sol açık Coşkun Taş oynamıştı. Bizi Zürih’e getirdiler. O arada bazı maçları seyretme imkanımız oldu. Brezilya, Yugoslavya, İngiltere, Uruguay gibi maçları seyrettik. Hatta bazı maçları televizyondan seyrettik ve televizyonu ilk defa orada gördük.”

Tarih 14 Haziran 1954. Milli takım Dünya Kupasına katılmak üzere İsviçre yolculuğu öncesi hava alanında. Üst sıra (soldan sağa): Turgay Şeren, Rober Eryol, Özcan Esinduy, Suat Mamat, Ulvi Yenal (federasyon başkanı), Saim Seymener (yönetici), Sandro Puppo (antrenör), Gökçen Dinçer, Şükrü Ersoy, Basri Dirimlili, Yorgo Tagar (masör), Çetin Zeybek, Coşkun Taş.
Alt sıra (soldan sağa): Burhan Sargın, Necmi Onarıcı, Erol Keskin, Rıdvan Bolatlı, Mustafa Ertan, Feridun Bugeker, Naci Erdem, Akgün Kaçmaz, Ali Beratlıgil.

“55’te yine milli takıma seçildim. İtalya B takımıyla oynamak üzere Trieste’ye gittik. O maç 1-1 bitti. Orada da bir şanssızlık buldu beni. Daha birinci yarının ortaları mıydı neydi, bacağımda bir sertleşme oldu. Yine oyuncu değiştirme yoktu tabii, o yüzden sağ açık mevkiinde bitirdim maçı. Kötü bir maçtı yani benim için. Trieste’deki maçın dışında milli takımda oynayamadım. Ordu milli takımında oynadım. Fransa, Hollanda seyahatlerimiz oldu. Bunun dışında Beşiktaş olarak İsrail, İsveç gibi ülkelere yaz aylarında gidip maçlar oynadık.”

Ordu milli takımı 4 Haziran 1958’de 2-0 kazandığı Hollanda maçından önce. Ayaktakiler (soldan sağa): Metin Oktay, Ergun Ercins, Ahmet Özacar, Hilmi Kiremitçi, Cemil Gümüşdere, Coşkun Taş.
Oturanlar: Metin Erman, Özcan Esinduy, Varol Ürkmez, Koço Kasapoğlu, Rahmi Denizöz.
Ordu milli takımı seçimi için yapılan maçta İstanbul garnizonu kaptanı Özcan Esinduy ve Ankara garnizonu kaptanı Mustafa Ertan hakem Cihat Ergün’le.

Yazının başında belirttiğimiz gibi, Türkiye’yi Avrupa’da temsil edecek takımı belirlemek için iki sene üst üste düzenlenen Federasyon Kupasını kazanan Beşiktaş kadrosunda yer almıştı Özcan Esinduy. Dolayısıyla, kulüp tarihinde önemli bir yer tutan Real Madrid maçlarında da forma giymişti: “O zamanlar biliyorsunuz daha Milli Lig yoktu. İstanbul profesyonel liginde oynuyorduk. Bir de 56-57 ve 57-58 senelerinde Federasyon Kupası yapıldı. İkisinde de biz şampiyon olduk. Hatta ikinci sene finalde Galatasaray ile iki maç üst üste oynadık. İkisini de 1-0 kazandık. 1958’de Beşiktaş ilk defa Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasına katılacaktı. Ondan önceki sene galiba Yunanistan’da oldu, bir sebeple gidilemedi. Ertesi sene Real Madrid’le oynadık. Real Madrid o zamanlar fevkalade iyi bir takımdı. Puşkaş, Di Stefano, Gento, Kopa, aklına kim gelirse oradaydı. Hatta Avrupa Şampiyonasını beş kez üst üste kazanmışlardı.”

Beşiktaş’ın Federasyon Kupası kazanan 1957-58 kadrosu. Soldan sağa ayaktakiler: Kamil Üzülme, Ahmet Özacar, Coşkun Taş, Sedat Kutlualp, Recep Adanır, Nazmi Bilge. Oturanlar: Yüksel Herat, Bahattin Baydar, Varol Ürkmez, Ahmet Berman, Özcan Esinduy.
Moda’da yapılan bir kamp sırasında sandal gezintisi. Başta oturan Bülent Gürbüz. Arkasında Özcan Esinduy. Kürek çeken Eşref Özmenç olabilir. Karşısında Nusret Ülük ve antrenör Cihat Arman. Arkada Varol Ürkmez.

“Neticede kalktık gittik Madrid’e. Aksilik gene benimle beraber geliyor. Bilmiyorum bir maçtan mı, yoksa antrenmandan mı bileğim şişmiş. Soyunma odasına geldik, baktık bilek şiş. Oynamak istiyorum ama doktoru çağırdılar. Doktor geldi, benim bileğime bir iğne yaptı, acısı geçti. Bu sefer de o şiş ayağı ayakkabının içine sokmak meseleydi. Ayakkabının da kenarı kesildi. Neyse benim ayağım oraya girdi ve o şekilde sahaya çıktım. İlk defa öyle bir sahada oynuyoruz. 80 bin kişilik mi neydi, bütün tribünler dolu. Tabii bize karşı gayet baskılı oynuyorlardı. Ona rağmen ufak ufak imkanlarımız oldu ama değerlendiremedik. Hiç unutmam, o zaman maçı radyodan rahmetli Sulhi Garan anlatıyormuş. Neyse biz ilk devreyi 0-0 bitirdik. Varol kaleciydi, Kamil, Münir, Ahmet, Gürcan, Kaya, Sofyanidis bizdeydi o zaman. Recep oynamadı, sakattı galiba. İkinci devre başladı, çok enteresan bir hadise oldu hiç unutmuyorum. Top di Stefano’nun önüne geldi. Varol fırladı, kapandı ve aldı topu. Fakat di Stefano ayağıyla basıp söktü topu ve onun ellerinden kalenin içine doğru itti. İtalyan hakem faul çaldı fakat onun üstüne doğru öyle bir yürüdüler ki, hakemi ağların içine ittiler. Hakem oradan eliyle santrayı gösterdi. İlk gol böyle oldu. İkinci golü güzel attılar. Santisteban diye genç bir sağ hafları vardı, 18 üstünden doksana çok güzel vurunca Varol bir şey yapamadı. Fakat Varol o gün çok güzel oynadı, 2-0 kaybettik. Daha sonra İstanbul’a geldiler. Hiç görmediğimiz kadar kötü bir yağmurlu hava. Sahada göller olmuştu. Bütün stat doluydu, hatta portatif tribünler kurulmuştu. İlk golü sağ açık Kopa attı. Sonra bizden Kaya attı ve maç 1-1 bitti.”

Real Madrid maçında Di Stefano’nun attığı ilk gol.
11 Nisan 1957’de Ankara üniversite takımını 5-1 yenen İstanbul üniversite ve yüksek okul takımı. Soldan sağa ayaktakiler: Hüsamettin Poyrazoğlu (Adalet), Ahmet Yıkıcı (Vefa), Candemir Berkman (GS), Özcan Esinduy (BJK), Coşkun Taş (BJK). Oturanlar: Doğan Baruh (Vefa), Hilmi Kiremitçi (Vefa), Sofyanidis (Beyoğluspor), Metin Erman (BJK), Turgut Yelmer (Beyoğlu), Günay Kayarlar (Beyoğlu).

Özcan Esinduy Beşiktaş formasını son kez 1959 Şubat’ında başlayan Milli Lig’de giydi. Milli Lig’in ikinci sezonunda, yani 1959-60’tan itibaren yeni takımı Kasımpaşa oldu. Bu transferin öyküsünü şöyle anlatıyor: “59’un dönüşünde benim Beşiktaş’ta daha bir senelik kontratım vardı. Hakkı kaptan santrhaf Sabahattin’i (Kuruoğlu) almak istiyordu Kasımpaşa’dan. Cihat Arman da Kasımpaşa’yı çalıştırmaya başlayacaktı o sene. Beni oraya almak istediler. Neticede öyle bir takas anlaşması yapıldı. Ben de memnun oldum, onlar da memnun oldu. Kasımpaşa’da kaleci Hazım vardı, sonra Fenerbahçe’ye geçti. Fehmi vardı, Beşiktaş’a gitti. Fahir vardı, ben gelince o bek oynamaya başladı. Ergun vardı. Sonra İzmir’den iki kardeş – Adnan ve Rıdvan’ı aldılar. Yılmaz vardı, biraz sinirliydi ama çok iyi futbolcuydu. Kayhan ve Ahmet vardı. Hepsi iyi çocuklardı, hatta istemediğim halde beni kaptan yaptılar. Benden çok hakkı olan insanlar var dedimse de ısrar ettiler. İyi günlerimiz oldu Kasımpaşa’da. Başlarda yer almasak da bayağı iyi neticeler aldık. Güzel maçlar ve seyahatler yaptık.”

Özcan Esinduy Kasımpaşa kaptanı olarak sahaya çıkıyor.
Kasımpaşa 1960-61 kadrosu. Soldan sağa ayaktakiler: Hazım Cantez, Argun Akçetin, Fehmi Sağınoğlu, Adnan Gacamer, Yılmaz Akgün, Özcan Esinduy. Oturanlar: Ali İhsan Okçuoğlu, ? , ?, Ahmet Deniz, Kayhan Aksaraç.

Kasımpaşa’da sadece iki sezon geçiren Özcan Esinduy, 1961’de, yani henüz 28 yaşındayken futbolu bırakmasını ve sonrasında yaşamındaki gelişmeleri şöyle anlatıyor: “İkinci senenin sonunda Kasımpaşa’dan ayrılmak istedim. Beni bedava olarak bir sene daha tutma hakları vardı. Neticede genç yaşta futbolu bıraktım. 1964’te Almanya’ya gittim. Orada NATO’ya bağlı Amerikan birliklerinde sivil memur – muhasebe şefi – olarak çalıştım. Orada eşim Doris’le tanıştık ve evlendik. Cem ve Canan isimli iki çocuğumuz oldu. On sene sonra ya Türk kültürü ya Amerikan kültürü alalım dedik çünkü Almanya’da ikisinin de dışında kalıyorduk. 1973 sonunda İstanbul’a dönmeye karar verdik. Buraya gelince bir araba kiralama şirketinin müdürü olarak çalışmaya devam ettim. Bu arada çocuklar büyüyordu. Okul için ben de anneleri de Amerika’da eğitim görmelerini istedik. Böylece 1979’da Amerika’da Ohio eyaletine Toledo’ya taşındık.”

Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı futbolcular bir maçtan önce Moda’da bir arada (soldan sağa): Orhan Erkmen, Naci Erdem, Nedim Günar, Akgün Kaçmaz, Niyazi Tamakan, Erdoğan Ekin, Celal Soydan, Özcan Esinduy, Gürcan Berk.
Kasımpaşa formasıyla eski takımı karşısında, Kaya Köstepen’le mücadelede.
Kasımpaşa kaptanı Özcan Esinduy ve Adalet kaptanı Selahattin Torkal. Hakem Sulhi Garan.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi Özcan Esinduy halen Amerika’da yaşıyor ve birkaç yılda bir Türkiye’yi ziyaret edip eski dostlarıyla, okul arkadaşlarıyla hasret gideriyor.

Darüşşafaka’dan yetişen son milli futbolcu Özcan Esinduy, Darüşşafaka mezunu milli basketbolcu Mehmet Baturalp ile Mart 2015’te bir yemekte.

Özcan Esinduy: Havada Hakimiyet Kuran Santrhaf” üzerine 2 yorum

    1. Su anda Cincinnati’de yasiyor. Kizi Canan tip doktoru. Sans eseri agaclarimi kesmek isteyen kisi Turk oldugumu soyleyince, eski bir Turk futbolcunun buralarda yasadigini soyledi.

      Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.