Ankaragücü tarihine geçmiş futbolcular deyince akla ilk gelen isimlerden biridir Candan Dumanlı. Futbola Kayseri’de başlayıp Genç Milli Takıma seçilmiş, bir sene Şekerhilal takımında oynadıktan sonra, başkentin sarı-lacivertli kulübüne transfer olmuştu. Ankaragücü’nde futbolcu olarak geçirdiği 11 sezonun (askerliği sırasında oynamadığı iki sezonu da sayarsak 13 sene) ardından ilk antrenörlük tecrübesini de bu kulüpte yaşadı. Futbol tarihimizin en başarılı sol kanat oyuncularından olan Candan Dumanlı’yla yıllar önce yerleştiği İzmir’de, futbol hayatı üzerine uzun bir sohbet yaptık. Öncelikle Kayseri’de geçen çocukluk yıllarını aktarıyoruz.

“7 Ocak 1939’da Kayseri’de doğdum. Babam Sümerbank fabrikasında şefti. Babam ben beş yaşındayken öldü. Kardeşim var şimdi İstanbul’da avukat, o üç yaşındaydı. O zaman savaş yılları, verem hastalığı çok yaygın. Babamı iki arkadaşıyla birlikte Yakacık’a, sanatoryuma göndermişler. Diğer ikisi için üç ay ömürleri kaldı demişler. Dönüyorlar, üç ay sonra babam ölüyor; öbür ikisi bildiğim kadarıyla son 10 sene öncesine kadar yaşıyordu. Babam ölünce, annem işe giriyor. O zaman tek başı açık, ortaokul mezunu kadındı. Fabrikanın olduğu Sümer Mahallesi vardı. Biz Kayseriliyiz demezdik, Sümerliyiz derdik. Orada yaşayan insanlar ayrıydı Kayseri’den. Kayseri tutucu bir yerdir ama biz Avrupalı gibiydik. Turhan Dirik diye bir fabrika müdürü vardı, Amerika’da okumuş. İstanbul’da Fitaş Sinemasında oynayan bir film, bir hafta sonra bizde oynardı. Kayseri Sümerspor futbol takımı Anadolu şampiyonuydu, hep İstanbullu futbolcular vardı. Çocukluğumuz harika geçti. İlkokul binası yeni yapılmıştı, biz başladık. Türkiye’nin bir numaralı okuluydu. İçinde oyun salonları vardı, mükemmeldi. Zamanla her şey değişti.”
“Kayseri’de top oynamaya başladım. Mahallede çok güzel bir çayırımız vardı, akşama kadar top oynardık. Çocukluğumuz mükemmel geçti. Tamam belki yokluk vardı, ayakkabı zor buluyorduk, top yoktu. Kâğıda sarıp oynadığımızı da biliyorum ama mutluyduk.” O yıllarda anne babaların okumayı engellediği ve ayakkabıları eskittiği için, çocuklarının top oynamasına kızdığını bildiğimizden, Candan Dumanlı’ya, “Anneniz kızar mıydı top oynamanıza?” diye soruyoruz. Gülerek, “Ooo hem de nasıl,” diye cevap veriyor. “Çok da iyi talebeydim ama fazla okuyamadım. Kardeşim mükemmel okudu, Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Ben liseyi bitirdim, tamam dedim. Mahallemizin Fener Gençlik diye bir takımı vardı. 15 yaşındaydım o zaman, lisansım bile zor çıktı. İki üç sene Fener Gençlik’te kaldıktan sonra iki sene Kayseri Şekerspor’da oynadım. Orada oynarken Genç Milli Takıma seçildim. 1958’de genç milli olunca Kayseri’den ayrıldım, Ankara’ya geldim, o ayrılış.”

“1958 senesinde Genç Milli Takım’da ilk defa Anadolu ihtilalı yapıldı. Daha önce mesela 10 İstanbullu, 4 Ankaralı, 4 İzmirli seçilirdi takıma. O sene ben, Zeynel, Samsunlu Nuri, Numan, Cevdet – 11 kişi girdik Anadolu’dan. Takımı Cihat Arman seçiyordu. Ankara’da Türkiye genç karmalar şampiyonası yapıldı. Biz Kayseri Karması olarak üçüncü olduk. O turnuva sayesinde ben Ankara’ya geldim. Kayseri’de kim seyredecek de görüp beğenecek. 40 kişiyi Bursa’da kampa çağırdılar, sonra 16’ya düştük. Zeynel en büyük rakibimdi. Aslında o sol açık oynuyordu, ben açık da oynuyordum, içeride de oynayabiliyordum. Ben iki ayaklıydım, futbolcu olarak en büyük özelliğim odur. O yüzden solda da sağda da oynadım. Genç Milli Takımla Lüksemburg’da ve Belçika’da Avrupa Şampiyonasına gittik. Bizim grupta Fransa birinci oldu. Döndüğümüzde bütün oyuncular dağıldı. Nuri Galatasaray’a gitti. Zeynel, Tugay ve Orhan Gençlerbirliği’ne gitti. Kalecimiz Özcan Vefa’daydı zaten. Numan Samsunluydu, Altay’a gitti. Süreyya Eskişehirliydi, Beşiktaş’a gitti. Ben 1958’de Ankara’ya geldiğim zaman ilk oynadığım kulüp Şekerhilal. Bir sene orada oynadım.”

“Şekerhilal’e geçince transfer ücreti verdiler mi?” diye sorduğumuzda Candan Dumanlı yine gülerek, “Nerdee,” diyor. “İş verdiler. Daha doğrusu çalışmıyorduk ama fabrikada işçi gözüküyorduk, maaş alıyorduk. O zaman muazzam bir olaydı. Eskiden futbolcuya kız mı verilir denirdi. Kız istemeye gidince futbolcu demezler, fabrikada işçi derlerdi. O zaman kızı verirlerdi.” Ankara’nın amatör kulüplerinden Hilalspor ile Şeker Fabrikalarının bünyedisndeki Şekerspor’un birleşmesi sonucu oluşan Şekerhilal takımı, birkaç yıl sonra adını Şekerspor olarak değiştirecekti. Candan Dumanlı 1958-59 sezonunu, yani Milli Lig öncesi Ankara Profesyonel Liginin son sezonunu geçirdiği bu müessese kulübünü şöyle anlatıyor: “Bütün şeker fabrikalarından iyi futbolcuları topladılar. Amatör olarak girdim takıma; 1500 veya 2000 lira bir para verdiler, onu da iki taksitte vermişlerdi. Şeker fabrikaları yeni kuruluyordu Etimesgut’ta. Orada işçi gösterdiler. Kalede Sefer, sağ bek Fevzi vardı İstanbullu, sol bek Burhan abi. Sağ haf Eskişehirli Bülent, santrhaf Necdet abi Ankaragücü’nden transfer, sol haf yine Eskişehirli Orhan, sağ açık Yalçın, sağ iç Bekir Türkgeldi, santrfor Nazmi abi Konyalı, sol iç Gürdal abi Gençlerbirliği’nden, sol açık ben. İlk maçta Otoyıldırım’ı 5-0 yendik, harika top oynadık. Fakat o sene Demirspor şampiyon oldu. Ankaragücü ikinci, Gençlerbirliği üçüncü, Hacettepe dördüncü olarak Milli Lige girdiler. Biz o sene Ankara Liginde beşinci olunca Milli Lige giremedik. Ben o sene sonunda ayrılıp Ankaragücü’ne geçtim, geçiş o geçiş.”

“Ankaragücü’ne geçince o zamanın Ankara şartlarına göre bayağı iyi bir transfer ücreti aldım. Önce bir 10 bin lira, sonra bir 2.500 lira daha verdiler. Sonra rahmetli Sabri Kiraz bize hoca oldu. O sene 38 lig maçı oynadım, ekstra bir para daha aldım. Ankaragücü’nde hep sol açık oynadım. Fakat içeride oynasaydım, yani orta saha gibi oynasaydım daha iyi olurdu. Kendimi şöyle bir tartıyorum. Zeynel’le hep konuşurduk. ‘Sen hep yanlış oynatılıyorsun,’ derdi. Ben topla oynamayı severdim. İyi oynardım, yumuşak oyuncuydum; topla yumuşaktım. Pas verme, adam geçme özelliğim çok iyiydi. Bir bardak su içer gibi geçerdim adamı. Sol açıkta oynayınca kenarda mahkum oluyorsun. O zamanki sistem öyleydi. İçeri girsen, hoca dışarıdan bağırır, yanındaki arkadaşın kenara git der. Şimdi daha kolay anlaşabiliyorsun.”

“Ankaragücü’ne ilk geldiğim sene, en popüler transferimiz Beşiktaşlı Fahrettin Cansever’di. İstanbulsporlu Kör Salih vardı. Topa vurdu mu mermi gibi, nereden geçtiğini göremezsin. Fakat çok yaşlı bir takımdı. Kaptan Hasan abi 37 yaşındaydı. Fahrettin abi 35, Salih 32 yaşındaydı. Ali 30 yaşında, eski Fenerbahçeli Hüsamettin abi 32-33 yaşındaydı; bir tek ben vardım 19 yaşında. Bana en yakın kaleci Şeref vardı, 24 yaşında; bir de rahmetli Köpek Halim 20-21 yaşındaydı. Bir tek Halim’le ikimiz gençtik. Fakat yaşlılardan hiç baskı görmedim, beni çok sevdiler nedense. Takıma hemen girdim oynadım, hiç yedek kalmadım. Antrenör olarak Ankaragücü’nün eski oyuncularından Fikret abi vardı, sonra o ayrıldı Sabri Kiraz geldi. Sabri Hoca iki üç defa geldi bize. O zaman aldığımız maaş zor yetiyor, bekârız. Sabri Hoca yöneticiyle konuşmuş. ‘Bu çok iyi futbolcu olacak ama iyi beslenmesi lazım,’ demiş. Ankara’da Cumhuriyet Lokantası vardı, büyük esnafların gittiği bir lokantaydı. Ben her akşam gider, orada yemek yerdim kulüpten. Altı ay yemek yedim orada, ama öyle zorluk çektim ki. Beş altı arkadaşız, akşama kadar beraber geziyoruz. İdmana çıkıyoruz, bitiyor, akşam yemeği vakti geliyor. Ne olacak? Elli takla atardım onlardan ayrılmak için. Parayı kulüp verdiği için onları yanımda götüremiyorum tabii. Oraya gelenlerin çoğu da Ankaragücü taraftarıydı. Biri tatlı gönderiyor, biri meyve gönderiyor falan, yani durumum bayağı iyiydi.”

Ankaragücü’ne genç yaşta gelmesine rağmen ilk on birin değişmez oyuncusu olmuş Candan Dumanlı. Buna rağmen, “Oynadığım dönemde hiçbir zaman birinci sınıf bir oyuncu olmadım,” diyecek kadar alçakgönüllü. “Metin, Lefter, Suat, Kadri, Baba Recep – bunlar bizim çok önümüzdeydi. Biz onlardan sonra geliyorduk. Lefter’e, Metin Oktay’a bugün para biçemezsin. Metin Oktay bugün Galatasaray’da oynasa, bu sahalarla, bu toplarla, bu ayakkabılarla 40 golden aşağı atarsa, ben bir şey bilmiyorum demektir. Çimene basamadan futbolu bıraktık. Çimende oynadığımız iki üç maç Avrupa’ya gittiğimiz zaman oldu. Ordu takımıyla Yunanistan’a, Macaristan’a gittik, halı gibi sahada oynadık. Türkiye’de tek çim saha Konya’daydı. Hiç unutmam, bir gün Gençlerbirliği’yle oynuyoruz. Top şuradan şuraya gitmiyor, saha çamur. Koşman mümkün değil. 15 dakika olmamıştı. Hakem meşhur Cezmi Başar’dı. Takım kaptanları olarak beni ve Cevdet’i çağırdı. ‘Yahu Candan, bu sahada top oynanmaz,’ dedi. Cevdet de, ‘Abi yürüyecek halimiz yok,’ diye karşılık verdi. Cezmi Başar, ‘Hadi o zaman eve gidelim,’ dedi ve düdük çaldı. Seyircide küfrün bini bir para.”

19 Mayıs Stadı’yla birlikte uzun yıllar başkentin futbol yükünü çeken Ankaragücü Stadı’nı sorduğumuzda şunları anlatıyor Candan Dumanlı: “Ankaragücü Stadı, Tandoğan’daydı. Çok kötü bir sahaydı. Zemini zımpara gibiydi ama bizim; istediğimiz saatte antrenmana çıkıyoruz. Öbür kulüplerin yoktu. Gençlerbirliği filan yollarda koşardı. Demirspor gelip bizim sahada idman yapardı. O stat bir nimetti bizim için. Çok kötü şartlarda oynadık. Gülle gibi toplar. Ayakkabılar ayağına vurur. İlk aldığımız zaman alır eve götürürdüm ayakkabıyı. İki kilo da zeytinyağı alır, onun içine koyardım. Ayakkabılar iki gün kalır. Bir gün eve girdim, ayakkabılar zeytinyağını yemiş, leş gibi kokuyor. Annem bu ne koku oğlum diye sordu. O ayakkabıları giyip çıplak ayakla duşun altına girerdik. 10 dakika sıcak suyun altında dururduk, hem deri yumuşasın hem ayağımız alışsın diye.”


Candan Dumanlı hep kanatta oynatılmasına karşın, golcü bir futbolcuydu. 1963-64 sezonunda bir ara gol krallığında başta olması bunu kanıtlıyor. (Akşam)
Ay-yıldızlı formayı ilk kez 1958’deki Avrupa Gençler Şampiyonası sırasında, Lüksemburg’da oynanan Yunanistan maçında giyen Candan Dumanlı, dört yıl aradan sonra bu kez A Milli Takım formasıyla görev yapmış. “Bir defa B Milli Takıma gittim, sakattım oynayamadım. Romanya’yı 2-0 yendik orada. İki defa da A milli oldum. Macaristan ve İsrail maçlarında oynadım. 29 Nisan 1962’de Budapeşte’de Macaristan’a 2-1 kaybettiğimiz maçı şöyle anlatıyor: “3-1 kazandığımız o tarihi maçın rövanşı olmuştu. O maçta da iyi oynadık. Talat attı bir gol. Devre bitti bitecek, Meszöly uzaktan bir çaktı, birinci golü attı. 1-1 oldu, devre bitti, içeri girdik. İkinci devre dakika 78’lere yakın bir pozisyon, Turgay abi kaleden çıkar gibi yaptı. Çıktı geri kaçtı, bir daha çıktı. Göröcs adlı Macar oyuncu ayağının dışıyla, üstünden bir tokat attı gol oldu. 2-1 yenildik.” Candan Dumanlı bu maçta sahaya çıkan ilk on birin fotoğrafını göstererek şunları söylüyor: “Kimlerle oynamışım yahu. Bunlar hep babalardı. Benle yaşıt olan Talat ve Mustafa var. Bir de Ogün. Maçta kafayı yedi. Kafası iki santim içeri göçtü. Bizimle gelemedi. İki hafta hastanede yattı. Sonra döndü.”

Candan Dumanlı ikinci A milli maçına, bundan yaklaşık iki hafta sonra İstanbul’da çıkmış. “İsrail’le İstanbul’da oynadık. Lefter’in penaltısıyla 1-0 kazandık. Ben iki tane gol kaçırdım. İki pozisyondan birini kaleci kurtardı, birini dışarı attım. Seyirci bana yuh çekti. Üzüldüm. İçeri girdiğimizde Lefter abi dedi ki, ‘Bakma bunlara, şimdi yuh çeker, yarın alkışlarlar. Üzülme. ben de gol kaçırdım.’ Bu sözler bana moral verdi.” Gelgelelim, Candan Dumanlı’nın A Milli Takım tecrübesi bu maçla birlikte son bulmuş. Bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Tam milli takıma girdin diyorlardı, sakatlandım. Hatta Lefter bana artık oynarsın diyordu. Sakatlanıp ara verince bir daha milli olamadım. Ağır bir sakatlıktı. İç bağ kopmuştu. Ankara’da bir hazırlık maçıydı. Gol atayım derken kaleci atladı ayağıma. İstanbul’da Amerikan Hastanesi’nde ameliyat oldum. İtalya’ya göndermek istediler. Lacava vardı, meşhur doktor. O sırada Amerika’ya gitmiş. Avusturyalı doktor Jelinak vardı, Nedim’i ameliyat eden; o da Amerika’ya gitmiş. Fazla gecikme dediler. Amerika’dan yeni gelmiş Erdoğan Adaş vardı, eski milli atlet. Çok güzel ameliyat etti. O sezon çok az oynadım. Ameliyat eden doktor bana hayret etti. Maçıma geldi. Soyunma odasında sarıldı bana. ‘Helal olsun sana, mümkün değildi,’ dedi. Ben de, ‘Sağ olun, sizin sayenizde,’ dedim. Ayağım iyileşene kadar oynamadım. O yüzden de sonra top oynayabildim.” Candan Dumanlı, sakatlığının iyileşmesinde o yılların meşhur masörü Tagar’ın payının da olduğunu ifade ediyor. “Yorgo Tagar vardı, Galatasaray’ın masörüydü. Sakatlıktan sonra ona gittim. Beni o tedavi etti. Ayağıma çok masaj yaptı. Eski boksördü. Sonra masör oldu ama ne masördü. Bir maç oyna, bir masaj yapsın bir maç daha oyna. Öyle elleri vardı.”

Candan Dumanlı ay-yıldızlı formayı son kez 20 Mayıs 1964’te, Ümit Milli Takımın İstanbul’da İngiltere’yi 3-0 yendiği maçta giymiş. Onun beşinci dakikada ilk golü attığı bu karşılaşma, bütün milli takım kategorilerinde şimdilik İngiltere’ye karşı tek galibiyetimiz olma özelliğini sürdürüyor. “İstanbul’da İngiltere’yi 3-0 yendik. Yıllar geçti İngiltere’ye gittim. Antrenman başladı. Leeds’in yardımcı antrenörü var. Bana, ‘Ben seni bir yerden tanıyorum. Sen bize gol atmıştın. Çamurlu bir sahada bizi yenmiştiniz,’ dedi. O maçta hakikaten iyi oynamıştık. Adamlar da gol kaçırdı ama İngiltere’yi 3-0 yenmek o kadar kolay değildi. İngiltere’ye karşı 3-0’lık galibiyet bizim tek galibiyetimiz. Birinci golü ben attım, diğerini Turan, bir gol de Bilge attı.”


Candan Dumanlı askerliğini yaptığı 1961-62 ve 1962-63 sezonları boyunca Ankaragücü’nde oynayamamış. O dönemdeki askerî yönetimin, silah altına alınan futbolculara kulüplerinde oynamayı yasaklaması üzerine, bu iki yıllık dönemde sadece Ordu futbol takımının maçlarında forma giyebilmiş. “Askerliğe ilk Manisa’da başladım, oradan Ankara’ya geldim. Zaten askerliğin üç ya da dört ayı kıtada geçti, geri kalan 20 ayı kampta geçti. Ordu milli takımında iki senede 14 tane maç oynadım. O zaman Ankaragücü takımında asker olduğumuz için oynayamadık. Ordular arası Dünya ve Avrupa şampiyonası vardı. Bir sene Avrupa ikincisi, bir sene de üçüncü olduk. İkinci olduğumuz sene çok büyük bir fırsat kaçırdık. Hollanda ile berabere kaldık. Yenseydik eğer Japonya ve Kore’de bir turnuva vardı, ona katılacaktık. Biz gidemedik, Yunanistan gitti. Yunanistan’la oynadık final maçını, averajla bir golle kaybettik. İyi bir ordu takımımız vardı. İlk sene antrenör Sabahattin Erman, ertesi sene Doğan Andaç’tı. Sonrasında Federasyon’da Doğan Andaç’la beraber çalıştık.”


Biraz da altmışlı yılların ortalarında, futbol sistemlerinde yaşanan değişiklikler üzerine konuşuyoruz. “Siz futbol oynarken WM sistemi terk edilmiş miydi?” diye sorduğumuzda şunları söylüyor Candan Dumanlı: “1966 Dünya Kupasında İngiltere 4-4-2 oynadı. 1972’de futbolu bıraktığım zaman Ankaragücü kupa şampiyonu oldu. Ertesi sezon Avrupa Kupası maçı için Leeds’e gittik. Takım döndü, ben beş altı ay kaldım orada. Maçları izledim, antrenmanlara çıktım; staj gibi bir şey yaptım. Orada Alf Ramsey tarafından 4-4-2’ye nasıl dönüldüğü bize anlatıldı. Daha önce 1958 Dünya Kupasında Brezilya 4-2-4 oynamıştı. Bakmışlar orta sahada iki kişi az geliyor, 4-4-2 ve 4-3-3 sistemine geçildi. Ben o geçiş dönemini yaşadım. Birazını futbolcuyken, birazını antrenörken yaşadım.”

Ülkemizin en eski kulüplerinden ve Milli Lig’de kuruluşundan itibaren yer alan Ankaragücü 1967-68 sezonunda İkinci Lig’e düşme üzüntüsünü yaşamış. Sadece iyi oyuncuları bir araya getirmenin başarı için yetmediğini, Candan Dumanlı’nın şu sözleri ortaya koyuyar: “1967-68 senesinde küme düştük, ertesi sene puan farkıyla tekrar çıktık. Derler ya yönetim önemli. Düştüğümüz sene beş tane antrenör değiştirdik. Çok iyi de takımımız vardı, düşmemiz mümkün değildi. Aşağı yukarı 17-18 tane birbirine yakın oyuncu vardı. Bir takım kuramadık. Beş antrenör değişti, genel kaptan değişti; bir takım kuramadılar. Kavga gürültü vardı. Kadromuz çok iyiydi, kimi oynatırsan banko oynardı. Takımda ikilik çıktı, şu oldu, bu oldu – bir türlü kontrol edemedik. Ama ertesi sene İkinci Lig’de maçları aldık gittik. Bizi zorlayan bir takım olmadı. Mart- Nisan ayı gibi 14-15 puan fark yapmıştık. Bitmişti iş.”

Son olarak 1970-71 sezonunda az sayıda maçta forma giyen Candan Dumanlı, teknik direktör Sabri Kiraz’ın yardımcısı olarak antrenörlük kariyerine başlamış. Ertesi sezon da Ziya Taner’in yardımcısı olarak görevini sürdürmüş ve 26 Ağustos 1972’de Fenerbahçe’yle oynanan jübile maçında son kez 15 dakikalığına Ankaragücü formasını giymiş. O sezon finalde Altay’ı yenerek Türkiye Kupası’nı almaları, onun antrenörlük kariyeri için de güzel bir başlangıç olmuş.


Candan Dumanlı, aldığı antrenörlük eğitiminin sağlamlığını, okuduğu derslerden örnekler vererek anlatıyor. Ardından günümüzde diploma sahibi olmanın çok kolay hale getirildiğinden yakınıyor. Anlattıklarını dinleyince ona hak vermemek mümkün değil: “İlk antrenörlük kursları akademik değil ama geniş çapta bizim dönemimizde başladı. Yılmaz Gökdel, Zeynel Soyuer, Gürsel Aksel, Gürcan Berk, Sabahattin Kuruoğlu, Nuri Asan – hep beraber gittik. 1972’de C kursuna gittik, iki sene yardımcılık yaptık. 1974’te B kursuna gittik. 1976’da A kursunun birinci bölümünü, 1977’de üst kısmını bitirdik ve beş buçuk yılda antrenör olduk. O zaman bayağı ciddi bir eğitim gördük. Bizden önce o kadar ciddi değildi. Bize o sene Futbol Federasyonu Eğitim Dairesi Başkanlığından Sahir Gürkan geldi. Asker kökenlidir. O ciddi bir eğitim istedi ve Federasyon böyle bir karar aldı. Hocalarımız üniversitelerden geldi. Mesela Turgay Renklikurt fizik kondisyon dersine geldi. 96 saat fizik kondisyon dersi gördüm. Anatomi dersine Veli Lök geldi. Psikoloji dersi gördük. Romanya’dan Petrescu futbol eğitimine geldi. Ciddi eğitim gördük. Şimdi son zamanlar 15-20 güne düşürmüşler diyorlar. Biz de milli takımda oynadık ama bize böyle bir kıyak tanımadılar. Milli takımda oynayan adama B kursunu kafadan otomatik olarak veriyorlarmış. Biz öyle bir şey görmedik. Gürsel, ben, Gürcan da milliydik. Biz resmen öğrenci gibi ders çalıştık.”


Candan Dumanlı 30 yıla yakın süren çalıştırıcılık kariyerini şöyle özetliyor: “Ziya Taner’e üç sene asistanlık yaptım. Bir sene de Sabri hocayla çalıştım. Ondan sonra çıktık gurbete. Bütün Türkiye’yi – doğusunu, batısını, kuzeyini, güneyini dolaştım. İzmir’de de, Diyarbakır’da da antrenörlük yaptım. 2000 senesinde artık yeter deyip bıraktım. En son Eskişehirspor’u çalıştırdım. O sene küme çıktı. Ankaragücü’nde görev yaparken ilk defa Genç Milli Takım antrenörü oldum. Sonra Erdoğan Şenay zamanında Genç Milli Takıma bir daha geldim. Ümit Milli Takımı çalıştırdım. O zamanlar Almanya’dan oyuncu gelmiyordu, ilk defa biz getirttik. Genç Milli Takımda İlyas Tüfekçi’yi Almanya’dan ben getirttim. Onun gibi Selçuk Yula rahmetli de, benim keşfettiğim oyuncular. Selçuk o zaman Şekerspor’daydı, sonra Fenerbahçe’ye geldi. İkisi de mükemmel birer futbolcuydu. Selçuk’la beraber maçta ikisini bırakıyordun, götürüyorlardı.”


2009’dan beri İzmir’de yaşayan Candan Dumanlı birkaç yıl önce bir kalp ameliyatı geçirmiş. O zamandan beri futbolu yakından takip etmediğini şu sözlerle ifade ediyor: “Aslında futbol artık beni pek de ilgilendirmiyor. İnan bana en son lig maçına Akhisar- Fener maçına gittik. Bir de torunum Yamaç daha çok küçüktü; Ankaragücü bizi davet etmişti, Kocaeli maçına gittik. En son röportajı da Ankara’da 2003 yada 2004’te Sabah gazetesine çağırmışlardı, orada yaptık. Ondan sonra ilk kez seninle konuşuyorum.”
