Voleybol tarihimizin ellili ve altmışlı yıllardaki yıldızlarından Nasuhi Ünlü dün hayatını kaybetti. Galatasaray’ın Türk voleyboluna hakim olduğu ellili yıllarda, Darüşşafaka formasıyla bir Türkiye, bir de İstanbul Ligi şampiyonluğu yaşamış, Milli Takıma seçilip Dünya ve Avrupa şampiyonalarında oynamıştı. Nasuhi Ünlü’yle yaklaşık sekiz yıl önce, Darüşşafaka’nın spor tarihini anlatan kitabın hazırlık çalışmaları sırasında tanışıp anılarını dinlemiştik. Spor tarihimizin unutulmazları arasında yerini alan Ünlü’ye biz de aşağıda okuyacağınız yazıyla son görevimizi yapıyoruz.
“1932’de Samsun’da doğdum. Annem ve babamın aileleri mübadelede Kavala’dan gelmişler. Babam Samsun’da Reji’de ustabaşıymış. Bir de Zafer Sinemasında idare amirliği yapıyormuş geceleri. Ben hakiki Darüşşafakalıyım. Annem bana dört buçuk aylık hamileyken babam 23 yaşında ölmüş. Sinema salonunda beş arkadaş kömürden zehirlenmişler. Üçü kurtulmuş, babam ve bir arkadaşı ölmüş. Bir ağabeyim var. Arada bir de kız kardeşim varmış, o da küçükken ölmüş. Gençliğimde voleybol dışında basketbol, hentbol ve futbol oynadım. Samsun’dan çıkan ilk milli sporcuyum ben. Futbolda kalecilik yapardım. Samsun’da sarı-lacivert formalı Fener Gençlik ve sarı-kırmızılı 19 Mayıs takımları vardı. Bana Fener’den lisans çıkardılar. Fakat o zamanlar talebelerin sivil lisans çıkarması yasaktı. Altı ay ceza aldım. Bizim Ticaret Lisesi’nin müdür muavini 19 Mayıs taraftarıydı, beni gammazlamış. Eski Galatasaray sol açığı ve beden eğitimi öğretmeni Mehmet Ali Gültekin – ki Turgay Şeren’i yetiştirmişti – bizim lisede hocamızdı. Aynı zamanda 19 Mayıs takımını çalıştırıyordu. Cezanın bitiminde 19 Mayıs takımına geçtim. Fener takımında da, Darüşşafaka mezunu ve eski Fenerbahçeli futbolcu Murat Alyüz antrenörlük yapıyordu. Samsun’da SSK’da görevliydi. Fener takımındayken Murat abiyle çalıştım. Daha sonra 19 Mayıs takımında da Mehmet Ali Gültekin’le çalıştım. Bu iki takım arasında korkunç bir rekabet vardı. Bir de Samsunspor vardı. Ben o takımla Trabzon’a gitmiştim. Beni takviye olarak almışlardı ama esas kaleci oynamadı, ben oynadım orada. Trabzon’da ilk maçta 0-0 berabere kaldık. Ertesi gün muhtelit (karma) olarak çıktılar karşımıza ve 1-0 yendiler. Golü de sonra Beşiktaş’a gelen Nazmi Bilge atmıştı. Kaleden açılmıştım. Top üstüme doğru geliyordu. Kalenin arkasına, kornere atayım derken içine atmışım. Daha yumruk vurmasını öğrenmemiştim. Hocam, ‘Şu anda Karadeniz’de bir numaralı kalecisin,’ dedi. O kadar iyiydim yani ama futbolu sevemedim. Kasıtlı hareketler yapılıyordu.”


“1953’te okumak için İstanbul’a geldim. Liseyi Sultanahmet Ticaret Lisesi’nde bitirdim. Ardından Yüksek Ticaret Mektebi’ne girdim. İstanbul’a okumaya geldik ama tesadüfen Darüşşafaka takımına girdim. Samsun talebe yurdunda kalıyordum. Orada beraber voleybol oynadığım Gaffur diye bir arkadaş vardı. O da zaman zaman yurda gelirdi. O sırada askerliğini yapıyordu. ‘Kuvvetler arası maçımız var, bizde oynasana,’ dedi. ‘Ben asker değilim, nasıl oynarım?’ diye sordum. ‘Bir çaresini buluruz,’ diye cevap verdi. Maça gittik. Teoman diye Darüşşafakalı bir arkadaşımız vardı, babası okulda müdür muaviniymiş. Bana, ‘Darüşşafaka’da oynar mısın?’ diye sordu. ‘Oynarım tabii,’ dedim. ‘Cumartesi günü Kadıköy Halk Eğitim salonunda maçımız var, gel seni Atilla (Sesören) ile tanıştırırım,’ dedi. O gün gittim, Atilla ile tanıştım. O bana Darüşşafaka’nın yerini tarif etti. Zaten Samsun talebe yurdu da Fatih’te, Sofular civarındaydı. Salı günü idmana gittim ve o günden sonra Darüşşafakalı oldum. Herkes beni Darüşşafaka’da okumuş zanneder.”

Nasuhi Ünlü, Darüşşafaka voleybol takımının İstanbul Birinci Kümeye çıktığı 1954-55 sezonunda kadroya katılmış. Zaman içinde yeni katılanlarla giderek kuvvetlenen takım, ellilerin ikinci yarısında Galatasaray’ın en zorlu rakibi olmuş. Bunun sonucunda bir lig bir de Türkiye şampiyonluğu yaşamışlar. “Benim lisansım Samsun’da kalmıştı. İlk sene Erol Özbutuş diye bir arkadaşımın lisansıyla oynadım. Samsun’dan yeni gelmiş bir gencim, kimse tanımıyor beni. Ertesi sezon başlamadan önce Samsun’dan lisansım geldi. O zamanlar iyi bir takım kurmuştuk Darüşşafaka olarak. 1953’ten başlayarak hep Türkiye ikincisi oluyorduk. 1957-58’de İstanbul şampiyonu, 1958-59 sezonunda da Türkiye şampiyonu olduk. O zamanlar Federasyon Kupası vardı. Önce o kupada oynanırdı, sonra Türkiye Birinciliği yapılırdı. Federasyon Kupasında bölgelere göre ayrılan gruplar vardı, onlara Türkiye’nin birçok yerinden takımlar katılırdı. Biz orada hep birinci olurduk. Türkiye birinciliğini de genellikle Galatasaray kazanırdı, o zamanlar onun inhisarındaydı. Biz bir defa, dediğim gibi 1958-59’da birinci olduk. Beyoğlusporlu Valentin Holyafkin bizde antrenörlük yapmıştı. Ağabeyi Aleksandr Holyafkin de voleybolcuydu. Bir ara Ayhan Demir de antrenör oldu bizde. Sonra biz kendi aramızda çalıştık. Atilla hocalık yapardı. Bizim oynadığımız yıllarda İstanbul voleybol liginde Fenerbahçe, Bakırköy, Rasimpaşa gibi takımlar vardı. Bu arada herkes Darüşşafaka’nın rengini yeşil-siyah olarak söylüyor. Darüşşafaka’nın rengi yeşil-siyah değil siyah-yeşildir. Karanlık günlerden aydınlığa, renklerin anlamı odur.”

Voleybolda ilk kez düzenlenen Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Türkiye’yi temsil eden Darüşşafaka, Bulgaristan’ın Levski ekibiyle eşleşmişti. Bu konuda şunları anlatıyor Nasuhi Ünlü: “Biz birinci olduktan sonra 1960’ta Avrupa Şampiyon Kulüpler turnuvası ihdas edildi. Ona ilk defa Darüşşafaka olarak biz katıldık. Her şeyin ilkini Darüşşafaka yapmıştır zaten. Sporcuları Avrupa’ya çıkarken ilk defa sigorta ettiren yine Darüşşafaka’dır. Biz giderken bir set alın, kâfi diyorlardı. İlk iki seti aldık. Orada yaşayan Türkler maça gelmişti. Bizim için nasıl tezahürat yapıyorlardı. O zamanlar setler arasında beş dakika ara veriliyordu. Salona döndük, bir baktık Türkler kalmamış. Boşaltmışlar salonu. Maçı 3-2 verdik.”

Nasuhi Ünlü voleybola lise yıllarında, topu taşımanın faul sayılmadığı bir dönemde başlamıştı. “Çekme” denilen top taşıma konusundaki ilginç anısını şöyle anlatıyor: “Samsun’da lisede voleybol oynarken topu çekme tekniği vardı hâlâ. Öyle çekenler vardı ki, mesela Sivas öğretmen okulu takımı bizim davetlimiz olarak Samsun’a gelmişti. Uzun boylu öyle bir adam vardı ki, topu filenin altına kendi sahasına doğru çekerdi. O zaman üç pasör, üç kütör oynardı. Ben hiç çekme yapmadım. Pasör oynardım ben. Darüşşafaka’da o zaman Ender, Cafer uzun boyluydu. Fakat boyları 1.82 filandı. Bugüne göre bayağı kısaydı yani.”

Nasuhi Ünlü, ay-yıldızlı formayı giydiği yıllarda, modern voleybola geçiş döneminin sancılarını yaşayan bir kuşağın temsilcisiydi. İlk kez katıldığımız Dünya Şampiyonası hakkında anlattıkları bunu doğruluyor: “Milli Takımla 1956’da Paris’te yapılan Dünya Şampiyonası’na gittik. Darüşşafaka’dan ben vardım. İTÜ’den İlhan, İzmir’den Şakir, Beyoğluspor’dan Lui Şalabi, Ankara’dan Cihat Özgener vardı. O aynı zamanda Türkiye tenis ikincisiydi. Galatasaray’dan yedi kişi vardı. Kaptan Sinan Erdem’di. Değer Eraybar, Ayhan Demir, Erdoğan Teziç, Güngör Demirtaş oynuyordu. Bir ara takımın hepsi Galatasaray’dandı. 24 takım arasında 22’nci olduk. Biz daha önce nasıl oynuyorsak yine öyle oynuyorduk. Ayhan Demir oyuncu-antrenörlük yapıyordu. Kore ile maç yapıyorduk. 2-0 galiptik, maçı 3-2 verdik. Sebebi hakemin bizim durumumuza uyanmasıydı. Meğer kaideler değişmiş, haberimiz yok. Kaideler değişeli bir sene olmuş halbuki. Değişen kurallara göre arkadaki oyuncu servisten evvel önündeki oyuncunun önüne geçemez. Sağındakinin ve solundakinin de öbür tarafına geçemez. Biz hababam sistemiyle oynamaya devam ediyorduk. O hakem Sotir diye bir Romen’di, sonradan Türkiye’ye Milli Takım antrenörü olarak geldi. Sonradan anlatmıştı o maçı, ‘Şaşırdım, ne olduğunu anlayamadım,’ demişti.” O zamanın saha şartları hakkında da şunları anlatıyor: “Burada (İstanbul) Polonya ile temsili bir maç yaptık. Eskişehir’de açık havada, resmi milli maç yaptık. Orada bir set alabildik. O setin büyük kısmını benim servislerimle almıştık. Beton sahalarda çok oynadık. Sonradan birer metrekarelik parçalardan oluşan parke yaptılar. Onlar da zamanla bastın mı kenarından çıkardı.”

Söz kötü zeminlerden açılınca sakatlıklar gündeme geliyor ve Nasuhi Ünlü bunu, “Gladyatör derlerdi bana, her tarafım sakatlanmıştı,” diyerek doğruluyor. Darüşşafaka’daki son yıllarından takım arkadaşı Cengiz Erverdi de “Kendini paralarcasına oynardı” diyerek devam ediyor: “O zamanlar masör, doktor, malzemeci yoktu; malzemeleri falan biz gençler taşırdık. Ama as oyuncu abilerimizle olmak çok güzel bir duyguydu. Nasuhi abi sakatlıklar geçirir, dizi, beli ciddi incinirdi. Ama o yine de mumya gibi kendini bezlerle sardırır, acıya aldırmadan çıkar oynardı. Çok saygı duyardık. Acayip sıçrar, smaç vururdu.”

1961-62 sezonuna kadar Darüşşafaka’da oynayan Nasuhi Ünlü, ertesi sezon Beyoğluspor’a geçmiş. Çok sevdiği yeşil-siyahlı camiadan ayrılmasını şöyle açıklıyor: “Zannediyorum 1961’de Darüşşafaka Cemiyeti sportif faaliyetleri azalttı. Voleybola hiç bütçe ayrılmadı. Okullu gençlerle devam etme kararı alındı. O zaman Darüşşafaka’dan ayrılıp Beyoğluspor’a geçtim. Oradan da Fenerbahçe’ye geçtim ama ortamı sevemedim. Büyük kulüplerin içine girdiğinizde ortamı daha iyi görüyorsunuz, sözlerinde durmuyorlar yöneticiler. Galatasaray’a da antrenör olarak girdim, orada da paramı alamadım. Bir ara Milli Takımda beraber oynadığımız Oral Yılmaz devre arasında ayrılmış. Ben o sırada Osmanbey’de Akvaryum isimli tavernayı işletiyordum. Rica ettiler, kıramadım. Dükkânı bir arkadaşıma bırakıp hem erkek hem kız takımına antrenörlük yaptım. O arada Türkiye birincilikleri başladı. Erkeklerin İzmir’de, kadınların Ankara’da turnuvası vardı. O sırada çocuğum da doğmuştu. Eşimi Samsun’a gönderdim. İzmir’e gittik, orada birinci olduk. Oradan Ankara’ya geçtim. Orada ikinci olduk. Rasimpaşa iyi takımdı, bizi yendiler. İstanbul’a döndük. Yemek yapmışlar, hiç beni çağırmadılar. Son aylığımı vermediler. Büyük para da değildi, 700 lira aylığım vardı.”


Üç yıllık Beyoğluspor ve Fenerbahçe serüveni ardından Nasuhi Ünlü 1965-66’da Darüşşafaka’ya dönmüş ve kendisinden bir kuşak küçük gençlerle birlikte oynamış. “Darüşşafaka o zaman İkinci Ligde (İstanbul) oynuyordu. Az kalsın takımı Birinci Lige çıkarıyorduk. Levent takımına takıldık. Yenilme olarak değil, sayılarımız aynı, setler aynı. Biz onları 3-1, onlar bizi 3-0 yendiği için onlar çıktı. Daha sonra Darüşşafaka’da antrenörlük yaptım. Beyoğluspor, İTÜ, Gazspor’da antrenörlük yaptım, o zaman havagazı fabrikasının takımı vardı. Genç milli takımı çalıştırdım. Voleybolu 1953-74 arasında oynadım. İlk kez 1956’da milli oldum. Bir Dünya Şampiyonası, iki Avrupa Şampiyonası, iki Akdeniz Oyunları, dört İstanbul Enternasyonal Turnuvası, birkaç tane de özel maçta milli olabildim. Şimdikiler iki – üç yüz kez milli olabiliyor. 1958 Prag, 1963 Bükreş Avrupa Şampiyonalarına katıldık. 58’de on ikinci, 63’te on birinci olduk. Bir kere de Sofya’ya talebe olimpiyatlarına gittim.”

Nasuhi Ünlü 1974’e kadar voleybol oynadığını söylese de, bize gösterdiği bir gazete kupüründen 1982’de son bir kez formayı sırtına geçirdiğini öğreniyoruz. “En son 50 yaşındayken Vefa formasını giydim. Vefa kulübü Simtel ile birleştiği zaman eski hakemlerden Nejat Altav voleybol takımını kurmuştu. Orada da dördüncü mahalli kümede bir sene oynadım ama küme çıkaramadık Vefa’yı.”

Nasuhi Ünlü’nün yolu daha sonra Darüşşafaka ile yine kesişmiş ve 1998’de sosyal tesis amirliğine getirilmiş. Ardından 2000 yılında Ayhan Şahenk Spor Salonu amirliğini üstlenmiş ve bu görevini 12 yıl boyunca sürdürmüş.
