Türk atletizm tarihine geçmiş önemli isimlerden biri olan orta mesafe koşucusu milli atlet Turhan Göker 5 Kasım’da, 92 yaşında hayatını kaybetti. Atletizme Robert Kolej’de başlayan, henüz lise öğrencisiyken Fenerbahçe’de lisanslı sporcu olan Göker, 800 ve 1500 metrelerde Türkiye rekorları kırıp Türkiye şampiyonlukları kazanmıştı. 1952 Helsinki Olimpiyatları, 1954 Avrupa Şampiyonası ve Balkan Şampiyonalarında ülkemizi temsil eden Göker’le, yaklaşık bir yıl önce görüşüp kayda aldığımız spor yaşamını onun anlatımıyla aktarıyoruz:
“1930 İstanbul Kadıköy doğumluyum. İlkokula Kadıköy’de başladım. Gençlik yıllarım Caddebostan’da geçti. Babam eski bir asker ve müteahhitti. Caddebostan’da altı yedi dönüm bahçe içinde, o zamanın şartlarına göre mükemmel bir ev yaptırmıştı. İlkokuldan sonra Robert Kolej’de okudum. Spora orada başladım. Her sene baharda, Field Day dedikleri spor bayramı yaparlardı. O zamanlar spor hevesi aldık ama daha öncesinde her çocuk gibi futbol oynadım tabii. Ama Robert Kolej’de okurken atletizm daha cazip geldi. Atletizme orta mesafeler denen 800 ve 1500 metrede başladım. Yıllarca öyle götürdük. Önce okul takımına girdim. O sırada Fenerbahçeli atletizm idarecisi Sadun Özdede duymuş Kolej’de yetenekli bir çocuk var diye. Benimle konuşmaya geldi. ‘Ben zaten Kadıköylüyüm, Fenerbahçe’ye uzak değilim. Elbet Fenerbahçe forması altında koşmaktan kıvanç duyarım,’ dedim ve öylece Fenerbahçeli olduk. Aşağı yukarı 1945-46 senelerinde, lise talebesiyken kulübe katıldım. Bizim hocalarımız arasında eski büyüklerimizden Rıza Maksut İşman vardı. Onunla zaman zaman çalıştım. Bülent Ulukut diye biri vardı. Atletizm yapan biri değildi ama atletizmi severdi ve çok okurdu. Çok meraklıydı. Her zaman sahada bulunurdu. Eski atletlerin antrenman metotlarını takip ederdi. Sonra o çalıştırmaya başladı beni.”

“19-20 yaşlarında milli oldum. 1950 yılında Mısır’a gittik. Parmağımda hâlâ bir yüzük var, 70 yıllık. 1952 Helsinki Olimpiyatlarına gittim. Üst üste üç sene Balkan Şampiyonalarına katıldım. 1954 İsviçre’de Avrupa Şampiyonasına katıldım. Helsinki’de yarıştığım atletlerle ve onların hocalarıyla görüştüm. Hatta bana yarışma programı verirler mi diye ricada bulundum. Mesela benimle aynı branşta koşan atletlerin antrenörlerinden yıllarca bana mektupla antrenman programı gönderen olmuştur.”

“O yıllarda yarışların çoğu Fenerbahçe Stadı’nda, zaman zaman da İnönü Stadı’nda yapılırdı. Antrenmanları da her zaman Fenerbahçe Stadı’nda yapardık. O yıllarda her zaman olduğu gibi Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti oluyordu ama çok farklı bir arkadaşlığımız vardı. Mesela Galatasaraylı Cahit Önel ile hem rakip hem arkadaştık. Milli yarışmalara beraber giderdik; yurt içi, yurt dışı, Balkan şampiyonaları gibi. Antrenmanları beraber yapar, sonra müsabakalarda yarışırdık. O zamanlar bir İstanbul-Ankara rekabeti de vardı. Türkiye şampiyonalarına hazırlanmak önemliydi bizim için. Bütün bir yıl içinde yapılan yarışmaların en son finali olduğu için orada yarışmak, derece almak bir sporcu için büyük olaydı. Türkiye şampiyonaları genellikle Ankara veya İstanbul’da olurdu. Benim branşımdaki en önemli rakiplerim Galatasaraylı Cahit Önel ve Ankaralı Ekrem Koçak’tı. Sonra o da Fenerbahçe formasıyla koştu.”

“Atletizme o yıllarda bugünden çok daha fazla önem verilirdi. O zamanlar tabii tartan pist yoktu, toprak pistte koşardık. Ankara’da meşhur Kamp Spor vardı, oradan çivili ayakkabı getirtirdik. İstanbul’da da Gabay vardı, oradan ayakkabılarımızı temin ederdik. Sporculara kulüp senede bir çift ayakkabı temin ederdi ama benim imkanlarım müsait olduğu için ekstradan ayakkabı alabiliyordum. Biz tamamen amatördük. Ankara’ya yarışmalara gittiğimiz zaman Federasyon yolluğumuzu öderdi. O zaman trenle, bazen kuşetliyle giderdik. Mesela Ekrem Fenerbahçe’ye transfer olduğu zaman imkanları yoktu, kulüp ona ayda 50 lira gibi bir para yardımında bulunurdu. Ben hiçbir zaman kulüpten aylık almadım.”


“Kış aylarında Maslak’ta antrenman yapardım. Mecidiyeköy’de kahvehane işleten bir adam vardı. Oraya çeşit çeşit insan gelirdi. Benim gibi bir iki sporcuya arka tarafta bir yer ayırmıştı. Orada soyunup eşofmanımızı giyer, idmana giderdik. Bir veya bir buçuk saat koşup gelirdik. Orada duş filan yok, elimizi yüzümüzü yıkayıp giyinir, evimize dönerdik. Mecidiyeköy’den başlayıp, Maslak ve İstinye’ye kadar dere tepe koşardık. O zamanlar oraları bomboştu. Bazen koşarken yanımızdan bir araba geçer, birisi camdan kafasını çıkarıp bağırırdı: ‘Ulan eş.. burada koşacağına git de babana yardım et!’ O yıllarda şartlar ne olursa olsun, atletizmi severek yaptığım için bu zorluklara katlanırdım. Ailemden de destek gördüm.”

“Pistler toprak olduğu için sakatlanmalar çok oluyordu. Nitekim ben de aşil tendonumdan sakatlandım. Ağrıdan dolayı antrenman yapamıyorum. O günün şartlarında doğru dürüst tedavi yok. Bana akşamları ayağını sıcak suya sok, sabunla ovala diyorlardı. Tabii öyle olunca, insan kolay kolay iyileşemiyor. Doğru dürüst antrenman yapamayınca çoluk çocuğa geçilmeye başladım. En son bir Türkiye şampiyonası vardı. Kendi kendime, ‘Burada koşarım, kazanırsam bu işi zirvedeyken bırakırım,’ dedim. Koştum ve zirvedeyken bıraktım. Bıraktığımda daha 26-27 yaşındaydım.”

“Faal sporculuğu bıraktıktan sonra alakadar olduğum bir iki genç oldu ama her sene elimde kronometreyle antrenörüm diye ortalığa çıkmadım. Ama dediğim gibi bazı gençlere yardımcı oldum. Mesela Bakırköylü Günay Tomakan vardı. Bir gün Fenerbahçe Stadı’nda antrenman yaparken, ‘Ağabey ben sizinle koşabilir miyim?’ diye sordu. Gel kardeşim dedim. Bakırköy’de oturmasına rağmen antrenman için Kadıköy’e gelirdi. O şekilde milli takıma kadar yükseldi.”

Turhan Göker bir orta mesafe koşucusu olarak en çok 800, 1000, 1500 metre ve 1 mil yarışlarına katılmakla birlikte kulüpler arası şampiyonalarda uzun mesafe koşularında yarışmıştı. Bunlardan biri de Mart 1954’te yapılan Türkiye Kros Şampiyonası’ydı. Göker Ankara’da yapılan bu yarışta, takım arkadaşları Ekrem Koçak, Cihat Tunçay ve Ferhat Barış’la birlikte Fenerbahçe’ye şampiyonluk kazandırmıştı. Bu şampiyonluğun öyküsünü Öz Fenerbahçe dergisinde kaleme alan Kâmran Tekil, Turhan Göker için şu satırları yazmıştı: “Turhan Göker!… Bu atletimizi pek iyi tanıyacaksınız. Yalnız eşsiz bir terbiye ve nezakete değil, fakat emsalsiz bir feragat ve kulüp severliğe de sahip!… Fedakârlığını ve feragatini şu küçük misal ispata kafidir sanırım. Ankara’nın havasına ve sahasına alışabilmek için tutmuş, kendi cebinden para harcayarak üç gün önceden yola çıkmış. Bunu herkes yapamaz, fakat ancak Turhan gibi idealist bir atlet göze alabilir.”

Turhan Göker’i çalıştırarak onun iyi bir atlet olmasında emeği bulunan Bülent Ulukut da Atletin Sesi dergisinin Mayıs 1968 sayısında talebesi için şu satırları kaleme almış: “1946 yılında Robert Kolej spor sahası tribünlerinde atletizm yarışmalarını izleyen bir genç kız yanındaki erkek arkadaşına müsabakalara katılması için mütemadiyen ısrar ediyordu. Delikanlı bu ısrara fazla direnemedi; hemen oracıkta alelacele soyundu, ayağındaki lastik pabuçlarla piste indi, gömleğinin kollarını sıvayarak ısınmak fırsatını dahi bulamadan koşuya girdi. Rakiplerinin büyük bir ciddiyetle hazırlanmış oldukları 800 metrelik yarışı lastik pabuçlu delikanlı 2.21.5 ile kazanmakta fazla güçlük çekmedi. Bu başarı onu atletizme sıkı sıkıya bağlamak için yetmişti. Nitekim heves ve intizamla çalışmalarına devam etti. 1947’de Kolej’in kır koşusunu kazandı ve bu koşuda parkur rekorunu 35 saniye farkla yeniledi. O kış Sadun Özdede aracılığıyla Fenerbahçeli oldu. 1948 Gül Kupasında 3’üncü kategoride (gençler kategorisi) 2.08.8 yaparak birinci geldi. Türkiye Şampiyonasında da Ekrem Koçak’ı takiben 2.04.4 ile ikinciliği elde etti. Robert Kolej’in Türk atletizmine bir hediyesi olan Turhan Göker, 1949 yılında mukavemet koşularının parlak bir yıldızı olacağını ispatlamıştı. O yıl 800 (2.01.7), 1000 (2.39.1) ve 2000 (5.52.2) metreler ile üçüncü kategori rekorlarını kırıyor ve gençlerde 800 m. Türkiye şampiyonu oluyor. 15 gün sonra da birinci kategoriye alınarak 1.59.2’lik bir derece yapması sağlanıyordu. Göker’in başarıları müteakip senelerde de devam etmiş ve o Türk atletizminde müstesna bir mukavemetçi olarak isim yapmıştır.”

Turhan Göker 800 metrede Türkiye rekorunu 1.55.4 ile 1951’de, 1500 metre rekorunu 3.52.4 ile 1954’te kırdı. 1949’da 800 metre, 1955’te 1500 metre ve 1956’da 3000 metre engellide Türkiye şampiyonu oldu. 1957’de atletizmi bırakarak Atletizm Federasyonu’nda görev aldı. 1961-62 yıllarında Federasyon, 1965-66 yıllarında teknik komite üyeliğinde bulundu. 1966’dan itibaren Uluslararası Atletizm İstatistikçileri Birliği üyesi oldu. Ayrıca Milli Olimpiyat Komitesi, Fairplay, Türk Spor Vakfı ve Olimpiyat Derneği üyeliklerine sahipti.
