Şengün Kaplanoğlu: Müstesna Bir Basketbolcu

“Türk basketbolunun yetiştirdiği en iyi, en faydalı ve en skorer kısa adamdır.” Milli basketbolcu ve antrenör Orhan Girgin, 1973’te basılan “Her Yönü İle Basketbolcu” adlı kitabında, Şengün Kaplanoğlu’nun sporculuk vasıflarını anlattığı yazıya bu sözlerle başlıyordu. Basketbolun ellili yılların ortalarına kadar durarak oynandığı bir devrin ardından, süre kısıtlamasıyla birlikte hızlanmaya başladığı günlerde spor hayatına atılan Kaplanoğlu, Ankara’nın Türk basketboluna armağan ettiği yıldızlardan biridir. 1938 doğumlu yıldız guard, henüz 20 yaşına gelmeden İstanbul’a gitmiş, 100 defa milli formayı giyme barajını ilk aşan basketbolcu olmuş, oynadığı her takımda şampiyonluk yaşamıştı. Bir dönem çok sayıda milli basketbolcunun çıktığı Ankara’da basketbola başladığı günleri şöyle hatırlıyor: “Sağlık Sokağı vardır, Kolej’in hemen karşısında. Birol, Akın Öngör kardeşler benden bir jenerasyon sonradır ama, onların oturduğu sokakta bir açık hava sahası vardı, orada oynardık. Stadyuma da giderdik, 19 Mayıs Stadı yanında kırmızı topraklı bir saha vardı. Sabah girerdik, akşama kadar oynardık. Basketbola başlamam orta son diyelim. Evden yürüyerek Mülkiye salonuna giderdim, Harbiye-Mülkiye maçlarını seyrederdim. Oradan bir basketbol sevgisi başladı. Bizim bulunduğumuz semtte direklere çember yapıldı. Herkeste bir basketbol hevesi vardı.”

Kurtuluş Ortaokulu’nu bitirdikten sonra Atatürk Lisesi’ne giren Şengün Kaplanoğlu, bir yandan okul takımında bir yandan da o tarihlerde kurulmuş olan Yenişehir kulübünün genç takımında basketbol oynamış. “Bana basketbolu öğreten odur” dediği Yenişehir’in hocası Mehmet Ali Kışlalı’dan temel basketbol eğitimini almış. “İlk defa bizim takım şampiyonluk kazandırdı Atatürk Lisesi’ne. Uğur Erel de vardı bizim takımda. O edebiyat, ben fen kolundaydık. O zaman okul maçlarında Kolej çok iddialıydı. Onların salonu vardı. Bizde salon filan yok, inşaat başlamış, demirler ortada kalmış. Biz dışarıdan, kulüp takımlarında oynayanlar toplanmıştık. Kolej’in takımında kendi okulunda okuyanlar vardı. Orada ve Mülkiye sahasında lig maçları yapılırdı. Mülkiye sahasının zemini muşambaydı. Salon kalabalık olduğu zaman o muşamba zemin terlerdi, herkes kayardı. Çocuktum, gittiğim bir maçta Ayduk Koray Harp Okulu’nda oynuyordu. Ayağı kaydı, kenardaki bankın altına girdi ve bacağını kırdı, bakmak mümkün değil.” Yenişehir genç takımında, gelecekte kendisi gibi milli olacak Orhan Girgin ve Uğur Erel dışında ilginç bir isim daha varmış: “Yenişehir genç takımında Kartal Tibet vardı. İddialı basketbolcuydu. Ankara şampiyonu olduk, geldik İstanbul’a, Türkiye şampiyonasına katıldık. Sonra o konservatuara girince, basketbolu bırakmak mecburiyetinde kaldı.”

Yenişehir genç takımı, 1954-55. Orhan Girgin, antrenör Mehmet Ali Kışlalı ve Şengün Kaplanoğlu.

Yenişehir takımı 1955’te Can Bartu’lu Fenerbahçe’nin ardından Türkiye ikinciliğini kazanmış. Bu başarının ardından Şengün Kaplanoğlu, ertesi sezon Ankara Basketbol Ligi’nin iddialı takımlarından Mülkiye’ye girmiş. “Mehmet Ali abi Mülkiye’de oynuyordu, Armağan Asena’yla birlikte. Bunlar pisi pisine bir maç kaybettiler. Tabii hepsi talebeydi. Yıldız oyuncu yoktu. O maçtan sonra aralarında sert bir tartışma oldu. Mehmet Ali abi bayağı kızınca onlar bıraktılar, küsüp gittiler. Bunun üzerine ben, Orhan Girgin, Uğur Erel Mülkiye takımına girdik. Her gün beraberdik. Stada giderdik, oradan çıkıp muhallebiciye filan giderdik. Mülkiye’de takım arkadaşlarımızdan büyükelçi çıkanlar oldu. Okan Gezer Paris’te görev yaptı. Hüseyin Riyad ve Atina’daydı. Bundan 10-15 sene önce Mülkiyeliler çok güzel bir tören yaptılar, beni de davet ettiler. Mülkiye’de oynarken genç milli oldum. Zaten bir kez genç milli oldum. Üsküp’e gittik. Sonra hep A milli takımda oynadım. 17 yaşında, lise ikinci sınıftaydım. Yine Üsküp’e gittik. Avrupa Şampiyonası’na hazırlık turuna çıkmıştık. Turhan abi, Yılmaz Gündüz vardı. Genç olarak benimle birlikte Can’ı aldılar. Biz o zamanın değişen basketbolun temsilcileriydik. O zaman çift elle şut atılırdı. Freeze yapılırdı. 30 saniye yoktu, geri pas vardı. Yalım abi alırdı topu, belinde tutardı. Yapacak bir şey yok.”

İstanbul ve Ankara genç karma oyuncuları bir arada. Alt sırada sol başta Mehmet Baturalp, yanında Şengün Kaplanoğlu ve Hüdai Budanur.
Mülkiye’nin 1956-57 kadrosu. 13 numara Şengün Kaplanoğlu, antrenör Mehmet Ali Kışlalı (kareli gömlekli) ve yanında Orhan Girgin. Onların önünde oturan Uğur Erel.

Mülkiye takımı 1956-57 sezonunda Ankara Ligi’ni Ankaragücü’nün ardından ikinci sırada bitirmişti. Türkiye Ligi’nin henüz kurulmadığı o yıllarda düzenlenen Türkiye Basketbol Şampiyonası’na üç büyük şehrin şampiyonları doğrudan katılıyordu. İkinciler arasında düzenlenen Federasyon Kupası’nı kazanan takım da Türkiye Şampiyonası’nda mücadele ediyordu. O yıl yapılan Federasyon Kupası’nın finalinde Galatasaray’ı yenen Mülkiye, böylece Türkiye Şampiyonası’na katılırken, “Yenilmez Armada” ilk kez bu büyük turnuvanın dışında kalıyordu. “Bir mucize oldu ve Federasyon Kupası’nda Galatasaray’ı yendik. Gerçi bizim takım çok iyiydi. Genç bir takımdık. Mehmet Ali Kışlalı antrenörümüzdü.”

Şengün Kaplanoğlu ve Uğur Erel, Mülkiye’nin Galatasaray’ı 57-54 yendiği Federasyon Kupası maçının bitiminde Mülkiye öğrencilerinin omuzlarında.

Böylece Mülkiye imkansız gibi görünen bir galibiyet elde ederken, takımın en iyi oyuncusu Şengün Kaplanoğlu da 1957-58 sezonunda Galatasaray’a transfer olmuştu. “Bir buçuk sene Mülkiye’de oynadıktan sonra İstanbul’a gittim, hedefim de oydu zaten. Lise bitirme imtihanlarından sonra geldim buraya. Galatasaray’a girdiğimde hoca olarak Mc Gregor gelmişti. Benim şansım oydu. O zaman Galatasaray’da, Fener’de oynamak kıdem işi, sıranı bekleyeceksin. Takımda sekiz kişi milli takımda oynuyordu. İstanbul’a geldiğimde, kulübün tuttuğu bekar evinde kaldım. Hasnun Galip Sokağın hemen arkasındaki sokaktaydı ev. Özer ve Tunç’la birlikte kalıyorduk.”

Galatasaray’ın 1957-58 kadrosu. Soldan sağa ayaktakiler: Ali Kazaz, Yani Tomaidis, Ünal Büyükaycan, Özer Salnur, Şevki Tokmakoğlu, Mehmet Tecer. Oturanlar: Üner Erimer, Savan Zorlu, Şengün Kaplanoğlu, Tunç Erim, Şevket Taşlıca.

Amerikalı antrenör Jim McGregor yönetimindeki Galatasaray, 1957-58 sezonunda İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazanmış. 20 yaşındaki Şengün Kaplanoğlu ise kıdemlilerin yer aldığı takımda yeteneği sayesinde forma giymekte zorlanmamış. Yukarıdaki takım resmine bakarak şunları söylüyor: “Bu takımda Üner Erimer 31’li, Özer 34’lü, Tomaidis 34’lü, Ali Kazaz 35’li. 38’li olarak ben, Mehmet Tecer ve Şevki var. Mehmet, şair Ahmet Kutsi Tecer’in oğluydu.” Basketbolda pozisyonların henüz bugünkü gibi numaralarla tanımlanmadığı bir dönemde, McGregor’un kendisiyle birlikte uyguladığı yeniliği şöyle anlatıyor Kaplanoğlu: “O zaman iki guard, iki forvet, bir pivot vardı. Onu ilk defa McGregor bozdu. Bir guard, onu sen oynayacaksın dedi bana. İki forvet, iki pivot yaptı. Tomaidis 5 numara oynardı, o hiç dışarıda oynayamazdı.”

1957-58 sezonunda Galatasaray-Vefa maçı. Ali Kazaz (15) ve Şengün Kaplanoğlu ile ertesi sezon Fenerbahçe’ye transfer olacak Tuncer Kobaner mücadelesi.

Galatasaray’da henüz bir sezon geçirmiş olan genç yıldız, 1958 yazında takım arkadaşı Ünal Büyükaycan’la birlikte Modaspor’a transfer oldu. Modaspor o yıllarda spor basını tarafından basketbolun üç büyüklerinden biri olarak anılıyordu. Modalı yöneticiler birkaç gün önce de Fenerbahçe’nin yıldız oyuncusu Altan Dinçer’i transfer etmişti. Transfer döneminin kapanacağı Temmuz ayının son gününde, Galatasaray’ın iki yıldızının da Modaspor için imza atması, spor sayfalarında futbolun önüne geçmişti. Şengün Kaplanoğlu bu transferle ilgili olarak şunları söylüyor: “Modaspor’a gittiğimde para vaat edildi ama para mara yok. Fakat esas gidişimizin sebebi, Galatasaray’da sefilleri oynamamız. Bir maaş vaat edilmiş, o yok. Evden kovulduk, sokaklarda kaldık. Modaspor teklif yapacak denildiği zaman, nerede kalacağız diye sordum. Moda’da Rainbow Otel vardı. Orada size bir süit, Koço’da öğlen akşam yemek dediler. Getirin imzalayayım dedim. 6 bin lira mı ne bir para konuşuldu ama 6 lirasını vermediler. Yalnız aylık maaşları muntazam ödediler. Yani biz bir anda cennete gittik.”

Günlük Spor gazetesi, 1 Ağustos 1958.

O yıllarda bir nevi “Dream Team” denebilecek bir kadro kuran Modaspor, 1958-59 sezonunda İstanbul Ligi şampiyonu oldu. Ancak bu şampiyonluğun arkası gelmedi. Şengün Kaplanoğlu’nun 1960-61 sezonuna kadar formasını giydiği Modaspor, o tarihten sonra zirve yarışından kopmuştu. Yıldız basketbolcu bunun sebebini, “Kulübün başkanı Haluk Berkol iflas ettikten sonra Modaspor dağıldı,” sözleriyle açıklayıp devam ediyor: “Benim basketboldan beklentim para değildi. Benim ölçüm hâlâ odur. Şampiyon bir takımda oynuyor musun? İlk beşinde oynuyor musun? 40 dakika oynuyor musun? Milli takımda oynuyor musun? Devamlı milli takıma seçiliyor musun? Bu kriterler olunca para pul zaten gözümde değildi. Biz tamamen amatördük, para alan bile amatör bir ruhla oynuyordu. Ben Galatasaray’a geldiğim sene ayda 250 lira alıyordum ama onu da alabilirsem. Bir hafta 50 lira verirler, sonraki hafta 50 lira verirler. 1960’tan sonra 400 lira oldu. Sonra Altınordu çıktı. Oyunculara yüksek paralar verip transfer etti. Nedret gitti mesela. Sonra da bir gün geldi, Özer’le bana sitem etti, ‘Benim gitmeme nasıl müsaade edersiniz,’ diye. Fakat o zaman verilen para büyük bir paraydı, ‘Boş ver gitme,’ demek olmazdı. Bence gitmekle doğrusunu yaptı. Samim abi elinde çantayla bana da geldi. ‘Samim abi artık 30 yaşına geldim, hiç çantayı açma,’ dedim.”

1959 Türkiye Şampiyonası’nda Modasporlu Şengün Kaplanoğlu ve Ünal Büyükaycan (17). Fenerbahçeli oyuncular Güner Yalçıner (10) ve Amerikalı Holley. (Günlük Spor)

Yazının girişinde bahsettiğimiz gibi Şengün Kaplanoğlu, oynadığı her takımda şampiyonluk yaşamıştı. Yenişehir, Mülkiye, Galatasaray, Modaspor derken, bu takımlara askerliğini yaptığı sırada oynadığı Deniz Harp Okulu takımı eklendi. Şengün Kaplanoğlu 1961-1963 arası oynadığı yeni takımını şöyle anlatıyor: “Deniz Harp Okulu’nda iyi bir takımımız vardı. Ekmel, Metin vardı. Ben geldim. O zaman birinci ligde oynayan bir askeri takım varsa, sınıfın fark etmiyordu. İster havacı, ister karacı ol. Tuncer istihkamcıydı mesela, Kağıthane’de yedek subaydı. İbrahim abiyle konuşuyorduk Heybeliada’daki evinde. ‘Tuncer var ama tayini çıkmıştır,’ dedi. Nitekim aradık, ‘Dün kura çektik, Sivas’a gidiyorum,’ dedi. Ben, ‘Ankara’da Necdet abimi arayalım,’ dedim. 60 ihtilali olmuş, abim Cemal Gürsel’in deniz yaveriydi. Cemal Paşa özellikle seçmişti, boylu poslu, aslan gibi adam. Aradık, ‘Necdet abi bu senin takımın, Tuncer kura çekmiş ama gitmezse Deniz Harp Okulu takımında oynayacak,’ dedim. ‘Anladım, sen kapat,’ dedi. Ertesi gün antrenmandan sonra Tuncer’i bir daha aradık. ‘Yahu bir mucize oldu, ben burada kaldım,’ dedi. Tuncer de gelince iyice kuvvetlendik. O bütün dengeleri bozan bir oyuncuydu. Bir defa karşı takımın 5 numarası sıfır. Bütün ribauntları alır, sonra benim gördüğüm en iyi ilk pası veren oyuncudur. Fast break hazırlayışı çok iyidir.” Nitekim ikinci bir “Dream Team” diyebileceğimiz Deniz Harp Okulu takımı 1961-62 sezonunda İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazanmıştı. Şengün Kaplanoğlu’nun bahsettiği isimlere açıklık getirirsek durum daha iyi anlaşılır. Ekmel, daha sonra amiralliğe kadar yükselen milli basketbolcu Ekmel Totrakan; Metin, ordu basketbol takımının değişmez oyuncularından Metin Gürses; Tuncer, Fenerbahçe’nin milli pivotu Tuncer Kobaner; İbrahim, takımın antrenörü, milli yüzücü ve sutopçu, İbrahim Sulu’ydu.

Deniz Harp Okulu takımı. 15 Şengün Kaplanoğlu, 13 Ekmel Totrakan.

Söz o yılların şartlarına geldiğinde, o döneme ait fotoğraflarda sıkça gördüğümüz parçalı topları soruyoruz. “Ben parçalı toplarla bir kere oynadım. Varşova’da Avrupa Şampiyonası yapılacaktı. O zaman Varşova Paktı var. O zamanın meşhur topu Spalding vardı. Biz Amerikan malı Spalding’le oynamayız, kendi topumuzla oynayacağız dediler. Onların topu parçalıydı. Turgut abi bence çok isabetli bir karar aldı. Takımın alışması için bu sene ligleri parçalı toplarla oynayacağız dedi. O toplar bir rezalet. Bir müddet sonra toplar yamuldu. Atarsın yalpalar.” Yalpalama konusunda sadece top değil, Spor Sergi Sarayı’nın meşhur zemininin de etkili olduğunu Şengün Kaplanoğlu’nun sözleri ortaya koyuyor: “Spor Sergi’nin zemini asfalttı. Belediyenin olduğu için orada parti kongreleri, sünnet düğünleri yapılırdı. Parke yapamıyorlardı. Sonraları yapıldı ama parkenin büyüğü. Maç olduğu zaman koyuyorlar. Aralarda bir parmak boşluk var. Yükseklik farkı var. Topu sürerken bir çarpar, sen başka yere gidersin top başka yere. Ayakkabı bulmak sorundu. Amerikan Pazarında Converse var, o da iğrenç. Biz istisnaydık, herkes bulamazdı. Uçak gemisi geldiği zaman, Osman abi bir takım toplardı. Milli takım ismiyle olmuyor tabii. Takımda Erdal, Kemal filan var. Uçak gemisinin altında üç bin kişilik salon var. Gemide PX (askeri mağaza) de var, zaten onun için gidiyoruz. Maçtan sonra bizi PX’e alıyorlar. Biz cennete girmiş gibi oluyoruz! Bunlar herkesi yenerek gelmişler. İspanya, İtalya, Yunanistan, oralarda maçlar yapmışlar. Bir subay fırtına gibi bir takımımız var dedi. Maçın başları, üç beş dakika bir çekişme oldu. Sonra biz onları perişan ettik. Onların koçu şok olmuştu. ‘Siz nerede öğrendiniz basketbolu? Nasıl olur, bizi nasıl yenersiniz, kimsiniz siz?’ diye sordu. Geminin güvertesindeydik, karşıda Teknik Üniversite gözüküyor. ‘Orayı görüyor musunuz, biz o semtin takımıyız’ dedik. Geminin beş kat altına asansörle iniyorsun. Bütün filonun salonu orası. Üç bin kişi maça geldi.”

5 Aralık 1965’te, Çekoslovakya ile oynanan II. Boğaziçi Turnuvası final maçında, Spor Sergi Sarayı’nın asfalt zemini görülüyor. Maçı 83-62 kazanan Çekoslovakya turnuvanın şampiyonu olmuş. Milliyet gazetesinde Nurhan Aydın’ın şu satırları dikkat çekici: “10. dakikada oyun 15-15 berabere duruma geçti. Spor Sarayını hıncahınç dolduran seyirciler bu ana kadar takımımızı gönülden teşvik ediyorlardı. Fakat tam saha presi bırakıp sadece Şengün’ü kovalamaya başlayan Çekler 18. dakikada on sayı farkla 31-21 öne geçince herkesin neşesi kaçtı.”

Şengün Kaplanoğlu’nun gösterdiği fotoğraflardan bir tanesi dikkatimizi çekiyor. 1964’te Milli takımı çalıştıran Osman Kermen taburelerin üstüne çıkmış, Kaplanoğlu da onun eli üstünden şut atıyor. Yıldız basketbolcu bu fotoğrafın hikayesini şöyle anlatıyor: “Milli takım idmanında Osman Kermen’le iddiaya girdik. Yarışma yapıyor ödüllü, bir dakikada kaç şut sokacaksın diye. Ben de hep kazandım yarışmaları. O da, ‘Boşken atmak kolay, müdafaa üstünden at da görelim,’ dedi. Adedini şimdi hatırlamıyorum ama muhtemelen, ‘20 tanede kaç tane sokarsın?’ diye sordu. Ben de herhalde 16 tane dedim ve iddiayı kazandım. Teknik Üniversite salonu burası. Ayakkabılar da Converse. Milli takımın ilk beşinde oynayanlara ayakkabı verilirdi, büyük hadiseydi. Çorap yoktu yahu. Koşarken toplanır, ayağının altına girer. Ayakkabıyı iyi kötü gene buluyorsun da, ben o uçak gemilerinden çorap alırdım.”

Şengün Kaplanoğlu başarılı bir basketbolcu oluşunu idmanlardan sonra tek başına çalışmasına mı borçluydu? “İdmanlardan sonra kendi kendime çok çalışırdım ama iyi oyunculuğun esas sebebi fundamental. Başlangıçta doğru gösterme önemli, onu Mehmet Ali abi yapmıştı. Sonra iyi niyet elçisi olarak bir Amerikalı antrenör gelmişti, o da gösterdi. Mehmet Ali abi bize nasıl sporcu olmak gerektiğini de öğretti, o çok mühim. Ben mesela bir kere teknik faul aldım bütün spor hayatım boyunca, o da bilinçli olarak. İzmir’de Balkan Şampiyonası oynuyoruz Yunanistan’la. Yalçın abi antrenör. Bir Mısırlı hakem gebertiyor bizi, adım atamıyoruz. Hücum faul çalıyor, steps çalıyor. Yunanistan İzmir’de bizi yenecek. Seyircinin ölü toprağı serpilmiş üstüne. Yalçın abiye, ‘Ben bir teknik faul alacağım,’ dedim. O zaman 100’ün üstünde milli olmuşum, takım kaptanıyım. ‘Dikkat et, atılma,’ dedi. Ben ayarlarım dedim. Yine bir düdük çaldı hakem. Hakemin üstüne gittim sahte numaralarla. Fakat hakem kaçıyor. O kaçıyor, ben kovalıyorum! En sonunda teknik faulü verdi. Orada seyirci uyandı. Ondan sonra yendik Yunanistan’ı.”

Usta foto muhabiri İsmet Gümüşdere’nin 1966 Boğaziçi Turnuvası’nda çektiği bu fotoğraf, Şengün Kaplanoğlu’nun ne kadar iyi bir fundamentale sahip olduğunu gösteriyor. Kaplanoğlu Çekoslovak oyuncuyu terse yatırmış, hızla rakip potaya doğru gidiyor.

Şengün Kaplanoğlu’nun milli kariyeri 1955’te Üsküp’te Yugoslavya ile oynanan maçla başlamış ve 1971 Mayıs’ında Ankara’da yapılan Avrupa Şampiyonası eleme maçlarına kadar sürmüş. Bir başka deyişle basketbolu bıraktığı sezonun sonuna kadar ay-yıldızlı formayı giymiş. TBF’nin 2019’da yayımladığı Türkiye Basketbol Tarihi kitabındaki verilere göre 112 kez A, 1 kez genç olmak üzere toplam 113 kez milli olmuş. “Türkiye’de bütün spor branşlarında ilk defa 100’ü geçen benim ki en çok gurur duyduğum olay budur. O zaman bu çok zor çünkü çok az milli maç yapılıyor, Avrupa Şampiyonalarına gitmemize rağmen. Bence federasyonun hatası oydu; turnuvalara giderdik, yenilirsek dedikodu olur diye İstanbul Karması adı altında oynardık.” Milli Takım üzerine konuşmaya devam ediyoruz. Şengün Kaplanoğlu resmî turnuvalardaki performansımız hakkındaki gözlemlerini ve anılarını anlatıyor: “57’de (Sofya’daki Avrupa Şampiyonası) Yılmaz Gündüz, Turhan Tezol vardı. O takım miadını doldurmuştu. O günün basketbolu farklıydı, cemşatlar başlamıştı. Dripling yaparken iki elini kullanmak kalkmıştı. Basketbol artık daha fiziksel olmaya başlamıştı. Nasıl şimdi, bizim zamanımıza göre daha fizikselse, o zaman da bizim jenerasyon öyleydi. 1959 Beyrut (Akdeniz Oyunları); orada rahmetli Samim abi hata yaptı, eskileri oynattı. Batur, ben, Nedret, Ömer Urkon – bizi oynatmadı. Beşinci olduk. Herkese yenildikten sonra son Yugoslavya maçında bizi oynattı. O Yugoslav takımı da, Danev ve Koraç’ın olduğu meşhur bir takım. Biz o takımı yendik. 1961 Belgrad (Avrupa Şampiyonası), Kalemeydan vardı. Nedret’le dolaşıyoruz. Meydanda göz alabildiğine basketbol sahası var. Herkes oynuyor. Dolaşırken baktık, bir takım antrenman yapıyor, kalabalık. Kurmay heyeti var. Yanda taştan oturacak yerler var, gittik oturduk. Nedret’e ‘Bu Çek takımı,’ dedim. Şok olduk, bakıyoruz. Onlar da modern basketbola geçmiş jenerasyon değil de, eski jenerasyon. ‘Biz bunları yeneriz,’ dedim Nedret’e. Yalçın abi antrenördü. Rahmetli Batur’la ben guard oynadık. Biz her zamanki gibi birinci devre galibiz. O zaman antrenörleri çok büyük bir hata yaptı. İkinci yarıya tam saha presle başladı. Pres yapınca Batur’la biz çözdük. Dört gözle beklerdik zaten pres yapılsın diye. Batur hiç top kaptırmazdı. Başarılı olduğumuz milli maçlarda Batur’la ikimiz guarddık.”

Milli Takım 1961’de Belgrad’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda. Soldan sağa: Tuncer Kobaner, Nedret Uyguç, Erdal Poyrazoğlu, Ersan Salihoğlu, Ali Kazaz, Haşim Ülkü Yakın, Dursun Açıkbaş, Ömer Urkon, Yavuz Demir, Şengün Kaplanoğlu, Mehmet Baturalp.

1963’te Polonya’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda sadece Hollanda’yı geçebilmiştik. Bunun sebebi neydi? “Rahmetli Cem Atabeyoğlu, jübile kitabım için istatistikleri derliyordu. ‘Sende iki şey gördüm,’ dedi. ‘Bir, Milli Takımda oynarken her takımı yenmişsiniz Rusya, Yugoslavya dahil.’ Gerçekten olimpiyatlara gidecek bir Rus takımını Sofya’da bir turnuvada yendik. ‘İki, Varşova’daki Avrupa Şampiyonası’nda her maçın birinci devresinin galibi Türkiye, ondan sonra kondisyon bitince yenilmişiz.’ Bir de o şampiyonadan iki hafta önce, Napoli’de yapılan Akdeniz Oyunları’nda bizim jenerasyonun en iyi Milli Takımı vardı ama benim dizim döndü. Yavuz’un ve Tuncer’in de dizi döndü. Üç kişi sakatlandık. O çok etkiledi takımı. Hele Tuncer tek uzundu. O sakatlanınca başka uzun kalmadı. Rahmetli Nedret vardı ama o da çabuk yoruluyordu. Çok da iyi bir insandı. Pırlanta gibi bir kalbi vardı, özü sözü birdi. Ama çok çabuk sinirlenirdi, hayatı cezalarla geçti.” Şengün Kaplanoğlu’nun kaptanlığını yaptığı Milli Takım, 1967’de Tunus’ta yapılan Akdeniz Oyunları’nda üçüncü olup bronz madalya kazanmıştı. Bu, basketbolda büyük bir turnuvada kazandığımız ilk madalyaydı. Kaplanoğlu, “Bizim jenerasyonun aldığı bence en iyi derece,” diyerek devam ediyor: “Akdeniz Oyunları’na bütün ülkeler en iyi takımlarıyla katılıyor. İspanya’yı, Yunanistan’ı yendik. Üçüncülük muazzamdı. İspanya’ya 100 küsur attık. Üçüncülük maçında Yunanistan’ı yendik ki, o takım da çok iyiydi. Muazzam kalabalık, biz üçüncülük dördüncülük maçı oynuyoruz. Şampiyonluk maçı da bizden sonra oynanacak. Müslümanız, Türküz, herhalde seyirci bizden yana olur diye düşünüyoruz. Bir çıktık, salon Yunanistan diye yıkılıyor. Kıyamet kopuyor, çıldıracaktık. Ama bu ters tepti ve Yunanistan’ı yendik.”

1967 Tunus Akdeniz Oyunları madalya kürsüsü.

Ülkemizi uluslararası alanda başarıyla temsil eden yıldızlar, o yılların yarı profesyonel yarı amatör ortamında hafta içi çalışıp hafta sonu maçlara çıkıyordu. “Biz hem basketbol oynuyor, hem çalışıyorduk. Ben 60’larda Goodyear’da satış mümessiliydim. İstanbul Trakya bölgesi benimdi. Arabayla çıkıyoruz, akşam antrenmana dönüyoruz. Batur ve Nedret de orada çalışıyordu. Biz üçümüz Goodyear takımında da oynadık. Antrenmanlar akşam 6’dan sonra olurdu, çünkü herkesin işi veya okulu vardı.” Askerlik görevi 1963’te sona eren Şengün Kaplanoğlu, 1963-64 sezonunda Galatasaray’a döndü. Kaplanoğlu, bu ikinci Galatasaray döneminde, İstanbul Ligi’nin son yılları ve Deplasmanlı Türkiye Ligi’nin ilk yıllarına denk gelen sekiz sezon boyunca sarı-kırmızılı formayla mücadele etti. 1963-66 arasındaki İstanbul Ligi döneminde iki Türkiye şampiyonluğu (1964 ve 1966), 1966-71 arasındaki Deplasmanlı Türkiye Ligi döneminde bir lig (1968-69) ve bir Türkiye Kupası (1969-70) şampiyonluğu yaşadı.

Galatasaray’ın 1964-65 kadrosu. Ayaktakiler: Osman Kerimol, Haşim Ülkü Yakın, Nedret Uyguç, Fuat Tahir, Tuğrul Demir. Oturanlar: Yavuz Demir, Levent Bayburt, Şengün Kaplanoğlu, Ercan Devekuşuoğlu, Muzaffer Demir.

1970-71 sezonu sonunda basketbolu bırakan Şengün Kaplanoğlu, kısa süren bir antrenörlük dönemi dışında, sporla aktif ilişkisini bitirip iş hayatına devam etmiş. “Bir müddet antrenörlük yaptım. Bıraktığım sene Teknik Üniversite’yi çalıştırdım; ama daha başladığım gün onlara söyledim, ‘Sizin zaten antrenöre ihtiyacınız yok,’ diye. Öyle bir takım ki, Hüseyin Alp, Kemal, Reşat – canavar gibi bir kadro. O sezon şampiyon olduk. Sonra Galatasaraylı idareciler yuvana gel diye ısrar ettiler. Mustafa Pekin başkandı. Gittim, yine aynı sefalet devam ediyor. Para pul yok. Takım küme düşmemeye oynuyor. Ben o sırada iş değiştirmiştim. Bir gün yine ite kaka bir maç kazanmışız, bir tane genç, ‘Kaptan ne olacak bu takımın hali?’ diye sordu. ‘Hesap mı soruyorsun, sen basketbolu bilir misin?’ diye sorunca, ‘Ben yönetim kurulu yedek üyesiyim de ondan sordum,’ diye karşılık verdi. Ben, ‘Şimdi toplantınız var mı?’ diye sorunca var dedi. Girdim toplantıya, ‘Mustafa abi bana eyvallah. Yarın öbür gün gene işiz kalacağız, ben başka bir takıma gitmiyorum, bu kapıyı tamamen kapatıyorum abi,’ dedim. Bence çok doğru bir karardı. Hâlâ öyle, hâlâ yöneticinin iki dudağı arasında. Kim olursan ol. Antrenörlük bir kurum değil, geleceğini ona bağlayamazsın, mümkün değil.”

1969-70 sezonunda, finalde İTÜ’yü yenerek Türkiye Kupası’nı kazanan Galatasaraylı oyuncular şampiyonluk turunda: 6 Şengün Kaplanoğlu, 5 Nur Germen, 7 Nur Danişmend, 12 Nusret Işıldaksoy.

Sporculuk hayatı boyunca birçok şampiyonluk sevinci yaşayan Şengün Kaplanoğlu, son sezonunda Galatasaray formasıyla lig ve kupa maçlarını tamamladıktan sonra Milli Takıma seçildi ve Ankara’daki Avrupa Şampiyonası elemelerinde ay-yıldızlı formayla son maçlarını oynadı. Aslında birkaç sezon daha rahatça oynayacak forma sahipti. Ancak o yıllarda, günümüzün profesyonellik şartları mevcut olmadığından sporseverler onu izleme zevkinden mahrum kaldılar. Yazımızı, gençlik yıllarından arkadaşı Orhan Girgin’in onun basketbolculuk vasıflarını tanımlayan cümleleriyle noktalayalım: “Üstün basketbol zekası ve fevkalade olan fandımentali ile takımının idarecisi ve skorer oyuncusu olmuştur. Uzak mesafe cem-şatları çok isabetli, sağ ve sol geçişleri mükemmel olan Şengün, her iki eline de aynı derecede hakim olan müstesna bir basketbolcudur. Uzun yıllar milli takım kaptanlığı yapmış ve Balkanların en iyi oyuncuları arasında sayılmıştır. Son yıllarda hücum gücü yanında müdafaaya da önem vermesi, eksiksiz bir oyuncu olmasını sağlamıştır.”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.