Behzat Çınar: Biz Sokak Eğitimiyle Kendi Kendini Yetiştiren Nesiliz

Geniş bir futbolsever kesim Behzat Çınar’ı seksenlerin sonundaki başarılı Milli Takımın antrenörü olarak ve doksanlı yıllarda Denizlispor, Petrolofisi, Adana Demirspor gibi kulüp takımlarındaki teknik direktörlük kariyeriyle hatırlar. Oysa Behzat Çınar’ın altmışlı ve yetmişli yıllarda Altay ve Ankaragücü’nde geçen başarılı bir futbolculuk kariyeri de vardır. Kendisiyle yaptığımız görüşmede hem futbolculuk hem teknik direktörlük yıllarını konuştuk. Öncelikle Ankara’da başlayan futbol hayatını kendisinden dinliyoruz: “1 Şubat 1946 Ankara doğumluyum. Çocukluğum Bahçelievler’de geçti. Ulubatlı Hasan İlkokulu’nda, ardından Ankara’nın köklü okullarından Cumhuriyet Lisesi’nde okudum. 1963-64’te liseyi bitirdim ama kompozisyondan bıraktılar. O sırada okul takımından Sabri Kiraz beni Genç Milli Takıma seçti. Niyetim Ankara’da kalıp iyi bir yer kazanıp okumaktı. İki üç tane üniversitenin sınavını kazandım fakat tek dersten kalınca bir sene boş durmayayım dedim, Bahçeli Gençlik kulübüne girdim. Hemen Cumhuriyet Lisesi’nin karşısında, çok köklü bir kulüptü. Tenis kulübüydü esasında orası. Altı ay kadar futbol takımında amatör olarak oynadım. O arada Genç Milli Takım seçmeleri için Ankara genç karmasına gidiyordum. Bahçeli kulübünde beni yetiştiren, Altay’a gönderen eski kaleci Hikmet abi – Hikmet Renkgörür; Ankaragücü, Hacettepe ve Beykoz’da oynamış. Hocam beni sevdi, baba gibi davrandı. Mazhar abiyi, Rıdvan abiyi tanıyormuş (eski Altay başkanları Mazhar Zorlu ve Rıdvan Burteçin). Yaşım genç takıma da A takıma da tutuyordu. Beni hemen denemeden aldılar.”

Ankara Cumhuriyet Lisesi futbol takımı. Behzat Çınar ayakta soldan dördüncü.

Böylece Behzat Çınar’ın futbol kariyeri 1964-65 sezonunda Altay’da başlamış. “1964’te hem Altay genç takımında oynuyordum hem de A takımında iki maça çıktım. Fakat üçüncü maçı oynatmadılar çünkü o zaman genç takımda oynayamıyorsun. O zamanlar genç takıma çok önem veriyorlardı, şampiyonluğa gidiyorduk. Genç takımda hocamız Altan Santepe’ydi, çok önemli bir isimdi. İngiltere’de eğitim görmüş, eski Altay kalecisi. Kendisini hep rahmetle anarım. Çok bilgili birisiydi, aynı zamanda Yeni Asır’da yazardı. Çok tatlı bir insan olmasına rağmen pek sevilmezdi çünkü kendine göre prensipleri vardı. Sporcuyken de öyleymiş. Altay A takımında o zaman Kazım abi kaptandı. Varol abi var. Nazmi abi var. Ayfer, Aytekin filan, yani baba takım. Ben genç takımda oynarken A takımda da idmana çıkıyordum. Tabii zordu benim için. İzmir’e geldim gurbete, kimseyi tanımıyorum. Alsancak Stadı’ndaki kulüp lojmanında kalıyordum. İlk geldiğimde Varol abi, Nazmi abi bize abilik yapardı, Ayfer öyle, Numan abi öyle. Yani takımın babaları bizi kollardı. Numan abi mükemmel bir insandı. Sol bek oynardı. Ben sol açık oynarken önlü arkalı oynardık onunla. Ben ileri gittiğim zaman arkamı desteklerdi. Modern bir bekti. O ileri gittiği zaman ben hemen onun yerini alırdım, o şekilde münavebeli oynardık. Çok iyi anlaşırdık. Taktikleri de bazen insanların kendi yetenekleri ve kapasiteleri tayin ediyor. Yani hoca her şeyi söylemiyor. Futbol enstantane bir olay. Varol abi bir gün beni genç takımda seyretmiş. Ayrıca yatakhanede otururken camdan bizim idmanlarımızı seyrediyor. Rıdvan abiyle konuşuyorlar, ben de yakında olduğumdan konuşmalarını duyuyorum. ‘Yahu Rıdvan abi, genç takımda bir santrfor var, al hemen A takıma koy. Niye koymuyorsunuz?’ diyor mesela. Beni tanımıyor, etmiyor. Böyle bizi destekliyorlardı. Ligde bir boşluk olmuştu, Aydın’a maça gitmiştik. O gün bana fırsat verdiler. Ben de o fırsatı değerlendirip gol attım. Öyle öyle takıma yerleştim.”

Behzat Çınar’ın A takımında düzenli olarak oynamaya başladığı 1965-66 sezonunda, İstanbul’daki bir maçta Altay kadrosu. Soldan sağa ayaktakiler: Akın Barhan, Feridun Öztürk, Kazım Yıldız, Nuri Dövener, Yılmaz Canlısoy, Mahmut Evren, Varol Ürkmez.
Oturanlar: Aytekin Erhanoğlu, Behzat Çınar, Ayfer Elmastaşoğlu, Ender İçten, Numan Okumuş. (ayaktakileroturanlar.com)

Behzat Çınar’ın ilk sezonunda iki maçla başlayan futbol kariyeri giderek ilerlemiş ve özellikle Türkiye Kupası’nı kazandıkları 1966-67 sezonundan itibaren takımın değişmez oyuncularından biri olmuş. “Üniversiteye başlayınca o yalnızlığım gitti, daha kendime güvenim geldi çünkü sağdan soldan, devamlı genç oyuncular gelmiş, birlikte gelmişler; hemen kaynaşamıyorsun. Ben santrfor, sol açık ve sağ açık, yani hep forvet oynadım. Vakit geçtikçe, takımda yerim belli oldu. Golcülüğüm de vardı. Metin abi 1968’de 13 golle kral oldu, ben 8 gol attım o sene. Sol açık oynuyordum o zaman. Sonra Mustafa Denizli gelince ben sağ açığa geçtim, santrforda da Feridun vardı. Ben Altay’a geldiğimde 4-4-2 ve 4-3-3 sistemlerine geçilmişti. Biz daha çok 4-4-2 oynardık. Benim iki ayağım da vardı. O bakımdan çok yönlüydüm. Hem sağa hem sola giderdim. Ayrıca çok süratliydim. Liseler arası yarışlarda 100 metrede birinci olmuştum. Çıkış deparlarım çok iyiydi. Rino Martini diye bir İtalyan hoca gelmişti bize. Bana Garincha derdi. Gerçekten ben de Garincha gibi sallana sallana koşardım. Çalımlarım da iyiydi. Hem bu tarafa gidiyordum, hem öbür tarafa, sağ ayakla, sol ayakla.”

Altay’ın 1967-68 sezonu öncesi bir hazırlık maçındaki kadrosu. Ayaktakiler: Varol Ürkmez, Oğuz Böke, Yılmaz Canlısoy, Caner Tarancı, Mahmut Evren, Fikret. Oturanlar: Enver Katip, Ali Rıza Şenol, Zinnur Sarı, Behzat Çınar, Aydın Yelken.

O yıllarda Türk futbolu resmen profesyonel olsa da, özellikle kulüp yöneticilerinin uygulamaları sonucu yarı amatör yarı profesyonel bir yapıya sahipti. Günümüzün aksine o yıllarda mevzuatın da kulüp yönetimlerinden yana olması yüzünden futbolcuların çoğunluğu ekonomik sorunlarla boğuşuyordu. Bu sorunlardan Behzat Çınar da nasibini almıştı: “Altay hep alttan gençleri çıkartırdı. O zaman büyük paralar yoktu. Maalesef hakkımızı aldık diyemem. Dışarıdan gelenler, mesela Aydın abi, Mahmut, onlar bize göre fazla paralar, 100 bin liranın üstünde paralar aldılar. Altay’da altı sene oynadım. Bunun iki buçuk üç senesi 10 bin lira civarında bir para verdiler. Bir de temdit hakları vardı. İki sene uzatıyorlar. Hacettepe ile maçımız vardı. Altınordu düşecek durumda. Hacettepe bizden bir puan alırsa kurtuluyor. Altınordu’nun kalması için yenmemiz lazım. İdareciler aman bu maçı mutlaka almamız lazım diyorlar. Çeşme’de kampa girdik. Rıdvan abi geldi. Ben hemen hemen takımın aslarındanım. Rıdvan abi, ‘Behzat senin hayatını kurtarmaya karar verdim,’ dedi. ‘Ne vereceksiniz abi?’ diye sordum. ‘Sana dört sene için 60 bin lira veriyorum!’ dedi. Ben isyanlardayım tabii. ‘Kabul etmezsen iki sene uzatırız, 10 bin liraya oynarsın yine,’ dedi. Moralim bozuldu tabii. Sahaya geldik, maça çıkacağız. Hacettepe düşmemek için oynuyor. Ben Ankaralıyım. Beni yetiştiren Hikmet abi, bana babalık yapan çok iyi bir insandı. Hacettepeliler Hikmet abiyi buluyorlar. ‘Mazhar abiyi, Rıdvan abiyi tanıyorsun, git konuş, berabere bitirelim,’ diyorlar. Çok dürüst, doğrucu bir insandı. ‘Ben nasıl söylerim,’ diyor. ‘Onlara söyleyemezsen, Behzat orada, ona söylersin. Zaten o oynamazsa maç berabere biter,’ diyorlar. Benim bir şeyden haberim yok. Sahaya çıktık, Hikmet abi yanıma geldi. ‘Oğlum buraya kadar geldim. İnşallah gol atmazsın, maç berabere biter,’ dedi. Bana doğrudan bir şey söyleyemiyor, ben de anlamadım. Maç başladı. 87. dakikaya geldik, durum 0-0. Herkes bana küfrediyor, ben Ankaralıyım ya. O kadar beni seven insanlar, Hakkı Gürüz filan, ‘Bu satılmış, çıkartın,’ diye bağırıyorlar. 87. dakikada santradan bir top aldım. Bir iki çalım yaptım. O zaman Hacettepe kalecisi Baskın’dı. Verkaç yapıp vurdum, gol oldu. Tabii Hacettepeli oyuncular yığıldı kaldı sahaya. Bizim çocuklar seviniyor pirim geldi diye. Maçtan sonra kulübe geldik. Rıdvan abi yanıma geldi, ‘80 bin oldu!’ dedi.”

Altay’ın 5 Kasım 1967’de Galatasaray’ı 2-1 yendiği lig maçında, Behzat Çınar takımının ikinci golünü atıyor.

Behzat Çınar’ın futbol hayatının ilginç dönemlerinden biri 1968 yazı olmuş. O yaz ABD’de maçlara çıkmış: “Sezon bitti. Transferim var, uğraşıyorum. O zaman Caner Tarancı vardı, Cahit Sıtkı’nın yeğeni. Fener’den gelmişti bize. Güzelyalı’da birlikte kaldığımız bekar evimiz vardı. İkimiz de Ankaralıyız. Sezon bitti, Erdek’e gideceğiz. Çantaları filan hazırladık. Bu arada kulüple konuştum, Nuh diyor peygamber demiyorlar. ‘Ya 80 bin liraya dört senelik imzalarsın, yahut iki sene biz temdit ederiz,’ diyorlar. Tam evden çıkacağız, kapıcı iki tane mektup getirdi. O zaman telefon filan yok, herkesle mektuplaşıyoruz. Bir tanesi Fenerbahçeli Ogün abiden. O sırada Amerika’ya gitmişti. Benim iktisatı bitirdiğimi biliyordu. ‘Behzat, Washington Whips takımında senin işini yaptım. Uçak biletini, vizeni al gel.’ diye yazmış. Caner’e, ‘Ben Erdek’e değil, Amerika’ya gidiyorum. Sen ne yaparsan yap,’ diye takıldım. Sene 1968, yaşım 22. Amerika’ya top oynamaya gidiyorum. Üniversiteyi bitirmişim, orada yüksek lisans yapmayı planlıyorum. Ogün abi, ‘Burası daha FIFA’ya kayıtlı değil, bonservisini almana gerek yok,’ diye yazmıştı. Ben hemen kulübe gittim. Mazhar abiye, Rıdvan abiye, ‘Ben bir aylığına gidiyorum,’ dedim. Rıdvan abi, ‘Zaten iki ay ölü sezon, iki aylığına git, yalnız şuraya bir imza at,’ dedi. İki sene temdit haklarını kullanıyorlar. Onu da attım, kulüpten imzalı, mühürlü bir izin belgesi alıp gittim. Orada maça çıkacağız, FIFA’dan bir adam geldi. ‘Bu belgeyle oynamazsınız, bunu federasyondan almanız gerekirdi,’ dedi. O yüzden lig maçlarında oynayamadım ama özel maçlarda oynadım.”

Behzat Çınar ve Ogün Altıparmak Washington’da.

1968-69 sezonunda biraz gecikmeyle Altay’a dönmüş Behzat Çınar: “O sırada Gündüz Kılıç Altay’a hoca oldu. Sezon açılışında ben yokum. Gündüz hoca bana mektuplar gönderdi, ‘Ben senin için geldim,’ filan diye. Önceki sezon boyunca İngiltere ve İtalya liglerini izlemiş. İtalya’da o dönem Catenaccio var. Altay’a da Catenaccio oynatıyor. Beş altı stoperle oynuyor takım, çok kötü neticeler alıyorlar. Ben geldim, Oslo takımıyla Avrupa Kupası maçı var. Bergama Restoran’da yemek yiyoruz. ‘Ben paramı almadan oynamam,’ dedim. Mazhar abi çok sinirlendi, epey konuştu ama benim tavrım değişmedi. Gündüz abiyle de konuştum. ‘Bugüne kadar parasız pulsuz oynadım, şimdi de 10 bin liraya oynatmak istiyorlar, 50 bin liradan aşağı oynamam,’ dedim. Sonunda parayı aldım, ama aldım derken yanlış anlaşılmasın, Rıdvan abi beş tane çek verdi.” Behzat Çınar’ın o sezon unutamadığı olaylardan biri Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nın ilk turunda Norveç’in Lyn Oslo takımına elenmeleri olmuş. “Lyn’i burada 3-1 yendik, orada 4-1 yenildik. Şimdiki gibi değil. Kupa şampiyonu olacaksın da dört beş senede bir yabancı takımla oynayacaksın. Maç tecrüben yok. Tecrübesizlik yüzünden elendik.” Behzat Çınar Altay’daki ilk döneminde son olarak 1969-70 sezonunda forma giymiş. İyi bir performans gösteren siyah-beyazlı İzmir ekibi, tarihinin en başarılı sonucunu alarak ligi üçüncü sırada bitirmiş. “O sezonu da çok iyi geçirdim. Teodorescu diye Romen bir antrenörümüz vardı. İki tane de Romen futbolcu vardı. Çok kaliteli insanlardı. Hocamız da çok kaliteliydi. İlk yarıyı lider bitirdik. Kadromuz da iyiydi.”

Altay’ın 31 Mart 1968’de Galatasaray’ı İstanbul’da 2-1 yendiği maçta, Behzat Çınar’ın attığı ilk gol.

1970-71 sezonunda doğup büyüdüğü şehre dönen Behzat Çınar, Ankaragücü formasıyla futbol hayatına devam etmiş: “1970’te Ankaragücü’ne transfer oldum. İlk defa orada iyi bir para aldım diyebilirim. İki sene için 150 bin lira kadar bir para aldım. İki sene daha oynadım Ankaragücü’nde. Ankaragücü’nde de kupa kazandık. Orada da çok önemli bir takım vardı, çok iyi bir takım kurmuşlardı. Fenerbahçe’den Abdullah, PTT’den Köksal Mesçi gelmişti. Başımızda Sabri hoca vardı. Erman daha önce santrfor oynuyormuş. Hocanın ihtiyacı oldu, onu stopere çekti. Orada daha başarılı oldu. Selçuk vardı, Sarı Mehmet vardı. O dönemde yedek subaylık yaptım. Altı ay Tank okulundaydım, oynayamadım. Kurada Kars’ı çektim. O dönemde de fazla oynayamadım. Sekiz kişiyle Fenerbahçe’yi kupadan elediğimiz meşhur maçta yoktum mesela.”

Ankaragücü’nün 1973-74 kadrosu. Üst sıra: Aydın Tohumcu, Mehmet Aktan, İsmail Dilber, Aydoğan Tunay, Osman Zingi, Erman Toroğlu, Coşkun Süer, Baskın Soysal. Orta sıra: Behzat Çınar, Remzi Hotlar, Coşkun Akyel, Sadık İşcanoğlu, Raşit Özdemir, Melih Atacan, Selçuk Yalçıntaş. Alt sıra: Müjdat Yalman, Zafer Göncüler, Ali Osman Renklibay, Tahsin Ünal, Metin Yılmaz, Adnan Pirol.

Ankaragücü’nde toplam dört sezon geçiren Behzat Çınar, 1974-75 sezonunda hiçbir maçta oynamamış. Aradan geçen bir yıla rağmen Altay’a dönmüş ve bir sezon daha oynayıp 1975-76 sonunda noktayı koymuş: “Araya askerlik girdi, evlendim. Çocuğumuz oldu. Bir gün Mustafa Denizli ile Tanzer geldi. Mustafa ile çok iyi arkadaştık. Ben artık futbolu bırakıp Ankara’ya yerleşmiştim. Israr edip beni İzmir’e getirdiler. Altay’a döndüm, tekrar oynamaya başladım. Trabzonspor o sezon namağlup gidiyordu. Onları Trabzon’da yendik. Eşim Karayolları’nda çalışıyordu. Kapalı salonun karşısında, Mahmut’un evinde kiracı olarak oturuyorduk. Çocuğuma kızlar bakıyor. Fakat o kaçıyor, bu kaçıyor, vaktinde gelmiyorlar. Sabahleyin kampa gideceğim, hanım işe gidecek, çocuğu bırakacak yer yok. Bir iki defa daha böyle olunca ben sinirlendim, futbolu kesin bırakmaya karar verdim. O zaman Erdoğan Tözge başkandı. ‘Oğlum kal da sana bir jübile yapalım,’ dedi. ‘Hiçbir şey istemiyorum,’ deyip sessiz sedasız bıraktım ve Ankara’ya döndüm. Sonuçta Altay’da altı sene oynadım ve toplamda 60 bin lira gibi bir para aldım. Şimdiki futbolcuları görüyorsun, her sene transfer hakları var; milyon dolarlar alıyorlar. Biz şanssızız, bizden öncekiler bizden daha şanssız.”

Behzat Çınar’ın son sezonunda Altay on biri. Ayaktakiler: Tanzer Sencer, Mustafa Turgat, Erol Togay, Şeref İncirmen, Muzaffer Etçil, Mustafa Denizli. Oturanlar: Zinnur Sarı, Mithat Mıhçı, Behzat Çınar, İsmail Zeyrek, Mustafa Kaplakaslan. (ayaktakileroturanlar.com)

Futbolu bıraktıktan sonra iş hayatına atılan Behzat Çınar, hiç ummadığı bir anda Milli Takım’a antrenör oluşunu şöyle anlatıyor: “Bir müddet ticaret yaptım. Burada çok iyi arkadaşlarım vardı, çikolata fabrikaları vardı. Onların mümessilliğini yaptım. Bir müddet sonra Gençlerbirliği altyapısında antrenörlüğe başladım. Bir-iki üçüncü lig takımı çalıştırdım. 1987 senesinde bir gece yarısı Mustafa Denizli beni aradı. O zaman Galatasaray’da Derwall ile çalışıyordu. Milli Takım teknik direktörlüğüne getirildiğini söyledi. ‘Beraber çalışacağız,’ dedi. Böylece 1987’de her işi bıraktım ve Milli Takım’da antrenör oldum. Altı ay kadar devam ettik. Burada Yugoslavya ile maçımız vardı. Çamur bir sahada oynadık. İyi bir takımımız vardı ama Mustafa maçtan sonra istifa etti. Tanzer yanıma gelip haber verdi. Mustafa o sırada Galatasaray’da da çalışıyordu. İki takımı birden çalıştırıyor diye bayağı tenkit alıyordu. O da kızıp bıraktı. O bırakınca ben de bıraktım ama Mustafa, ‘Sen işini gücünü bıraktın buraya geldin. Sen federasyondan ayrılmayacaksın,’ diye üsteledi. Tanzer de çok ısrar etti sağ olsun.”

Gençlerbirliği genç takımı.
Üçüncü lig ekibi Bingölspor.

“Mustafa istifa edince Ümit Milli Takım hocası Tınaz Tırpan geldi yerine. Altınordu’da, Petrolofisi’nde futbol oynamıştı. Çok beyefendi, sessiz, kendi halinde bir insandı. Muhitiyle Milli Takım seviyesine gelmişti. Türkiye’de bu işler maalesef liyakatle olmuyor; kademe kademe olması gerekirken birisi sizi buraya getiriyor. Ben kendimi de bunun içine katıyorum. Mustafa da belki oraya hazır değildi, çok gençtik. Ankara’da bir kamp vardı. Ben Federasyon’da Milli Takım için oyuncu bakıyorum. O zaman Federasyon Genel Müdürlüğe bağlıydı. Bir maça gitmek için 10 kişiden izin alıyorsun. Tınaz Tırpan’ın Ümit Milli Takımdaki yardımcısı eski Fenerbahçeli Ergun Öztuna’ydı. Bana, ‘Sen oyuncuları tanıyorsun, Ankara kampını sen idare et,’ dedi. Sonra Tınaz abi benden rica etti, ‘Behzat sen burada devamlı kal,’ dedi. Böylece 1990 Dünya Kupası elemelerinde Tınaz hocanın yanında yardımcı olarak devam ettim. Grubumuzda Sovyetler Birliği, İzlanda, Avusturya, Doğa Almanya vardı. Bizim takım süper bir takımdı: Tanju, Rıdvan, Uğur, Ünal, Mustafa Yücedağ, Feyyaz, Ali, kaleciler Engin, Fatih.”

Behzat Çınar ve Milli Takım oyuncuları, Ekim 1987’de Londra’da İngiltere ile oynanan Avrupa Şampiyonası grup eleme maçı öncesinde antrenmanda.

Hatırlanacağı üzere Dünya Kupası elemelerine kötü başlamış ve İstanbul’da İzlanda’yla 1-1 berabere kalmıştık. Viyana’da Avusturya’yla oynanan ikinci maç da kötü başlamış ve 3-0 geriye düşmüştük. Ancak ikinci yarıda attığımız iki gol ve oynanan iyi futbol ümitli olmamızı sağlamıştı. Bu maçın ayrıntılarını Behzat hocadan dinliyoruz: “Avusturya’daki maça Tınaz hocayla biraz limoni gittik. Bana bir konudan dolayı kırıldı. Rusya’ya gitmiştim ben maç izlemeye. Dönüşte Hıncal Uluç’un yardımcısı Pertev bey, Ankara’dan gelip benle röportaj yaptı. Meğer Uluç ile Tınaz hocanın araları iyi değilmiş. Röportaj verdim diye bozuldu bana. Basın benden bilgi istiyor, ben de vermek zorundayım, küs olduğunu ne bileyim. Maça çıktığımızda bir köşede Tınaz abi, öbür köşede ben oturuyorum, konuşmuyoruz. Fakat bensiz de yapamazdı, bir süre sonra, ‘Gel yanıma gel,’ dedi. Tanju yanımda oturuyor. 2-0 olduğunda, ‘Tınaz abi Tanju’yu sokalım, bir havamız değişsin,’ dedim. ‘Dur biraz bekleyelim,’ derken 3-0 oldu. Ben yine Tanju’yu sokalım deyince, ‘Tamam arkadaş, ne yaparsan yap,’ dedi. Çok kızmıştı maçın gidişatına. ‘Hadi Tanju, hadi koçum,’ dedim. ‘Ya hocam, beni yakacaksın, 3-0 olmuş, ben ne yapacağım,’ diye itiraz etti. ‘Bu maçı sen şimdi değiştiremezsen ne zaman değiştireceksin, sen kral değil misin?’ diye ısrar ettim. Bu girince maç bir döndü; 3-1 derken 3-2 oldu. Rıdvan bir pozisyonda kendini yere atmayıp devam etse belki 3-3 bitecekti. 3-0, 4-0 bitseydi orada bitmişti Tınaz abi. 3-2 bitince, Rıdvan’ın da tartışmalı pozisyonuna hakem penaltı vermeyince, Tınaz abi orada bir artı puan aldı.”

Milli Takım kafilesinden bir grup, 1990 Dünya Kupası elemelerinde 2 Kasım 1988’de Avusturya ile oynanan maç öncesi Viyana’da otelde. Soldan sağa: Teknik direktör Tınaz Tırpan, antrenör Behzat Çınar, Federasyon Başkanı Halim Çorbalı, Milli Takım sorumlusu Ziya Şengül, Tanju Çolak, Rıdvan Dilmen, ? , Metin Tekin.

“Ondan sonra takım bir oturdu. Oğuz, Tanju, Rıdvan, Uğur, Rıza, Metin, Ünal, rahmetli Mustafa Yücedağ bir top oynuyorlar; kaleci Engin ve Fatih harikalar yaratıyorlar. Çok iyi bir jenerasyondu. Ben antrenör olarak Oğuz’la Rıdvan’ı seyretmeye doyamazdım. Avusturya’nın çok önemli bir liberosu vardı. Rıdvan onu süratle geçti, bir durdu, bir kalktı bir durdu; adam sırtının üstüne düştü. Yani çok mükemmel bir takımdı. Beşiktaş grubu vardı. Çıkarlar antrenmandan önce beşe iki oynarlar ya, bir gün ben bunların başındayım; Beşiktaş grubu ayrı çalışıyor. Ben uzaklaşınca bunlar aralarında şakalaşmışlar galiba. Rıza bir geldi bunların yanına, ‘Ne yapıyorsunuz siz ya?’ diye. ‘Ciddi olun biraz, burası milli takım,’ diye bağırdı, çağırdı. Kendi kendime, ‘Kulüp terbiyesi bu,’ dedim. ‘Bu Rıza büyük antrenör olur,’ dedim, hakikaten de büyük antrenör oldu. Bu disiplin içindeydi çocuklarımız. Bazen belirli kişiler olmayacak hareketler yapıyordu ama onlar neticeler içinde kaybolup gidiyordu. Fakat İzlanda’ya kaybettiğimiz puanlar yüzünden çıkamadık. İzlanda’ya yenilmemizin sebebini ben şöyle yorumluyorum; o sırada federasyon özerk oldu, Şenes Erzik geldi. O maça biz ilk defa özel uçakla gittik. Bütün kulüp yöneticileri filan vardı. Ben uçağa bir girdim, bütün misafirlerin elinde viski kadehi, purolar; yanlarında bizim sporcular oturuyor. Şanssız bir seyahatti. Hiç organize olamadık, havaya giremedik. 2-1 yenildik, o maça çok üzülürüm. O moralsizlikle Rusya’ya da 1-0 yenildik.”

Milli Takım’daki görevi sona eren Behzat Çınar, bunun ardından yaklaşık 20 yıllık bir süreçte pek çok kulüp takımını çalıştırmış. “Dünya Kupası elemeleri bittikten sonra Şenes Erzik Piontek ile anlaştı, Fatih Terim’i getirdi. Bize bir teşekkür bile eden olmadı. Biz ayrılıp gittik. Milli Takım’dan ayrılınca tekrar antrenörlüğe başladım. İstanbul’a gelip yerleşmem için Erman, Şansal, Mustafa gibi arkadaşlarım çok ısrar etti. İki tane çocuk okutuyorduk. Dedik ki Ankara’da kalalım, nereden teklif gelirse gideriz. Bir Zeytinburnu maceram var. bir Yugoslav çalıştırıyordu, kötü neticeler almışlar. İyi de takımdı. Kaleci Süleyman, Mücahit oradaydı. Beş maç çalıştırdım takımı. Sonra Malatya’ya gitmiştik. 1-0 yenildik, penaltı kaçırdık. Ben Ankara’da indim. Salı günü antrenmana gittim. Bir baktım takım çalışıyor. Başkanın yeğeni genel kaptanımızdı, takımı çalıştırıyor. Hayrola dedim. ‘Hocam senin işine dün akşam yönetim son verdi, ben teknik direktör oldum.’ Ardından maç seyretmeye İzmir’e geldim. İkinci ligdeki Altay’ı Ayhan abi, Ayhan Elmastaşoğlu çalıştırıyordu. Rıdvan abiyi gördüm çıkarken. ‘Bekle beni, bir yere ayrılma,’ dedi. Meğer Ayhan abinin işine son vermiş. ‘Hemen başlıyorsun,’ dedi. Bu 90’da oluyor galiba, şampiyon olduğu sene. Zaten o zamanki ikinci ligde çok iyi bir takımdı, aslında antrenöre gerek yok. Ben de abilik yapıyorum çocuklara. İyi bir abi-kardeş ilişkisiyle takım toparlandı. Bir gün kulüpte oturuyorum, Rıdvan abi sinirli şekilde koridorda dolaşıyor. Sebebini sordum. ‘Bana danışmadan kadroyu asmışsın,’ dedi. Asarsın asamazsın derken, birbirimize girdik. İki üç maç sonra, ‘Ben Ömeragiç’i danışman getiriyorum,’ dedi. Benim son oynadığım sene Ömeragiç antrenörlüğümü yapmıştı. Bunu kabul edemeyeceğimi söyleyerek ayrıldım. O zaman genel kaptan olan Mahmut Özgener, ben ayrılırken ‘Yönetim bunu uygun gördü’ diyerek üç bin küsur lira bir para getirdi ama ‘adıma bir teberru makbuzu kesin,’ diyerek almadım.”

Behzat Çınar 1991-92 ve 1996-97 sezonlarında Denizlispor’u çalıştırdı.

“Ardından Denizlispor’u çalıştırdım. Orada çok başarılı oldum. 13 maç arka arkaya kazandık. Hatta İzmir’de Altay’la şampiyonluk maçı yaptık. Hakem Ahmet Çakar 87. dakikada yüzde bir milyonluk penaltımızı vermedi. Sonra benden özür diledi. Denizlispor’da başarılı olmama rağmen orada da para yoktu. Futbolcu, teknik adam parasını alamıyor. İkinci sene devam ettim ama kampa gideceğiz, bütün çocuklar isyanda. Çekleri, senetleri ödenmemiş. Benim yapacak bir şeyim yok, ayrıldım oradan da. Ardından Petrolofisi, Şekerspor, Çanakkale Dardanel, Boluspor’u çalıştırdım. Hep başa güreşen takımlardı. Ama biraz şanssızlık, biraz benim dik kafalılığım yüzünden şampiyon olamadık. Mesela Petrolofisi bir takım kurdu, bütün Türkiye’yi gezerek. O takım lig şampiyonu oldu ama ben göremedim. Zonguldakspor’la play-off oynayacağız. Bir sporcumuz yaramazlık yaptı; kamplardan kaçıyor, ailesine para göndermiyor. Antrenmanda terbiyesizlik yaptı, atlama çıtalarını atlarken kırıyor filan. Böyle bir saygısızlık yapınca sevmeme rağmen kadro dışı bıraktım. Genel müdür, Özal’ın altın çocuklarından Mustafa Korel Aytaç onu oynatmam için ısrar etti. Kabul etmeyince, ‘Sana iki gün izin verelim,’ dedi. Yazılı olarak bildirin dedim. Onu da yapmadılar. Bunun üzerine Cebeci Stadı’nda maçtan önce bütün yöneticileri soyunma odasına çağırdım. Futbolculara bir konuşma yaptım: ‘Çocuklar bugün size taktik filan vermiyorum. Bir abiniz, hocanız olarak hayat felsefemden bahsedeceğim. Allah kimseyi doğru bildiği yoldan şaşırtmasın. Ölecekseniz de her konuda şerefinizle ölün. Yalakalık yapmayın. Gururunuzu inciten insanlara karşı çıkın.’ Kadro dışı bıraktığım oyuncuyu da yedek kadroya bile almadım. Çıktık sahaya, maçı aldık. Ertesi gün genel müdüre gittim. ‘Benim emirlerime karşı geldin,’ dedi. ‘Sen genel müdürsen, ben de bu işin genel müdürüyüm. Sen petroldan anlarsın, ben futboldan. Senin dediğini yapsaydım takım dün beş tane yerdi,’ dedim. Gerçekten çocuklar benim o hareketimle öyle bir kenetlendi ki, maçı rahatça kazandık. Özetle bu şartlarda antrenörlük yapmaya çalıştım.”

İstanbul’da oynanan bir Fenerbahçe-Altay maçı.

“Erzurum’da güzel şeyler yaptım. 8-10 maç kalmış, takım düşmüş. En yakın rakibinin 13 puan gerisinde. Kapatmak mucize. 27 tane yabancı almışlar. Hepsi sevgilisini getirmiş. Türk çocuklarının altında hiç araba filan yok. Paralarını alamamışlar. Öbürleri zevki sefa içinde. Yabancı oyuncuları topladım. Karısı, çocuğu olanların kalmasını söyledim. Sevgilisi olanlara, ‘Ya sevgiliniz gidiyor, ya da siz de onunla beraber gidiyorsunuz,’ dedim. O Türk çocukları, bazısı Almanya’dan gelmişler, pırlanta gibi çocuklar, hepsi dışlanmış. İlk maçımızda Gençlerbirliği’ni Ankara’da yendik. Sonra birkaç maç daha kazandık. Ama para pul yok, toparlayamıyorsun. Birkaç maç daha evvel gelsem kümede kalacaktık. Ardından Adana Demirspor’a gittim. Yine aynı düşme pozisyonundalar. En yakın rakipleriyle 15 puan gibi bir fark var. İkinci devrenin lideri olduk. Mustafa Denizli telefonla aradı, ‘Hocam şimdi bacak bacak üstüne at, gelen teklifleri değerlendir,’ dedi. Bana o gün bugün bir teklif gelmedi! 2008’de tekrar Adana Demirspor çağırdı. Yine düşme tehlikesi vardı. Yine toparladık takımı. Son olarak kısa bir süre Marmaris’i çalıştırdım. Yani gerçek anlamda 2003’te Adana Demirspor’dan sonra takım çalıştırmadım diyebilirim.”

Altay’ın Türkiye Birinci Ligi’nde en başarılı olduğu 1969-70 sezonundaki on biri. Ayaktakiler: Ayfer Elmastaşoğlu, Necdet Tunca, Ali Rıza Şenol, Viorel Kraus, Mustafa Denizli, Oğuz Böke. Oturanlar: Tanzer Sencer, Zinnur Sarı, Oktay Olcayer, Behzat Çınar, Cihat Genç.

Behzat Hoca, teknik direktörlük dönemini de anlattıktan sonra, kendi kuşağıyla günümüz futbolu arasındaki farkları yorumluyor: “Ben birinci lige kadar doğru dürüst antrenör görmedim. Bir Hikmet hoca, bir de Ankara genç karmasında Sabri hocayla çalıştım. Biz sokak eğitimiyle kendi kendini yetiştiren nesiliz. Can Bartu, Recep Adanır, Metin Oktay’ı seyrederdik maçlarda, onların hareketlerini taklit ederek kendi kendimizi yetiştirdik. Günümüzde futbol monotonlaştı. Mesela Barcelona, şimdi moda. Kalecide top. Altı pasın sağına soluna stoperler açılıyor, onlara top veriliyor. Rakip baskı yapıyor, her zaman olmaz ki o. En ufak bir hatada gol olur. Rakip sana baskı yaptığı an, sen nasıl olur da stoperlerle altı pasın içinde oynarsın. Futbol şu: gol yemeyeceksin, gol atacaksın kazanmak için. Gol yememek için de topu mümkün olduğu kadar kalenden uzak tutacaksın. Bakıyorum bütün takımlar aynı şeyi yapıyor. Antrenörlerin hiç mi kendi katkısı olmayacak. Sen elindeki kadroya göre oyun stilini belirlersin.”

Ankaragücü-Altay maçında eski takım arkadaşları bir arada. Soldan sağa: İsmail Zeyrek, Cihat Genç, Behzat Çınar, Tanzer Sencer, Zinnur Sarı.
Behzat Çınar’ın Altay’da oynarken gol attığı Galatasaray maçlarını kazanma serisi Ankaragücü’nde de devam etmiş. 29 Ağustos 1971’de oynanan maçı Ankaragücü 1-0 kazanmış.

Behzat Çınar’la vedalaştıktan sonra özellikle teknik direktörlük yılları konusunda anlattıklarını düşünüyoruz. Günümüzde hiç kurs görmeden, çeşitli kademelerden geçmeden tepeden inme bir şekilde Milli Takımlara, kulüp takımlarına getirilen teknik direktörleri görünce, durumun düzelmek bir yana kötüye gittiği ortaya çıkıyor. Dileriz önümüzdeki yıllarda bu durum değişir ve Behzat Hoca gibi işini sessiz sedasız ama başarılı bir şekilde yapan donanımlı teknik adamlar çoğalır.

Behzat Çınar: Biz Sokak Eğitimiyle Kendi Kendini Yetiştiren Nesiliz” üzerine bir yorum

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.