Altmışlı yıllarda İstanbul’da başlayan futbol yaşamını önce İzmir ve Adana’da, yetmişlerin ortalarına kadar da çeşitli Anadolu şehirlerinde sürdüren Behçet Arkun, forvet elemanlarının çekindiği sert bir savunma oyuncusuydu. Başlangıçta WM sisteminin 4 ve 5 numara, yani sağ haf ve santrhaf pozisyonlarında oynamış; yetmişlere doğru 4-4-2 gibi modern sistemlere geçilince stoper olarak görev yapmıştı. Futbola nasıl başladığını kendisinden dinliyoruz: “1944 doğumluyum. Beşiktaş’ta Kılıçali’de doğdum. Çırağan Sarayı’nın tam karşısı, yukarısı oluyor. Yedi yaşındayken Feriköy’e geldik. İlkokula Kurtuluş’ta başladım, Akropoli İlkokulu’na gittim. Futbola çok düşkündüm. Feriköy sahasında top oynardık. Babam çok kızardı top oynamama. Çocukken Mithatpaşa Stadı’nda maçlara gider, duhuliyeye girerdim. Taşları üst üste koyup üstüne çıkar, ancak öyle maç seyrederdim.”

“Futbola Alibeyköy genç takımında başladım. Kasımpaşa’da oynayan Ali abi vardı, beni 14 yaşında Alibeyköy’e götürdü. O zaman kimler yok: eski Fenerbahçeli, Göztepeli Ali İhsan, Beşiktaşlı Tavşan Sami, eski Beşiktaşlı santrfor Mustafa, Karagümrük’te oynayan kaleci Yılmaz, Göztepeli sağ bek Küçük Mehmet – biz hep bunlarla yetiştik. Alibeyköy çok futbolcu yetiştirdi. Alibeyköy genç takımı olarak İstanbul şampiyonu olduk.”



Behçet Arkun 1964-65 sezonunda, günümüzün Süper Lig’i olan Türkiye Birinci Ligi’nde mücadele eden Feriköy kadrosuna katılmış. Ancak Kasım ayında sakatlanıp bir müddet sonra da askere gidince fazla oynama şansı olmamış. “Ali abi beni Feriköy’e verdi. Daha 20 yaşındayken benim tendon bağlarım esnedi. Ankara’da PTT ile oynuyorduk. O zaman çift maç yapılırdı. Galatasaray ile gittik deplasmana. Biz Gençlerbirliği ile oynadık Cumartesi günü, onlar PTT ile oynadı. Ertesi gün rakipleri değiştirdik. Maç 0-0, artık bitmek üzere. Kornerden top geldi. Kafaya çıktım, tekrar kornere vurdum ve düştüm. PTT santrforu Feridun dizimin üstüne bir düştü, bas bas bağırıyorum. Dizim gitti dedim kendi kendime. O sırada maç bitti. Turgay abi sırtına aldı beni içeri götürdü. O zaman başkanımız Necati Karakaya’ydı. Doktor Reşat Dermanver’in Beyoğlu’nda muayenehanesi vardı. Benim elime bir kağıt verip oraya tedaviye yolladı. Düşün Feriköy profesyonel bir kulüp, yapılana bak. ‘Bir daha bu İstanbul’a gelmeyeceğim,’ dedim, gerçekten 19 sene gelmedim. Bir kızım İzmir’de, bir kızım Adana’da doğdu.”


Askerliğinin büyük kısmını Ankara’da yapan Arkun, burada tecrübeli isimlerle birlikte futbol oynamış. “Hatay’da eğitim gördüm iki ay. Eski Beden Terbiyesi Genel Müdürü Yücel Seçkiner o zaman Ankara Jandarmagücü’nün hocasıydı. Beni Ankara’ya aldılar. O zaman askerlik 24 aydı. 22 ay Ankara Jandarma Astsubay Okulunda kaldım. Ben profesyonel gittim. O zaman amatör takımlarda iki tane profesyonel oynayabiliyordu. Gençlerbirliği’nden Aykut vardı. Bir de sonradan Beşiktaşlı Küçük Ahmet ile Ankaragüçlü Coşkun Süer geldi. Üst üste iki sene Ankara şampiyonu olduk.”

Askerliğini yaptığı sırada Altınordu idarecilerinin dikkatini çeken Behçet Arkun, 1966-67 sezonunun ortasında İzmir ekibine transfer oluşunu şöyle anlatıyor: “Eski Harbiyeli Sabahattin Erman’ın çalıştırdığı Muhafızgücü vardı. Oradan beni Ordu Milli Takımına aldılar. Ben Manisa’ya gittim. Orada Altınordulu oldum. Irak maçımız vardı. Öncesinde bir Çarşamba günü Altay’la hazırlık maçı yaptık. O zaman Altınordu’yu Yugoslav Osteo Simiç çalıştırıyordu. Beni o maçta beğenmişler, hemen orada başkan seninle görüşmek istiyor dediler. Ordu Milli Takımında antrenörümüz rahmetli Doğan Andaç’tı, ona söyledim. ‘Senin daha 45 günün var tezkereye ama hadi git bakalım,’ dedi. Kaleci Mümin ile sağ açık Cenap aldılar beni, Candoğan Sakaoğlu’na götürdüler. 1966’nın sonunda, askerlik biter bitmez Altınordulu oldum. Altınordu başkanı Candoğan Sakaoğlu gümrük komisyonculuğu yapıyordu. Paranın para olduğu zamanda bana tuttu, 40 bin lira verdi. Büyük paraydı o zaman.”


Behçet Arkun, Altınordu’daki defans arkadaşlarını ve özellikle “Kasap” lakabıyla bütün Türkiye’de ün yapmış sağ bek Nehir Çetintaş’la birlikte korkulan ikili olmalarını şöyle anlatıyor: “Ben dört ve beş numara oynuyordum. Altınordu’da daha çok 4 numara oynuyordum. 5 numara rahmetli İsmet oynardı. Bahri abiyle oynuyorduk daha çok. O zamanlar forvetten stopere geçmişti. Beni öne veriyordu, o geride kalıyordu. O zaman doping hapları çok yaygındı. Altınordu’da oynarken bir hocamız bize bunlardan veriyordu. Nehir’le bana, ‘Siz kuvvetlisiniz, ikişer tane alın,’ derdi. Bir çıkıyoruz sahaya, defansın sağında Nehir, ortada ben; jilet gibi. Kimse giremiyordu o bölgeye. Yorgo Tagar bizim için, ‘Onlar benim velinimetlerim,’ diyormuş!”

O yıllarda kontrol olmadığı için çok yaygın biçimde kullanılan doping hapları için, “Maç esnasında çok güçlü hissediyorsun kendini, yerinde duramıyorsun ama maç bittikten sonra da sabaha kadar uyuyamıyorsun,” diyen Arkun, futbolu bıraktıktan sonra bacağında yaşadığı sorunu da buna bağlıyor: “Ayağım o yüzden böyle oldu. Bir insanın belli bir gücü, bir limit noktası var. ben ancak yüzde 65 – 70 koşabilirim. Benim kapasitem bu. O ilacı aldığım vakit, yüzde 90’a çıkıyordum. Biz enerji depomuzu harcıyorduk.”

İlk sakatlığını çok genç yaşta, Feriköy’de oynarken geçiren Behçet Arkun, Altınordu’da oynarken de bir sakatlık yaşamış. Ancak güçlü yapısı sayesinde bu badireyi kolayca atlatmış. “Bir Fenerbahçe maçında tam vole atarken Abdullah taban koydu, ayak ucundan döndü dizim. Devre arasında Yorgo Tagar’a tedavi oldum, 15 günde iyileştim.”

“Altınordu’da dört sene oynadım, bir tek – nur içinde yatsın – Candoğan abi başkanken ilk transferimde 40 bin lira para aldım,” diyen Arkun, İzmir kulübünde yaşanan maddi sıkıntıları şöyle anlatıyor: “O parayla abimi evlendirdim, ona taksi plakalı araba aldım, kendim evlendim. Ondan sonra bir daha para görmedim Altınordu’da. Candoğan abi bir iki davadan mahkemelik oldu, başkanlığı bıraktı. O ayrılınca para bitti. Sadi abi geldi, Ümit’in babası Reyyaz Kayıhan geldi, Doğan Kantarcıoğlu geldi. Ne başkanlar geldi ama para yok. Maaş alamıyorduk. Yeni evlenmişim. Üç ay, dört ay kira veremiyordum. Halilrıfatpaşa’da oturuyordum. Benim üstümde de Doğan Emültay oturuyordu. Ev sahibi Enver abiye görünmemek için gece 12’de eve gidiyordum. Bir gece eve girerken yakaladı beni, ‘Senden kira mira istemiyorum, yeter ki sen evine erken gel,’ dedi. Böyle insanlar vardı o zaman.”

Altınordu defansında Behçet Arkun’la iki sene birlikte oynayan Müjdat Özgür, onun futbolculuk vasıflarını şöyle özetliyor: “Behçet her şeyden önce bir görev adamıydı. Ne muhteşemdi ne de dökülürdü. Belli bir standart oyununu sağladığından antrenörler için vazgeçilmezdi. Sert bir oyun stili vardı ancak ben sahadan atıldığını hatırlamıyorum. Kafa toplarına iyi çıkardı. Beraber olduğum süre içinde sakatlık yaşadığına ya da hastalandığına şahit olmadım. Sağlam bir bünyesi vardı. Stoper olarak oynadığında iyi bir markaj adamıydı.”

Altınordu’da dört yıl geçiren Behçet Arkun, kırmızı-lacivertlilerin 1969-70 sezonunda Türkiye Birinci Ligi’nden düşmesi ardından, Türkiye İkinci Ligi’nde şampiyonluk için iddialı bir kadro kurmak isteyen Adanaspor’a transfer olmuş. Bu transferin ilginç hikayesini ondan dinliyoruz: “Ben müdafaadan gelip bir senede altı yedi gol atıyordum. Fenerbahçe’nin, Trabzonspor’un transfer listesindeydim. Lefter Samsunspor’u çalıştırırken beni kaçırdı Ankara’ya, Dedeman Otele götürdü. Büyükada’da şöhretler maçı oynamıştık. Lefter, ‘Seni Ankara’ya götüreceğim, Yılmaz Ulusoy bekliyor. Samsun’a götüreceğiz,’ dedi. Gittik Ankara’ya. Yılmaz Ulusoy, ‘Sana 50 bin peşin, 50 bin de beşer bin liralık çekler halinde vereceğim,’ dedi. O akşam Lefter’le aynı odada kaldık. Sonra İstanbul’a döndük. Bülent Eken abi beni arıyormuş, babama gitmiş. Verdiği numarayı aradım. ‘Ben Adanaspor’u aldım, seninle muhakkak görüşmem lazım,’ dedi Bülent abi. O sezon Fenerbahçe’ye gol atmıştım. 1-0 mağluptuk, son dakikalarda attığım golle 1-1 bitti maç. Emin abi de beni transfer etmek istiyordu, o da 100 bin lira teklif etmişti. Babamın evinde Bülent abiyle buluştuk. Teklifleri sordu, söyledim. Adanaspor genel kaptanı da yanındaydı. ‘Sana 140 bin lira peşin para vereceğiz,’ dedi. Tak diye zarfı koydu önüme. Benim aklım Fenerbahçe’de. Bülent abi, ‘Sen karar vereceksin Behçet, ama yarına garantin var mı senin?’ diye sordu. ‘Kimsenin yok hocam,’ dedim. ‘O zaman alsana oğlum bu parayı, ben Galatasaray’da Türk futboluna çok hizmet ettim ama sonra Avrupa’da oynadım. Peşin parayı kim verirse ona gittim,’ dedi. ‘Tamam hocam geliyorum,’ dedim. Sarıldı, öptü.”

“O sırada Haziran ortasıydı. Genel kaptana, ‘Hemen Behçet’i Adana’ya götürelim,’ dedi. Ben Lefter’i filan, hepsini unuttum. Hemen hanıma telefon ettim. O zaman Kadıköy’de, Sular idaresinin lojmanında kalıyordu. ‘Ben Adana’ya gidiyorum. Ne diyorsun?’ diye sordum. ‘Sen bilirsin, ben karışamam,’ diye cevap verdi. Ertesi gün Kadıköy’de bir noterde kontratı yaptık. Parayı sayamıyorum. ‘Sen sayamayacaksın herhalde,’ dedi Bülent abi, o saydı. İmzayı attım. ‘1 Temmuz’a kadar Erciyes Palas’ta kalacaksın,’ dediler. O zaman Adana’nın dört-beş yıldızlı oteliydi, Küçük Saat’te. Gittim, 9-10 gün orada kaldım. 1 Temmuz’da da mukaveleyi imzalayıp Adanasporlu oldum. Babam Kınalıada’da polisti o sırada. Ben Adana’ya gittikten sonra Lefter ona gitmiş. ‘Oğlun yaktı beni, ben ölümlerden döndüm,’ diye konuşmuş. Babam Adana’ya telefon edip haber verdi. İyi ki gitmişim Adana’ya. Oradan kazandığım parayla ev aldım, araba aldım. Bu işin garantisi yok. Bir sakatlandın mı, sana bir ay bakıyorlar, ikinci ay bakmıyorlar. Verilen çekler ödenmeyebilir.”

Bülent Eken’in teknik direktörlüğündeki Adanaspor, 1970-71 sezonunda Gençlerbirliği ve İzmirspor gibi eski Birinci Lig takımlarının dışında Sakaryaspor ve Orduspor gibi iddialı takımlarla çekiştiği grubunda şampiyon olarak, tarihinde ilk kez Türkiye Birinci Ligi’ne yükselmiş. Behçet Arkun, Bülent Eken’in ardından, “Çok iyi bir hocaydı,” dediği Nazım Koka’yla çalışmış. “Sonra Gündüz abi (Gündüz Tekin Onay) geldi. İki buçuk sene kaldı. Gündüz abinin zamanı 4-4-2’ye döndük Adana’da. Yener’le, Necip’le tandem oynuyorduk.”

Adanaspor’da oynadığı dönemde, rakip bir futbolcunun sakatlanmasına yol açtığı talihsiz olayı da ondan dinliyoruz: “Adana’da oynadığımız Galatasaray maçında Bülent Ünder’e bir sert girdim, futbol hayatı bitti. Bülent çok iyi bir orta saha oyuncusuydu, tek başına takım gibiydi. Bizim orta sahadakiler adamı durduramıyorlar. Topu alıp alıp geliyor, Gökmen’e atıyor, sağ kanattan Metin Kurt geliyor. Galatasaray çok iyi o zaman, Brian Birch’ün zamanı; tutmanın imkanı yok. Basın diyorum, kimse basmıyor. Bir baktım Bülent tek başına geliyor. Santra yuvarlağını beş on metre geçmiş. Ben de ufak bir dokunayım da oyundan düşsün dedim. Kırmak niyetiyle zaten girmem. Ben tam girdim, o da ayağını uzattı. Benim kramponlar vidalıydı. Kramponlar bileğin arasına girdi. Bir ah sesi duydum. Statta bir an bir ölüm sessizliği oldu. Ben şoka girdim onu yerde görünce. Maç 0-0 bitti. Akşam Gündüz abi kulüpte başkan Hikmet abiyle sohbet ediyordu. Beni çağırdı. ‘Şu parayı al, git bir çiçek yaptır, hastaneye gidip özür dile,’ dedi. Ben çiçeği yaptırıp gittim Çukurova Hastanesine. Bülent’in yattığı kata çıktım. Uzun bir koridor vardı, orada yürüyorum. Bir baktım koridorun sonundaki odanın kapısından Gökmen, Çilli Mehmet, Ördek Mehmet çıktılar. Beni görünce, ‘Hem adamın ayağını kırdın hem de buraya mı geliyorsun,’ diye beni kovalamaya başladılar. Ben çiçeği attım, son sürat merdivenlerden indiğim gibi arabaya atlayıp kaçtım!”

Adanaspor’da dört sezon geçiren Behçet Arkun’un yolu 1974-75 sezonunda Bülent Eken’le bir kez daha, bu sefer Orduspor’da kesişmiş. Şampiyonluğu hedefleyen Karadeniz ekibi Eken’i teknik direktörlüğe getirmiş. Onun yaptığı ilk transferlerden biri de Behçet Arkun olmuş. Nitekim Orduspor o sezon Türkiye Birinci Ligi’ne yükselmiş. Ne var ki, Arkun’un Ordu dönemi sıkıntılı geçmiş. O günleri ve sonrasını şöyle anlatıyor: Ben, Hasan abi ve Ahmet hariç takımdaki futbolcuların hepsi Orduluydu. Beni Bülent abi götürdü Ordu’ya. Oraya gittim maaş filan yok, bir transfer parası var. 20 bin liralık bir senedim var. Bana tutup 7.500 lira verdiler. Bütün futbolculara öyle, yalnız bana değil. Para yok beş kuruş. 18 ay kaldım. İkinci sezonun ortasında Mesut Şen’le beraber Ispartaspor’a gittik. İkinci lige yeni çıkmıştı. Gazanfer Olcayto hocaydı. Nazmiye Demirel’in kardeşi başkandı.”


Futbolu Isparta’da bırakan Behçet Arkun, ardından uzun bir müddet teknik direktörlük yapmış. Amatör kümedeki Küçükpazar ve Ayazağa’dan, profesyonel kariyerinin başladığı Feriköy ve Türkiye Birinci Ligi’ne çıkmaya aday Siirt’e kadar pek çok takım çalıştırmış. Feriköy’e çok hocalık yaptım. Üçten ikiye çıkardım. Sonra düşürdüler, tekrar gittim çıkardık. Sonra bir daha toparlanamadı. Siirt’te play-off grubuna kaldık. Başkan nereye çıkıyoruz dedi. ‘Ne yapacağız, ne için oynuyoruz?’ diye sordum. ‘Bırak, gençleri oynat. Çıkarsak yarın topçu alamayız hoca,’ dedi. Genç takımdan beş tane oyuncuyu profesyonel yapıp oynattık.”



Son olarak Behçet Arkun’dan kendi döneminin teknik direktör olma sürecini ve günümüzde gelinen noktayı dinliyoruz: “İlk diplomayı 1975’te aldım amatör olarak, C kursunu bitirdik, Şenol Güneş de vardı. İki sene mukaveleli çalıştım. B kursunu bitirdik, iki sene. A kursunu bitirdik yine iki sene mukaveleli çalıştık. Ancak 1992’de teknik direktörlük kursunu bitirdikten sonra teknik direktör diploması aldım. Bir de o kursların üstüne bir yıl bölgelerimizde hakemlik yaptık. Sonra ne yaptılar dersen, hızlandırılmış teknik direktörlük dediler. Bir sürü futbolcuyu direkt olarak teknik direktör yaptılar.”
