Hüsamettin Topuzoğlu: Mesleğim Hep İki Tane Top Oldu

Ülkemizde basketbol hakemi deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan Hüsamettin Topuzoğlu 7 Eylül 2021’de hayata veda etti. Sadece hakem olarak değil, eğitimden sorumlu federasyon asbaşkanı olarak da uzun yıllar Türk basketboluna hizmet eden Topuzoğlu, çok sayıda hakemin yetişmesinde önemli rol oynamıştı. Uluslararası basketbol camiasında da saygın bir yeri olan Topuzoğlu’yla birkaç kez söyleşi yapmıştık. 94 yıllık ömrünün büyük bir kısmı sporla iç içe geçmiş bir insanın aşağıda okuyacağınız hayat hikayesi ve anılarının, özellikle basketbol tarihimiz için değerli olduğunu düşünüyoruz:

25 Ocak 1928 Nişantaşı doğumluyum. Çocukluğum Nişantaşı’nda geçti. 15. İlkokulda okudum. Şimdi ismi değişti. Okulum Amerikan Hastanesi yakınındaydı. Sonra Nişantaşı Ortaokulu’nda okudum. Anacaddede, Halk Evinin hemen ilerisindeki köşede bir binaydı. Orası şimdi yok, yıktılar. Liseyi Taksim Lisesi’nde bitirdim. Basketbolla Taksim Lisesi’nde okurken tanıştım ve okul takımında oynadım. Rahmetli Muzaffer Tunçalp bizim beden eğitimi öğretmenimizdi. Sonra İstanbul’da basketbol ajanı oldu. Futbolda da saha komiserliği yapardı. Okul müdürümüz İstanbulspor başkanıydı. O yüzden okul takımı, İstanbulspor’un altyapısını oluşturuyordu.Bizim zamanımızda sporcular komple sporcuydu. Ben futbol da oynadım, boks da yaptım. Ama esas branşım basketbol ve hentboldu.

Taksim Lisesi öğrencisiyken.

Liseden sonra İktisat Fakültesi’ne kaydoldum. Bir sene okudum. İkinci sınıfa geçtim fakat o sırada babam vefat etti. O andaki şartlar yüzünden kalktım Harbiye’ye gittim. Harp Okuluna gitmemin ana nedenlerinden birisi spor yapmaktı. Okula gidişimin ikinci ayında tifoya yakalandım. Gittiğimde 57 kiloydum, hastalağım bittiğinde 40 kiloya düşmüştüm. 1949’da Harbiye’yi, 1950’de Tank Okulunu bitirdim. Barış Küce’nin babası Raşit abi, ben teğmenken Tank Okulu’nda motor öğretmeniydi. Sonra Şark hizmetinde Kandilli’de beraberdik. 22 yıl Tank Okulunda öğretmenlik yaptım. Bütün tankçılar benim talebemdir. Tankçılık dünyanın en zor mesleklerinden biridir. O zorun bir de çok zoru var: atıcılık. Ben 22 yıl atış öğretmenliği yaptım. Tank atışının ne olduğunu tahayyül edemezsiniz. Benim mesleğim hep iki tane top oldu. Toplardan biri yuvarlak, basketbol topu; ikincisi namlu, tank topu. Tank Okulundan mezun olduktan sonra 1950’de şark hizmetine gittim. Bir istihkam barakası, yerler toprak, iki tane pota, biz sabahtan akşama kadar basketbol oynuyoruz. Istanbul’dan askere gelmiş çok iyi oyuncular vardı. Fakat benim esas sporum açık hava hentboluydu. O sıralarda bir milli takım olsa sağ hafı ben olurdum. Hem Erzurum Karagücü olarak hem Kara Kuvvetleri olarak çok şampiyonluğumuz var.

Tank Okulu mezunu Teğmen H. Topuzoğlu.

1953’te Şark hizmetinden Harp Okulu’na döndüm. O tarihten sonra tamamen basketbola yöneldim.Yalım abi, Vedat abi, Cemal abi – bunlar devrin en iyi basketbolcuları ve hakikaten abiler, öğretici abilerdi. (Mehmet Ali Yalım, Vedat Türkoğlu ve Cemal Tezişler’in kadrosunda yer aldığı Harp Okulu basketbol takımı 1951 ve 1952’de Türkiye Şampiyonu olmuştu.) Yalım abinin bir huyu vardır: oynayacakları ikiye böler, kendisi en kuvvetlileri alır, biraz daha zayıfları karşısına alır, gırgır geçerdi. Yalım abi bugüne kadar hayatta tanıdığım en büyük sporcu. Basketbolda milli takım kaptanı, hentbolda milli takım kaptanı, futbolda Cihat’la beraber Türkiye’nin en iyi kalecisi. Dünya ordulararası atletizm müsabakaları yapılıyordu, Uzun atlamada 7 metreye yakın atladı. Yani komple sporcuydu ve bizim hocamızdı. Dünya tatlısı bir insandı, dünyanın bir numaralı komedyeniydi.

1948-49 Ankara Ligi şampiyonu Harp Okulu takımı. Üst sırada soldan ikinci Cemal Tezişler, üçüncü Mehmet Ali Yalım. Alt sırada ortada Vedat Türkoğlu. (Cem Atabeyoğlu arşivi)

Harp Okuluyla idmanlara çıkıyorum. Sene 1953-54. Okulun bir tane salonu vardı; sandalyeleri koyduğun zaman konferans salonu, sinema salonu, sandalyeleri çektiğin zaman spor salonu olurdu. O salonda neler yapılmazdı. Benim kaderim hep Harbiye’nin yanında geçti. Harp Okulu binası, onun yanında Savaş Beden Eğitimi Spor Okulu – sonra lisan okulu oldu – ve bizim Tank Okulu. Dikmen’de çok geniş bir araziye yayılmıştı bunlar. Hayatım orada geçti. Ankara’da 22 yıl kalan tek subayım ben. Fakat Silahlı Kuvvetler’de benim yaptığım branşı yapan çok az kişi çıkmıştır. Yukarıda bahsettiğim gibi, idmandan sonra iki takım yapıldı yine. Ben Vedat abinin takımında oynuyorum. Maç sırasında hep kavga çıkıyor, Yalım abi neler yapıyor anlatamam, hep şamata. Vedat abiyse çok ciddi. Maç bitimine yakın Vedat abi, “Yahu Hüsam bunlarla kapışamıyoruz, içimizde en aklı başında kişi sensin. Al şu düdüğü de bir hakemlik yap bize,” dedi. Ben hakemlik yaptım. Maç bittikten sonra Vedat abi yanıma geldi. “Bak arkadaş, hakemlik çok ciddi bir iştir. Sen oynamayı seviyorsun ama şimdi burayı boş ver. Kalacaksın takımda, 11. veya 12. adam olacaksın. Senin düdük çalışlarına baktım, çok kabiliyetli gördüm. Gel seni hakem yapalım. Türkiye’de hakem yok,” diye konuştu.

Kandilli Karagücü hentbol takımı. Ekim 1952, Erzurum. H. Topuzoğlu soldan yedinci.

O sırada rahmetli İhsan Telli Ankara basketbol ajanıydı (il temsilcisi). Sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölüm Başkanı oldu. Vedat abi, İhsan abiye benden bahsetmiş. İhsan abi beni daha o hafta Mülkiye salonunda bir lig maçına çıkardı. Eskiden resmi hakemlik müessesesi yoktu. Hakikaten yoktu hakem o sıralarda. Tribünden eski basketbolcular davet edilirdi. Sırtına bir eşofman giyip maçı idare ederdi. Türkiye’de global, modern hakemliğin kurucusu ben, Hüsamettin Topuzoğlu’yum. Bununla iftihar ederim. Hayatımın 40 yılını verdim basketbol hakemliğine. Rahmetli Tevfik Artun, beden eğitimi öğretmeniydi. Tanıdığım hakemler içinde dünyada mübalağasız en iyilerindendi. Fakat bir hastalığı vardı, oynuyordu aynı zamanda. Gençlerbirliği’nde oynuyordu. Maç idare etmeye gelirdi mesela, ‘Ben bugün oynayacağım,’ der, maç yönetmeyi bırakırdı. Eskiden Yenişehir kulübü vardı. Gazeteci Arman Talay o kulübün üyesiydi. Orada Tevfik abinin verdiği bir kurs açıldı. O kursa kimler katılmadı: Doğan (Beyazıt) Paşa, Aleko Morisis – Fenerbahçeli milli oyuncu. Mehmet Ali Kışlalı, o Ankara’da bir gazete çıkarmıştı. Yazarlara bakın: Hıncal Uluç, Öcal Uluç, Ahmet Taner Kışlalı, Suat Nazif Baydur, Mehmet Ali Kışlalı. Bunlar beş tane Mülkiyeli, tabii Mülkiye’yi tutarlardı. O zamanlar Harbiye ile Mülkiye arasında kıyasıya bir rekabet vardı, sık sık kavgalar çıkardı. Harbiye-Mülkiye rekabeti hiçbirine benzemezdi. Bütün maçlarını Tevfik Artun ile ben idare ederdik. Ne çektiğimi bir ben, bir Allah bilir.

Kursu bitirdik. Biz kursu bitirir bitirmez ortaya sürüldük. Celal Gümüşdere diye bir arkadaşımız vardı. Onunla uzun yıllar beraber hakemlik yaptık. Bir gün maça çıkacağız. Maçın hakemleri ben ve Armağan Asena. Biz onunla aynı kursu bitirdik. Maç Mülkiye-Harbiye maçı. Mülkiyeliler itiraz etti. Fakat kime itiraz ediyorlar biliyor musun? Armağan Asena’ya, bana değil. Armağan kızdı, hakemliği bıraktı. O sırada Kolej’den antrenörlük teklifi geldi. Önce bana teklif etmişlerdi. Benim Harp Okulu takımında antrenörlüğüm vardı. Ben hayır dedim. Armağan orada antrenör oldu ve Türkiye’de bir numara oldu. Ankara basketbolunu geliştiren, modern basketbolu yaratan kişiydi. Armağan ticaret ataşesiydi. Bir sefer Kahire’de, bir sefer Prag’da görüştük. 1954’te stajyer hakem, 1955’te bölge hakemi, 1958’de milli hakem, 1961’de uluslararası hakem oldum ve 1985’te bırakıncaya kadar sürdürdüm. Hakem olmamdaki en önemli faktör Tank Okulunda öğretmen olmamdı. Programı ben yapıyordum. Mesela Şampiyon Kulüpler müsabakası var. Bir gün önce gidiyorsun, maçı idare edip dönüyorsun. Ben o üç güne ders koymuyordum.

Benim beynelmilel hakem olduğum 1961 senesinde, rahmetli Osman Solakoğlu ile Üsküp’e, Balkan Şampiyonasına gittik. Ben ilk maçı idare ettim. Balkan Şampiyonalarına iki tane beynelmilel hakem gelirdi. Üsküp’te İtalyan Lilio ve Macar Ervin Kasai görevliydi. Kasai o sırada Avrupa’nın en iyi hakemi olarak kabul ediliyor. Fakat kış şartlarından dolayı ilk maça gelemedi. Biz Lilio ile maçı idare ettik. Maçtan sonra ben, Osman abi, Yalçın Granit oturuyoruz. Bora Stankoviç o zaman Balkan Sekreteriydi. (Daha sonra FIBA Genel Sekreteri oldu.) Osman abinin yanına geldi, Sırpça bir şeyler söyledi. Benim Harbiye’den biraz Rusçam vardı. Konuştuklarını anlıyorum. Bir elini benim omzuma koydu. “Osman, bu çocuk ilerde çok büyük hakem olacak, finali ona vereceğim,” dedi. Ervin Kasai ile birlikte final maçını biz idare ettik. Yugoslavya-Bulgaristan, ilk idare ettiğim final maçıydı.

1963’te Selanik’te yapılan Dünya Ordulararası Basketbol Şampiyonası’nda Mısırlı hakem Muhammed Aboul Soud ile. 1961’de İstanbul’da yapılan şampiyona sırasında, Turgut Atakol ve General Soud’un yaptığı sınavı başarıyla geçen Hüsamettin Topuzoğlu FIBA kokartı takmıştı.

Silahlı Kuvvetler hentbol şampiyonası açılış töreni.

Biz o şampiyonada bütün maçları bir veya iki sayıyla kaybettik. Rakiplerle aynı basketbolu oynuyoruz ama faülleri atamıyoruz, gücümüz yetmiyor. Dönüşte bizim eksiğimiz nedir diye araştırdık. Kondisyonda eksiğimiz vardı. Turan Çelik’i kondisyoner olarak atadık. O organizasyonda benim çok rolüm oldu. Milli takımı bizim Pendik Kaynarca’daki kampa götürdük. Büyük bir çadır kurdurduk. Yer yatakları yaptık. Çok güzel bir yüzme yerimiz vardı, Pavli adasının yakınında. Orası Türkiye’nin en güzel deniziydi. O sırada Robert Kolej’de kampa soktuk milli takımı. Tam bir kondisyon idmanından geçtiler. Bir gün Batur geldi. “Hüsamcığım, uçuyorum. Hayatımda ilk defa çembere değdim,” dedi. O kamptan sonra 1962’de Fransa turuna çıktık. Turgut abi organizasyon yaptı. Fransız federasyon başkanı Busnel çok samimi arkadaşıydı. 12 gün kaldık, değişik yerlerde sekiz tane maç yaptık. Lyon, Rhone, St. Etienne, Marsilya, Mombrizon gibi yerlerde oynadık. Arkadan Cenevre’de İsviçre milli takımıyla oynadık. Bu Balkan şampiyonası hazırlığıydı. Nedret hook-shot’ı Türkiye’de en iyi atan isimdir. Bir misal vereyim; Antibes’de Fransız takımına karşı oynuyoruz. İlk maç oynanıyor. Fransız hakemle beraber idare ediyoruz. Nedret aldı topu, kenara doğru gitti. Oraya giden adam pas verir, topu çıkarır. O birden hook-shot attı. Bütün salon ayağa kalktı. O turnuvadan geldik, 1962 Balkan Şampiyonası İstanbul’da yapıldı. Romanya’yı, Bulgaristan’ı, Yunanistan’ı yendik. Bir tek Yugoslavya’ya çok çekişmeli bir maçtan sonra az farkla yenilip ikinci olduk.

 

1975’te Yugoslavya’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda.
Hüsamettin Topuzoğlu (üst sıra soldan dördüncü), yöneticiliğini yaptığı 1961 Silahlı Kuvvetler basketbol şampiyonu Kara Kuvvetleri takımıyla. Yanında takımın antrenörü Yalçın Granit. Soldan ikinci Orhan Girgin. Alt sırada soldan ikinci Önder Seden ve sağ başta Ünal Büyükaycan, yanında Çetin ve Metin Akşenkal kardeşler.

Eskiden bu kadar çok basketbol müsabakası yoktu. Avrupa’da sekiz final yönettim. Bulgaristan’da 1968 olimpiyat elemeleri müsabakaları oldu. Beni de tayin ettiler. Benim hakemliğe iyi girişim oradadır. FIBA ölçülerine göre süper maçlar yönettim orada. FIBA’yı yöneten iki kişi vardı; Dr. William Jones ve sekreteri Ursula Frank. Ursula maçlar bittiğinde bana geldi, Dr. Jones’un tebriğini iletti. Ondan sonra Balkan Kadınlar Şampiyonası’nda görev yaptım. Sonra peşpeşe turnuvalar geldi. 1969 Napoli Avrupa Şampiyonası ve Rusya-Yugoslavya finali. 234 milli ve 141 Avrupa Kupası olmak üzere 375 beynelmilel müsabaka. Bulgaristan’da Avrupa Kadınlar Şampiyonası yönetiyorum. Bir maça çıktık. Dedim ki, “Yarın da maçım olursa, yüzüncü maçım olacak.” Bizim hakem camiasında her şey çok çabuk duyulur. Ertesi gün maça çıktık, salonda bir fevkaladelik var. Televizyonlar, ışıklar, bilmem neler. Tam maça başlayacağız, federasyon genel sekreteri geldi. Kameralar açıldı. “Bu akşamki maçın hakemi Hüsamettin Topuzloğlu yüzüncü milli maçını yönetecektir, onun için kendisine bu ödülü veriyoruz,” dedi.

1972’de İtalya’nın Ignis ile Yugoslavya’nın Yugoplastika takımları arasında Tel-Aviv’de oynanan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finali.
1962 Afrika Şampiyonası, Kahire.

Ben yurtdışına çıkışın çok kısıtlı olduğu o senelerde 20 günde bir yurtdışına gidiyordum. Dünyanın bütün kıtalarında – Avustralya hariç – maç yönettim. Afrika Şampiyonası, Asya Oyunları, Olimpiyat elemeleri, Avrupa Karması müsabakaları, Dünya Ordulararası Şampiyonaları, Makabiyat Oyunları, Avrupa Kupaları. Üç olimpiyata davet aldım, ancak birine – 1976 Montreal’e gidebildim. 1980 Moskova’ya Turgut abi müsaade etmedi. 1984 Los Angeles sırasında da kanser ameliyatı geçirdim.

1981’de Bükreş’te düzenlenen Universiade’da, ABD-SSCB finali.
1975 Avrupa Şampiyonası’nda Sovyetler Birliği – Çekoslovakya maçı.

Milli Takımın 1967’deki İran seyahatinde, Federasyon Başkanı Feridun Koray (solda) ve İran Federasyon Başkanı ve otuzlu yıllarda Galatasaray’da oynayan Feridun Şerifzade ile.

Bir spor branşında kalkınmak için bir tek yol vardır: eğitim. Onun dışında hiçbir şey yok. Beynelmilel hakem olup müsabakalar idare etmeye başladığımda baktım Türkiye’de yapıldığı gibi değil, basketbol hakemliği bu değil. O zaman çıkardığım broşürler var. Üç saniye kaidesiyle ilgili tefsirler, hücum ve müdafaa oyuncularının yaptığı hatalar gibi broşürler. Tank Okulunda öğretmenlik yaparken elimde projeksiyon makinesi, şehir şehir dolaştım.1959-63 yılları arasında Turgut Atakol’la birlikte İstanbul’da kurs düzenledik; sabahtan öğleye kadar antrenörlük, öğleden sonra hakemlik. Türkiye’nin dört bir yanından 150 tane beden eğitimi öğretmeni çağırılırdı. İTÜ’de kurs yapılıyordu. 15 gün boyunca bize salonu ve dershaneleri tahsis ediyorlardı. Ayrıca o kursun pratik çalışmaları olarak turnuvalar tertip ediliyordu. Bu kurslarda Tevfik Artun’la beraber öğretmen olarak yer aldım. 61’den sonra sorumluluğu ben yüklendim. Antrenör olarak yabancılar ders veriyordu. Robert Busnel mesela, Fransa federasyon başkanı, aynı zamanda antrenördü. Hakem olarak da ben ders vermiştim. 1963’te son kursu yaptık. Turgut abi Almanya’ya gitti, ben şarka gittim, kurslar bitti. 1963’ten 1966’ya kadar Erzurum Ilıca’da kaldım. O sırada basketbolla ilişkim kalmadı.  

Hakem eğitim semineri, İstanbul 1978.
Balkan Şampiyonası, 1966 Sofya. Soldan sağa: Barış Küce, Kemal Erdenay, Şengün Kaplanoğlu, Nur Danişmend, H. Topuzoğlu, Yuda Çerasi.

Benim basketbol federasyonunda 23 yıl eşbaşkanlığım var. Osman Solakoğlu’nun federasyon başkanlığı döneminde hizmetleri tamamen ayırmıştık. Üç tane asbaşkan vardı. Biri neşriyattan sorumlu rahmetli Cem Atabeyoğlu, ikincisi MHK’dan sorumlu Dilaver Uzgören, üçüncüsü organizasyon ve eğitimden sorumlu ben. Dilaver’le biz yapışık gibiydik, hiç birbirimizden ayrılmazdık çünkü hakemi ben yetiştiriyorum o değerlendiriyor. Hakiki bir Darüşşafakalıydı Dilaver. Bir gün bana, “Sana bir teklifte bulunacağım,” dedi. “Darüşşafaka’da seni genel müdür yapmak istiyoruz.” Bu konuşma 69 veya 70 senelerinde oldu. Ben kabul etmedim. Ben yüzde yüz tarafsız belki de tek kişiyim. Ben bakarken olayı tamamen tarafsız gözle görürüm. Ama dört kulüp söz konusu olduğunda – bunu her yerde söylerim – onlara sempatim vardır: Darüşşafaka, İTÜ, Karşıyaka ve Kolej. Bunlar yıllarca Türk basketbolunun temel direği oldu. Yıldız ve genç milli takımlara oyuncu veren kulüpler bunlardı.

Türkiye Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu, yetmişlerin başında bir toplantıda. Soldan sağa: Dilaver Uzgören, Hüsamettin Topuzoğlu, Feridun Alpay, Osman Solakoğlu, Cem Atabeyoğlu, Rami Kınacı. (Cem Atabeyoğlu arşivi)
Yılmaz Tekin Onay, M. Ali Yalım ve H. Topuzoğlu, Harp Okulu takımının 1958’deki İran turnesinde.

Osman Solakoğlu bir basketbol hastasıydı. Hayat dayanağı basketbol, o olmazsa ölür. Aşk derecesinde federasyon başkanlığını seviyordu. Her sabah altıda, yedide evden çıkar, alır dökümanları gider Babıali’de bütün gazetelere verirdi. Bizim çalışmamızı Zeki-Metin ikilisine benzetirlerdi. Birbirimizin işine karışmazdık. O İstanbul’dan sorumluydu. Otomatik olarak MHK başkanıydı, ama yapmazdı onu, Dilaver Uzgören yapıyordu. Sonra Afif Kayalı yaptı. Osman ayrıca FIBA sorumlusuydu. Kimseyi temas ettirmezdi orayla. Bir de federasyonun mali sorumlusuydu. Erol Erol da muhasebeden sorumluydu. Federasyonun bütün para işlerini Osman yönetirdi. Bunun dışında Türkiye’de kimse Osman’ı tanımazdı; Hakkari beni tanır, Bursa, Gaziantep, Maraş beni tanır. Bütün ajanlar benim parmaklarımdı, bütün bölge müdürleri benim en yakınımdı. Bütün bölge müdürleri ben onlara telefon ettiğim zaman bilirlerdi ki, ben onlara bir hizmet götüreceğim, o yüzden seve seve yaparlardı ve bilametelik. Bütün  ücretlerini bölgeye yıkmak suretiyle, kendim bir kuruş almadan bütün eğitim hizmetlerini en üst düzeyde yerine getirdim. Şimdi benim yaptığım işi 15 kişi yapıyor, dünyanın parasını alıyor.

Türk basketboluna büyük emekleri geçmiş bir grup insan 1973’te İspanya’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda. Ayaktakiler: Mehmet Baturalp ve Cem Atabeyoğlu. Oturanlar: Hüsamettin Topuzoğlu, Yakovos Bilek, Turgut Atakol, Osman Solakoğlu.
1975’teki Çin turnesinde M. Baturalp ve Abdullah İnce ile.

1971 Akdeniz Oyunlarını organize eden beş kişiden biri bendim. Türkiye’de ilk defa böyle bir organizasyon yapılıyordu. Altı ay boyunca İzmir’de kaldım. Ordudan özel izin verildi bana. Yarbaydım, İzmir’de albay oldum. Akdeniz Oyunları organizasyonunu önce Orhan Bilgin’e vermişler. Fakat hazırlıklar çok yavaş ilerlemiş. Oyunlara yetişememe endişesi doğmuş. Turgut Atakol’u göreve getirmeye karar vermişler. Turgut abi 1959’da İstanbul’daki Avrupa Basketbol Şampiyonasını organize etmişti. Evde oturuyordum, telefon çaldı. Arayan Turgut Atakol. “Topuz, beni buraya çağırdılar. Eğer evet dersen görevi kabul edeceğim,” dedi. O sırada Almanya’da Avrupa Şampiyonası yapılacaktı. Ben de orada görev yapacaktım. Fakat Turgut abi duygusal bir sesle, “Memleket senden görev bekliyor” şeklinde bir konuşma yapınca, “Ben asker adamım, sen nasıl istiyorsan öyle olsun Turgut abi,” diye cevap verdim. Sonra altı ay izin alındı bana. Ben en zor işi, protokol-seremoni müdürlüğünü üstlendim. Karşılama, uğurlama, açılış merasimi, kapanış merasimi ve en önemlisi Olimpiyat Köyünün güvenliği. Hiçbir şey yapılmamış. Sıfırdan başladık. Stadyum inşası sırasında yanmış. Ziya Eytemiz il müdürüydü. 290 kişilik kadrom vardı, hiçbiri İzmir’den değildi. Bir tek zabıta müdürü, aynı zamanda masa hakemiydi, o İzmirliydi. O altı ay içinde yedi kilo zayıflamışım, avurtlarım çökmüş. Sabahlara kadar program yapıyorduk. Bir ay boyunca plan-program yaptık. Her şeyi kitaba bağladık. Oyunların başlamasına iki gün kala Turgut abinin odasında son toplantı yapıldı. Toplantıda Ziya Eytemiz oyunlar başarılı olamayacak deyince ben sinirlendim. Turgut abi gençliğinde kürekçiymiş; iri elleriyle beni kolundan tutup bastırarak, “Otur albayım” dedi. Oyunlar bittikten sonra askerlikten istifa ettim. Sonra yedi yıl ODTÜ’de genel müdürlük yaptım. O sırada yine Yalım abiyle birlikteydik.

Turgut Atakol başkanlığında Akdeniz Oyunları Organizasyon Komitesi toplantısı.
Akdeniz Oyunları öncesi İnciraltı’ndaki Olimpiyat Köyü’nde inceleme yapan heyet. Soldan: Turgut Atakol, H. Topuzoğlu, tesislerin mimarı Harbi Hotan, TMOK Genel Sekreteri Suat Erler, ?, TMOK Başkanı Burhan Felek, Beden Terbiyesi Genel Müdürü İsmail Hakkı Güngör.

Hakemliği bıraktığım zaman 1985 Kasım ayında Ankara’da çok büyük bir jübile yapıldı. 10 bin kişi geldi. Galatasaray ile Çukurova oynadı. Ondan önce Temmuz ayında da Yugoslavya’da Bora Stankoviç bana Altın Düdük verdi. Yıldızlar Avrupa Şampiyonası finalleri Bulgaristan’da yapılıyordu. Biz de grup birincisi olarak finallere kaldık. O göç döneminde, mezarlarda bile Türkçe isimlerin değiştirildiği dönemde Bulgaristan’a gittik. Kafile başkanıydım. Orada bir takım tatsız hadiseler yaşadık. Hatta bir olayda bir Bulgar polisini iteklemek zorunda kaldım. O sene hakemliği bırakmıştım. Uluslararası federasyon bana jübile yapmak istiyordu. Polisle yaşadığım hadiseden önce Bulgar federasyonu,  “Biz Bulgar milli takımıyla Avrupa Karması arasında maç yapacağız. Jübileni biz yapacağız,” demişti. Bizim federasyon da kabul etti. Bana önce davet geldi. Fakat o polisi itmemden dolayı hemen arkasından bir yazı geldi, davetin iptal edildiği bildiriliyordu. Aradan bir süre geçti. O sırada, Yugoslavya Pula’da FIBA’nın hakem semineri vardı. Bora Stankoviç bana, “Pula’ya geleceksin, sana altın düdük vereceğim,” dedi. Nitekim bana 25 yılını dolduran FIBA hakemi olarak tören yapıldı.

TRT Ankara Televizyonunun verdiği 1969 Yılın Hakemi ödülü ve FIBA’nın verdiği altın düdükle. İzmir, Nisan 2018.

Hüsamettin Topuzoğlu: Mesleğim Hep İki Tane Top Oldu” üzerine bir yorum

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.